I Hadiseler Karşısında I Fransız terbiyesi Benimle tanıştırdılar: — Filân bey. — Müşerref oldum. Dedim, Yüzüme baktı, gülau. Omu- zuma hızlıca vurdu. Ben şaşırdım. — Biz beyle eski dostuz... Biraz gözüm ısırıyordu., — Ha evet, dedim, tanışmış olabili- TİZ. Kolumu çimdikledi: —Tanışmış olabiliriz.. ne demek; çok sevişmiştik. . Karnıma bir yumruk salladı: — Siz çok iyi bir arkadaşsınız! Dedi. Çenemi yakaladı, başımı sağa sola kıvırdı. — Peki ama biz bu kadar iyi dost muyduk? S — Ne demezsiniz, yalnız biz değil, babalarımız da birbirlerile dosttular, Kulağımı tutup çekti: — Peki ama bu kadarı fazla! Boynuma sarıldı. Yanağımı öptü. — Anladık, fakat kâfi! Elimi tuttu — Öpeceğil — Vazgeç birader, — Hayır, hayır, dost dostun ölini ö- per. Elimi zorla ağzına gölürdü ve par- mağımı ısırdı — Ben böyle dostluktan vazgeçtim. — Dosfluktan wazgeçmek mi? Ne diyorsunuz.. bu olacak iş mi? Siz bana |düşman olsanız, ben gene size karşı |dost kalacağım... Ömrüm oldukca bu |dostluğu unutmıyacağım! Bizi seviyo- rum. Sizin için her fedakârlığı yaparım. Karnıma bir yumruk daha attı — Eh, artık çekil! — Çekiliyorum, fakat dostluğumuz Yanımdan ayrılmıştı. Beni onunla tanıştırana sordum: — Bu da kimdir Allah aşkına?, — Fena bir genç değil.. — Fena, iyi bilmiyorum ama, benim hiç hoşuma gitmedi, — Ben de yeni tanıştım; Fransız ter- sız terbiyesi almış.. hem de hakiki |Fransız terbiyesi!... j İsmet Hulüsi Bunları biliyor mu idiniz ? —| Sovyetin asıl manası nedir ? Sovyet kelimesi Tusçada — (meclis) manasını ifade e- der. Ve bir Sov - yet, bir mıntaka « gı idare eden işçi ve askerler mec « Üsidir. Bovyet, şimdi, — Rusyanın komünist hükümetinin siyasi birliğinin adıdır. Resmi ünvanı da Sovyet sosyalist cumhuriyetleri şürasıdır. Kısaca da USSR diye yazılır, * Pire deve gibi olsaydı Bir pire, cüsse - ginden umulmiya- gak pek büyük bir çeviklikle — şayan hayret sıçrayış - lar yapar. Fakat pire deve gibi olsa idi, ayni çevikliği gösterirdi, diye - meyiz. Hacimle beraber, çeviklik te te - nakus ediyor. Ziyanın sür”| Şimdiye —kadar biç bir mermi, zi- şanın boşlük için- deki sür'atini aşa - Mmamıştır. Bu dür'at — saniyede 800 bin kilomet - Elblu gibi koca Değiştiren kadınlar.. Bay (E. N. Üstün) bana bir müddet Wvvsl bir hikâye anlatmıştı. Bu: — 8 çocuğu ile karısını taşrada bi- taktıktan sonra İstanbula gelerek baş- ka bir kadınal 10 sene müşterek bir hayat yaşıyan bir erkeğin, bu yabancı tadın tarafından terkedildiği zaman * paptığı şikâyetti. Ben de bu okuyucu- mu haksız bulmuş: — Kendi düşen ağlamaz, her şey- fen evvel an senedenberi terkettiğin karın ile 6 çocuğunu düşün, demiştim. Bay E. N. Üstün bugün yolladığı bir mektubda tekrar bu bahse avdet et miş: — Artık zevceleşen on yıllık metre» Hnin adıni, ihanetine şahid olanların Asimlerini yazıyor: — Elbise gibi koca değiştiren kadın- lara kârşı ceza istiyor. , Bu muhterem okuyucuma