T - Li | M İ hi | | L Lucien Rondi yakışıklı delikanlı — idi. Güzel giyinirdi. Güzel konuşurdu. Güzel kadınlar tanırdı. Yalnız ufak, pek - ufak “Son Posta,, nın HikâyeSi ua aa0 ' GÖĞSÜNDEKİ PLÂKA Bir kere daha plâkaya baktı. Plâkayı tutan iğne açılmıştı. Lucien'in talihi vardı. İşi böylelikle ya- bir kusuru vardı.. para kazanmasını bil- Mezdi. Hele para tutmasını hiç öğrene- Memişti. Lucien birçok işlere girmiş çıkmış, fa- kat bu işlecden hiç birinde dikiş ıumıı—ı-ı mamıştı. rı yarıya kolaylaşmış oluyordu. Elini u- zatsa plâka elinde kalacaktı. Elleri titri- yor, ayakları tökezliyordu. Kadın, hiçbir şeyin farkında değildi. Boyalı saçlarını Lucien'in çenesine dayamış, yarı yarıya |kendinden geçmiş bir vaziyette idi, vü- » Babasından kalan bir dükkâni vardı | cudünü sağa sola kıvırıyordu. Dükkân işlek olmıyan bir caddede oldu-| — Luclen elini uzattı. Plâkayı aldı. Yele- ğu için çok az kira getiriyordu. Lucien | ğinin cebine koydu. bu dükkânın kirasile yaşıyamazdı. İyisi| Caz durdu. Dansedenler yerlerine 0- mi onu elden çıkarmalıydı. Günün birin- | turdular, Luclen damını masasına kadar de dükkâna bir müşteri çıktı. Lucien de| ğötürdü. Kadın Lucien'in gözlerinin İçi- hiç teroddüd etmeden dükkânı sattı. Pa-|ne bakıyordu. raları aldı. — Oturmaz mışınız? Hazır para çabuk biterdi. Nitekim Lu-| — Dedi. Oturdular. cien de dükkânin parasını az zamanda| — Size ne kadar teşekkür edeceğimi bitirmişti. Ancak kırk lirası kalmıştı. O | bilmiyorum. Bana büyük bir iyilik etti. da bitihce Lucien yersiz, yurdsuz, para- | niz. Bız kalacaktı. İşte bu fena idi. Lacien şaşırmıştı, kadın devam etti: Lucien çök düşündü, ne yapmalıydı?| — Plâkamın iğnesi açılmıştı. Yers dü- Ne yapabilirdi? Bir işe girse.. fakat elin-| şecek, kaybolacaktı. Çok ta kıymetli.. siz den iş gelmiyordu ki işe girsin.. nihayet|onu yere düşnemesi için göğsümden al- kararını verdi, hırsızlık edecekti, diniz. Bu iyi bir işdi. Zahmeti yoktu, eziyeti| Elmi, Luclen'in yelek cebine soktu. azdı ve geliri fazla idi, gerçi yakayı ele| Plâkayı çıkardı, tekrar göğsüne taktı. Wermek, hapse girmek te vardı ama bü-| — Lucien kekeledi: tün hırsızlar yakayı ele veriyorlar mıydı? Hemen o gün işe başlamak istedi, en şık elbisesini giydi. Bir bara gitti. Bar kala- balıktı. Birçok güzel kadınlar, birçok ya- kışıklı erkekler, birçok çirkin kadınlar, birçok ihtiyarlar vardı. Lucien burada ilk hırsızlığını yapacak, bic kadının yüzüğünü, küpesini, yahud da bir erkeğin dolu cüzdanını çalacaktı, işe başlamadan biraz gönül eğlendirmek istedi. Gözüne kestirdiği güzel kadınlar- » dan bir kaçile dansetti, fakat bir türlü eğlenemiyordu. Aklı fikri işde olduğu (Baştarafı 9 uncu sayfada) tü bir muhitin telkinlerile cürme mey- yal bir haleti ruhiyeye düştüğünü görüp duruyocuz. Bilhassa çalışan işci çocuk- larımın terbiyelerile çalıştıkları müesse- için, oynaş gözünü, gönlünü, cezbedemi- | Selerin ve