Ülml “Snn Pnsla,, nın Hıkayosı ONU SEVHEMISTIM İ Yazan : Muazzez Tahsin Berkand — © bugün öldü.. ona çok, pek çok acı- — dım... Fakat onu bütün ömrünce hiç sev- — memiş olduğumu da bugün anladım. — Evet ona acıdım, arkasından çok göz- /— yaşı döktüm, fakat onun ölümü bende, se- — vilen ve ebediyen kaybedilen bir adamın boşluğunu bırakmadı. Ölen kocamdı, sev- ' gilim değil... Şimdi onun arkasından ağlarken, o | nunla geçen ömrümü, günü gününe tek- Tar yaşıyorum. Nahidle ilk görüşmemiz tımvı)dı oldu. Bir sabah Fatihten E-| “minöne gidiyordum. Kalabalık bir ara- / bada idim; o kadar kalabalık kı kadın, — erkek, çocuk birbirinin omuzuna, göğsü- ne ve sırtına dayanarak duruyordu. — Arkamda şişman bir kadın bir düzüye — kıpırdıyarak - beni Tahatsiz. ediyordu. Kendimi çekmesem, önümdeki /— göğsüne tamamile yaslanacaktım, Bir ara — Nasıl oldu bilmiyorum, bütün bu birbiri- ne dayanarak duran halk kütlesi bir öne, | bir arkaya doğru gitti, geldi. Vatman, ö- — nüne çıkan bir otomobile çarpmamak için " gert bir hareketle fren yapmıştı. Şişman dın bana, ben de önümdeki adıma doğ- Ku yıkıldım, İşte o dakikada kuvvetli bir kolumdan yakaladı. Bir saniye şaşır- " dim. Müvazenemi bulunca, beni düşmek- ten kurtaran adama teşekkür ettim ve o man onun çok uzün boylu ve tatlı ba- şhı olduğunu farkettim. y On beş gün arka arkaya her sebah ona astladım.. her sabah bana gülümsiye- baktı, bazan yerini verdi. Ona teşek- ir ederken bir iki defa ben de gülüm- ; Üç ay sonra nişanlanmıştık. Artık sa- bahları tramvayda yanyana duriyor, ak- Şamları kol kola eve dönüyorduk — Nahid bana karşı çok nazik ve yumu- /— şak davranıyor, her hareketimi, her' sö- :ümü beğeniyor, ne giysem yakıştırıyor, e İstesem yapıyordu. 'Blr sene sonra evlendik... Babamin | ti hali pek Iyi değildi. Esasen beni li seden diploma alır almaz, yüksek tahsi- 1 yapmak için & kadar üzendiğim hal- , bir bankada çalışmağı mecbur eden| — Şimdi bu satırları okuyanlar belki de ı"' eb de bu idi. Son senelerde babamın ticaret işleri her nedense- eski parlaklı-| kat'iyen hayır... . ğe başlamıştı. ta oldu. Daha nişanlanır nı;ınlı.n- adamın | ı.. hybeımlş_ bizi yavaş yavaş basit,| bir gençti. Bütün servetini kendi dürüst ttâ fakir bir hayat yoluna doğru in- çalışmasına, kendi bilgi ve iktidarına Nahid, babam için yalnız iyi bir da-| t değil, ayni zamanda kurtarıcı bir gülüyor, annemin keyfi yerinde, Nahid neş'e içinde... Daha ne istiyordum? Ben de kendimi bu kolay hayata bıraktım. Evin idaresile annem uğraştığı ıçin ya- pılacak bir işim de olmadığından vakti- mi hep kendime hasrediyor, oküyor, pi- yano çalıyor, geziyor ve giyiniyordum. Çocukluğumdanberi kitab ve çalgı ile aramız pek iyi olduğu için bu iki meşgale baha bir yenilik getirmemişti, fakal |mektebden çıkar çıkmaz, daha gözümü açacak vakit bulamadan, büyük bir bi- nanın yazın sıcak, kışın kasvetli bir oda- sında sabahltan akşama kadar çalışarak ömür tükettiğim ve senede bir elbise ya- pabilmek için on ikt ay birer ikişer lira biriktirmek — mecburiyetinde — kaldığım için, evlendikten sonra paranın zevkini çıkarmak bana çok tatlı geldi. Sahah bol bol tembellik edip