Olmaz Milyoner — Bahçıvanımız; yepyeni, J görülmemiş (bir gül yetiştirdi. Milyonerin ka- rısı — Güle be - nim adımı vere > lim, Milyoner — Ok Milyonerin karısı — Neye? Milyoner — Bu gülün hiç dikeni yok ta. Ne fena — Bizir mşu bayanın evlendiği & e Yali tek (ayaklı imiş. —Neâlâ. — Neye? — Ah kızım, iki ayaklı kocaya var- manın o fenalığın sen bilmezsin, iki çorabı birden yırtılır, ikisini birden yamamak icab eder. X * Olabilir .— Bütün mucidler, balık avına merak- pi ii .) — Olabilir, inanırım, çünkü bütün bü lik avına meraklı olanlar da birer balık avı hikâyesi mucididirler de. — Niçin bu saatte eve geldiğini söy- Hiyebilir misin? a 5 Söyliyeyim (karıcığım. Sabah kahvaltısı için! Saat on birde bir bardan çıktılar, öbür İktısad di i arkadaş arasında: > vi eni alıştırabildin mi? — Çok şükür alıştırdım. — Şimdi ne yapıyor? z — Eskiden senede hir defa kendime ek bise yaplırmama razi olurdu. Şimdi üç senede bir yaptırmamı bile çok bülüyor. * Şimendifer — Ben şimendifer sayesinde zengin ol- dum. Çünkü bir çok şimendifer yollarımı yaptırdım. ğ gi Ben de şimendifer sayesinde zengin iie de benim gibi mi çalışırsınız? — Hayır, fer kazasından mıştı. Pİ Mahkemede — (Otomobili garaja bıraktıktan sonra) bu otomobu kullananlardan illâllah!.. zengin amcam bir şimendi -f ölmüş, sevreti bana kal -|. ö İstemem — Bayan beni sevdiniz mi? — Çok sevdim çocuğum. — Madem ki öy- İledir.. Ben de size f bir şey söyliye - ceğim. Kızınızla evlenmek istiyo « rum. — İmkân yok! Sizi çok sevdim de... Kaynananız olup, düşmanınız kesilmek istemem! Lokantada — Garson, garson. — Ne var ba « yım? — Ne olacak, çorbaya sinek düşmüş, boğul « muş. — Elimizden ne gelir ki bayım.. Çorba kâselerinin kenar- larına can kurtaran simidleri koyacak değiliz ya! * Yahud da — Çok zeki bir adam benimle evlen- mek istedi. — Ya bu adam zeki değildir, yahud â seninle evlenmeyi aklından bile geçir- memiştir. Saat ikide bir bardan çıktılar, öbür bara gideceklerdi. — Gözlerim miyop amma, kiç me - rak etme, çivinin toparlak başını gö- rüyorum, boşuna balyoz sallamam! ka. de (Kop) dağının tepesine zaman, kamyonun tekerlekleri karların | kapan diyeni de. içinde devrini yapıyordu. Vakit vakit te zaten yağmur yağıyor.. Yazlık elbisem âz geldi. Pardesümü giydim. Hâlâ üşüyo - meliyat Mardin Beyi emretmişti: “Tebaam benim onlara yaptığım Jhizmete mukabil her hafta koynuma bir kız koyacak... Bir hafta sonra bu kızı azad edeceğim, Mardinden bir manzara Tarih, haziranm ortalarına geldiği hal- vardığımız rum.. Kopun öbür tarafından inince bir kö- ye girdik.. 