24 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

24 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Vedad Ür Bahçeden gelen hançer Prensten mülâkat istedim. Sarayda değilmiş. Bilmem hangi törende bu- lunmak üzere bir yere gitmiş. Sabaha 1 dönecekmiş. , Keşke bahçeye çıkmasaydım. Hür © duğumu hâlâ sanır, bu kadar dayan z maz bir bunaltıya düşmezdim. Beni ve tan mı var?... Her hangi bir ağ yerine getirmek için dört yanma nl fırıl dönen bendeler mi eksikü? K Hayır... Yalnız, bahçede rastladığım bir cariyeyi yanımda alıkoymağa ve vaffak olamayışım canun: sıkıy > de o ızbandud herif, her hareketimin belki de gözetildiğini, bu Hindunun €n umulmaz bir zamanda yanıkeş a meydana çıkıvermesi bana anlatır £ oluyor. iz 3 irdim, Cari Bütün günü odamda geçirir ğ yeler, sükütuma şaştı. Hepsini yanım: dan kovdum. Yan salonlardan bana ninniler gönderen müZiğİ bile sustur- dum. Prens gelinceye kadar da yerin den kımıldanmıyacağım. Takib ii el diğime, tam bir serbesti içinde sen i- ma yemin etm bek ceği. Şübhe içinde saadet yaşıyamaZ. Şüb- helerimin öldürülmesi şart. Prens bu- nu elbet esirgemiyecek, her hangi bir sebeble işlediği hatayı düzeltecek! Gecenin tülleri, sarayların dibinden süzülen koca nehre çöktü. Hindin açık renk evleri, bu tülleri miner hevesli be z birer buhurdan gibi, er şimdi sessiz ve ben, İstanbu lun şımarık kızı, Hindin altın tarlala” rında kaybolmuş bir zava'lidan farksı- zim. Bu ne ilâhi bir sükün!... i Cariyelerin sonuncusu da bir emrim clup olmadığını sorduktan sonra, YA- tak odamın kapısı dışında uyuklamak üzere çekildi. : Tek başıma meler düşünmüyorum. Zengin bir hayatın sayfalarında ne he- yecanlara rastlanılmıyor. Işıkları söndürdüm. Yalnız koyu kır mızı bir Jimbanın gölgeleri, altın işle- meli duvarlarda -yelpazeleniyor. Ansızın titredim, Bütün vücudüm, buzlu bir suya dalmış kadar dondu. Gözlerimin, yerinden fırlar Bibi ol duğunu hissettim. Bağırmak istedim, boğazım âni bir heyecan içinde, sanki bir kıskaca tutulmuştu. Kıruldanamı” yor, yalnız ayni noktaya bakıyordum. Pencereden odanın tam orta yerine doğru bir hançer fırlatılmıştı. Gürültü çıkarmaması için her yanı ipek bir tülle sarılmış olan bu hançerin ucuna bir kâğd iliştirilmişti. Aradan be kadar zaman geçti, bilmiyorum. Güçlükle kımıldanabildim. Hançere doğru yaklaştım. Aklımdan ne korkunç ihtimaller geçmiyordu. . Büyük heye canlar, fikre çok çabuk bir araştırma kudreti veriveriyor. Bir iki saniye için- de binbir tehlike hayali; gözlerimden geli; verdi. Kâğıdı elime alınca durakladım. O- kumaktan bile korkuyor gibiydim. E- limdeki, sanki bir azrail habercisi idi. Okuyunca kendim de, bütün heyecanı” ma rağmen güldüm. Yalnız iki cümle: «Binbir sır taşıyan bu saray hakkın- «da çok-samimi bir dest size ber şeyi «anlatmak ister. İki saate kadar, her- «kes uyur uyumaz, pencereden beya? «bir mendil sallayımız. «Vatandaşımız» Bu imza, beni heyecana düşürmekten -tiyade sevindirdi. Sarayda henüz tanı” madığım bir Türk vardı demek. Ken- disine rastlamamaktan fazla prensin “öyle bir adamdan bahsetmemiş olma sına şaşlım. ! Saat tam on. Mektub sahibine tam gece yarısı işaret vereceğim demek!... Yeryüzünde beklemek bir sıkıntıdır.| Fakat merâk içinde beklemek burdan bambaşka çekilmez bir azab. Odamın altin saati gece yarısını vu- Türken, dişarısını dinledim ve gözetle- dim. Koridorda, loş kırmızı ışıklar al- tında, ipekli sedirlere uzanmış bir in- sen kordonu var, Hepsi de muhafaza- ma memur ve emrimi bekliyen catiye- | İnn dibinde duran iki timsah, korkunç Köğut esme alınca durakladım ler. Her birisi kim bilir ne gizli hasret-|tadının yıllarda döktüğü göz emeği bu ler ve heyecanlar taşıyan bu zavallıla- | şâheseri yaratmış. ö «Ganj Hâkimesi» bin göz iin ii kaddes nehre hükmetmek Kapıyı karşı, bir putperestin duyacağı bir he- yeye doğru anla, muğber bir insan hırsile, içeri keli bir iş & i fırladım. Emi- nim: Gözlerim hiçbi n bu kadar he- yecanlı bir sabırsızlık içinde bu isyan İkâr halini takınmamıştı. o Titredim. .İ«Ganj» hâkimesinin vücudü kımıldar| gibi oldu. Tülleri, pencereden süzülen gece rüzgüri altında uçuşmadı, yalnız yer değiştirdi. Bu kadın vücudü, bir| geçid saklıyormuş. Bir ses, Hem de türkce: — Korkmayınız!.. Boşlukta bir hayal 9 işaretin, onu bekleyeni nö İulaştırabileceğine hâlâ aklım ermiy du ” ; 23 Odamın pencerelerinin tâ aşağıların- | dan akan nehirde insan namına tek kişi | yoktu. Pencere yakınlarında, bir ya- bancının içeri girebilmesini kolaylaş- turacak bir ağaç da. göremiyordum Pencerenin yüksekliği, aşağıdan birisi- pin tırmanmasına imkân bırakmazdı da, Ansızın ttredim. Bu beni de- nemek isteyen prensin bir plânı olm ihtimali aklıma geldi, Ne faydası vardı ama bunun?... Prens böyle bir tecrübe- yi çok daha makul bir şekilde yapabi- lirdi, Kalbim' büyük bir heyecanla çarpı- yordu. Benliğime deği biraz sonra şâ- hidi olacağım hâdis bir an önce u- laşmak hevesine bağlıydım. Aradan iki dakika geçti, geçmedi. Pencereden içeri yeni bir cisim fırla” tıldı. Bu kadar uzak mesafeden bunu| alen muhakkak büyük bir nişancıydı!. | Hemen. koştum, İki saat evvel atılanın ayni bir hançer. Gene bir kâğ'd. Ayni ed yazısile iki satırcık: , «Yatağınızın tam karşı tarafında bü- «yük bir kadın tablosu var. On dakika «sonra bu kadın resminin iki gözüne iki «parmağınızla kuvvetli basmız ve he- «man geri çekiliniz » . Tuhaf bir emir. Hind saraylarının nasıl bir sir ocağı olduğunu yavaş yavaş daha iyi anlamı. ya başlıyorum. Bu yerlerde her köşe esrarengiz bir âlem. Bir insan yatak 0 dasında bile, kapıları ne kadar iyi ka- parsa kap&sin, yalnız olduğuna gene e- min değil demek. Sessiz bir tablo bile kim bilir ne türlü entrikaların bir va- tası, Aleyhimde de olsa, lehimde de olsa, Hind saraylarında ilk defa bu ge| ce korktum. Biraz sonra yanıma gele- cek insandan çekinmiyordum. Fakat her yandan, beni gözetliyebilecek göz- lere yardımcı gizli vasıtaların bulun- ması ihtimali beni tiksindiriyordu. Koştum. Tablonun yanına bir iskem- Je koydum. «Ganj» kıyılarına mağrur nazarlar fırlatan beyazlara bürünmüş kadın ne kadar da heybetli. Ayakları. | Ankara borsası Açılış- kapanış fiatları 23 -7- 938 ağızların: açmış, ona el sürdürtmemeğe EVROZİ Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İstanbulda hayatı: 45 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Takiyyüddin efendi Abdurrahman Paşadan müşkülpe- send ve sert sözlü idi. Bir gün “Seyahat iktıza ettil,, deyip İstanbula gidince hepimiz