(Gazeteden bir havadis okuyorum: «Yirmi iki yaşında bir delikanlı alt- miş beş yaşında bir kadını sevmiş, on Bekiz yaşındaki güzel nişanlısından ay rılıp sevdiği kadınla evlenmiş.» Havadisi dinleyenler — arasında alt mış beşlik bir kadın var.. Göz göze ge- liyoruz. Utanıyorum: — Affedersiniz, diyorüm — sizi kar- deşim bilirim, bu havadis gizli bir mak sadımı ima için okumuş olmadığıma iti mad. edebilirsiniz! * Bir kadın: — Henüz sevilecek bir çağdayım! Dedi. Sordular: — Kaç yaşındasınız? Cevab verdi: — Altmış beş! * Genç çöcük an yedi on sekiz yaşla- rında genç kızlarla birlikte — geziyor, eğleniyordu. Babası, annesi merak et- mediler: — Akranlar, dediler, birlikte gezip Birkaç zaman geçti, baba eve geldi. fAnneyi çağırdı: — Bizim oğlan işi azıttı, dedi. Kor » İngiliz ve Ho - danda alfabesi 26 harflidir. Fran - Bızcada 25, İtal - yancada 22, Yu - macada 24, Lâtin- cede 23 harf var <7 dür. sııv“dmı -« /; <— rinde de-40 a . HaT Haa Ve LAİ Aratca 28, (Küfi) 32, — Farsca 45 re Sankrit de (49) harften — teşekkül ider, vi * Telden bir köprü Ingilterede Wye noehrini baştanbaşa katoden ve iki ço- Hik telden mürek- keb bir tel köprü vardır. Köprüyü geçenler alt — tele, yahud üst tele tu- ftunarak — müvaze- melerini temin &- Gerler, | * . GÇebelüttarık denize batıyor Okuyucularıma - Cevablarım... Bay (A. E.) ye: İzmirden sizi alâkadar edecek bir Aİsbat etmeniz şartile, muhteviyatını #ize anlatacaklardır, * Beyanıdda Bayan «Leylâ> ya: — $ Gümüşsuyu hastanesinde hemşire — Behiye ile konuşmanız rica edilmek - tedir. * İzmirde (H. B.) ye: — Kadın mı akıllıdır, erkek mi? di- yorsunuz. » Gönül meselelerinde kadın, iş me- Belelerinde erkek diyecok oldum, ha- ftırıma hükümdarlık eden Türk kadı - nını, Madam Küriye bağlıyan şerefli ALTMIŞ İlK karım âşık falan olacak! h — Ne yapıyor, kızlarla fazla sıkı fı- kı mı? — Kızlarla olsa bir şey değil kom - şu kızın büyük annesile beraber gör - düm, Uzun uzadıya bir şeyley konu - şuyorlardı. * — Altmış beş yaşındaki her kadın - dan böyle bir şey beklenir mi? Dediler.. — Bilmem, dedim, size bir fıkra an- latayım: Şu fıkrayı anlattım: Adamın birinin yetmişlik bir anne- si varmış, Adam bir gün eve — geldiği zaman: — Aman anne, demiş, bugün ne gör- düm bilsen, senin yaşında bir kadın de niz kenarına inmişti. Etrafına bakın - dı: «Beni kocaya vermiyorlar, kendimi denize atıyorum.» Dedi. Koştu, denize atladı. * İhtiyar kadın, oğluna bakmış: — Ah oğlum, demiş, korkarım gü - nün birinde bu hal annenin de başına gelecektir. İsmet Hulüsi ben de L Baunları biliyor mu idiniz? — | Alfabelerde kaç harf îılrlır ? | Polis düdüğünü kim icad etti? __Xı ilir. , Bu faydalı dü- düğü, 1884 sene- sinde Birmingham V Hudson — isminde bir düdükçü İngi- liz icad etmiştir ve ilk iş olarak ta (21) bin tane dü- dük yapma sipari- Şi almıştır. - İngil- teredi polisler a- rasında düdük kullanılmadan evvel, kay- nana zırıltıları revaçta idi. * Başımızdaki saçlar Başınızdaki saç- ların adedini bi - lir misiniz? Bit » tabi bunun sayıl - masını, — pösteki saymağa benze - tir ve böyle bir i- şe de delilik der - siniz. Bir tedkik - ci uzun günler ti- fiz bir çalışma ile başdaki — saçların adedini bulmuş - tur. Tedkikciye göre normal bir adamın — başında tam 100 bin tane saç bulunurmuş. olursa, Cebelüttarık ağır ağır suya bat- maktadır. Ve günün birinde tamamile kaybolması ihtimali vardır. Fakat bu - Arziyat mütehassislarma bakıladak İnun için de on binlerce sene lâzımdır. zincir geldi, birinin lehinde ikincisi- nin aleyhinde bulunarak meseleyı hal- lJetmek mümkün değildir, şahsa, vazi - yete, tahsile göre değişir. Müsavi va- ziyette dahi bir mukayese yapmak im- kân haricindedir, birinin inceliğini ö- tekinin mukavemelt kabiliyesi — telâfi eder. * Yozgadda (L. H. G.) & Hüdiseyi ikinci bir mektubda tek - rar ediniz, sifumumda — bahsedeyim, belki gözlerine çarpar, belki faydası olur. Yalnız dikkat edimiz: Kısa ve vazih yazmak şarttır. * Ankarada Bay Nuriye: Bayan «Mütevazi» in adresini bilmi- yorum, şayed bu satırları görüp te a- lâkadar olur ve bildirirse arzunuzu tatmin ederim, TEYZE SON POSTA Kadın Köşesi Eldiven seçmeyi biliyor musunuz? Eldiven dayanıklı ve giyile- cek elbiseye uygun olmalı- dır. Giyerken de çok dikkatli olmak icab eder Eldiven, bugün- kü kadının şıklı « ğında ihmal edile- miyecek bir yer tutmuştur. Bunun için alınışına ve kullanılışına el - den geldiği kadar itina etmek ma « kul bir hareket ©- tur. Eldiven dayanıklı olmalıdır: Kalınlik ve inceliğin dayanma ile mü- nasebeti yoktur. Ne kadar incecik deri ler vardır ki yırtılmak bilmez. Ne ka - dar sağlam görünen kalın kalın deriler vardır ki çabucak çatlar, yırtılır. Bu hususta güvenilebilecek yegâne ça- pe dikiş yerlerinde beyazlık va: mı yok mu, bunlara dikkat etmektir. Varsa çü - Fük olmak ihtimali çoktur. Yumuşak de- tilerin de katılardan çok dayanmaları ibtimali vardır. Eldiveninizi muhafazayı bilmelisiniz: Yalnız iyi eldivenleri olmak bir işe ya- ramaz. Onlara iyi bakmayı da bilmelidir. Eldiveni usulile giyip çıkarmak bunun başında gelir: a. İlk alınan eldiveni daima tahta eldi - €, Terli eli kurutmadan eldiven giyme- melidir. b. Kolayca ele geçmesi için içine biraz talk serpmelidir. e. Her sefer önce dört parmağı yavaş yavaş yerlerine yerleştirmeli, sonra baş parmağlı sokmalıdır. d. Eldiveni hiç bir vakit bileğinden çek- | memeli, parmakları el üstünü sıvaya &- vaya yerleştirmelidir. | e. Terli eli kurutmadan eldiven gitme- melidir. £. İlk önce sağ eli giymelidir. Çünkü: Sağ €l eldivenli iken de öbür ele yardım ede- bilir. Sol else ancak eldivensizken sağı sıvayabilir. £ Çıkarırken parmak uçlarından çek - memeli, bilekten geriye — çevirmelidır. (Bu noktayı hemen herkes ihmal eder. Halbuki çok mühimdir.) h. Çıkardıktan sonra uzunluğuna dağ- ru çekip uzun bir küutuda saklamalı, her