60-70 haneli bir şark köyü. Rus istilâsına da uğramış. Sonra. yerlil oradan kalkıp, gelip burada köy kurmuş düşmanların elinde kalmış, çok azab ve| Hattâ uzun hikâyesi de vardır. ıztırab çekmiş bir yurd parçası. Mandalar kadar ağır ve lâpacı olan| Anlattı. Çok hoşuma gitti. Ben de ta- kamyonumuz dağların tepesine çıka, e-| hayyül ettiğim gibi onun ağzından size teklerine ine, artık mecalsiz kalmış ola- cak ki; buraya geldiğimiz zaman «mola!» etti.. Bizimkiler indiler. Kapaklarını aç- alar. Soyulmuş, kabukları dibine dev - rilmiş bir muz gibi: Kalkan ve sarkan ka- paklarının içinden makineleri meydana fırlamıştı.. Biri üstüne çıktı, öteki altına ,. Anladım ki, makine üzerindeki a- uzunca sürecek. Köylülerin ip oturduklar: setin önüne doğru yürüdüm.. Bana aralarında yer verdiler. Dairelerin yaz Tatilleri Devlet fabrikalarında memur bir kariimiz yazıyor: Devairi resmiye memurlarınm on dörde kadar 'vazile görmeleri kararı tatbik edilmeğe başlandı. Hükümet müesseselerinin imalât, fabrika ve depolarında bulunanlar sabahleyin yedi buçuktan akşam beş buçuğa kadar çalışıyorlar. Heyeti Ve- kilemizin kararı bir kısım memurlar sast dokuzda gelip on dörtte gitsin; fabrika, depo vesairedekiler yedi bu- çukta gelip beş buçukta tatil etsin şek- linde değildir. Hiç olmazsa bundan is- tifade edemiyen memurlara fazla yae - sâi ücreti verilsin. o Kartal - Pendik yolu geçilmez bir haldedir Kartal okuyucularımız yazıyorlar: Kartal - Pendik yolu kışın çamur - dan , yazın tozdan geçilmez bir hal - dedir. Bu yol çimento fabrikası yapıl madan evvel gayet muntazam idi. Sa- bahtan akşama kadar durmadan 34 ton ağırlıkta çimento taşıyan kamyan- Tar bu yolu barab ettiler. Yeni imar edilen bağ ve fidanlar tozdan mahvok Kop dağının duyulan bir hikâye nakledeyim, belki sizin de hoşunuza gi- der: beş yüz... «Mardin» e sahib bir derebeyi varmış. Hükmü hükümet bu sdamın €&- lindeymiş.. Zengin ovalarına, yeşil dağ- larına varis olduğu gibi, hükmü altın - daki bütün insanlara da, hayvanları gibi sahibmiş... Onun teklif ettiği her nizam: millet meclisi kararı; onun ağzından çi- — Baba, nedir bu köyün ismi? | — Purnakapan diyeni de var, Purpa- | — Eski miymiş bu köy?. — Oldukça... — Kimin kurduğu belli mi?. — Belli ya... Benim ceddinımiş.. i — Nereden gelmişsiniz?.. — Biz asıl «Mardin» liymişiz.. Ceddim gi e Ğ — Ben diyeyim dört yüz sene, sen de; (Devamı 10 ycu sayfada) aresesenensena ve yolun yapılması fabrika lüğüne bildirmiş ise de «cu » mumü yoldur, bizi alâkadar etmez» ce- vabı alınmıştır. Sıhhat ve menfaati w mumiye namına bu yolun bir sn evvel yapılması lâzımdır. o İki defa istenen yol parasi Karilerimizden Safranbolunun Çer. cen köyünden Şafak imzasile; Mükellef bulunduğum $37 senesi yol parasını Beykoz maliye tahsil şubesi- ne ödiyerek makbuzunu aldım. Saf - rTanbolu tahsil memuru Hüseyin ben- den yol parası isteyince bu makbuzu gösterdim. Makbuzun hiç hükmü ol. madığını ve parayı Beykoz veznesin- den Safranboluya getirtmemi istedi Eğer bir mükellefin kendi vilâyetinde para vermesi lâzımse benden Beykoz şubesi neye aldı. Müşkülümün hallini rica ederim. o Okuyucularımızın sorgularına cevablarımız Mersinden “okuyucumuz Bay Besim Gungut'a: Biz vazifemizi yaptık. Neticeyi bili yorsunuz,