ricasının flk kısmı münasebetile «Gönül işleri> #ütununun âile esrarını teşhir. etmek Arının beş gözü vardır Bir arının beş Bözü vardır. Bun- lardan ikisi, başı- nin yanında, ikis de — tepesindedir, * Tepedeki — gözler tek gözdür. Yanda- kiler ise mürek- kebdir. Yani bun- lar göze benziyen | birçek satıhlardan, mürekkebdir. A - mele arıların mürekkeb gözlerinde 6000 satıh vardır. Her biri de ayrı ayrı istika- mette bakar. Erkek arıların her mür keb gözünde (13) bin satıh, dişi arıda ise () bin satıh vardır, Arı mürekkeb göz- lerle uzaktaki eşyayı seçer, görür. Tek gözlerle de bu eşyayı yakından tedkik eder, * Kopernik sistemi nedir ? 1543 de ölen ve & Jj bugünkü astrono- , minin kurucusu o- lan Kopernikin kâlnat nazariye - sine, Kopernik sis- vtemi ismi veril - miştir. Alman ır- / kından gelen & - lim, Krakovi, Bolonya, Roma ve Padu üniversitelerinde okumuştur. Ölümün - den biraz evvel neşrettiği kitabla, fen âleminde ihtilâller maksadile tesiş edilmediğini anlata- yım. Ricasının ikinci kısmına gelince Htiraf ederim ki bu, beni bir hayli gül- dürdü: — Elbise gibi koca değiştiren kadın- ları takib edelim, polisin ahlâk kısmı- na verelim, üç kocadan ayrılan bir ka- dının bir daha evlenmesini menede- lim, pekâlâ, fakat: — 6 çocuk yetiştirmiş olan nikâhlı karısını 10 senedenberi arayıp sormı- yarak yabancı bir kadının ayrılması sonunda gözyaşı döken erkeklere ne yapalım? Akıl hastalıkları hastanesi için tesis edilmiş değil midir? * Samsunda Bayan Kudrete: — 17, 18 yaşında bir genç kendisini «ramantizme» kaptırmış olabilir. Bun- Gan dolayı birat muhitini müahaze e- deriz, fakat ayni maraz! hassasiyette 30 yaşından sonra du devam edecek ©- lursa kabahatı kendisinde bulmak 1â- zım, bunlar TEYZE BON POSTA Kadın Köşesi Ajur bir elbiseye başlıbaşına süs olabilir Askılı etek, çok genç gösteren bir kı- yafettir. Bluz yerine kollu bir jile ile de giyilebileceği için alelâde etekten daha pratiktir, Bunların, bütün diğer elbiseler Bibi, yüzlerle çeşidini görüyoruz. Fakat bir çokları lüzumundan fazla süslü. Bir kısmını da ancak hakkile dikiş bildhler dikebilir. Halbuki bir askılı etek için ter- ziye gitmek bir külfettir. Dikiş pek az bildiği halde basit esvablarını, pek haklı olarak, evde dikmek istiyenler de çoktur. Şu halde askılı eteği basit bir dikiş haline tokmak ekseriyet için elverişli olur. Bu- ibarettir. Düzlük, insanı sıkar, gö: ni giydiğimiz şeyde bir değ Şu halde? Çaresi yok değ askılı eteğe bir süs katmalı. Meselâ: Jue, Bunun kadar kolay, bu kadar ucuz ve güzel garnitür bulunamaz. Ne fazla göze çarpar, ne askılı bir düz etek için fazla görünür. Ne de tepe tepe kullan- makta bir mahzur vardır. Kare yakanın önüne üç sıra, üç sıra da kemere geçirilir. Biliyorsunuz bu sene etekte «su> çok moda. Yakadakinin tıp- kısı üç sıra jür, eteğe güzel bir su olabi- lir. İşte hem süslü, hem sade bir askılı etek. her ye- iklik arar. Dümdüz bir Her kadın bilmelidir ? Sıcaklarla birlikte güve zamanı da baş- ladı demektir. Halıları onun zararından korumak için sereceğiniz yeri esans dö terebantinle siliniz. * Konserve kutularının kapağı daima biraz içeri basık olmalıdır. Kapağı dışarı doğru şişkin duran konserve mutlaka bo- zuktur. * Yarı yarıya katıştırılmış — ispirto lle zeytinyağı mobilyalar için iyi bir cilâdır. Pamukla sürülür. Kuruduktan sonra gü- 'deri tle parlatılır. * Tüyleri yatmış fırçaları kabartmak için bir tencerede kaynıyan suyun buharına tutarsınız. Bir dakika içinde hepsi düze- lir. Çi bozacak nesnel .|Nun çaresi en düz bir biçimi seçmekten AD TULÜAT YILDIZLARI ARASINDA BİR SAAT Yazan: Selim Tevfik Tultatçıların cemiyet kuracaklarını Guymıyan kalmadı!.. Dün, bu havadis hakkında malümat edinmek için, tulüat- çıların sevimli lideri Naşidi buldum, Na- Hd, haberi tekzib etti, ve: — Benim, dedi, cemiyet kurulacağın - dan haberim yok. Yalnız, epey zaman - danberi «Tulüatçılar cemiyeti» adında bir komedi hazırlıyorum. Duyduğunuz havadis, bu komediden çıkmış olacak! Yoksa, cemiyet kim, biz kim? Herkes başındaki cemiyetten şikâyetçi. Ben, mensub bulunduğu cemiyetten hoşnud olan adam görmedim. Traş olmıya giri- yorsunuz: Berber, cemiyetinden şikâyet ediyor. Ekmek almıya gidiyorsunuz: Fi- yıncı cemiyetinden yaka silkiyor. Bir bar- dak suyu rahat içmenize imkân yok: Çünkü sucu da derd yanacak. Otomobile binip te derd dinlemeden inmek müm - kün değil. Çünkü şoför de <cemiyetze - der... Vaziyet böyleyken, nc diye kurup da rahatımızı bozalım? Zaten, şu cemiyet kelimesinde mutlaka bir uğursuzluk var: Misal isterseniz, Mil- Jetler Cemiyetinden başlarım! Sünnet cemiyeti yapılır. Biçare çocu- ğun canı yanar. Nişan, nikâh cemiyeti yapılır: Kabak, evlenen gafillerin başmma patlar. Hele bazı okur yazarlar, her felâketin kabahatini cemiyette bulurlar. Galiba Jyakında ben de böyle düşünenler arasına karışacağım!.. — Demek, cemiyet kurmıya niyetli ol- madığınız muhakkak? Naşid gülüyor: cemiyet — Şu anda muhakkak!. Fakat ilerisi | için bir şey diyemem. Bugün çok şükür yerinde bulunan aklımın yarın ne ola « cağı belli değill Benim aklıma gelinciye kadar, neler, neler bozuluyor! Baksanıza, İtalyayla Almanyanın arası bile bozula- |cak diyorlar!.. Bence bugün en güç mu- hafaza edilebilen şey, akıldır. Zira, akıl ve vâkıalar her gün biraz daha çoğalıyor. İnanmazsanız, Maz- har Osmana sorun! Sahnede geçen 30 küsur yılın müma - rescleri, sevimli san'atkârın dimağını, bir Dükte makinesi haline getirmiş. Hiç dü- şünmeden sıraladığı cümlelerde - bile, dinleyicilerinde uyanan tebessümü de - vam ettiren İnce imalar, tarizler sezili « yor — Hem, diyor, cemiyet kurup ta ne ya. pacağız? Tulüatçılar içinde, kendi başını kurtarıp ta, başkalarına yardım edebile- cgek hale gelmiş kahraman var mı? Cemiyet, bina ister, telefon ister, reis ister, kâtib ister, para ister, pul ister, is- ter oğlu ister!.. Halbuki, bizim fukara tulüatçıların, kâtibe, reise, telefona, bina- ya değil, bakkala verecek paraları yok! Bu vaziyette insan, aklını bozmadan ce- miyet kurmıya kalkışır mı? Benim kulağıma da geldi. Hem, işitti - Bime göre, cemiyeti ben kuracakmışım. Halbuki ben, evimde, çocuğumun 'oyun- cağımı bile kuramıyorum. Koca cemiyeti nereden kuracağım? — Başkaları kurarlarsa, siz girer mi « siniz? Naşid gülüyor: — Girmem... Çünkü cemiyetin tahsil. darından kaçayım derken, sahneye çık- miya vakit bulamam. Sonra ciddileşerek Ilâve ediyor: — Vâkâ, hakikaten, tulfatçılar çok müşkül vaziyettedirler. Bu gidişle, tu - Iüatçılık, son devrini yaşıyor demektir. Ve halkı, çok rağbet ettiği bu masum eğ- lenceden mahrum bırakmamak için, tu - |kanaatim ole Naşid Karagöz rolünde Matçılığı himaye etmek de. Tâzımdır. E- Ber, bir cemiyetin bu işi başarabileceğine ydı, elimden gelen yardımi bilâtereddüd yapardım, Fakât bir cemi- yetin tasavvur ettiğim hizmetleri göre « | bileceğine kani değilim. Ve buna kani ol« madığım içindir ki, bi d: — Böyle bir cemiyete girmem!. diyo- Tüm, Naşidden ayrıldıktan sonra, Dümbüle lü İsmaille de görüştüm. O da, Naşidle hemen hemen tamamen ayni fikirde: — Bana, diyor, bu havadisten bahsedile diği zaman, gıdıklanmış gibi gülesim ge- liyor. Herkesin, mensub bulunduğu ce « miyeti yıkmıya çabaladığı bir sırada, tu« lüatçıların cemiyet kurmuya kalkışma « ları insanı gülmekten katıltabilecek de « recede komik olmaz mı? Emin olun ki, böyle bir vemiyet kur « mak istiyenler varsa, onlar, bizim sirti- mızdan geçinmek istiyorlardır. Biz, ga - H da niyetlerine inan « sak, ve kuracakları cemiyete girsek, ha« Himize kundak bebekleri bile güler!.. Cemiyet kuruldu da, biz de e gir « dik miydi, iki hafta sonre, reisi gele- cek; — Dümbüllü, diyecek, cemiyete yazı « hane alınacak, bir oyun ver... başka bir davet: ü « Cemiyet binasına kalın güneş perdesile bir daktilo makinesi lâ- zım. Bir de gül gibi kızcağız Lulduk ama, altı aylık maaşını peşin İstiyor, Bizim menfaatimize bir iki oyun ver de, şu binayı bir an evvel şerefimizle mütena « sib bir hale sokalım! Bir an düşünen Dümbüllü, bu davet « lere maruz kalmış gibi hiddetle irkilerek doğruldu, ve: — Yok bayım, yok.., dedi... Bu işin şa- kası bile dokunuyor bana!.. Şimdilik çe« miyete ihtiyacımız yok. Çünkü başımız- daki derdler, bize bol bol yetiyar! Selim Tevfik Belediyeye bir Yunan mektebinden mektub geldi Birkaç hafta evvel birkaç talebesi İstanbulda dört gün kaldıktan sonra memleketlerine dönen Atinanın Pale- en Faleon Jimnaz. müdürlüğünden Türkçe bir mektub alınmıştır. Bu mek tubda İstanbulda kendilerine yapılan muameleden memnun kaldıkları için 'Turizm Müdürlüğüne teşekkür edil - mekte ve Vali Muhiddin Üstündağdan imzalı bir fotografı istenmektedir. iki ahbab çavuşlar: Ressamın modeli