çiftin arasına bir kâğıd koymalıdır. Biri öbürünü kirletir. Hattâ beyaz eldivenler tek tek birer parça kâğıdla ayrılmalıdır. Yoksa sararırlar. i. Derinin yumuşak kalması için vakit vakit içine biraz talk serpiştirmeyi de u- Katoliklik menfaati ne zaman Âv « rupada bir takım entrikaların çevril - mesini icab ettirirse, Jesuit papazları hüner ve enerjide diğer casusları çok geride bırakırlardı. Kilisenin siyase - tine aykırı dünyevi kuvvetleri zâfa dü- şürmek, halkı din istiklâline taraftar hükümdarlar aleyhine ayaklandırmak bep bu papazların vazifesiydi. Katolik Roma ile Protestan İngilte- re arasındaki uzun muharebeler esna - sında İngiltere âdeta bu ruhani casus- lar tarafından istilâ edilmişe benziyor- Gu, Gerçi sayıları azdı. Fakat her biri on beş, yirm! yalancı adla ve öyle yıl- maz, yenilmez bir azmile entrikalarına sarılmışlardı ki netice sayile ölçüle - miyecek kadar geniş ve muazzamdı. İngiliz polisi bir defa — bunlardan Thomas Holland adında birini yaka - latmışdı. Saunderson veya Per-Holland Saunderson gibi muhtelif isimler taşı- yan bu adam lüzumuna göre b.'şnn g8- kallı bir ihtiyar, bazan genç bir atlet, bazan asilzade, bazan uşak, bazan tüc- car veya asker, vakit vakit dalgın bir dindar kıyafetine hürünerek ıngme v reyi baştanbaşa dolaşmıştı. Kendisi İn- gilizdi. İngilizceyi istediği zaman Fran sız, İspanyol veya Flaman a_k.ıı_mle konuştuğu gibi bu üç ecnebi dilini de isterse İngiliz aksanile, isterse ana lisa- mı gibi konuşabilirdi. Jesuitler tesadları sırasında mükem” mel surette gizlenmeyi de pek bilirler- di. İngiliz zabıta kuvvetleri bunlardan birini ele geçirmek için bir gün bir şa- toyu sarmıştı. İçeride dışarıda arama -| dik yer bırakmadığı halde papazı ya * kalamağa müuvaffak olamadı. Aradan çok geçmedi. Takib edilen papazın İn- gilterede mel'anetine devam ettiği ha- ber alındı. Şüphe üzerine ayni şato u- şağı sıkıştırıldı. Ve esrar ancak © va - kit çözülebildi. Meğer şatonun büyük holündeki duvarların arası bir çok giz- Jenme yerlerile dolu imiş. Her odası da gizli bir merdivenle bir mâahzene açı - hyormuş. Hattâ şömine bacalarının ya nında bile icabında bir ruhaninin sak- lanabileceği gizli oyuklar varmış. Bu sığınaklar yalnız o şatoya mah- sus değildi. Katolik casuslara yataklık eden daha bir çok evlerde döner tab - lolar, kayan duyarlar, yalancı kapılar, tavanlar, görünmez kapaklar hülâsa her biri helezoni bir merdivenle gizli bir hücreye varan öyle mahirane hazır lanmış melceler vardı ki İngiliz polisi ne zaman bir yenisile karşılaşsa aldan- maktan kurtulamıyordu. nutmamalıdır. Kimlere hangi eldivenler yaraşır? Bir kere fazla küçük eldiven kimseye yaraşmaz. Eli küçük değil. bilâkis gayri tabil gösterir. Bunun için herkes kendi eline rahat rahat uyan eldiveni almalı - dır. Elleri iri olanlar açık renk eldivenlere heves etmemelidirler. Üstleri tazla süslü »| ol>lar da bunlara gitmez. - Çorabın ak- sine - içini gösteren eldivenler eli büyük gösterir. Bu sene moda olan jurlu örme eldivenler böyledir. Uzun bilekli eldivenlerse eli inceltir, u- faltır. Beyaz eldivenin eli büyük göster- memesi için üstü siyahla işlenmiş olan - ları tercih etmelidir. Bacaksızın maskaralıkları : Yelkenli Bütün bu şeytanca dekorları kuran ve gizlice idare eden Per Oven adında tek bir papazdı. Bir gün de polis gene bir evde bir Jesuit'i araştırıyordu. Papaz, polisle - rin aradığı yerin o kadar yakınında giz lJenmişti ki onların bağır: çağınış - malarını, küfürlerini olduğu gibi du - yuyordu, Bunu sonradan şöyle tarif et- mektedir: «Polisler duvarları kazırla çe kiçle dövdüler. Her köşeyi sondaladı - lar. Kaldırmadık taş bırakmadılar. Sa - de duvarları değil, tavanları, ahırları hattâ evin dış tarafirim da harab et - tiler. Bütün erzak çuvallarını. bahçe- nin ve avlunun yapılmamış kısımları- gı kılıçlarile yokladılar.. .x CASUSLUK tarihinden birkaç yaprak İngilterede ilk milli casusluğu kuran adam bi dinleyen papaz ele geçirilemedi. en azılı iki Katolik papazının İngilte « reye yollandığını Fransa sahillerinden yola çıkan bir ge" mi yakalandı. Kaptan sorguya çekildi 'Tarif edilen iki yolcuyu gördüğünü va onlara dair çok şeyler bildiğini sakla « madı. Bütün bildiklerini de birer biret anlattı. Herkesi şaşırtan bu mebzul iti« raflarına karşılık mükâfat olarak ken« dinin ve bir tüccar arkadaşının serbesi ce yolculuk edebilmelerine müsaad€ is- tedi Ve aldı. — Jesuit'in İngiltereye geçtikleri ve fe « Kraliçe Mary Stuarti Buna rağmen onları yanında imiş gi * i Bir ara İngiliz mukabil — casusları, haber — almışlardı. Bu vak'adan âz sonra ayanılan” ikâ sadlarına başladıkları anlaşıldı. Bun « lardan biri itiraflarına mükâfaten salım verilen kaptan, öbürü de yalancı tüc « ca arkadaşıydı. Aradan birkaç gün geç meden Oksford üniversitesi talebesi a rasına, Kraliçe Elizabetle İngiliz kili « sesi aleyhinde çok mahirane tertib e ” dilmiş bir propaganda gazetesi yayıle dL Bu suretle ilk casus gazetesi, — illi defa, bir asra yakındır matbaaya kavuş muş olan İngilterede neşredilmiş olue yordu. Ondan sonra neşir de casuslu « ğun tecavüz vasıtası sırasına geçti. Bu hâdise üzerine, Jesuit'lerin ar « kası büsbütün sıkıştırıldı. Bunlardaş biri nasıl inceden inceye takib edildikir lerini Romadaki .bir meslekdaşına şöye le yazmaktadır: «Yakında ele geçeceğiz. O kadar siz gözü üstümüze dikili ki durma kiyafetimi, adresimi ve adımı değişi meğe mecbur kalıyorum.» Dediği çıktı. Bunları yazan, bir halka telkin yaparken yakalandı. Faka! arkadaşlarından hiç birini ele verme < den asıldı. Ve o zamanki — âdete gö:d vahşice parçalandı. Öbürü tutulmadla Ömrünün sonuna kadar fesadlarınd devam etti. İngiltereye — gizli gizli v€ tekrar tekrar gelip döndü. | * İngilterede ilk casusluk leşkiliuıll kuran Walsingham'dır, Bu ideal İngiliz casus şefi, ince, es (Devamı 11 önci sayfada)