yirmi beş senelik di- siplinli hayatın acısını çıkardıktan sonra |öğle yemeğini yer yemez, Şişlideki apar- tımandan fırlayıp doğru Beyoğluna ini- yordum. | -Zengin kadınların vakitleri nasıl ge- İçer diye düşünenlere şaşıyorum — şimdi. Beş altı saatin geçmesi ne imiş' Bir sine- ma, bir berber, bir terzi... Evlendiğim zaman yirmı beş yaşımda idim., bugün otuz beşimdeyim,.. Demek ki On sene ben bu kaygısız, bu rahat ha- yatı yaşamışım! Bu” on sene içinde, bir gün bi'e bana: — Eve niçin geç geldin? — Yemek neden hazır değil? — Bu elbiseni hiç beğenmedim... — Saçlarımıı iyi taramamışsın. Gibi sözler söylemedi.. bir defa olsun benim sözümden dışarı çıkmadı. . Bazı akşamlar, yorgun argın eve gelir, yemeği yer yemez gene benimle birlikte. tiyat: roya, sinemaya, poker partilerine giderdi. — Ben sabalhıtan akşama kadar işe da- Plp kendimi dinlemiyorum, fekat <en her halde sıkılıyorsun yavrum; geceleri biraz çıkmaz, hayata karışğmazsak gençliğine yazık olur senin... Zavallı Nahid! | zavallı Nahid, kocam , için sabdall» derler..— Hayır, O gayet akıllı ve zeki borçlu olan bir adam budala olamaz! Nahidciğin bir kusurü vardı yalnız.. gizli bir kusuru: Beni lüzumundan çok severdi. Keşki bu kadar sevineseydi; keş- na kuüvvet ve kudreliııl gösterseydi! 'Dı- şarıda aslan kesilen kocam benim ya- nımda bir kuzu olmasaydı! Bir defacık olsun benim yaptığım şeyi tenkid etse, bir gün bana: Şunu böyle yapma! de- seydi ne olurdu! Ne olurdu beni rahat yaşatmak için gençliğini yıpratacak yer- de, bazı bazı tembellik ederek kendi isti- rahatını düğünseydi! Bu ön sene içinde, bir saniyocik beni unutup kendini hatır- lasaydı! Yazık oldu zavallı Nahidciğe... Fakat şimdi kendimi yokluyorum ve ona karşı kabahatlı ölüp olmadığımı ken- dime soruyorum, Hayır, on sgenelik müş- terek hayatımızda ben de Nahidi incit- medim.; oda karşı vazilemi yaptım.. onu hiçbir erkekle aldatmadım... Yalnız onu sevemedim.. ateşle sevemedim, fakat bu hissimi ona belli etmedim... Etmedim mi? Acaba? Hayır, hayır, öy- le olsa on sene içinde ağzırdan hir şiU- yet kelimesi çıkmaz muydı?.. Yalnız bir defa... 'Dört şene oluyor.. bir gece, sabaha karşı bir baladan dönü- yorde' Hava çok güzeldi, otomabili biraz iteride'durdurup eve kadar yürü- dük, Sokağın başında birdenbire ellerimi tutarak yüzüme baktı: — Necmiye... Altı senedenberi bir de- fa olsun bana «Seni seviyorum» deme- din. Kahkaha ile güldüm... — Seni sevmez olur muyum Nühid? Sen o kadar iyi ve fedakâr -bir kocasın ki... , Sesi acılaştı: — İyiyim.. mif Çok candan gelen bir samimiyetle ona sokuldum. — Sana bir şey mi yaptım Nahid? Se- ni ihmal mi ettim? Nedea benden şübhe |ediyorsun? Kolundaki elimi hafifçe ! — Hayır, bir şey yapmadın. beni ih- mal etmedin Necmyie, fakat... Cümlesini bitirmeden yürüdü. Acaba ne söylemek istemişti? O akşdtndan son- ra bunu çok düşündüğüm halde ona sor- Mağa cesaret edemedim. Zavallı Nahid.. bugün 6 öldü ve ben, göz yaşları içinde boğulurken kendi ken- dime tekrarlıyorum: — Hayır, onu sevememiştim. fedakârım,.. - Bundar kâfi YARINKİ NÜSHAMIZDA: âz onun işlerile alâkadar oldu *İki,bana da, bin gün kâtibinin bir yanlı- Doğruıunıı istersöhiz ben İŞİR'DEÜ dâf:) Şını gördüğü vakit ona baktığı sert, hâ- sile pek uğraşmadım. Babamın yüzü | kim gözlerle baksaydı! Bir defa olsun ba- î; , - BABA-OĞUL * -li “ — |me çarpışan kamışlar gibi incecik.. göz- ü 'e sarı duvarlara sarmaşıklar, arsız uklar gibi Urmanmış.. komşu bah- elerine yaseminler beyaz - başlarını Ssarkıtmışlardı, — İlerde ortada içinde kızıl balıkların üğü bir havuz vardı. Havuzun üstünü yeşil atlastan bir dır gibi kaplamış bir salkımsöğüdün gölgesinde bahçe iskemlelerinde oturu- orlardı. arşılarındaki ev, geniş pencereli, eçevre balkonlu ve arkası tâ Mar- ya kadar uzanan iki katlı, modern bir köşktü. Köşkün pencerelerinin yeşil teleri kapanmıştı. Çünkü bu saat, in en tahammül edilmez bir saa- yüz leri salkımsöğüdün başlarırır örten kub- besi gibi zümrüd rengindeydi. Omnuzlarından dirseklerine, bilekleri ne ve bileklerinden kızıl boyalı parmak uçlarına indikce süzülen hatlarile sarı gandi elbiselerinin altından görülen dik ve minimini göğsile incecik beli, yuvarlak kalçaları ve ayak bileklerine doğru süzüldükce darlaşan, incelen ba- caklarile harikulâde güzel bir vücudü vardı... Çok genç bir vücuddu bu vücud.. ve bu vücudün fil dişi renginde lteni ger- gin, düzgün, kırışıksız ve buruşuksuz bir tendi... Yalnız eğer pek dikkatli bakılacak 0- lunursa Ferihanın yüzüne, gözlerinin iki kenarında ufacık hatlar sezilebilir- di... Sezilebilirdi ama., eğer ayni gözler e ayni dikkatle masanın başında bu ders / Salkımsöğüdün cömerd gölgesinde 0- | Salışmakta olan küçük Güler'e bakacak duruyorlardı. Feriha uzun bir iskemle- |olursa, onun yüzüğde Ferihanın yü- uzanmıştı. zünde bulunan çhgllerdm daha fazla | Zehirli cam kırıkları Çeviren: İbrahim Hoyi Göğsü iri, kolları pazılı idi.. belini dik tutuyordu. İki omuzunun küreklerinin örtasın. da spor yapan bir genç kizın çelik bir yayla temin edilmişe benziyen çevik- liği hissediliyordu. Ve üzerindeki kısa, teyaz keten etek- ten çıkan bacakları ve ökçesiz bir iskar. pin içindeki büyücek Aayakları daha fazla bir erkek bacağımnı ve bir erkek &- yağını hatırlatıyordu. Ve önün vücüdü- ne Ferihanın vücudünden daha yaşlı bir manâ veriyordu. | Halbuki Feriha ondan tam yirmi yaş büyüktü... Yirmi yaş... Az bir şey değildi bul.. Kim derdi ki.. şu ince, şu getç kız vü- cüdlü kadın buğün kerk bir, kırk iki yaşlarındadır... Feriha aynaya baktığı zamanlarda da bunu anlıyamıyordu. Ve bazan ken- di kendine: — Acaba insanın kendi gözü, kendi yaşlandığını seçemiyor mu? Di üşünüyordu. Çünkü Feriha kendisini kırk yaşın- dan da daha yaşlı hissediyordu. ©, belki asırların hâdisatını kısa se- neler içinde yaşamış bir neslin çocuğu olduğu için kendisini bü kadar eskimiş |ve bu kadar ihtiyarlamış hissediyor- — Güler bir hasır masanın başındaki |çizgiler görülürdü. Mütemadiyen gu-( ha ir koltukta oturmuş... Güneşten ba- |neşte durmaktan gözlerini kırpıştırdığı tırlaşmış kollarını masaya dayamıştı. | için, dersine çallışırken mütemadiyen mral saçlı başi öne doğru eğilmiş- | kaşlarmı kaldırdığı için hem alnında ve hem gözlerinin etrafında derin de- emal imtihanlarına hazırlanıyordu. |rin çizgiler peyda olmuştu. Hf hafif esen rüzgürlarla birbirleri- daha yaşlı görünüyordu . İçl.nde duyduğu şey bezginlik miy- mi?t.. Yoksa olgunluğun, tekâmülün verdiği bir vakar mı?.. Bunu tahlil etmiyordu ama.. muhak- kak ki kendisini öteki insanların fev- hanın vücudü havuzun başında Vümdüde Ferihanın Mııdııklıdıdüllıehlkonlıdnqhnurü ||şey hissediyordu. J Hava Okulu Komutanlığıundan: DA n nnni bi Hava Okulları talimatının 86 mcı maddesinde yazılı şartları haiz istekliler. — Dilek kâğıdı ve vesikaları ile Temmuz başlangıcından Ağustos sonuna kadar okula baş vururlar. Okulun bulunduğu yerin dışında bulünanlar dilek kâğıdları ile vesikalarını posta ile okula gönderirler ve alacakları karşılığa göre hareket ederler, Madde 86 — Hava Okulu Gedikli kısmına girme şartları şunlardır: A — Türk olacak. B — Ortamekteb «Lise sekizinci sınıf» tahsilini bitirmiş en az 17 ve en çok 20 yaşında olmak. C — Sıhhi vaziyeti uçuculukta ve uçuş işlerinde kuunmlmııı elverişli ol- duğuna dair mütehassısları samam olan bir hastanede sıhhat heyeti raporu ol- mak. Boy 1,65 den aşağı olmıyacaktır. Dışarıda bulunanlar: Bulundukları yerin askerlik şubesine müracaatla muayeneye gönderilirler. Tam teşkilâtlı sıhhi heyet bulunan yerlerde o yerin büyük kumandanına mü- racaatla muayeneye gönderilirler. D — Ahlâkı sağlam olduğuna ve hiç bir surette suçlu ve mahküm dâir bulunduğu yerin Emniyet Müdürlüğünden veya polis âmirliğinden tasdik- li vesika göstermek. E — Mektebe alınacak okuyucular, Gedikli Erbaşlar hakkındaki 2505 — sayılı kanun Mmucibince muamele göreceklerini, mektebi bitirdiklerinde 12 yıl müddet- le Hava Gedikli Erbaş olarak vazife göreceklerini taahhüd etmek. F — Mektepçe yapılacak saçma imtih anda kazanmak. H — İstekli adedi çok veya imtihanını kazananlar alınacak mikdardan fazla olursa bunların içinden riyaziye bilgileci daha iyi ve yabancı dil bilenler yenla- nir, Hava mektebleri okuyucuları askeri liseler ökuyucuları gibi yedirilir. ve giydirilir. Kitab ve diğer ders için lâzım olanlar parasız verilir. V — Hava Okullarıma kabul edilenlerden birinci sınıfı muvaffakiyetle biti- renler arasından, kabiliyetlerine göre, uçucu, makinist, telsiz, fotografçı, atış ve bombardımancılığa ayrılırlar, — «3587 Baş, diş, nezle, grip romatizma, nevralji, kiriklik ve uııı' ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alımabilir. Nafıa Vekâletinden: 1 — Eksiltmeye konulan iş: Marmara gölü Tağdiye kanalı hafriyatı ile Sedde inşaatı, keşif bedeli «1,115,313» lira 38 kuruştur. 2 — Eksiltme 1/Temmuz/938 tarihine rastlayan Cuma günü saat 15 de Nafia Vekâleti Sular Umum Müdürlüğü Su eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usuliyle yapılacaktır. n 3 — İstekliler, eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık İşleri genel şartnamesi ve projeleri 50 lira mukabilinde Sular Umum Müdürlüğünden âla - bilirler. 4A — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 47209 lira 40 kuruşluk müvakkat teminat vermesi ve 200 bin liralık Nafla su işleri veya mümasil inşaatı taahhüd edip muvaffakiyetle bitirdiğine ve bu kabil işleri başarmakla kabiliyeti olduğu- na dair Nafiâ Vekâletinden alınmış mütcahhitlik vesikası ibraz etmesi, istekli- lerin teklif mektubları ikinci maddede yazılı saatten bir saat evveline kadar Sular Umum Müdürlüğüne makbuz mukabilinde vermeleri lâzımdır. — <3l84. ZAYİ: ASA - 1035 senesinde Gazi omun| — Dr. HAFIZ CEMAL Paşa orta okulundan aldığım 1 inci sıinif tasdiknameyi kaybettim. Yenisini alacağım-| dan uüılnln hükmü yoktur, Esasen Leminin ölümünden sonra Bergamayı terkedip İstanbula, babası- hin ve üvey annesile kardeşlerinin ya- nınâ döndüğü ilk günlerde, Bergamada bıraktığı yegâne arkadaşına şöyle bir ımektub yazmıştı; dİstanbulu senelerden sonra görmek boşuma gitmedi, dersem bana inanmaz- (Lokman Hekim) Dahiliye mütehassısı: Pazardan maada bergün (2 - 6) Divanyolu numara 104, ev tee defonu 22308 - Si0 mem ne memurunun karısı maliye me- mürile sevişir, yeni gelen genç bir za- bite beş alltı kız bir arada âşık olur, ya- yud biçare Lemi, yeni bir kazıda, eski şaheserlerden birini bulurdu. Bergamada belki de mütemadiyen tarihler içinde yaşadığımız için ihtiyar- ladık.. sın âma... Sana bunu - söyliyeceğim... Uzun müddet bir muhitten uzak yaşanıldık- tan sonra, tekfar döner dönmez ona in- tibak etmek tamamile güç.. Bergamamızda günler çok ağır mı ordu? Belki buna sebeb kendimi- zi dinliyecek ve her dakika kendimizi kontrol edecek çok vaktimizin — oluşu- dur... Burada besbelli seneler daha seri geçmiş. Burada bıraktığım arkadaşla- rım hepsi 'daha genç ve zinde. Üvey annem -benden beş yaş kadar büyük olacak- kafasile,' hislerile muhakkak benden on, on beş yaş daha genç... Berğamanın seneleri, İstanbulun se- nelerile mukayese edilecek olursa her birini en aşağı üç sene hesablamamız Sana İstanbuldan — bahsedecektim, Yalnız Bergamadan bahsediyorum, Bu bir daüssıla olacak... Hayatımın tam on iki senesi orada geçmedi mi?, Oraya geldiğim zaman, bu dünyanın ve hayatın büyük fırtınaları içinde par- Ççalanmak üzere olan minimini bir ge- Mi idim... Ve belki de bana'onun için Bergama bir selâmet kıyısı gibi geliyor. Bergamaya gelinceye kadâr hayat- tan hiçbir şey anlamamıştım. Hayatı yalnız yaşamıştım... Hem de ne fırtı- nalı olarak... Bergamada tıbkı kolu, dizi meflüc bir alil gibi oldum.. bir yerde o- turdum... Bir yerde oturdum.. ve ken- dimi yakaladım. Yakaladığım kendi- me: lâzım gelecek... Biz onlara göre fazla taşralıyız.. on- lar bize göre fazla sathi... Ben, sen ve bizim gibiler orada fazla romantik bir boyat — geçiriyormuşuz... Hayatla, hayatın hakikatlerile az tema- sımız vardı, Bugünkü dünyanı fırtınalı bir deni- ze teşbih edersek Bergamaya da bir li- mandır diyebiliriz.. öyle bir liman ki, orada dört beş senede bir hâdise olur- llghıhyıdirudhıılı.üb — Dur, diyebildim... Dur seni tanı- rmak istiyorum. Sen neler yaptın.. da- ha neler yapacak kabiliyettesin? Bergamaya geldiğim zaman ne toy, ne çocukmuşum? Bergamadan ne ol- gun çıktım! Kendi kendini tanı.,. Dünyayı tanımak için evvelâ insanın kendini bilmesi, kendini tanıması, züf- larile eğlenebilecek ve onlara fren ta- kabilecek bir seviyeye yükselmesi İâ- (Arkası yar) — ol bir leri Miy Bec dön hut A.FEBE ü CLELEFEPREYİ üsl —x vErr Fo Ka L Gi el ha 'e gee B Y WY AF P Si d a