PLÂJLARDA YILDIZLAR Solda Kolombiyanın yeni yıldızı Rosacika, sağda Jean Parker Lil Dagover yeni Bir film çeviriyor Meşhur sinema yıldınn. Lil Dagover «Dreiklang: isminde yeni bir filmi çevir- meğe başlamıştır. Bu filmde yıldız genç bir kadının büyük aşkını yaratmak'adır. San'atkârın şimdiye kadar çevirdiği film- terdiği muvaffakiyet, bu yeni filmi üzerinde daha kuvvetli bir şekilde görülmektedir. Oyun tarzları birbirin uymıyan iki sanatkâr a Clark Gabile, Spencer Tracy ve Mira Loy Sinema san'atkârları arasında mühim bir yer işgal eden Clark Gable ile Spen - cer Tracy'nin oyun tarzları tamamile başka başkadır. Cpencer Tracyda büyük bir adaptas- yon kabiliyeti vardır. Filmde temsil ey - lediği rol kendi şahsiyetini tamamile kap- Jar. Meselâ bir şoför, bir makinist rolünü yaparken karşınızda Spencer Traey'yi değil, mükemmel bir şoförü, bir maki - nisti görürs Halbuki Clark Gable taban tabana bu-| nun zıddıdır. Clark Gable rollerinde şahsiyetini hiç bırakmaz. Ne de olsa hep Clark Gabledir. Gü m 7 âN 2 kazanan bir komik Eddie Cantor gençliğinde tavşan derisi satmış, gazele Sinema san'atkâr- ları arasında gerçek« ten sıkıntılı hayat sürmüş olanlar pek çoktur, Fakat bunlar içinde İzzy İzkoviç müstesna bir mevki işgal etmektedir. İzzy İzkoviç te kim diyeceksiniz — değil mi? Bu adam şimdi Eddie Cantor ismini alan sinemanın meş « hür komiğidir. Cılız gok çirkin, salak bir çocuk olan İzzy İs - koviç bundan otuz se. ne kadar evvel fakin ve kalabalık mahal « lelerde sık sik tesa » düf edilen sümüklü çocuklardan biri idi. | Babası Sam İzkoviç İfakir bir eskici idi. Eskicilik san'atı on « larda bir âile san'atı halini almıştı. İzay'nin boş kar - İdeşi vardı. Anasını, baba: büyük anne ve babasını hep © geçindiriyordu. İzzy on iki yaşında iken annesi ile ba- İ basını, sonra da en yakın akrabalarını İ kaybetti. Aradan çok geçmeden kardeş- İleri dahi öldüler. Kala Kala bir büyük an- İnesi kaldı. Gündüzleri tavşan derisi sa- | san, İzzy, geceleri gazete müvezziliği, o- tellerde gece garsonluğu yapmakla ha- yatını kazanmağa çalışıyordu. Kimseden yardım görmiyen, yardım görmediğinden de başka çirkinliğinden dolayı herkesin tiksintisini ocelbeden İzsy'i hayat mücadelesine adamakıllı baş- lamış oldu. Boksör olmağı kurdu. Fakat bu teşebbüsünü yüzüne gözüne bulaş - tırdı. İ İpekli kumaşlar satıcılığı; şimendifer İmemurluğu, asansör garsanluğu yaptı. İHiç birinde muvaffak olamadı. Nihayet İbir tiyatro kumpanyasına baş vurdu. Bu tiyatro kumpanyasına intisabı ile şansı kendisine nihayet yüz gösterdi. Küçük «8paş» rollerinde büyük muvaffakiyet - İler kazandı. Bu muvaffakiyetler o kadar İ mühimleşti ki onu diğer tiyatrolar ayart- İmağa başlad İ Bu arada epey para plı ve tiyatro | Esasen halk ta onu kendi ;şahsiet | sevmekte ve tutmaktadır. müvezziliği ve garsonluk etmiştir. Bugün ise bütün Amerikan radyo kumpanyalarının gözbebeğidir Eddie Cantor Ali baba filminde kumpanyalarından birinin başaktrisi ile evlendi. Sinemaya ilk müracaatinde mu- vaffak olmadı. Dördüncü kızı doğduktan sonra sinema haystına dahil olabildi. Bir sene sonra da beşinci kızı dünyaya geldi. «Uhoopee> gibi gi virmeğe muvaffak olmasına rağmen İzzy sinemada pek