Charles Vazan : İbrahim Hoyi İngiliz Tomancılığında başlı başına bir olan, Viktorya devrinin en usta tomandıs Dickensin hayat ve eserlerini, İlcelemeğe başlarken gevri ihtiyari, € “ebiyat hayatı için yetiştirilen, maddi kaygulardan uzak yaşamış bulunan şair Tenyson ve Browning ile kısa bir mu- kayese yapmaktan kendimi alamıyorum. Her iki şair para sıkıntısı nedir bil- Mez, şiir ve edebiyat havası içinde yü- Rerken, yoksul, bilinmiyen, tanınmıyan Ve dâlma ıztırab çeken Dickens şişelere yapıştırarak, bir sokak kedisi gibi Peykeler altında yatarak, haftada bir ke- ” de, bore yüzünden hapiste bulunan Mebasnı ziyarete giderek, biçbir yerden, Canlı kuldan ümidi kalmamış aile- baktı. «Piekwriek notları» isimli e « Mer, 1896 da neşredilince, sanki bir bü- nün tisiml asası başının üzerinde #olaşmış gibi, hayatı değişti. Talih ken- Üsine güldü. fki büyük şair, şöhret ba- nı birer birer aştıkları sirada, edebi kahramanı olarak yük- O devrin bütün temayülleri, roman- realizme doğru akıyordu. romanlarında bilhassa tuhaflık- belirtti. Eserlerinde karakter yarar ziyade, karikatürleri teşhir etti. suretle de şöhretini kurdu. Hayatı Dikens (Dickens) 1312 yılında Land- Borta doğdu. Sekiz kardeşin ikincisiydi. bir bahri müessesede kâtibdi. A- her nedense iki yakası bir bir araya gelemedi. Başmdaki ka- hk ailesine bakmak için çok zorluk- VE sıkıntılar çekti. Köyünde yıllarca harc içinde (yaşadıktan sonra "sin 9 yaşında bulunduğu sıralar- Londraya göç etti. Fakat alacaklılar» dan bir türlü yakasını kurtaramadı. İki > sonra da, «fakır borç hapishaneye atıldı. Dickens, babası M eserlerinde Mir. Micawber, diye tanıtır. X Bu felâket üzerine annesi, meşhur “Benç kızlara mahsus pansiyon» u kur- da, Diekens'e bakarsanız, bu pânsiyona bir genç kız asla ayak atmamış, ge- Alerin ekserisini de, köpüren, bağıran alacaklılar teşkil etmişti, Göz gülümsemeleri ve umumi ahengi Tömancının yarattığı ve edebiyat ta- i perçinlediği (Micawber ailesi) Miçannda, Dickens'in öz sile hayatımın n imi bütün açıklığile buluruz. iie ri EH Yaşında mektebden çıkarılan Dic- bir boya fabrikasında çalışmaya Gönderildi, Romancı bu zamanlar, kendi «çalışırken, eziyet çeken ıztırab du Barib küçük bir çocuks idi. Filbaki- hur David Copperfield eserini o- bu sıztırabı» ve «küçük garib daha yakından görüyor ve ta- / 77 ei $ kuruş uğurunda bu, sabah ka- akşamın geç saatlerine ka- Baleş Sjmak işkencesi, Dickens ailesine Sü, bir. nimet, bir mirasla sona üç, , Sabası hapisten kurtuldu. Dickersi ha ehe kendi tâbirile, müdürü «kara es- Böy, Zalim bir adam: olan Wellington a, bi Academy'iye gönderdiler, Raman- Mektebde hiçbir şey o öğrenmedi. daha ziyade hikâyelere ve en - hoşlandığı piyeslerdeki kahraman Şahısların rollerini yapmaya ver- beraber, edindiği şahsi tec- * büyük bir hazine oldu ve sonra- ğı Nicholas Nickleby isimli ve Mektebleri' neşterliyen eserine en Di vim meyi hazırladı. La idi, in müşahede kudreti hariku- Yoğuran, Bunu, faal bir muhayyele ile bir ag iletinin usta romancısı, alelâde yaşatırdı. bir aktördü, Bir müd- bütün, İngilterede hayır mücsse- tine temsiller veren ama- TO Brupuna reislik etti. Üç Tanrı vergisi, ince ve kes i yeti, faal muhayyelesi ve ayat ve yazılarının temel Dickayg rını teşkil etti, Men, daha henüz on beş yaşında i terketti ve bir avukatın yö ak girdi. Geceleri stenog- Maksadı, bir muhbir ol- tiyatı bu İZ Edebiyat dünyasının hükümdarları : 8 77 Dickens Charles Dickens maktı. Bu da, parlâmentedaki nutukları takib etmek ve günü gününe bildirmek| vazifesile bir gazeteye kâpılanmış olan babasını taklidden ileri geliyordu. Müs- takbel romancıda dalma köpüren, coşan bir çalışma ruhu vardı. Her tuttuğu işi mükemmel yapmayı, sonuna kadar bi- tirmeği kendisine ikinci bir huy edinmiş olan Dickens, iki sene içinde yeni mesleğinde sivrildi, ve parlâmentonun mühim nutuklarını gazetesine vermeğe ve kasabaların, köylerin çamurlu yolla- rında sarsıla sarsıla ilerliyen arabalarda notlarını, röportajlarmı o hazırlamaya başladı. İşte bu devrededir ki muharrir, romanlarında skislenen o atlı insanlara, ahırlara, hanlara dair harikulâde bilgi- sini kazandı Yavaş yavaş gelen, ve bü- tün varlığını kaplamaya başlıyan şöhret alevi, tamahını, ihtirasını körükledi. Ken- di imzasile yazmak sevdasına kapıldı. 21 yaşında iken de «Fllet Sircet'in dar bir sokağında bulunan karanlık bir dairenin İ posta kutusuna korkup ttriyerek ilk ya- zisını (Skeçini) attı.» Muharririn bu ilk yazısının ismi ! Mr. Minns and His Cousin «Mister Mins ile gelini dir ve 1835 de çıkan Sketehes *by Boz tarafından Skeçler adındaki hi- kâye külliyatında vardır. Bugün bunları okuyan Londranın o gizli eski halini tek- ji rar yaşamış olur ve muharrir, gazeteci Dickens bu mesleğinde ne kadar muvaf- fak olmuş bulunduğunu anlar... Dickens'in en meşhur eseri, Pikvik 1636-37 senesinde tefrika olarak çıktı ve kendisine şöhret ve servet getirdi. İngi- liz edebiyat tarihinde bu kıratta, bu ka- dar neş'eli bir roman çıkmamıştı. Eser, bütün o fazlaca şişirilmiş karakter ve vak'alarına rağmen, İngiliz halkinm hoşlandığı, zevk aldığı bir humeur kay. Bağt idi. Bugün de aradan yüz scne geç- tiği halde, daha hâlâ ayni tazelik, güzel- Nik ve emsalsizliğini muhafaza etmek- tedir. Pickwiek'in arkasından Oliver Tuirst,| Nicholas Nickleby, Old Curi osity Shop! (Köhne antikacı dükkânı) ile, muharri- rin tuhaf, kaba, şamatalı ve santimantal karakterler yaratmak hususunda, hudud tanımaz bir muh'ayyeleye malik olduğu- nu gösteren birçok eserler meydsna gel- di. Roman yazmadığı sıralarda, haftalık SON POSTA Kuşçuluk bahisleri: Yorkşir kanaryası Yorkşir kanaryası şekil ve güzellik bakımından meraklılarının senelerce emek verip ıslahına uğraştıkları çok yakışıklı ve sevimli; bir kuştur. İsmin- den de anlaşılacağı vechile an'asıl bir İngiliz kuşu olan bu kanarya bilhassa İngilterede çok mikdarda yetiştiril- mekte ve kanaryaların en güzeli ola- rak kullanılmaktadır. İngilterede birçok Yorkşir kanarya- sı klübleri ve bu klübler tarafından tes- bit edilmiş muayyen bir tip mevcuddur. Sergilerde teşhir edilen kanâryalara bakem heyetince bu tesbit edilen tipe göre numara verilir. Resimde Yorkşir ve Norveç kanaryaları görülmektedir. Bu iki kanarya gerek şekil ve gerekse duruş ilibarile