içtimal kurumların meşgul ol- yordu. Bir aralık bir kadın gördü. Fazla şiş- mandı, yaşlıca idi, çirkinceydi. Fakat Lucien için bir hazine idi. Çünkü göğ- sünde kıymetli olduğu yeknazarda anla- şılan taşlı bir plâka vardı, Luclen ağır ağır ona doğrtu yürüdü. Gayet nazik bir tavırla beraber danset- mek istediğini söyledi. Kadın ayağa kalk- fa. Caz bir tango çalmıya başladı. Lucien kadınla dansederken gözlerini bir türlü plâkadan ayıramıyordu. Tangoyu bir fokstrot, fokstrotu bir rum- ba takib etti ve Lucien bu dansların hep- sini onunla yaptı. Tangoda — birbirlerin- den biraz uzak dürmüuştülar. Fokstrotta ması bir zaruret halini alır. Nitekim in- hisarların Cibali fabrikasında ve Üskü- | dardaki iş evinde açılan bu kabil mücs- seselerden iyi verimler alınmaktadır. Şu halde çocuk terbiyesile bilhassa bakım- sız çocukların terbiyelerile alâkadar mü- esseselerin ve büroların çoğalması; bu içtimaf mahzuru izalede büyük tesirleri görüleceği inkâr götürmez bir hakikat olur. Yoksa ceza hükümlerinin arlırıl- masile çocuk cürümlerinin önüne geçil- mesi mülâhazası yanlıştır. Çocukta aile terbiyesinin asil olduğuna göre bu da iyi | yetişecek bugünkü neslin çocuklarında | müessir olabilir. Ayhi zamanda — çocuk neşriyatının ve çocukların gördüğü film | | vesairenin bunda da büyük bir âmil ol- birbirlerine daha sokuldular. Rümbada | duğu muhakkaktır. Çocuğun taklid kabi- biraz daha fazla. Lucien sokuldukça plâ- | liyetinden doğan bu mahzurların kısmen kaya daha yakınlaşıyor, plâka gözlerin- | olsun önüne geçmek için bunların kon- de daha güzelleşiyor, daha kıymet pey- da ediyordu. Taşları muhakkak hakiki pırlanta idi. Gerçi şimdiye kadar pırlanta alım salımı yapmamıştı ama gene ne olsa bir kıymet biçebiliyordu. En azdan bin lira ederdi. BAA <Son Postas nın edebi romanı: 44 ÇINARALTI Bunu bildiğim için Sezai beye dön- düm: " — E, haydi, bakalım, Sezai beyefen- di. Çifilik hayatının en tatlı âlemlerine şimdi gireceksiniz. Hazırlanın! Hepimiz giderken onun burada ha- remağası gibi kalmasına imkân olma- dığı için zavallı mağdur âkıbetini dü- şünerek renkten renge giriyordu. Feridun imdadına yetişti: — Biz zaten buraya tam bir kır ha- yatı geçirmek için geldik. Doğrusu verdikten sonra dört süvari yola çıktık. kendi hesabıma bu av — eğlencesinden | Zzevk alacağım. Zaten ne zamandır eli- | me silâh aldığım yok. Ekzersiz olur. Bayrakdaroğlu pek neş'eliydi: —Ömer beyeafendinin çok güzel si- lâhları var. Nişan müsabakaları da ya: parız.'Bizlm çiftlikte bir “poligon da Var. Merak etmeyin. Silâhlık dairesin- de sıkılmazsınız. Artık karar verilmişti. teolü de şübhesiz faydalı olur. Eski usul ceza evlerinde lüzumsuz bir takayyüde rağmen zapt ve ıslah edile - miyen mahkümların daha serbest ve fa- kat daha çok mazbut usullerle ıslahı hsl ettikleri meydandadır. Çocuk cürümle- Bürhan Cahid uuma. ber ata alışık değildi. Hasan dayı bi- nek taşında onu hayvanın sırtına yer- leştirinceye kadar epey zahmet çekti. Bu vaziyette (Filiboz)a kadar gittiği halde orada hasta olup kalması bekle- nebilirdi. : Kendi hayvanını idmansız bırakmak istemiyen Jale atını bana teklif etti. SON POSTA Çeviren : İsmet Hulüsi —W — BSize bir hizmette bulunduğum için kendimi bahtiyar hissediyorum. Kadın birdenbire değişmişti, yarı a« laycı, yarı tehdidkâr bir sesle: — Delikanlı, dedi, bu böyle oldu, fakat bana bu gecenin bir hatırası olarak elli lita veremez misin? — Elli liram yok ki! — Hele bir cüzdanınıza bakın, yahud. |ben- bakayım.. işte işte otuz beş lira.. bu ,da yetişir, nihayet bir hatıra.. bu plâka hâdisesinden ben kimseye — bahsetmem.. böyle daha iyi değil mi? Luclen bardan çıkıyordu. Bir başka er- kek kadının karşısında durdu: — Benimle danseder misiniz? — Hayhay. Dansa kalktılar, erkek kadının kulağı- na eğildi: — Plâka işi iyi gitti mi? — Fena, değil, otuz beş lirasını aldım. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Kazazedeler... Yazan: Maurice Dekobra Çeviren: Faik Beremen Mücrim çocukların adedini azaltmak için ne yapmalıyız ? rinde de, cezadan ziyade onları cürüm ikaından menedecek terbiye sistemleri- nin konulması başta gelir, Hele fariği mümeyyiz olmıyan veya kanuni hadde vâsıl olmamış çocukların işlediği suçlardan çocuk velilerinin ceza- landırılması ne ilmi ve ne de ameli bır fayda temin edemez. Bunun için mevcud müçyyideler kâfi olduğu gibi esasen bir başkasının işlediği suçun velev ki velisi de olsa hapsen taz- yiki suretile bir diğerine çektirilmesi mantık! de olamaz. Kaşta bir arama Kaş (Hususi) — Kazamızın Kalkan nahiyesinde tüccardan Karasanın eyinde şübhe üzerine bir arama yapılmış, ka- dim Karantos ve (Kınık) medeniyetine aid asarı atikadan iki parça bulunmuş- tur. Bunlar, bir kadın heykeli ile dört köşe bir sütün üzerine hatkedilmiş ka- bartma ve çok san'atkârane yapılmış bir aslan kafasıdır. Karasanın ötedenberi Radosla temasta bulunduğu ve asarı atika kaçakçılığı yaptığı ihbar edilmiştir. Bu aramanın yapıldığı günlerde tacir Radosta bulunmakta idi. İhbarın doğru olup olmadığı henüz teeyyüd etmemiştir. Zaten istiyerek gelmedi, Geçtim onları kaybettim, Yolu da bilmiyorum diye geri döner ve Nermine kavuşur. Bu ih- timali düşünerek Bayrakdaroğluna de- dim ki: — Arkadaşlar acemidir. rahvan gidelim. Artık ev sahibliği ona düştüğü için kabul etti. Biraz sonra dört hayvan, atbaşı gidi- yorduk. İsterseniz * Filiboz çiftliğinde geçirdiğim iki gün iki gecenin zevkine doyamadım. Başım Bu ceylan gibi al kısrak beni yadırga- madı. dinç, içim rahat.. hiçbir. gaile yok., Bayrakdaroğlu bizi ağırlamak için bü- Mak ineleşen - Türkiyenin küçük, Haziran 17 aarrt fakat güzel bir örneği (Baştarafı 8 inel sayfada) altın, bakır, gümüş, krom, nikel galvas Tayyare pervanesi ve irili ufaklı uss| nizeleri yapıyoruz. İşte size altın kaplan- kurlar önünde durduk. Bunlar haklcın-| mış