tutunamadı. Fazla geve- zeliği ona servet ve sandet kapılarını açtı, Gevezeliği sayesinde radyoda spiker - liğe başladı. Amerikanın en büyük kun- dura, boya, konserve, sigara fabrikaları ona radyoda ilânlarını okutuyorlardı. Çenesinin düşüklüğü sayesinde bu de- fa artık elde eylemeğe muvaffak olduğu işine İki el ile sarıldı. Bugün yalnız rad- yodan günde bizi paramızla 1250 lira almaktadır. Sabahtan hemen hemen ek- şama kadar Amerikan radyosunda sesi işltilmektedir. İki senedenberi günde ancak 6 saatini uyku ve istirahatine tahsis eylemiştir. Beş kâtibesi ile üç kızı radyo programla- rını bazırlamaktadırlar, Radyo şirketlerinden bir saat bile ay - rilmamaktadır. Bütün bu meşguliyeti o- na günde bizim pars ilç 1250 lira kazanç temin etmektedir. Ve Eddie Cantor bu arayı bir günde harcıyacak kadar müs- Tİ bir adamdır, ( UNUTTUĞUMUZ. ADAMLAR: 2 Tulüatcıların bugünkü piri: Asım baba! Temmuz 8 Yazan: Nusret Safa Coşkun Daha geçenlerde, dayandığı baston ka- dar incelmiş, halsiz bacaklarile kendisini güç taşırken kolunda bir camlı teneke, karamelâ satıyordu. Yüzüne asil bir mâ- na veren beyaz sakalı, yetmiş yaşında olduğu halde elân parlaklığmı kaybet - memiş zeki gözleri ve sevimli yüzile ma- halle aralarında zıpzıp oynıyan çocuk * ların yanıma sokularak: — Hani ya karamelâ.. yirmi paraya. Diye bağıran bu ihtiyar satıcıya tesa düf edenler onun feleğin sillesini yemiş, gün görmüş bir biçare olduğunu tahmin- de güçlük çekmezlerdi. Mensub olduğu san'at janrinin üstsd - larından sayılan Asım babanın arkasın- da bıraktığı 50 yıllık bir san'st ömrü yar- dır ki, bu 50 defa 360 günlük zamana ya- tarılmış san'at resülmalinin faizi ona s0- kaklarda ka; mağı değil, rahat köşesinde huzuru kalble keyif çatmağı temin etmeliydi. Asım baba halk sahnesinin elli yıllık e- Mmektarıdır, Tulüatçıların da piridir. Bu- gün ondan yaşlı ve onun kadar sahneye emek vermiş hiç bir aktör yoktur. Za - manında orta oyununun da namlı bir pişekârı olan Asım baba, bugün tam yet- miş yaşındadır. İnce bastonuna dayana dayana her gün tâ Etyemezden Beyazıda (Hokkabazlar, Hayaleller) kahvesine ka- dar yürüyor. Bununla henüz sağlam ol- duğunu değil, tramvaya binecek parası bulunmadığını söylemek istiyorum! Kendisi: — Eğer, diyor, Şehir tiyatrosunun yar- dım sandığından verilen tütün parası da olmasa bilmem hslim ne olacak?.. Bu tahmin ve kerametle kehanetin süt kardeşliği etmesine muhtaç değil. ge- ne karamelâ satacak! * zel bir film çe-) Onu evvelâ (Hokkabazlar kahve) sinde aradım, sonra da Şehzadebaşındaki artist- ler kahvesine baktım: — Eskisi kadar sık çıkmıyor, sokağa, dediler. çok ihtiyarladı artık. halt kal - madı, Üzerine yalnız yetmiş yıl değil, yetmiş türlü de gale yığılmış bir adamdan na - sl olur da daha fazla canlılık beklenir?. Evini tarif ettiler, Etyemezin bir ma- hallesinde altı toprak avlu, küçük bir evde oturuyor. Beni toprak avluyu ta - mamlıyan aralık azmanı bahceye aldı. — Nasılsın Asım baba? Diye hatırını sordum. — Sürüklüyoruz! Cevabını verdi, Sürüklediği yetmiş yılın hikâyesini şöy- Je anlattı; — 85 de doğdum. İstanbulluyum. Meş- hür hattat Rüstem Efendi babamdır, Ak- saraylıyız. Mahalle mektebinde ve Ko » camustafapaşa rüşdiyei askeriyesinde 0 - kudum. Okudum dedimse ikmal ettim zuk olduğu için üçüncü sunufla terket - mek mecburiyetinde kaldım. 