yekdiğerinden tamamen ayrılmaktadır. Birinin genişlik ve tık- nazlığı ile diğerinin diklik ve inceliği aynen bir Orpington tavuğu ile bir Hind horozuna benzetilebilir. Yorkşir kanaryasının başlıca evsafı şunlardır: Baş biçimli, yuvarlak ve Norveçin- kine nazaran dar ve orta hacimde olur. Yorkşir ve Norveç kanaryaları Gözlerinin üstünde gerek tüylerden ve gerekse başın şekli itibarile bir şişkin- lik bulunmaz. (Bazı kanaryalar bassa- ten Norveç kanaryaları tepeli olmadık- ları halde başlarının şekli itibarile te- peli gibi görünmekte ve gözleri kısmen başlarının bu şişkinliği arasına gömül-| mektedir. Bu gibi kuşlara doğuşta tepe- li demek en muvafık bir tâbir olur.) En- se; omuzlara doğru yavaş, yavaş geniş- lemek üzere uzun, doğru ve dik. Sırt; uzun, dar ve dolgun olur. Gerek arkâ- da ve gerekse omuzlarda bir çıkıntı ve çöküklük bulunmaz. Bu suretle sirt hattı yavaş yavaş incelerek uzun, düz- gün bir kuyruk ile nihayetlenir. Kanad- lar da keza uzun ve gövdeye yapışık bir vaziyette, kanad tüyleri sırt üstün- de ucuca gelmiş bir şekilde ve kuyruk tüyleri tamamen birbirine yapışık ols- rak bulunur. Baş, ense, arka ve kuyruk düz bir hat teşkil eder. Göğüs ve yan- larda kat'iyen kabarık bir tüy bulun- maz. Böyle tüylerin bulunması büyük bir kusurdur, Çünkü göğsün matlüb mecmualar neşretmeğe çalışlı. Fakat bu yolda o kâdar muvaffak olamadı. Derken aktörlük damarları gene kabardı ve a- matör aktörlerden bir kumpanya kura- rak, kendi eserlerini temsil etmeğe baş- ladı. Bunları bizzat okuyordu. İngiliz li- Sanının en pipüler yazıcısı olduğu için, onu seven, tutan halk onu görmeğe ve din lemeğe koştu. Bu yüzden de birçok ke- reler seyahat etti, Romanlarından ve e- serlerini okumak, temsil etmek netice- sinde kazandığı paralarla daima arzula- dığını, hasretini çektiği Gadshill Place'da kendisine bir ev satın aldı. Bu devre, mu- harririn seyahat devresidir ve Dickensin roman yazmak, konferanslar vermek, e- serlerini okumak şeklinde tecelli eden harikulâde enerjisini göstermek baki; İ mından ziyadesile dikkate şayandır. Dickens'in eserleri Amerika ve Kana- dada İngiltereden daha çok beğenildi, takdir edildi, öyle ki 1842 de daha ptuz yaşında bulunan delikanlı romancı Ame- rika ve Kanadaya davet olundu. Oralar- da millet misafiri olarak değme roman- cıya nasib olmıyan bir çoşkunlukla ağır- landı. Bu tarihlerde Amerika, birçok kimselerin muhayyelesinde toprağından altın fışkıran, yaşayışı bir saadet kayna- ğı olan bir ülke olarak yerleşmişti. —— (Devam 10 uncu sayfada) olan yuvarlaklığını bozduğu gibi ser- gilerde teşhir şeraitini haiz bir kuşu tas vir için kullanılan (Balmumu gibi sık ve yapışık tüylü) vasfından da uzak bulunur, Budlar: tüylerin içinde gizli olmayıp tamamile görünür bir şekilde ve bacak- lar uzun, düz, parmak ve tırnaklar da keza uzun ve muntazamdır. Tünek üze- rinde iyi bir Yorkşir kanaryası müm- kün olduğu kadar dik durmalı ve kat'i- yen yatık bir vaziyette bulunmamalı- dır. Kuşun baş tarafından kuyruğuna doğru bakıldığı vakit arka, omuz, gö- ğüs ve kanadları girinti ve çıkıntısız lam bir daire teşkil etmelidir. Bu ka - naryalarda güzellik birinci derecede şekilde, ikinci derecede uzunluktadır. Norveç kanaryalarında olduğu gibi muhtelif renklileri varsa da makbulle- ri düz sarı, düz kamış ve dört, beş, altı benekli olanlardır. Dört beneklilerde siyahlık iki göz ve iki kanadda, beş beneklilerde bunlar- dan başka tepelerinde, #ltı benekliler- de ise iki göz, İki kanad ve kuyrukları- nın iki yan tüylerinde bulunur. Bur lardan dört benekliler gösterişi en gü- zel olanlardır. Kemal Kunttav İnsan 24 | yıl içinde karısınınadını unutur mu? Samsunda bir karı kocanın yirmi dört senelik ayrı- lıktan sonra birbirlerine kavuşmalarile neticelenen çok garib bir vak'a oldu Samsun Memleket hastanesi Samsundan yazıldığına göre Samsun- daki hastanelerden birinde tuhaf bir ta- Bışma hâdisesi olmuş, 24 yıldır evini, bar- kını kaybetmiş bir baba hastaneye teda- vi için gelen oğlu ile tanışmıştır. Vak'a şöyle olmuştur: Tokattan tedavi için Samsuna gönde- ide dolaşırken nöbetci sıhhiyecilerden bi- rile konuşmaya başlamış, sıhhiyeci Hü- İseyine sormuştur: — Nerelisin hemşerim? — Çarşambalı. Boyacılı köyünden. — Baban sağ mı? — Hayır. Büyük harbde ölmüş, bir da- ha gelmemiş — Kimlerdensin? — Küçük oğullarından Mehmedin oğ- Yuyum. Muhavere burada kesilmiş, sıhhiyeci j kesik kesik hıçkırıklarla ağlamaya baş- lamış, İakat bu ağlayışın sebebini Hüse- i yine söylememekte israr etmiştir. Biraz isonra da Hüseyinin baynuna sarılarak yüzünü, gözünü öpmeye ve daha kuv- vetli hıçkırıklarla ağlamıya başlamıştır. Kendisine lâf edecek bir arkadaş arar- ken bir deliye rastladığını sanan Hüse- yin sıhhiyecinin elinden kurtulunca s0- luğu koğuşunda almıştır, fakat ertesi gün bu garib halin sırı anlaşılmıştır. A- dı Mehmed olan sılıhiyeci ertesi gün Hü- seyini bir kenara çekmiş, bundan 24 se- ne evvel Boyacı köyünden asker ola- rak ayrıldığını, Kafkas cebhesinde dö- vüşürken Ruslara esir düştüğünü, 22 se- ne Rusyada kaldığını, nihayet geçen yıl kaçarak İran tarikile cenub hududumu- za ve hudud kıt'alarımıza iltica ettiğini, hüviyetini isbat edemediği için Adanada yeniden nüfusa kaydedildiğini ve niha- yet döne dolaşa Samsuna gelip tedavi için bu hastaneye girdiğini ve burada kaldığını söylemiş, sonunda da: — Ben senin babanım. Köyün yolunu bir türlü bulup çıkaramadım, sizi ve &- nanızı bulamadım, demiştir. Doğduğu gündenberi babasını görüp tanımamış olan Hüseyin bu vazivet kar- usında şaşalamış, bâdise hastanede öle- kine berikine anlatılmış, neticede de key- fiyetin köyden tedkik ve tahkik edilmesi- ne karar verilmiştir. Fakat bu arada şu cihet te nazarı dik- kati celbetmiştir: Hüseyinin babası oldu- ğunu iddia eden sıhhiyeci Mehmed karı- sı olması icab eden Hüseyinin anası ile kendi anasının isimlerini söylenemekte ısrar etmiştir. Bu vaziyette tereddüdleri ve şübiteleri büsbütün arttırmıştır, Hüseyin işin aslının tahkiki için has- taneden izin alıp köye gitmiş, orada ola- nı biteni anlatmış, fakat bir delil elde e- dememiş, nihayct amcasını alarak has- taneye avdet etmiştir. Amcası babasının ksrdeşidir ve elbette görür görmez kar- deşini tanıyacaktır. Fakat iş öyle olma- mış, hastanede ikisi de karşılaştıkları za- man birbirlerini tanıyamamışlardır. Ma- amafih Mehmed yılmamış: — Olabilir, demiş. Aradan 24 yıl geçti. Beni tanıyamazsın. Fakat ben senin kar- deşin, şu delikanlının da babasıyım. — Pekâlâ ama söyle bakalım, bu deli- kanlının anasının, yani senin kazının is- mi ne? — Unuttum, — Kendi ananın adını da unutamazsın ya... — Onu da unuttum: — Öyle ise atıyorsun sen. Sen benim ederim. Mehmedin ısrarındaki ciddiyet hasta- nedeki doktorların da nazarı dikkatini celbetmiş ve Mehmedin köye götürül- ““İ | rilen Hüseyin isminde bir genç hastane-|mesi kararlaştırılmıştır. Fakat Hüseyin- le amcasına da şu tembihat verilmiştir: Bu adam cahil, asker oluncaya ka- dar köyünden çıkmamış bir adamdır. Başka memleket bilmez; bunun için kö- yün yolunu bulamaması ihtimali vardır. 24 yıllık gurbet ona her şeyi unuttura- bilir. Fakat insan ne de olsa her zaman gidip geldiği köyle kasaba arasındaki yolu unutamaz. Bu Çarşambaya kada götürülecek. Orada kendisine yol güste- rilmiyecek. Eğer köyü kendi bulursa, ge ne kendi kendine köydeki evine gidebi- lirse, ev halkmı görmeden ev halkından birinde bir işaret söyliyebilirse hu adam senin babandır, değilse numar, yapıyor | Hüseyin ile amcası bu tembile bârfi İ harfine riayet etmişler, sıhhiyeci Meh- medi Çarşambaya kadar götürmüşler, © rada bırakmışlar ve Mehmedi takibe baş- lamışlardır. Mehged Çarşambayı görür İ görmez tanımış, derhal köyün yolunu bulmuş, köye girince de doğruca evinin kapısına gitmiştir. Fakat burada tekrar bir imtihana tâbi tutulunca karısının, yani Hüseyinin anasının bacağınd, bir leke bulunduğunu söylemiştir. Bu cihet Hüseyinin anasından istizah edilince Mehmedin söylediğinin doğru olduğu an- laşılmış, Hüseyinin halası, yani Mehme- din kız kardeşi de kendisini tanımıştır. İş bu raddeye geldikten sonra köy ihti- yarlarından Mehmedi başka tanıyanlar da zuhur etmiş, bu vaziyet karşısında ds Hüseyin, Mehmedin kendi babası oldu- Buna, amcası da kardeşi olduğuna inan- mişlardır. 24 yıllık bir ayrılıktan sonra da birbirlerine kavuşmuşlardır. Müteferrik : Hususi idarelerin ispirtolu, içkiler hissesi İspirto ve ispirtolu içkiler gelirle - rinden her yıl bir mikdar vilâye: hu « sust idareleri hissesi olarak ayrılmak * ta ve bu hisseler Dahiliye Vekâleti ta- rafından vilâyetlere dağıtılmaktadır. İnhisarlar Umum Müdürlüğü 937 yılı ispirto ve ispirtolu içkiler gelir - ierinden vilâyet hususi idareleri payt na düşen mikdara mahsuben Dahiliye Vekâletine 100 bin lira vermiştir. Da- hiliye Vekâlet! bu parayı ( vilâyetlere göre taksim etmiş ve husus! idarelere gönderilmek üzere Belediyeler Banka» sına yatırmıştır. Bu paradan İstanbul vilâyeti husu- st idaresine 6413, İzmire 3580, Bahıke- sire 2901, Erzuruma 2807, Ankaraya 2729, Burasaya 2602, Kayseriye 2159, Samsuna 1844, Çanakkaleye 1464, E - dirneye 1325 lira isabet etmektedir. Hamidiye dön geldi Karadenizde Rumen ve Bulgar li - manlarını ziyaret .eden Hamidiye mek- teb gemisi dün limanımıza dönmüş ve ve Haydarpaşa önünde demirlemişlir. Hamidiye birkaç gün sonra Akdeniz ilam çıkacak ve bazı dost mem - leket limanlarını ziyaret edecektir.