3 Temmuz BON POSTA — - Bayfa Hataydan S Örgeneral Asım Gündüz misafir bulunduğu köşkten müzakerelerin yapıldığı binaya gitmek üzere çıkarken selâmlanıyor askerinin girişini beklemek re Antakya havalisinden şehre gelen halk geceleyin şe nlik yapıyor. Kızılay Hatayda faaliyete geçmiş ve has talar için bakımevi açmıştır. Resimde Kuzılayın doktoru Hata ylı hastalarla görüşüyor Ötedenbderi Türklük- aleyhinde çalışan, T O 7 — Antakyadaki saf, masum halki, kandır- n mak için tahrikât yapan meşhur şeyh TT Naif tevkif edildikten sonra Sevinç tezahüratma iştirak için Antakyaya gelen köylüler on resimler — EDE İYATO iir telâkkileri Harb sonunun manadan uzak sayıklamaları yerine şimdi şiirde sa delik aranıyor Yazan: Halid Fahri Ozansov Kendinden bahsetmek ayıptır, bilhas- sa eserinden... Fakat bu makalemdeki düşüncelerime bir başlangıç teşkil ede - ceğinden şuraya bir beyit sıkıştırmama | okuyucularımım müsaadesini dilerim. İki yıl evvel yazdığım bir gürime: Gittikçe donuklaşan bir âlemin dışında Bir tüyaya dalarız solgun mum ışığın- da! iye başlamıştım. Tabli, elektrik ışığı- na kavuştuğumuz bir asırda benim bah- settiğim mevsim ışığı nihayet bölden başka bir şey değildi, Şiirin biraz gölge, biraz esrar ve rüya olduğunu an- latmak istemiştim. Halbuki sembolisme'i takib eden ve Büyük Harbden sonraki &- sab bozukluğunun, yahud en açık ifade- sile geniş net tezahürünün yalnız bu | nöktadan pek manfıki bir neticesi sayı « Tabilecek olan dadaisme, cubisme, futu - risme gibi (*) san'at şekillerinde bu es « rar ve rüyanın çok bulandığını, âdeta bir kâbus sayıklaması halini aldığını görü « rüz. Maamafih bundan birkaç yıl evvele kadar bizim edebiyatımıza da sirayet e- den ve bazı genç şairlerimizin şiirlerinde buram buram tüten bu taklidcilik, mu-| hakkak ki Tanzimattanberi edebiyatta| garbdan âalıp nümune ittihaz ettiğimiz en berbad ve sun'i bir Ban'at oyunu idi, E- gasen, yalnız mimari ve heykeltraşlık gi- bi plâstik san'atlarda (bir de ev eşyas öyle eski alâkayı, sadece tecessüsten do- ğan alâkayı Avrupada da eskisi kadar de- vam ettiremeyişi ve edebiyattan yavaş ya- * hat vaş gene muntazam, ince manalı | tâ bazan klâsik denebilecek bir tarza dö- nülüşü bunu isbata kâfldir. O dereceyi kadar ki, bugün, artık Büyük Harbdı evvelki 0 güzel sembolisme cereys İle fazla muammalı, fazla karanlık gör nüyor ve ihtimal gösteremiyecek olan bir açıklığa kadar gidiliyor. Yalnız gidilmekle değil, bunu alkışlamak, mükâfatlandırmakla da öz şiir değil, yalnız manzum satırlar, mâan - zum hikâye, fantezi ve nükteler baştacı ediliyor. Doğrusu ya, ben, kendi hesabı- ma, şiirden ne bu kadar yuzuhu, ne de bu kadar basit ve kolay lirizmi bekler- dim. Evet; ne harp sonu nevrozunun ek- seriya manadan uzak sayıklamaları, ne de bu kadar hafifin hafifi... Ancak ne yazık ki bugünkü insanlar, fazla göste - rişten, acayiplikten bıkınca, pek tnh.i' bir aksülâmelle bu kadar kolaylık ve sa- deliği şilrde aramağa başladılar. Nitekim Fransada bu senenin akademi şiir mü - Kkâfatının Tristan Dreme ismindeki fan tezist şaire bahşedilişi de bunun pek be- liğ bir ifadesidir. İşte bu şairin şiir telâkkisinden hazı sa- tarlar... Geçen hafta bir Fransız mec - muasınım anket muharririne söylediği bu sözlerde, mükâfatlanan — şairin bugünkü zevke göre ne hususiyet gösterdiğini pek Büözel hissedebiliriz, T! n Deröme di- yor ki: «Şiir bir nevi küçük yıldızdır. Bu yıl - dızı yere indirmek için Ona hususi bir tarzda hitab etmek, bazı sözler söylemek lâzemdır, işte o zaman bu küçük yıldız bize iner, bize doğru süzülür ve elimize gelip konar. Siz Cep lâmbalarını her hal- de görmüşsünüzdür? Şiir de bir cep yıl- dızrıdır. Bu yıldız parmaklarınızda olduğu halde evinize girersiniz! Odanızı, merdi- veninizi ve üstünden, rüzgârla dönen fı- rıldığınızın sesini işittiğiniz tavan ara- mazı tekrar görürsünüz; aymi zamanda | bahçenizi, güllerinizi ve frenk üzümünün yanında, içerisinde salyangozlar uyuk! | yan otlarımazı görürsünüz. Sanki yen! bir | âlem mi keşfetmişsinizdir? - Hayır! Bu | iniz, bütün günlerinizin ve ge- celerinizin çerçevesidir; en fazla itiyad e- dinmiş olduğunuz hülyalarınızın ve ha- reketlerinizin vuku bulduğu yerdir; ço- cuklarınız, vaktile sizin de oymadığımız | bu yerde oynarlar. Hâsılı işte, bu cep yıl- dın sayesinde, bütün bu tanıdığınız, ya- hud hiç değilse tanayorum diye düşün - düğünüz şeyler, sanki evvelce hiç farkı- |tür! Hiç şüphesiz ki bu şiirde ne rom İtalyanların meşhur fütürlet şairi Marinetti nüze çarparlar. Hiç pek yakındılar, gene öyle iken dün şüphesiz bunlar size hariminize — dahildiler, bunlara bokmağa bile zrül etmiyordun tene: bugünse bunların âdeta yepyeni gi bidirler, İşte bu, şiirin mucizesidir. Çüne eğiliyorsunu kü şiirin gayesi, bizim için ne öyle efsa- nevi sarhoşluklar, ne işitilmemiş musi » kiler arzu etmek, ne de meçhul denizler rtasında meçhul topraklara yükselmek- tir. Bilâkis sadece, bizim etrajfımazı çevi ren eşyayı heyecanlı bir ışıkla parletmak ve bu süretle her zamanki ikametgühi » mizi bir talsım li dekor haline çevirmek « firar arzusu değ bizi hülyalı, yahud güneşli vilâyetimize bağlamaktadır. Bizi zavallı müsaid bir n, bilâkis ete çeviren şeylere bakmak için göze açar. Ancak bu sayede varlığı mızı çok bayaği, çok mütevazi, çok haktıt görmekten ve öyle muhakeme etmekten ve uzak hülyalara dalmağ tulur ve bize verilmiş olan talihin de- rinliğini keşfetmeğe çalışır, bu lali a memnuniyetle hayran oluruz. Neticede, bize bahşedilmiş olan hayat günlerimizim, zevkini tadarız. Demek oluyor ki, - şilr, farkına varmadan malik bulurduğumuz bütün şeyleri sevmemiz ve saadetimizden dolayı Allaha şükretmemiz sanr'atıdır.» İşte Fransada bu senenin mükâfatını kazanan Tristan Deri şir hakkındaki düşünceleri bunlardır, İlk defa 1912 de Londrada Rythme mecmuüs sında Jean Marc Bernard, Jean Pellerin, Francis Carco, Löon Verane gibi arkadaç- arile «fantaisiste» ismini verdikleri bin grup teşkil eden Tristan Deröme şürdeki bu metleğine sonuna kadar sadık kalınış! ve bugün de bunun mükâfatını görm tiklerin frensiz coşkunluğu, ne d? seme bolistlerin kendi iç ürperişlerini eşya ve tabiate sembollerle iade eden İnce ve de« rin hüznü vardır. Hele büyük harbder :umnki. başta «futurisme» olmak üzere, eksantrik ve ancak marazi ruhiyatla izali edilebilecek olan edebi ekollerden sonra | bu sadeliğe, bu kolaylığa ve gönül raha« tına kavuşuş birçok san'atkârlara ve mü« nekkidlere hayret verecek bir geriye dös nüştür. Meşhur İtalyan fütürist şair Ma- rinetti'nin <Kaldırın başınızı havayaf Biz, dünyanın en yüksek tepesinde bit defa daha yıldızlara cür'etle yuf borusut çalıyoruz!» diye haykırışı ile Tristan De« me'in eşiir bizim için ne efsanevi sar « hoşluklar, ne işitilmemiş musikiler, ne de meçhul denizler ortasında meçhul top « raklara yükseliş arzusudur» demesi arâ « sında ne kadar düşünce uçurumu vardır, Verlain'in «Her şeyden evvel müsiki» nas - zariyesi de Tristan Deröme'in san'at mene şurunda büsbütün çarpılıyor, âdeta se « çilmez bir hale geliyor. Bu şairin işitil « memiş musikiden kasdettiği nedir? A « caba hangi büyük şair, yeni bir ses ge « na varmadığınız şeylermiş gibi gözü- (*) Dadaizm - kübizm - fütürizm, tirmedikçe bu isme lâyık olur ve bu şe« refi edebiyat tarihinde kendi ismi etta « (Devamı 10 ncu sayfada )