derin bir nefes aldık rirat kaleminde başlayip Itında bit i Şu satırları yazarken, paşanın men- |Takiyyüddin, çok takdir ettiği Âli paşa tirmek istememesinin, bende dervişlik kabiliyeti görmemesinden ileri gelmiş bulunacağını zannediyorum. Hattâ, Konyada iken Allaha hitaben yazıp vilâyet gazetesine - dercettiğim mahud gazeli, kendisine okumak gafle- tinde bulununca; — İyi ama ben o fikirde değilim, demişti. Abdurrahman paşayı kibirli bilenler, onun dervişliğinden haberleri olm yanlardır. Takiyyüddin efendi ile dostluğumuz ilerleyince, kendisine fransızca öğret- memi #rzu elmişti. Yazdığım alfabeyi iki günde öğrenerek okuyup yazmıya da başlamıştı, Mumaileyh, dünyadaki siyasi cere- yanlar halkında cidden dikkati çeken mütalealar beyan eder, büyük diplo- dan bilhassa Prens Bismarkı se- | ük Reşid paşa ile Âli paşayı da | tün hükümet mescidinde cena- atle namaz kılınırken Mahir efendi i- mamlık ediyor, Takiyyüddin efendi, paşa ile benim aramda bulunuyordu. halinde iken, Tekiyyüddin e- i hiddetle homurdanarak namazı bozdu, gitti. Namaz bitince, paşa: Aziz, niçin namazı bozdu, diye sordu. — Bilmem, dedim, belki abdestinin bakasında şübhe etmiştir. — Aman şunu anlayıver; acaba ra” hatsızlandı mı, cevabını aldım. 'Takiyyüddinin odasına gittim: — Namazı terkettini4, paşa, hasta- landınız mı dive merak ediyor! — Havır! Hiçbir rahatsızhğim clma- dığı gibi, namaza devam için de bir mani. tahaddüs etmedi. Fakat ben (Dümtekli) namaz kılmam! sub olduğu tarikate beni de intisab et- |dan bahsetti: — Cismen küçük, fakat dirayetee büyük adamdı. Alish rahmet eylesin, dedi. Paşa, buna karş — Öyle ama, çok kindar bir adiamdı, demek sabirsızlığında bulundu. 'Takiyyüddin, öfkelenerek; — Kindarlığını neden biliyorsunuz? Sualini sordu. Paşa iddiasını ispat edeceğinden & « min ve sakin bir tavırla; — Merhum peder, Diyarbekirde vali iken, dedi, oraya gidip gelen bir müş dair sadrazam Âli paşaya takdim etti ği resmi bir mektubda «Müşir. galiba” Nafiz paşa bendeleri> diyecek yerd$ «Müşir Nafiz paşa mahlesleris demiş, Âli paşa buna kızmış. Aylarca sonra, İstanbuldan Diyarbekir kalesine sevk olunan mahkümlar hakkındaki emir « namei samiye (o (sadrazam (mektubu ilişik olan pusladaki mahkümların isimleri hizasına, bizzat Âli paşa tara“ fından sürh ( kırmızı mürekep ) ile «mahlesleri, mahlesleri» sözleri yazıl « mıştır. i Ta üddin efendi daha ziyade kı" zıp kı ak sordu! | — Bu vak'a kaç sene önce oldu? ! Abdurahman paşa gene sükünetini muhafaza ederek: — Tahminen kırk sene evvel, cevâs ını verdi: li "Takiyyüddin, muzafferane bir tavıms' Ja: — Pekâlâ, dedi, Âli paşa (mahlesleri) Sözüne kızmış, bir kaç ay bunu unut- mamış. Halbuki siz, bu vak'ayı kır senedenberi unutmuyor, unutamıyor” sunuz! Şimdi insaf buyurun, hanginiz daha ziyade kindarsınız? Ben, bu çirkin muhaverenin devamis na meydan vermemek maksadile (müstaceldir) diyerek yazı masası Üş« — Anlıyamadım! "Takiyyüddin, yüzünde nadiren görü- len bir gülümsemeyi müteakib, hid- detle sözlerine devam etti: — Dikkat etmediniz mi? Mahir, sü- reyi Hüseyni makamından okuyacağım muttası) ayaklarını oynatıp duru- Aziz hazretleri, Kastamonuda aylar- man hayatı yaşadıktan ve iki, üç ay da İneboluda bize refakat ettikten