bir palmiye yaprağı, şu da gene altın daki izahatı dinlerken biri dökme, diğe-| kaplı bir portakal yaprağıdır. Elbiseyi ri ağaçtan ve birbirine geçmiş olan Iki| bile galyanize edebiliyoruz. Alçı üzerine dişli gözüme çarptı: — Bu niçin odundan yapılmış? — Bunlar değirmen dişlilaridir. -Biz- deki değirmenlerin çoğu su veya rüzgür- la işler. Su bazan birdenbire hızlarır, rüzgür da öyledir. Ansızın gelen tazyik neticesinde çÇarkların dişleri kırılır. De- girmen çalışmaz olur. Koca dişliyi sök- mek, uzak bir şehre götürmek veya gön- dermek, yeniden döktürmek lâzım. gelir. Bu, hem pahalıya malolur, hem de çok vakit kaybettirir. Biz bu mahzuru önle- mek için şöyle bir çare bulduk; Dişlinin biri dökme olacak. Fakat diğerinin diş- leri takma ve odundan yapılacak, Fazla zorlama neticesinde takma dişlerden bi- ri veya ikisi kırılırsa hemen yedek diş- lerden biri takılacak ve değirmen bır iki dakikadan fazla durmağa mecbur olmı- yacak. Görülüyor ki Türk sanayü bazılarınin zannettikleri gibi körü körünce taklid değildir. Türk işcisi her türlü teknik in- eeliklere nüfuz ederek, yaratıcı zekâsını da işleterek çalışıyor. Muhtelif kısımlar önünde ayrı ayrı gençler izahat voriyorlar: — Bunlar çiçek kalıblarıdır. Sun'i çi- çek yapmak için kullanılıyor. Kız ensti- elektrikle bakır kaplıyoruz. İşte şu kü- çük köpek beykeli bunun bir örneğidir. Bunlardan başka madenlere kimyevi u- sulle renk verme işleri üzerinde de çalı- şıyoruz. sİnşaat usta okulu» talebesi burada taşçılık, duvarcılık, sıvacılık ve dülger« lik üzerine çalışıyoflar. Zarif mozayik işlerini, çeşid çeşid sıvaları, sun'i mer- mer yapmaktaki muvaffakiyetlerini alâ- ka ile takib etmemek mümkün değil, Du- var örgüleri, çatı işleri için yapılan resim ler üzerindeki tatbikatı herkes dikkatle gözden geçiriyor. Mükemmel bir sıcak demir atölyesi de iş başında. Fakat ocağın yanmasına rağ- men ortada ne körük, ne baca, ne de du- man var, Hetr taraf tertemiz ve tabil ren- ginde durüyor, Hayretimizi gizliyemedik. Sırrını söylediler: — Körüğün yerini vantilâtöre, bacanın Vazifesini de aspiratöre verdik. Bütün is bir boru içinden binanin dışarısına gi- diyor. Dediler, Örümcekli, isli, yarı karanlık ve her tarafı kapkara olan demirci dük- kânlarını hatırlayınca sergide tatbik e- dilen usulün değeri daha iyi anlaşılıyor. Serginin son kısımlarında en çok tak- tüleri ve çiçekçilere çok lâzım oluyor.| dite lâyik eserlerle karşılaştık. Büyük Yakın zamana kadar hep Avrupadan ge- | (Pres) ler, su dolabları, değirmen, kes- liyordu. Şimdi kendimiz yapıyoruz. Şun- | Me makineleri var. Çoğu satılmış. Md: lar da çiçek sehpalarıdır. Görüyorsunuz | san'at okulunun pamuk çıkrığı çok gü- ki çok basit şeylerdir. Fakat Avrupadan | zel... Büyük elektrik plânyaları, mak« geldiği için tanesi 125 kuruşa alınıyör- | kablar, frezeler, Bursada yapılan torna du. Biz yaparız, dedik. Günde 3000-5000 | makinesi