Nasıl manavlık yaptım? Yazan: Muallim Nihad SON POSTA Dünkü kısmın hülâsası " Harb seneleri içinde maaşlar tedahül- kaldıkça daha fazla müzayekaya dü- Yüyorduk. Tatil de gelmişti. Arkadaşım a- Ali Rıza bu sırada babasından 300 almıştı. Düşündük, taşındık. Bu pa - T4 Ne Üsküdarda bir manav dükkânı Mağa karar verdik. Ertesi günü de tatbik ettik. Fakat bu işlerin çok acemisi Idik. Ni- Ük olarak aldığımız karpuzlar ga- Yet kötü çıkmaştı. Karpuzları satın alan Ahbablar birer birer dükkâna geldiler ve adamakıllı kaşladılar. (Yazı devam ediyor) van O günün alış verişinde bir de hayre- fayan işimiz, bir ihtiyar hanıma ka- “"r"'y_nirî satışımız oldu. Yaşı oldukes &e ;İ'im: olan bu hanım elinde bir fem- £ paralıkla kapıdan girdi. w ç Böyurumuz! hğdudım. Yüz paralık kaşar pey- M'm!ünnuş. Kaşarın okkası 450 ku- d":" da verirdik? u Han:mefendi! Okkası dört yüz el- v aür, Yüz paralık verilemez ki.. 'İhııy &fendim, sen misin bu sözü söy- Rin T“Yu_ciğim kaşlarını çattı, sesi- B ni yükseltti: ada “Ziklar olsun sizel Efendiden bir da benziyorsunuz. Ben bunu âlmıyorum. Hasta çocuğum $ka bir şey yemiyor da ona alı- ta b ŞN 7—’“__ S Vq'::"fm anladım ama yüz paralık 5, tirhem bile yok. dan spel Efendim! Konundan komşun- Vaç Vazifen değil mi? !*“.ı vvetimle derun! bir «lâhavle'» Tartmı, 7 gibi bir dilim kaşar kestim. Tp "G:ı'iı lüzum görmeden kâğıda sa- Wn im. Bu kadar ince kesmeme & %ld:l—u"nka 6-7 kuruşluktan aşa- dumî"fun bu inceliğe de tahammül e- itirazlarda bulunduktan sonra l,.m__n' Bitti. Sonradan öğrendim ki bu MP. F_ir_lıunlıklı esnafa ilâllah de- hhd;ımcekl az para ile her mal: de- Mü tuşma Sök aşağı tedariklemek yolu- Allem b_ır hatunmuş, Yüt B *ilim, kallem ettim. Aradım, "Dng,' (Alemdağı) ndan - getirtilen aa ı':lkim yok tedarik edemedim. Talip ,, CSinı sonradan çektik. Elli pa- l'l%ırmm kâğıdı da satsak müsved- hüz € kaydetmi ah “iştik. Düki n Byle bir SÜ tahta rafa oturdukları ü d, a ciklı cümle, paramızı, sermayemizi ke- miren fare kılıklı bu lâflar daha pek çok günler müsveddemizin sayfalarına geçti. Ummadığım bir yerden pek az faizle elli lira da ben bulmuş, sermayemize katmıya hazırlanmıştım, Paramın iç cebimde vücudümü ısıttığı, gönlümü hoşlandırdığı ikinei gündü. Caddeden soğancı geçiyordu. O günlerde soğan soran müşteri de az değildi. Adamı çe- virdim, soğanı muayene ettim, Dökü soğanı değildi. Hevenk yapılmıştı. Bu cihet işime geldi. (Adapazarı) ndan ge- tiriyormuş. Tut aşağı, ver yukarı pa- |zarlığı uydurduk, okkasını 11 kuruştan | Jaldım. Paraları saydım. Ahmedle bera- ber soğanları dükkânın arka duvarına | dizi dizi astık. Oldukca yorulmuştum. | HAdaş: Bir kahve ısmarlayıp yazıhaneye ku- 'mldum. Kapıdan kelli, felli bir zat içeri | Yüz paraya hangi dirhemi uy- girdi. «Buyurun!» dedim. İskem | verdim. Soğanı sordu, 14 kuruş, dedim. da yüksek -bir rakıymış. Yutarken j let yuvarlamış gibi paralıyarak iniyor- du, Ertesi sabah avukat arkadaşım ya- rı mahmur bir balde geldi; — Çok sertmiş! Mukaddemesile çarpıklığını anlat- mak istedi. Cevab verdim: — Ben de öyle!' Desti desti su içe içe kırbaya döndüm. ) Bu esnada şeytan içimi gıcıkladı. İlâ-| ve ettim: — Birer ufacık kadeh limonlu içil- se hem bu hararet kesilir, hem sersem- liği giderir. | — E! Ne duruyoruz! Limon da var,| rakıda dolu... | Ahmede kahveciden iki fincan ge- tirttim. Birer limonlu yuvarladık, B iki geğirti, bir ferahlık başgösterdi. Ar- — Birer daha yapındırsak sanki fena olmuyacak... — Hayhay! Bir ikinciyi bir üçüncü takıb etti. Ben Bu ağır başlı zat çetin bir pazarlığa rişti. Dokuzdan başladı, ona güç çıktı..| on bire dar yanaştı. Bu esnada da ben'm kahvem gelmişti. Bu kıyafete, bu uzun pazarlığa bakılımnca beş on okka soğan satacağımı tahmin etmiş, böyle yağlı bir müşteriden bir fincan kahveyi esir. gemeyi muvafık bulmamıştım. Beye- fendiye de bir kahve ısmarladım, üste- lik bir de sigara tosladı vam ediyordu. Bin müş! ruşa razı edebildik. Beyefendi kahveyi höpürdetti, sigarayı tellendirdi. Ben kaç okka emir buyuracaklarına intizar- da idim, Hazretim, kemiali vakar ve cid- diyetle: — Yarım okka tarltar mısınız? Buyurmazlar mı? Ben şamarlanmış bir abdal gibi afalladım. Pek tabii bir şey demeden soğanı tarttım. Bu yağlı müşterinin eline tutuşturdum. Kahye- ye dört kuruş verecek, yarım okka $o- ğandan yirmi para kazanacaktık. Bey teşrif ettiler. Ben kendi kendime: «Bu da esnaflığın cilvelerinden zahir!» de- dim.. e Komşularımızdan bizim gibi epeyce akşamcı vardı. Bir gün birkaçı birden dediler ki: — Yahu! İyi rakı getirseniz, hepimiz sizden alırız. Ben bu işe yanaşmak İstemedim. yİ esas prensib itti-| Dükkânda damacana ile rakı mevcudi- kânın açılışından beş| yetini pek uygün görmüyordum. Arka- Beçmişti. Bir gün karpuzları daşım uysallık etti. Ertesi gün on beş elden Beçireyim dedim. Dört(okkalık bir damacana, iki yepyeni öl- yerden | çekle beraber yazıhanenin yanında ah- Ü*_'- Puki—:ânm arkasındaki ha-| zi mevki ettiler. O gün cesur davrana- Çöp sandığına bunları attım | bildim. Akşam üstü konuya komşuya Sür Müsveddeye kaydettim: «Dört | 3-4 okka satış yaptıktan sonra birer yü- Ümüş karpuz atılmıştır!» bu a-|zer dirhemlik de biz aldık. Kıratı çok iktım: — Haydi! Hazretim! Mahmurluk çöz- mek bu kadar yeter, İşine git! Biz kenarı köşesi, konu koamşunun da yardımile ikinci günü akşamı dama- canayı hakladık. Ağızları bu kıratı yük- sek rakıdan hoşlananlar ısrar ettilerse de bir daha dükkân kapısından içeri rakı sokmadım. Dükkânımızı üç ay idame ettirebil- dik. Çünkü her ikimiz de evlerimize lâzim olanları dükkândan çekiyor, ser- mayesini kasaya yatırmıyorduk. Mek- tebli de açılma zamanı geldi. Ben dükkânda oturamaz olduktlan sonra İş- leri el eline bırakmak hiç de doğru bir iş değildi. Mevcudu da taksim geçtik- ten sonra dükkânla beraber barbı u- muminin bize aynattığı maişet komed- yalarından bir perdeyi daha kapamış olduk. Muallim Nihad Termede bir adam Bir kadını öldürdü 'Terme (Hususi) — Kazaya yarrm saat mesafede Ahmedbey köyünden Kör Mus- tafa ayni köyden Mevlüdeyi ağır surette yaralamıştır. Hâdisenin bir tarla müna - zaasından ileri geldiği ve Mustalanın e- lindeki gelberi ile Mevlüdenin kalasma müteaddid defalar vurarak başını yar - dığı anlaşılmıştır. Ağır yaralı olan Mev- lüde hastanede ölmüştür. Mustafa ya - kalanmıştır. Bv kadımtarı: Taze yemişlerin renginden ve asli - yerinden maniküriü trmaklarınızı ko - rumak isterseniz ellerinize ince lâstik el- diven takınız; Manikür, reçel ve şurup yapmağa ma- ni değildir. — Ben, budalaca bir söz söylesem; en evvel kendim gülerim. — Tevekkeli değil, siz her zaman gülersiniz. Ala doktor, kolacıdan gelen yaka- mı takarken hissettim. Birdenbire boynum kısahvermiş. Hemen bize ko- Demezlerdi Çocuk söyledi: — Ne olur ben de zenci olarak dünyaya gelse ydim. — Ne faydası vardı? — Yüzümü yıkayıp yıkamadığım belli olmazdı, iki de bir: «Git yüzünü yıka» de- mezlerdi. e Yemek yemiyor Doktorun muayenehanesine girdi: — Doktar, dün kocam size gelmiş, mua- yene olmuştu. Kendisine, yemeklerden sonra sigara İçmemesini tenbih etmişsi- niz. — Evet bayan, artık sigara içmiyor de- gü mi — Hayır, o zamandanberi yemek ye -« niyor — Korkmayın, korkmayın; yanından geçim — İnrmaz mı? — Ben de onu tecrübe etmek istiyo- rum, daha bu sabah aldım da... İyi oldu Bir doktor arkadaşımla beraber yü - rüyorduk. Arkadaşım bir gence selâm verdi. Genç, selâimini almadı. Sordum: -— Neye bu genç senin selâmını almadı. — İhtimal darılmıştır. — Bebeb var mi? — Zengin amcasını tedavi etmiştim de. — Öldü mü? — Bilükis iyi oldu. Memnun olmasalar Tahsildara söylediler: — Ne'fena bir meslek, kapılarını çaldı« Bınız kimselerden hiç biri sizden mem - nun değillerdir. Tahsildar güldü; — Memnun olmasalar, bir hafta sonra geliniz, on gün sonra geliniz tarzında söz- ler söylemezler. İtaat İş arıyordu. Müessesenin müdürü: — Ben müesseseme bekâr adam almam, Memurlarım evli olmalıdırlar. Dedi. İş arıyan baktı. Müeasese müdürü izah etti: — Memurlarım, itaate alışmış kimseler olmalıdırlar da.. Bir sual Muharriri gösterdiler: — Gazetelere yazı yazan işte budüur. Biri sordu: — Beş küruş verip mektub kâğıdi ala- miyor da, onun için mi gazetelere yazı « — Karşımızdaki komşu, benim şap - Kamın eşini yaptırmış. — Şimdi sana Bbaşka bir şapka mı yaptıracağız? — Sen bilirsin, başka mahalleye ta - şınmak daha pahalıya malolmaz mı? Kırıldı da Bayan, bir hafta annesinin evinde kal- mıştı. Geri döndüğü zaman kapıyı açan hizmetçi bağırdı: — Ne iyi ettiniz de geldiniz bayan, sizi öyle bekliyordum ki!.. — Aferin Gülsüm, demek beni göre - ceğin geldi. — O değil bayan, kırılmamış bir tek tabak kalmıştı.. O da biraz evvel kırıldı — Yamyam filân ama, gene medeni insanlar, bak bizim için banyo hazır- l liyorlar.