mM” Son Posta'nın hikâyesi “ Karı değil, baş belâsı İnkılâbdan sonra bazı açıkgözler ken-| dilerine saray gibi evler aldılar. İvan Saviç'e gelince, o böyle bir açıkgözlülük göstere , Bolşaya Puşkarskaya cad- desindeki eski evinde oturmakta devam etti. - İvan Saviç'in oturmakta olduğu bu ev , hani ne evdi!. İsminden mâda eve hiçbir yani yoktu. Evin muhtelif da da antika antika bir hakım ki- racılar vardı: Anisya nine, bir; Fekla ni- Hıyar Paşka üç... Bu mendebur- ismini saymak bile insana tiksin- ti veriyor, Resim ve dekorasyon işlerile uğruşan Saviç gibi bir adamın böyle bir evds oturması cidden çekilir bir şey değildi, Evin içi müdhiş dardı. Hani adım atacak erde Anisya nine dik- tablolari üzerine , birkaç tanesinin çerçevesini kır- Muştı. İhtimal ki bu ve buna benzer bare- zünden İvaç Saviç fukaralıktan nıyordu, iç evli bir adamdı. Matröna a isminde bulunmaz Hind ku- bi matah bir karısı vardı. Bu öyle istisna ile böylesi lan kör destere ile , Del z karının yüz bile bulamadı şaşmayınız-, Bu kadın mü kocasını, köpek gibi bir ısır- belki ıstrırdı da Allah bi a, nerde bir dö vaa muhakkak orada 0- atını buna hiç bir kadındı. nerde bir ka' Matrena Vasi bunlara rağmen İvan Saviçle on beş sene.*nberi karı koca şıyorlardı. Fakat bu on beş se- hemen ? yevna kocasının bazı k. ir etmiyor değildi. Ha ç istidadlı bir adamdı. Bir da öyle bir tablo resmetmişti ki, mamıştı.. bir kelime viç nev'i şahsıma münhasır bir; dı.. sonra da gayretli bir adamdı. gel gelelim biç talihi yoktu. Bir türlü para kazanamıyor, bir türlü fuka- ralıktan kuftulamıyordu.. İvan Si bu fakir haline bakmadan günün birinde hastalanıverdi. gından önce de müdhiş bir zayıfı mansızlık duymağa başladı. fakas onda- ki bu zayıflık, bu ai bildiği miz zayı fuk değildi. ü ğını mil databiliyordu.. İ çık fakat ondaki zayıflık daha ziyade ruhi ve Manevi idi. Ondaki bu ruhi zâf muhtelif © şekillerde kendini açığa Vuru- yordu. rüyasında, sa- raylar, çiçekler, bir takım gemiler gör. meğe başlamıştı. ha- teketlerindeki inti- zam kaybolmuş, ba- zan sessiz, bazan ür- kek, bazan da sinirli bir hal almağa baş- lamıştı. Meselâ, Anis- İya ninenin #1 gibi yüşüne içerliyor, ar Paşkanın her Allahın günü Bala- layka çalışına kızı- yordu. Sizin anlıyacağınız İvan Saviç tam bir sükönet istiyordu. Bir başka tâbirle, öl meğe niyet ettiği için kendisini daha şimdiden öteki dünyanm sessiz hayatına alıştırmağa çalışıyordu. Esasen İvaç Saviç'in öleceğine delâlet “ İeden başka alâmetler de belirmeğe başla- mıştı: Adamcağızda tuzluya, tuzlu ye meklere büyük bir istek uyanmıştı. Hiç durmadan tuzlu balık yemek istiyordu. Böyle işte. İvan Saviç sali günü has- Janmıştı. Çarşamba günü da tuzlu balık emeğe başladı. Perşembe günü ise ka- ta “İrısı ons çullandı: — Sen ne diye şmağa başladı. ını bana nasıl isbat edebilirsin?. Belki çalışmak istemediğin için yatağı yattın?. yatağa yattın?. diye Karı, sağdan soldan herife yükleniyor- du, Adamcağız da hiç ağzını mahzun mahzun ona bakıyor ve aklın- dan da şunları geçiriyordu: «İstediği ka- dar dilile hücum etsin!, Buna vız gelir.. nasıl olsa yakında öleceğim.» İvan Saviç geceleri ateş gibi yani ç $ ; 'Y- | kendisini yatağın bir köşesinden diğer köşesine atıp duruyordu. Gündüzleri ise takatten kesilmiş bir halde yatıyor ve binbir çeşid hayal kuruyordu. Zaman zaman kendi kendine: — Nasıl olsa yarın öbür gün öleceğim, diyordu. Bari ölümümden evvel dünya gözile şu âhreti bir görebilsem de ne çe- şid bir şey dlduğuhu öğrehebilsem!, Şim- diye kadar ömrümde böyle bir şey gör-!| medim, İvaç Saviçin kuruntu yapabileceği, bel- ki ancak bir iki gün kalmıştı ki şöyle bir İ hâdise vukua geldi. Bir gün karısı Matrena Vasllyevna İ yatağına yaklaşarak ona: — Nasıl, ölüyor musun?. diye sordu. İvan Saviç de: Yalancıktan hastalan-| açmadan | $ «— Ben sana izin vermiyorum, benden izin almadıkça evlenemezöin! değillermiş gibi ayaklarımda bir hafiflik hissediyorum... Karısı ise: — Bu söylediklerine inanmıyorum, di- ye cevab verdi. Ben şimdi bir doktor çağı- racağım.. onun da kanaatini öğrenece- Bim. bundan sonra da senin ölüp ölme- men hakkında bir karar veririz. Karı dediğini yaptı Mımtaka belediye İdoktorunu çağırdı, Mıntaka doktoru İvan Saviç'i muayene ettikten sonta Matrena- ya yavaşca: Doki tor kıp gitti, İ Doktor gider gitmez Matrena kocasına arak bunları söyledikten sonra çi Demek, dedi, sen hakikaten ölece “akat yağma yok.. ben sana izin ver- miyorum. Benden izin almadıkca ölme- ne imkân yoktur. Hele benden izinsiz bir İ öl de, bak ben sana ne yaparım! Sen bir serseriden başka bir şey değilsin! Yata- ne Ölmek suretile benden kurtula- cağını umuyorsan, aldanıyorsun!. Ölme- ne kat'iyen izin vermiyorum.. cebindeki paraya bakmadan bir de ölmeğe kalkı- yorsun!, Ölmek için parayı nerden bul dun?. Cevab ver!. Süt dökmüş kedi gil öyle önüne ne bakıyorsun?. Öli mülmeden evvel “yıkandığını bilmiyor musun?.. Adamı bedava yıkamazlar ki. ilk önce bunun için para lâzım. Bu sözleri işiten kendini tutamadı: — Evlâdım, dedi, bu meseleden ötürü hiç üzülme. İvan Saviç'i ben yıkarım. bunun için de beş para almam. Bir ölüyü yıkamak kadar sevablı bir iş yoktur. Ben sevab işlemesini seven bir kadınım. Matrena Vasilyevna, Anisya ninenin bu sözlerine fena halde içerle: , gö — Ya!. Demek onu sen — Evet, ölüyorum, dedi. Âdeta benim a! D m e LE «Son Postav nın edebi romanı; Ö ÇINARALTI ehir Ali boynunu büktü: — Sabahtan geldiler efendim, dedi. Hasan dayı daha önceden size haber kti. Bırakmadılar. Bey gelsin, bi- ada bulsun, dediler. Hasan dayı beni gizli yolladı. — Kaç kişi? Zehir Ali gelenlerin sayısını aklın- dan yapar gibi düşünerek cevab verdi: — Beş kişi efendim. Gelenlerin kim olduklarını anlamış- tım, dostlardı. kajkan Bayrakdaroğlu bir döndüğünüz için de haber Bana kalsa| p kalmanız verilmemesini istemişler, ben de onlara bir oyun yapar, bu gece > Yy İrini çırparken: önmem, kdaroğlühun bu fikri bana da- inan mektubunu aldığım -23- imişti, Ne garib tesadüf, onlar ği zaman çiftlikte bulunmadım. Jâle kocasının fikrine iştirak etti: çifiliğe Feridunün mektubunda bahsetti: ! Bürhan Cahid MM — Doğrusu sürprize karşı mel bir sürpriz olur. Ben karar veremiyordum. Bayrakdaroğlu Zehir Aliye sordu: — Misafirler erkek mi? Onun bu suali sorması biraz saygısız- mükem» bıktı. Fakat ben de merak ediyor ve! yalnız Jalenin yanında sormaktan çe kiniyordum. Zehir Ali cevab verdi: — Üçü kadın, ikisi erkek efendim. Bayrakdaroğlu yanıma yaklaşıp tek- Hfsizce elini omuzuma koydu: — Bize söz düşmez ama Ömer beye- fendi, dedi, Bu habersiz misafirleri bir gece ol- sun üzmek iyi olacak! Gel bu akşam bizde kal sen de yarın erken onlara yataklarında baskın verirsi Jâle kocasmın belki de ilk defa be - ğendiği bu fikrini alkışlamak için elle- — Bravo, diye haykırdı. Ben de bu fikirdeyim. Gelenlerin kim olduklarını anladık- tan sonra mesele yoktu zaten, tered- düdümü gören Bayrakdaroğlu ilâve etti: | yordu. i kalbli Anisya nine! çeviren : — mezar? Me- kime kazdıraca- 2127. Bunun perasını kim verecek? Sonra| araba?, Araba para- sını kimden alaci- Zız?. “Hayır, hayır!. Onun ölmesine ben kat'iyen tarafdar de- ilim! Herifin Işi ne”. Evvelâ para birik- tirsin, sonra ölsün Bana bak İvan Sa- viçi ilkönce mezar pa- tasını falan temin et; ondan sonra da is- tersen iki “defa öl Buna kimsenin bir diyeceği yok!, Anlı yor mustn?. Bu sözleri işitince İvan Saviç bile ki- reç gibi oldu: — Nasıl, nasıl, dedi, anlıyamadum?, Ö- lüp ölmemek benim elimde değil ki ölü- mümü şu kağar gün geciktireyim de gi- deyim para kazanayım!. İşitiyor musun Matrena?. Ben parasız olarak öleceğim. » mi?! dedi, Ölmene izin ver- Haddin varsa öl bekalım!. pâra kazanman şartlar. ar gelmeli, Git lâğımcılık taş, kır, ne yaparsan yap ısında İvan Sa- giderim. Kazanmağa Tm, başa gelen çek akşama kadar yatağında, yarı öl eketsiz olarak yat- İı. Zaman zaman nefes bile alamadı. fa- kat akşama doğru inleye inleye ayağa kalktı, Karyolasından aşağı indi, Birkaç defa aksırdı.. gerindi. Giyindi ve, sokağa çıktı. lışırım. İv be yap Saviç bir amış, burnu da ayakları tutma. | Kac yordu. Âdeta güçlü «le ayakta dürabili- İvan Saviç evin avlüsüna çıkınca kas pıcı ile K aştı, Kapıcı onu görünce, şaşırmış bir belde: — Geçmiş olsun İvan Saviç, dedi. İvan Saviç mâhzun gözlerle Kapıcıya baktı. Sonra içini çekerek: — Bana bak İgnat, dedi Sen bana bi- raz para verse Benim bu parayı sana iade etmeme imkân yok. Çünkü yarın ö- leceğim.. fakat diğer taraftan, ne olursa olsun bu parayı tedarik etmeğe de mec- burum. Çünkü zalim karım bu parâyı| mutlaka akşama kadar getirmemi istiyor. | Bana bak İgmat, bir ölünün yıkanması kaç para ile olür?, İnat yavaş bir sesle: sin?.. dedi. Haydi İvan S: ei manzatası “ cidden kor! ı her şeyi yapabilirim zannedi-| yu İvan Saviç sokağa çıkmak ve yol ol. jrümek süretile ihtimal ki hey yn H. Alaz yavrum, git buradan. Yüzüne bakmıj$ bile korkuyorum.. Kapıcının bu sözleri üzerine İvan Savif çekilip gitmek mecburiyetinde kaldı. 8” kağa çıktı. Büyük caddeye kadar gid” bildi, Orada bir taşın üzerine oturdu. zını açarak bütün gücile; ş w — Vatandaşlar, ölüyoruml. , Diye bağırmak istedi. Fakat bu sö ağzından pek yavaş çıktı. O sırada oradan geçmekte in biri İvaç Saviçin haline acıdı. Kuc: birkaç para attı. Birkaç kişi daha ayni reketi tekrar etti İvaç Saviç geceleyin evine döndü. #ü başı kar içinde idi. Terlemişti. E gelir gelmez derhal yatağına yattı. Avucunda paralar vardı. Karısı bu paraları saymak istedi. İvan Saviç bunları göstermedi: — Pis ellerini bana sürmel, diye di. İvan Saviç ertesi günü gene yal çıktı. birkaç döfa uksırdı. Gerindi © yindi, gene sokağa çıktı. Geceleyin geç vakit evine döndü. An — cunda gene para vardı. Paralarını ü ve yattı. , Üçüncü günü ayni hal tekerrür etti. * ni İvan Saviç gene yatağından çıktı. ne birkaç defa aksırdı. Gene gerindi. ne giyindi. Ve soküğa çıktı, zl Ve bu böyle, dördüncü, beşinci, Gi cı, yedinci. ilâh... günler de devam Bu suretle İvan Saviç ölmedi. öl Matrena ona ölmeğe izin vermedi. İşte Mâtrena kocasını bu dereo? er kutmuştu., kocası, karısından izin si dıkca ölmek cesaretini gösterememiği” & yi Bü hikâyemi okuyacak olan ri z doktorlarından bazıları ihtimal ki teklerdir. Ve ilmin böyle hakikatleri nüz keşfetmediğini, Matrena'nın b* hiçbir alâkası olmadığını söylü dir. Bu gibi" bâkikâlleri ilim belki haki. ten henüz öğrenmemiş olabilir. k Ön bügün dahi yaşadığı bi - imdi İvan Saviç her vel in köşesine oturarak yayaf sesle gelenden geçenden para e , tedir. Peki, bu hâdiseyi nasıl izah etmeli. Benim kanantimce bunu Ut ve vi abi kımdân da izah etmek Imkânı vii he gir vi ve terlemiştir. “İçindeki hastalığı öl 55 terle böraber” tebahhur etmiş, YANİ müş olâbilir. e : Müsmafih bu işin nasıl olduğu pek” belli değil, YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yağ palas! Çeviren: Faik — Vallahi çok hoş bir k cak. Hanımın dediği gibi sürprize $ piri de değildim. Yalnız misafirlerimin ne haşarı, ne ele avuca sığmaz mahlüklar olduğunu bildiğim için bir münasebet- sizlik yapmalarından çekiniyordum. Bir gece için bunu göze aldıktan sonra gitmemek için başka bir sebeb yoktu, Jâlenin kararımı bekliyen gözlerin- de öyle kuvvetli bir ısrar vardı ki da- ha fazla mukavemet edemedim: Bay- rakdar oğluna döndüm: — Fikrinizi kabul ediyorum, dedim. Bizim Hasan dayıya bir mektub yaza- yım. Karı, kooa verdiğim karardan o kadar memnun oldular ki şimdi ikisi birden &kşama kadar yapılacak: gezintiler için program hazırlamağa başla Ben büyük bir defter kâj dina Ha » san dayının rahatca okuyacağı şekilde iki satırlık bir mektub yazdım. Misa » firlere benim nereye gi İ diğini, belki de haberdizce İstanbula dönd ü söylemesini tenbih ettim. Bunu ayrica Zehir Aliye de söylerken misafirleri iyi ağırlamalarını da ilâve ettim. Onu daha yola çıkarırken Bay- rakdaroğlu da verdikleri kararı bana bildirdi: — Gölün karşı kıyısında mağaralar / mayı aklımıza gelirmek için mi haber Bizans zamanından. kalma. Size orasını göstermedik. İsterseniz gide * lim İçimde öyle bir hafiflik, rahatlık var a gideceğim. Biraz deki tahta iskeleye bağlı duran sandala binerken Jale: — Ben kürek çekeceğim, dedi. Sakın korkmayın! — Neden hanımefendi, dedim Kork- veriyorsunuz? Bayrakdaroğlu artık neş'esini bul - muştu. — Anlıyorsunuz ya, dedi. Yani ken- dine güvenmememizi hatırlatmak isti- yor. Kadınların en zayıf tarafları işte.. kendilerine güvenleri yoktur ki başka- larına emniyet versinler, Jâle bu oldukça ağır şakaya cevab verecek yerde içinden gelen coşkunluk- la güftesiz bir şarkı söyliyerek kürek- lere sarıldı. Bir gemi şalopesine benziyen sandal gölün durgun suyunu halkalandırd: Jâle açığa suale ayni tebessümle cevab verdim: — Canım: kurtaracak kadar, Bâyrakdaroğlu dümeni sola kırıp biraz daha kıyıya gitmemizi temin €- Hanım derderliğ gelince havuza ( atsalar, düşmüş kadar korkarim, oi ölür ne olmaz kıyıdan gide) y Bizans zamanından kalma mai gölün tam karşı sahiline düş le rada iskele olmadığı için önce önce Ji raya atladı ve iple sandalı bir eri küne bağladı. Ağır vücudlu B8: gi oğlunun elinden tutarak © yardım ettik. Mağaralar hakikaten çök vi mark rici.. göl kıyısında, hemen henğ larin da yarı Yarıya içine metre kadar genişlikte bir riliyor. Taş kemerin bir Ee adamın geçebileceği kadar ağar, 2 var. Sular bitince yol bütün pi nın genişliğini alıyor. O kadar ; dişarının sıcağından sonrs içi buz dolabı gibi. Bayrakdaroğlu! — Yazık, dedi, Meş'le ve tuk. Cebimdön çıkardığım ri Zitiri karanlıkta bir yl kalan bu biçare aydınlıkta 8 rimizi görebildik. Jâle: , — Siz kibrit kutusunu çin” derken takıldı: dedi, Ben idare edeyim. via