ve İzmirin işlerinden mükem- tane yaptık. Beheri de 26-30 kuruşa | mel bir boru bükme makinesi önünde u- maloldu. zün uzün dürüyorüz. İzmir, Diyarbakır — Burada pergel takımları yapıyoruz. İşte yapılmış olanlar. Her biri sekiz on parçadan ibaret. Kutuları da - yerlidir. Ayni malın Avrupadan gelenleri piya- sada 5-6 liraya satılıyor. Biz buruda T5 ve İstanbulda yapılmış olan üç tane in- filâkhı motör var, Bunlardan üç beygir- Tik olanın üstünde (100) lira fiat okü- nuyör, * kuruşa mal ediyoruz. Pergel takımının | 569 da Bizans imparatoru ikinci Jüşti« her parçası ayrı bir tezgâhtan çıkıyor.| üs'ün İstemi Hana gönderdiği Zemark Sonra bu parçalar birleştiriliyor. Sergi | İsminde bir elçi orada gördüğü yüksek sonuna kada 1500 takım yapacağız, san'at eserlerinden ve medeniyetten hay- — Bunlar muhtelif elektrik — tesisatı modelleridir. Şu makine uzak bir yerde- ki motörü işletmek veya durdurmak için kullanılır. Şu minimini elektrik motörü dört voltluk pille çalışır, Şunlar boy bay Wasnformatörlerdir. — Burada elektrik kaynakları yapıyoruz. Kaynakların mak- fanı görüyorsunuz; ek yerleri hiç belli değildir. Zorlanarak kırılanlar da şura- da... Kaynak yerlerinden kırılmamıştır, o kadar sağlam oluyor. ranlıkla bahseder, Türkler demirciliği Ergenekondanberi biliyorlardı. Selçuki- ler zamanında Anadolu kumaş ve halı- ları pek meşhurdu. On altıncı ve ön ye- dinci asırda Avrupanın en büyük deniz- ci milleti olan Venediklilerin gemileri- ni İstanbulda yaptırdıklarımı tariyte o- kuyoruz. Fakat mütcreddi bir haneda- nın, köleliklten yetişen kara cahil bir ve- zir kalabalığının verdiği kapitülâsyon- lar yüzünden o yüksek sanayi öldü; Os- manlı imparatorluğu bir müstemleke ol- Oksijen kaynaklarının yapıldığı kısım- | du. Cumhuriyet onu bütün gençlik ve daki faaliyet te daha aşağı değil. Kaynak | dinçliğile yeniden hayata getiriyor, Türk işlerinde kullanılan yüksek tazyikli ase-| zekâsı ve Türk eli her şeyde olduğu gibi tilen cihazları bilhassa göze çarpıyor. sanayide de muvaffak olacaktar. Hele — Burada galvazine işlerini görüyor- sergiyi gördükten sonra bu iman, şahla- sunuz. Demir, çinko veya pirinç üzerine | nıyor. mi tesadüfleri hazırladım? Daha iki ay-|arı içinde yanan, kavrulan vücudlarımız geçmeden İstanbuldakt o dedikodulu,|bu sağnak altında serinledi ve neş'e- yorucu, eritici hayat burada başladı. e Sıdıkayı belki ben tahrik ettim. Bu| Cenetten kovulduktan sonra arz üze- sâf köy güzelinin kalbile oynartaktan |rinde tekrar buluşan Âdemle Havva suçluyum... Fakat ne bileyim ki şöyle | ğibi bu, bizden başka düşünen ve biz- bir köy macerası olsun diye başladığım |den başka gören insanlar arasında bu- bu kır eğlencesi tehlikeli bir gönül (luşuverdik. Birbirimizi yadırgamadık. İcab eden emirleri Hasan dayıya |tün çiftliği seferber etti. İlk günü gölde bir gezinti yaptık. Artık içim rahattı. Suyun hali başka, insana sükünet verk Onlar çiftlikte isterlerse birbirlerini | yor. Ciğerlerini yıkıyor. Ne kadar olsa tokatlasınlar. İsterlerse saçlarını yol -| İstanbul çocuklarıyız. Denizden uzak- sunlar, Hiç olmazsa iki gün endişesiz |laşınca böyle bir göl suyundan bile yaşıyacağım, zevk alıyoruz. Atını dört nâla süren Bayrakdaroğ-| . Bu iki gece ve iki gün kendimi ilk Tuna' yetişmek için ben hiç zahmet defa Gökdereye geldiğim zamanlardaki çekmiyorum. Zaten altımdaki kısrak |kadar rahat ve mes'ud gördüm. Birkaç da eşini daima geçmiye alışmış. Beni |gündür geçirdiğim buhrandan o kadar de pek acemi bulmadığı için peşini be- | usanmıştım ki (Filiboz) bana bir cen- (Filiboz)a derhal hareket etmek için 'rakmıyor. Fakat Feriden epey geriler- |net gibi geldi. talonunu giyen Sezai bey Büyükadada hazırlanmışlık. — Feridunla Sezai için yumuşak başlı iki at seçtik. Golf pan- bir kaç,kere eşekle tur yapmakla bera- de. Hele Sezai bey masallardaki Kel kurtulmak için değil mi? mi geldi, beni buldu, yok fahatten Te- sadüfler ben vak'asına kadar gidecek! Etli, canlı bir köy kızmın adalesinden ziyade kalbinin hareket edeceğine inan- dim. Fakat bu inanışım pek ağır oldu. Sıdıikanın temiz aşkı benim binbir he- vesle dolup taşmış kalbime lâyık değil. onu ancak kaya gibi sağlam vücudlu ve berrak bir pınar gibi saf gönüllü Alisi mes'ud edebilir, Bu tesadüf onları birleştirdiği için gene saadetlerinden kendime pay çıka- rabilirim. Sıdıkaya, Zehir Ali gibi leke- Tenmemiş, kalbine başka kadınların ha- yali girmemiş bir delikanlı lâyıktır. Ya Jale... ©O çöllerde bir yudum su ararken en- gin bir göle kavuşmuş yolcu gibi âvâre dolaşan ve yavaş yavaş eski günlerin hatıralarile hayali karıncalanmağa baş- lyan zavallı ben onu nasıl buldum. Bazı durgun havalarda birdenbire Buralara niçin gelmiştim. Daha ziya | gök gürler. Şimşekler çakar ve toprak oğlan gibi en geride, Birax sonra artık |de kadınlardan, gece âlemlerinden, 5e- (İkuraklıktan çatlarken bir sürekli yağ- mür başlar. İşte, Jale ve ben toprak ve yağmaur birbirimizi öyle bulduk. Bir Jale, tam dişi hislerle ve dişi cür'et- lerle beslenmiş bir kadın. Ben ömrü kadın kokusu, kadın rengi, kadın sesi ve kadın fikirleri içinde geçmiş, özlemeden bulmuş ve doymuş damdım. Burada Seylân adasına erkek gibi âvâre gezer ve kokusu sezmek, kadın rengi çin sabırsızlanırken karşıma Jale çıkt- verdi. Bu kadın benim saf köy kızında aradığım dişi rühu bir hazine halinde önüme attı. Her şeyi unuttum. İstanbu- lun salon kadınları gürbette kaldığımi görüp bana içlerinden en hoşa gideni göndermişler gibi... İtiraf edeyim ki Jale bugüne kadar kibar âlemlerinde görüp kadınlık hislerini tattığım bütün ©o salon hanımlarını gölgede bırakan bif kadın olarak karşıma çıktı. Onun göz* lerinde bazan bir timsah vahşeti, bazan — bir melek safyeti var.Etinde ve kemi- iğinde öyle bir dişilik var ki erkeği atef görmüş pervane gibi üstüne çekiyot (Arkası ver) _—ı———h