305 de Dilâver Paşanın riyaseti zama - nında liman dairesi muhasebe kale- mine çırağ oldum. 100 kuruş maaşla. Buraya iki sene devam eitim, Lâkin da- ha mektebde sahneye karşı hevesim var- dı. Romanlar okudukça, Namık Kemalin, Ahmet Mithat Efendinin eserlerini takib ettikçe bir kat daha körüklenen bü ateş içimin belirsiz bir yetinde hâlâ tütmek- tedir, O zamanki telâkkiler malüm. Aktöre oyuncu, soyları deniyor. Mahkemede şâ- hadeti kabul edilmiyen aşağılık bir mah- lük addediliyor. Babam da devrinin ada- İ geçtim ama, bu heves, bu arzu benden geçmiyor ki.. İ İstanbulda peder var. Sahneye çıkmı- İya imkân yok. Bu sıralarda bir kumpan- ya teşkil ediliyordu. Müracaat ettim, ka- bul ettiler, Hiç unutmam, 307 haziranının sanmayınız. Biraz mali Yaziyetimiz bo *| İmi.. dehşetli müteassıb, Ben maaşa ve işel Asm Baba sekizinci günü Girld adasında Ki bir ihtiyar rolile sahneye çıktım. Ora dan Selânik, Üsküb, Filibe, Manastır, İğ mir, Manisa ve bütün Anadoluyu dolaf m, Bu tarihlerde Selânik bir nevi tiysf roların merkezi idi, Heyetler buradiğ muhtelif verlere dağılırlardı. Hep ıhtiyöf rollerine çıkıyordum. Benim de roldl yana kismelim budur, İki sene evveli gelinciye, yani sahneden çekilinciye #8 dar hep (ihtiyar) oynadım. Ya 361, ys hud 317 de İstanbula döndük. Aşağı yö karı 10 sene dolaşmışız demek. j İstanbulda ilk defa komik Kambil Mehmedle Fındıksuyunda oynadım. ra Kavuklu Hamdi Efendi ile de medi venköyünde bir orta oyununda pişekâf çıktım. i — Şimdiye kadar bangi komiklerle ıştınız? Hafızası yetmiş yıla kafa tutacak pek çoklarımıza da parmak ısırtacak B dar kuvvetini muhafaza eden A: biz neler görmedik diyen bir baş salağl İşile cevab Verdi: il bal — Hamdi ile oynadığ Komik Abdürrezzak Efendi ile on iki, mik K. Hasanla on beş, en nihayet vi yük san'atkâr Naşidle 20 sene oynadi Hepsinde de ihtiyar rollerine çıkardı Bu rol bir nevi pişekârdır ki, vazilesi miği konuşturmaktır. Ve bu en güç zifedir. Eh, oğlum.. Elli yıl dile kolay. Kimstfi gücendirmeden, lekelenmeden, nam i muzla çalıştık. Kazancım yalnız bir ÜĞğ tadlık payesidir ki, bu da çok görülmü melidir, mi sems Yalnız şuna yanıyorum, 50 sene çal, herkesin gamını; kederini çete yret ettim, Kahkabali gülme dum, Fakat beni tün ömrüm içinde 50 gün güldüremedi Elli gün değil, 50 dakika gülebilmış saydım, kendimi mes'ud, bahtiyar & decek, gözü açık ölmiyecektim, Yetmiş kilometrelik azablı bir y İsor durağı ölüm olan acı hatıraların! Wi fa tasının içinde bir kere dabâ çarpışlf mak istemememe rağmen sormaktan dimi alamadım: — Niçin Asım bab?.. Çok felâket gördüm, geçirdim, v yük Fatih yangınında evim, barkım; 4 dan, babadan kalan ber şeyim yandı. ne bir yangın ailemin da ovini kaybelij di. Felâket felâket üstüne gelir di bunlar yetişmiyormuş gibi, en kıy hazinemi, varımı yoğumu kaybettim rım öldü. Çok zaruret çektim. Hâlâ da çekiy© Fakat san'atımdan asla şikâyetim Elhamdülillâh aç bırakmadı benis$& ir hırka bulduk daim Serdi herkesin hüsnü teveccühünü bettik. İşte alâk . yoruz. Çok | Halktan memnunum, — Siz sarayda da oynadınız mi?.. ji (Devamı 13 ncü sayfada)