sonra «Seyahat iktıza etti> diyerek, bir müd- det sonra tekrar gelmek vâdile, İstan- bula gitti, Bir medrese çömezi haline getirdiği Abdurrahman paşadan kat kat ziyade mutaazzım, omüşkülpesend ve sert sözlü olan Takiyyüddinin gidişi, paşa- nın oğlu Arif Hikmet bey ve ben de dahil olduğumuz halde bütün daire halkım sevindirmişti. Abdurrahman paşada da, ima suretile olsun bir itirüf- ta bulunmamasına rağmen, ağır bir yük altından çıkmış olanlara mahsus bir inbiset eseri hissediliyordu. Paşa, Takiyyüddinde manevi bir kudretin mevcudiyetine bir kere inanmış ve der- vişliğin, müridliğin icabı olarak onun kendisini tâzib eden sözlerini, müz'ic muamelelerini imtihan maksadına haml 16 tahammül etmiş * bulunduğundan, gıyabında da inkisara delâlet edecek bir söz söylememiştir. Bir sene kadar sonra, Ab durrahman Oopaşa Oİzmir -vilâ- yeti oOvaliliğine teyin ve be“ m memüriyetim de öraya tahvil edil- den Takiyyüddin o efendi İzmire ibir kaç ay dairede: kaldı. Fakat her nedense mesnevi dersine devam olunmadı, Yalnız gece müsa- habeleri yapılıyor, bunlara ben de iş" ca, muazzez ve mütehakkim bir mih-| tündeki bir telgraf müsveddesini pa” Şanın önüne sürdüm, Beli, benzi atan paşa şu tedbirimden istifade ederek wüsveddeyi ve kalemi eline aldı. ÜĞ, dört satırlık bir şey olan bu yi mükerreren okuduktan ve uzun mü üşündükten sonra, bir kelimesini tebdil ederek bana iade etti. Paşa, bele ki de öfkesini gidermek için, işi kasten uzâtmıştı. Fakat, Takiyyüddin, paşanın müsvedde tashihi merakını bildiği için, paşaya: — Eğer, dedi, mahrem bir şey de" gilse, bu müsveddeyi görmeme müsaâs de buyurur musunuz? Paşa: — Ne mührem, ne de şifre! Açık çe- kilecek bir telgraf. Maamafih öyle olsa bile zatı ülyanızdan gizlenmez, buyu" run! Taki müsveddeyi okuyup bana iade etti. Sonra paşaya dönerek: — A efendim, dedi, Hazım bey pek güzel yazmış. Dikkat ettim, kalem elde, on dakikadan ziyade düşündünüz. Sa- de bir kelimeyi bozup yerine önuh müradifini yazmışsınız! Lüzumu olmâ- dığı halde, bir kelime değiştirmek içi fikir yormaktan, zaman israf etmekten pe lezzet alıyorsunuz? . (Arkas var) ) ezemeeaseeocstanketoöpee0nia2aei Sİ Nöbetci € eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlardır? « : Aksarayda: (Şerot), Alemdarda: (Abdüle kâdir). Beynsıdda: (Belkıs). Samatyadaf (Erofllas). Eminönünde: Üdehmed Kü“ #ım), Eyübde: (Elkmet Atlamaz). Fes nerde: (Bınliyadı), Şehremininde: (Ham di). Karagümrükle: (Arin). Küçükpazıra da: (Hulüs). Bakırköyünde: CRHAN, Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde; (Kanzuk). Daire tirak ediyordum, Bu müsahabeler ara- sında, Takiyyüddin fırsat buldukça, bir çocuk terbiye eder gibi, paşayı İlap ve muabaze elmeklen geri (kalmıyordu. Evvelce anlatmış olduğum vechile, Fransız zırhlısında intihar eden zabi- tn defni meresimi için zırblıdan kara- ya asker çikartılmasına mâni olmak yolundaki iedbizlerimizden © boslanan (Güneş), Topçularda: (Sporidis), Ti “e #imde: (Nizameddin). Tarlabaşında; | İs had). Şişlide: (Halk). Beşiktaşta: CB Rıza) Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler Üsküdarda: (İskelebaşı). Sariyer saf). Kadıköyünde: (Büyük - Üçler yükmdada; (Şinasi Rıza). Heybelide: (Las Daş).

Bu sayıdan diğer sayfalar: