18 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

18 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Av îıı—ıv' “Son Posta,, nın Hikâyesi NİDA İŞARETLERİ!. Çeviren : Faik Beremen Noel gecesi, kolej kâtibi Yefim fadin her tarafına diken balmış, ve asabi 'bir halde yatağına girdi. «Suratın neye böyle asık?» diye soran ikarısına hiddetle çıkıştı. — Beni rahat bırak! Asla böyle nahoş bir gece geçirmemişti. 'Tatsız ve ukalâca sözler duymuştu. U- mumiyetle, tahsil ve terbiyenin Yayda- sından, ve memurların bilgi derecesinden bahsedilmiş ve araya bir hayli istihza ve alay karışmıştı. Bu mükâlemeden sonra umum?! şeylerden söz açılmış ve iş şahıs- lara dökülmüştü. O arada genç bir adam Yefim Perek- ladine dönerek: — Meselâ sizi ele alâlım! dedi. İyi ve| güzel bir mevkiiniz var. Tahsilinizin de- recesi nedir? Perekladin meselâ mütevazıane occvab werdi: — Hiş.. hiçbir tahsilim yok. Bizim içi- miz o kadar tahsile lüzum — göstermez. Doğru bir şekilde yazı yazmasını bülmek kâfi — Pekâlâ, şu halde siz doğru yazması- nı nasıl öğrendiniz? — Alışıklık.. Kırk senedir bu işde ça- lışıyorum. Elim alıştı; yattı. Tablatile ilk zamanlar güç geliyordu; hatalar yapıyor- dum. Sanra alıştım işte.. — Ya tenkit işini nasıl yapıyorsunuz? * — ÖOnu da öyle.. doğru bir şekilde ya- piyorum, — Hım! giye genç adam dudaklarını büktü. Fakat alışıklık tahsilden başka ve ayrı bir şeydir. İşaret koyduğunuz pek nadirdir. Onları mantıki bir şekilde koy- mak lâzım. Meselâ bir yere virgül koy- Guğunuz zaman bunun sebebini bilmeli- siniz., sizin böyle şeyden haberiniz yok.. İn Perekladin: <Suratın neye böyle asık'» diye soran karısına: «Beni rahat bırak'» diye çıkıştı lere konur; «kim» ve <neyin» önüne vir- gül konur, Sonra birçok memurların i- simlerini havi bir müzekkerede isimlerin arasına vürgül konur. Bunu biliyorum .» Virgüller dağılarak gözünün önünden kayboldular. «Gelelim moktalara.». Cümlenin ve motnin sonuna nokta koymak lâzım. Me- selâ kâtib nefes almak için durduğu za- |man oraya nokta vaz'etmek gerekir.» Bu sefer de virgüller noktalara karıştı- lar, ve noktalı virgül oldular, «Ha bumu da bilirim. Noktalar virgü!. Ne nokta ve ne de virgül konmıyacak ye- vre bundan bir tane korsun! İlâ nokta üstüsteye gelince: «Şuna karar — veril- di» den sonradır. ilâh.» Noktalı virgül, iki nokta'da memnun bir halde uzaklaştılar, Sıra istifhamlara siyakla iş görülür mü? Bir makine gibi.. | geldi: bunun kıymeti yok, Perekladin bu sözlere mütemadiyen mütevazlane bir şekilde gülümsüyordu. Çünkü konuşan gencin babası müsteşardı. Fakat şimdi yatağındaydı, ve köpür kö- pür bu densiz delikanlı, köpürüyordu. «Kırk yıldır hizmet ediyorum, diye dü- şündü ve hiç kimse beni abdallıkla, ce- haletle itham etmedi. Bu züppe bana câ- hil, bihaber.. kuru makine desin.. ah, ca- nını şeytan alsın! Ben üniversitede oku- madım ama ondan daha anlayışlıyım.» Sonra bildiği ne kadar küfür varsa hepsini genç adama savurdu ve bu küfür- leri savururken bayağı terledi. Yorganın altına girerek gene düşünmeğe başladı: «Biliyorum.. noktaların, virgüllerin ne- reye konacağını pekâlâ biliyorum.» Uyku akan gözlerinin önüne birden ka- ra bulutlar ve arkasından tutuşmuş bir Vvirgül geçti.. sonra ikinci., üçüncü.. niha- yet bütün önü virgüllerle doldu. Perek- ladin kendi kendine: <İşte virgülleri ele alalım, diye söylen- di, pekâlâ onların yerini biliyorum — ve! mükemmel bir şekilde onları kullanıyo- rum. Bundan beni imtihan etsinler de AAA «Bon Poslas nn edebi remanı: «Oh bımu pek güzel bilirim. Bin tane İverseler şaşırmadan — yerlerine — korum. Sual sorulduğu zaman bunlar kullarılır. Meselâ geçen seneye aid mukbuzlar bu- Tundu mu?» Bunu da becerdi. Fakat bu esnada nida işaretleri boy gösterdi; o zaman Perek- ladine: «Hım, diye düşündü, Bunlar mektub- lardaki hitabların önünde kullanılır. Me- selâ «devletlü efendimiz! Veya muhte- rem efendimiz!» Fakat resmi evrakta ne- reye konur. Biraz durdu: «Tuh, Allah belâsını versin.. resmii ev- rakta nereye konur bunlar. Dur baka- yım? Hım.. nereye konurdu yarabbi!» Perekladin gözlerini açtı ve yatağının içinde döndü, Gözlerini kapar kapamaz nida işaretleri uzayıp boylanıyorlardı. «Hay bunları şeytan alsın! Nidaları ne- reye koymak lâzım? Unuttum.. eve; u- muttum..» Kırk senedenberi yazdığı evrakı gözü- nün önüne getirmeğe başladı. Bir tek ni- da kullanmamıştı. 14 ÇINARALTI Göl kıyısında, sazlar arasına kurulan elli altmış kadar arı kulübesi zarif şey- lerdi. Burası âdeta bir bal imalâthane si haline gelmişti. Bayrakdaroğlu her kovandan yetmiş, seksen kilo bal alın- dığını, arılara da biraz kışlık bırakıl - idığını anlatıyordu. Genç kadın içerden getirdiği bir bü- yük teneke kutuya kendi elile beyaz peteklerden yerleştirdi. Bu yeni usul kovanlar da pek kolay oluyor. Arılar hiç rahatsız edilmeden dolaptan reçel kavanozu alır gibi bâl petekleri çıkarılıyor. Kutuyu dolu olarak geri verdiği hiz- metçiye: — Sardıktan sonra beyefendinin a - damına ver, dedi. Sonra bana dönerek gülümsedi: — Lütfen kabul edersiniz değil mi efendim? Eğildim: — Teşekkür ederim hanımefendi. Bayrakdaroğlu misafirini ağırlamak ta karısından geri kalmamak için sa- #ıma soluna emirler verdi: Bürhan Cahid aa — Ağları çekin, bugünün balığı Ö- mer beyindir. Ben mahcub oluyorum. Bu adam ba- na misafir geldiği zaman bir kalrve bir şurupla savmıştık. Bunlar karılı, kocalı âdeta beni köylere musallat olan cer hocalarına çevirdiler, Çiftliğin geniş ve yeni usul tavuk kümeslerini, civciv makinelerini de gezdikten sonra müsaadelerini istedim. Gösterdikleri nezakete, ikrama karşı bir mukabele yapmak lâzımdı. Bunu düşünerek dedim ki: — Dostluğunuzu kazandığım — için çok Mmeş'udum. Beni mahcub ettiniz. Bu iltifatınızdan cesaret alarak per - şembe günü yemeğe gelmenizi rica e- deceğim, kabul edersiniz zannederim. Bayrakdaroğlu karısına baktı. Genç kadın sevimli bir baş hareketi ile cevab verdi.: — Teşekkür ederiz Ömer beyefendi. Perşembe günü sizdeyiz. Pek merak ettiğim çiftliğinizi görmek isterim. Bayrakdar oğlu da ricamı teşekkürle kabul etti. hnpahııhıdıılıyıhnîlııiı samimi olarak kabul etmiyenler için | karısı için olmasa gerek'» diyor, BON POSTA F L «Hay Allahım nasıl iş bu? Kırk senede bir tek nida kullanmamışım..» Bu sırada genç adamin müstehzi yüzü- nü bir yığın nidanın üstünde sırıtır gör- | dü. Kafasını sıktı ve tekrar gözlerini açtı. «Kırk sene geçsin de bir nida kullan- muş olmıyayım?.» İstawroz çıkarıp gözlerini kapadı. Fa- kat yeniden nidalar etrafını sarıyardu. «Tuh! Bu gece uyuyamıyacağım.» Yödi sene leyli bir mektebde okumuş olan ka- rısını uyandırdı: — Marfuşa, ruhum! Yazı yazarken ni- da işaneti nereye kanur bilir misin? — Elbet bilirim. Boşu boşuna yedi se- ne okumadım ki. bütün grameri ezber” |den bilirim. Nida Işaretleri, beyecan, lnı.—ş'e. hiddet, hakaret vesair tahassüsler ifade eden sözlerden sonra kullanı Perekladin: «Mükemmel! diye ün- dü, heyecan, neş'e, hiddet.. vesair tahas- süsler!» Kırk sene kâğıd doldurmuştu. Binlerce kâğıd doldurmuştu ama, heyecana, neş'e- ye wesair tahassüslere aid bir tek keltme yazmamıştı. «Böyle tahassüsler resmi evraka girer mi? Herhalde girmez'» Yeniden genç adamın müstehzi yüzü- nü görür gibi-oldu. Öf, başı ağrıyor ve alnından aşağı so- ğuk bir ter boşanıyordu. Tifüse tutulmuş gibi titriyordu | 'Odanın her tarafında nidalar görüyor- du. Sıkı sikı yorgana sarıldı, fakat gene ıspazmoz tutmuş gibi titremekteydi. Ba- şını karısının ikt oOmuzu arasına soktu. | Nafile.. Zavallı Perekladin bütün gece işkence çekti. Sabah erkenden kalktı. Kunduroları- ifade eden sözler! Ömründe müt: lamıyordu. Sokağa çıkınca bir araba çağırdı. Ara- banın icinde de ayni nida işaretleri. dai- rveye geldi Odasına girdi. Başı dönüy | Kalemi eline aldı, «Hay aksi şe ghıy!.Kılzmdebirm'dı işareti gibi gö- irünüymduv Kızdı; hiddetten her tarafı | hssis olduğunu hatır- tırdı ve kâtib Yefim Perekladin! cümle- sini yazdı. İsminin sonuna bir nida koy- du. Gene içi rahat etmedi. «Al sana bir daha'» diye bir tane daha koydu, gene ferahlamadı. | Tekrar kalemi bütün kuvvetile bas- tırdı: «Âl bir daha!.» Bu sefer hiddeti biraz dağıldı; rahatla- di ve ondan sonra artık nida işaretleri görmez oldu. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Eller yukarı Çeviren: İsmet Hulüsi dağlara kadar geçindiler. Kadın iyi ata biniyor, 'Onlardan ayrılar ayrılmaz arkamdan gelen Hasan dayıya at başı olmasını söyleyerek sordum: — Hasan dayı, bu kadın ne zaman- danberi çifilikte? İhtiyar kurdun maviş gözleri tilki Bgözü gibi parlamıştı: | — Ben her şeyi adamlarından öğren- dim Bey, dedi. Bayrakdaroğlu bu ka- dını Üüç ay evvel getirmiş. Burada a-. damlarının yanında karımdır diyormuş ama Allahın bildiğini kuldan saklamı- ya ne lüzum var. Doğrusu nikâhlıya benzemiyor. — Sen kâhyası ile konuştun değil mi? — Konuştum. Kadın çiftliğe geldi- Binden hiç memnun değilmiş. Odamı- na çekilip çekilip kitab okuyormuş, Ba- zan yalnız başına hayvana atlayıp do- laşıyarmuş. Bayrakdaroğlu ile sık sik kavga ettiklerini söylüyorlar. Bu Jale - Bayrakdaroğlu macerası bir muamma oldu. Anladığıma göre Bayrakdaroğlu bu kadınla İstanbulda tanışmış, hoşuna gitmiş ve onu büyük serveti ile kandırıp buraya getirmiş. Kim bilir bu salon kadını da romantlik veya rüstik bir hayat geçirmek zevki i-Jlar her halde sana hizmet ettiğinden İşarıda kalsam gene görül le kalkmış, çiftliğe gelmiş. Bu hayatı ,Amıkolı'ıi'ıbıcıuhpıkhınüıp— titredi. O kızgınlıkla kalemi kâğıda bas-! | sür'atle izaleye kâfidir. Romatizma | evcaı, sinir, mafsal ve adale ıstırap- Jlamış. Bu sefer de Bayrakdaroğlu ona|den Sıdıkaya vermek var. Ki lalışmış, kim bilir belki de kadını çift- | bana o kadar alıştılar ki nerd€ Çocuk terbiyesi (Baş tarafı 7 nei sayfada) gençliğe ve insaniyete hazırlamak # ten başka çaremiz yoktur demek istemi- | nua borcudur. yoruz. Evet çocuk iyi hassaları gibi kötü taraflarını da bizden alır. Bunun için noksanlarını hor göremez, ayıblıyamayız. Çeviren: K. Neyif Kar altında kalan bit adamın cesedi bulund Gerede (Hususi) — Geredeye saat mesafede Hacı Veli — ve Ul yaylasına giden Yaramazlar Ğ bir cesed bulunmuştur. Hükümet toru Bahri ile müddelumumi ğ Zeki doğmuyan çocuğu hor göcemeyiz. | Mehmed Gökçesu cesedin — buluff' | Ancak ona kafasını işletmek yolunu gös- | yere gitmişler, tahkikat yapmış!! ğ termeliyiz, fikri kabiliyetinin azami de-|Bu tahkikat sonunda ölünün Esk recede inkişafına çalışmalıyız, başarabi-|zar nahiyesinin Pazarbaşı 5 leceği yollara meyletmesini temin etme-| Kasap Deli Çolak Osman olduğu YÜj liyiz. gün evvel kar altında kalarak ÖÜ | anlaşılmıştır. Cesedin defnine verilmiştir. kilde tevarüs eder. Onları işletmek, de- ğiştirmek, düzeltmek elimizdedir. Tıpkı babası gibi huysuz diye yavru- Ayni şekilde ne beceriksiz, ne de vir-l kin doğan yavruyu hakir sayamayız, bize düşen şey ona becerikliliği ve mümkün > e olduğu kadar güzel görünmeyi öğret- İzmirde paterli balo —| mektir. İzmir (Hususi) — Önümüzdeki V4 Annenin çocuk üzerindeki mühim rolü | İŞAde Kültürparkta bir patenli burada çok vazıh olarak görünmektedir. | "Hecektir. Balo gecesi kızlırM Hiçbir anne çocuğunu şu veya bu türlü | t&t dansları yapılacak ve | Si zananlara madalyalar ve kupalar Çünkü onun böyle oluşuna ya annesin- çe den, ya babasından, ya da atalarından al- dığı istidadlar sebeb olmuştur. Anne ço- cuğün irsen aldığı bu vasıfların iyisini inkişaf ettirecek, kötülerini azaltacak, gi- derecektir. Sporcuları davet Eminöhü Halkevinden: — Bpor M Ge Evimiz merkerzine spor levâi Çünkü: Analhk vazifesi, yalnız doğur- | beraber alarak bulunmaları maktan ibaret değildir. Doğan çocuğu 'dirilir. Beyhude ıstırap çekmeyiniz. GRİPİN İ En muannid baş ve diş ağrılarını PANZEHİRİLiR. ları Gripinle todavi edilir. Nezle, grip ve bronşite karşı en müessir ilâç GRİiPiN'dir. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsmine dikkat, taklidlerinden sakını- nız ve Gripin yerine başka bir marka werirlerse şiddetle reddediniz. |çiftlik, bağ, bahçe, hepsi birer ceben-| — Tabii değil mi ya.. Fenaun'f' nem olur. Jale de ilk haftalar şairane fedecek kadar zekidir. Şi bir hayat geçirmiş, sonra sıkılmağa baş-|köye götürmek ve kimseyt likte alıkoymak için geniş ölçüde feda-| yanıma geliyorlar. Köy kârlıklara katlanmış, kadın da istemiye |kere alıştırdım. Hayvanın sâ5 | istemiye bu hayatı sürüklüyor. meşin heybede her zaman bif ğ Bayrakdaroğlunun hali, kadına sık(akide şekeri bulunduruyoru! sık: köy çocukları beni gördüler Mi — Aalışmalısın, sevmelisin! mı sarıp güzlerini heybeye Diye çiftlik hayatına ısındırmak is- e çrkt teyen kelimeler söylemesi ve Jalenin| Köye gitmek için sabahın * LA macera arıyan gözleri bana vaziyeti bu|tini seçtim. Bu saatte niliyorum, allim de işinin başındadır. KÖY Garib şey. Çiftliğe başımı dinlemiye, |bu saatte köyden ıynlml*rğğv bu ormanlar ve bu dağlar arasında da | yol tuttum. Çeşme tarafından beni heyecana düşürecek tesadüflerle | kadınlara tastlıyorum. Bufüf nü ne olacak? dere istikametinden değil, © çli 6 fından gitdim. Atırmı sık 8895 iç şeyler geldi. lede söğüdlü evin önüne S | Aferin çocuğa.. Nazlı hanımın yardı- ler almış kil, Bir de mektubu var. Ba-| Veli kaptanın bu saatte SÖÜ gi na: muhakkaktı. Çitin üzerli bahsettiğin çiftlik kâhyasmın ihtiyar. ıııkınl*hp&ıh”r"' düm. şekilde izah etti. Bilmem, belki de ya- | mektebdedirler. O alçak yöler sıhhatimi düzeltmiye geldiğim halde| Bu sefer köye girmek İÇİN $ karşılaşıyorum. Bakalım perşembe gü- İ yonvâri bir strateji kullandı v . S eüğNCC İstanbula Feriduna sipariş ettiğim |ler araşından dörtnala SUW“M' hK Akşamdan Hasan dayıy3 ,ğ* rama lüzüum görmeden öyle güzel şev-|riş ettiğim için köyün yq”* «Bu allı, morlu kurhaşlar, taşlı tarak-|baktım. Görünürde '“'"“,":M’

Bu sayıdan diğer sayfalar: