7 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

7 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Demokrasinin En güzel tarafı Yazan: Muhittin Birgen 3) ucünkü medeniyetin en büyük Üİ yasfı, en kuvvetli tarafı ve bariz karakteri, bizim eski arabca ile te- sâmüh dediğimiz ve bütün dünyada to- lerans kelimesile ifade edilen şeydir. Kül- tür kuvveti hangi insanın kafasında tam yerleşmiş, hangi milletin ruhunda tam yayılmış ise o millette tolerans en yük- sek derecesine kadar çıkınıştır. Medeni bir ruh, medeni bir karakter, medeni bir mizac ancak bir hâdise ve bir tezahürle seviyesini gösterir: Tesâmüh. Bütün dünya itirafa mecburdur ki bu bahiste en ileri giden tezahürler demok- rasi memleketlerinde ve bilhassa İngilte- rede görülür. Son günlerde bunun gayet göze çarpan bir nümunesini görüyorum. İngiltere Filistinde, yanlış hesablarla yanlış bir mücadeleye tutuştu. Bir se- mneden fazla bir zamandanberi Filistin A- rabları ile boğuşuyor. Bu esnada, bütün “Arab âleminde kuvvet ve kesafetini git- tikçe artıran bir heyecan hüküm sili ir ve bütün Arab matbuatı İngiltereye küf- rediyor. Evet, sadece küfrediyor: Zalim, gaddar, meş'um gibi kelimelerle. Hattâ gu satırları yazarken bu kelimeler, kalın serlevhalarla Şam matbuatının sayfala- rında, gözümün önünde duruyor. Ayni kelimeleri Irak matbuatında, Mısır mat- buatında, hülâsa Arablık fikrine bağlı o- lan her sayfada, bilhassa bir zamandan- beri, hergün görüyorum ve İngiltere de hergün görüyor, Gene meselâ Şamda bir Bgazele kapanmak, bir odanın kapısını aç- mak, kapatmak kadar tabil bir hâdisedir Ve gene biliriz ki Şam matbuatı Fransa- nın elinde, Fransa da İngiltereye bütün siyaseti ile bağlıdır. Nitekim Mizır ile Irak ta İngilterenin müttefikleridir; hat- tâ, hattâ, oralarda geçen vukuatı, Türk Mmatbuatı da, olduğu gibi, rahat rahat hi- kâye ediyor. Ne İngiltereden bir şikâyet sesi geliyor, ne de İngiliz gazetecileri ta- rafından ithama uğruyoruz. Hattâ, ayni Şeyi Fransızların lehine de kaydetmeğe viedanen mecburuz. İngiltere ile Fransa Bazeteleri de bu neşriyatı yapan gazete- lere küfürle mukabele edebilirler. Hal- büuki, meşgul dahi olmuyorlar. Bilhassa, İngiltere, «Ben böyle düşünüyor ve bö: Te yapıyorum; onlar da öyle düşünüp öy- le yazıyorlar; onlar yazsınlar, ben de işi- me bakayım'» diyerek kendi işine ba- ikıyor. Mi * Halbuki, demokrasinin aleyhtarı olan memleketlerde iş böyle değildir. Bunun acıklı bir misaline son zamanlarda şahid olduk. Bir meslekdaşımızın, herhangi bir düşmanlık duygusundan azade ve tama- men objektif bir maksadla yazılmış tek bir cümlesini ele alan küçük ve dar bir Bazeteci kafası, bundan bir hayli evvel bir arkadaşımızın aleyhine küfürle dolu sütunlar yazmaktan çekinmemişti. — Sol cebheye mensub bu sekter gazeteci, bu meslekdaşımızı sağlardan para almakla itham ediyordu, Ayni meslekdaşımızı, gene ayni derecede objektif bir yazısın. dan dolayı da bu defa sağ cebheye men- #ub olan dar kafalı bir gazeteci, sollardan we Yahudilerden para almakla itham et- ti. Birinci itham sol müfritlerden — geli- yordu; ikinci itham da sağ müfritlerden geldi. Bunun biri de tesâmühsüz bir ga- zeteci kafasından çıkıyordu, diğeri de. Hattâ zorla, küfürle, tazyikle'dost teda- rik edilemiyeceğini bile öğrenmemiş olan bu gazetecilerde teskmüh aramaya elbet mahal yoktu. Onların gösteremedikleri tesâmühü bizim göstermemiz icab etti ve omuzlarımızı silkerek ve müfritliği bu derecelere kadar götürenlere acıyarak, yölumuza devam ettik. * Bu bir misaldir; bu misal, bize göster- melidir ki tolerans denilen kültür ve me- deniyet miyarı, ferdi ve milli münasebet- derde olduğu kadar, enternasyonal müna- sebetlerde de en güzel ve en kuvvelli bir muvaffakiyet âletidir. O kadar kuvvetli bir muvaffakiyet âleti ki, hattâ demokra. &İ nizamının bugünkü çürümüş bünyesi- ne rağmen, İngiltere ile Fransanın yer- yüzünde hâlâ tuttukları mevkii ve poli- tikalarının her tarafta hâkim bir rol oy- naması kudretini bu tolerang ile ifade et- sek haklı oluruz. Bu sütunlarda çok defa İngilterenin müstemleke siyasetini ten- kid etmiş olmamıza, Fransa ile henüz bi- Zi pek yakından alâkadar eden bir bahis Üzerinde mücadele mevklinde bulunma- Sabık Kayzer bahriye Kasketi giyiyor Sabık Kayzer, karısı ile birlikte es- ki dostu Baron Van Hyde'yi ziyarete giderken, gördüğünüz şekilde eski sat- vetli zamanlarını andıran bahriye kas- ketini giymektedir. Kayzer son zamanlarda her neden- se bundan başka şapka giymemekte - dir, Arka arkaya 8 ı_lî/a ikiz doğuran kadın Kızılcahamama tâbi Kızılcaköy muh- tarı Molla Hüseyinin 311 doğumlu eşi, hepsi de ayni babadan olmak üzere ikiz olarak on altı çocük doğurmuştur. İkiz doğan bu çocuklardan şimdiye kadar do- kuzu muhtelif senelerde ölmüştür, yedisi hayattadır. mıza ve nihayet, fırkalı demokrasinin çü- rümüş bir sistem olduğu kannatimize rağmen, bu demokratik memleketlerin bu medenf faziletleri önünde hürmet duyduğumuzu söylemeği bir vazife bi- Yeni Türkiyenin dikkat etmesi lâzım gelen şeylerin ve iktisab etmesi elzem 0- lan faziletlerin en başında bu tolerana gelir. Ferdi münasebetlerimizde olduğu kadar milli münasebetlerimizde ve bun- larda olduğu kadar da enternasyonal alâ- kalarımızda Türk ve Türkiye toleran ol- malhdır. Çok şükür, Türkiye ne sağ ve ne de sol istikamette giden bir müfritler memleketi değildir. İfrat her şeyde, her yerde ve her zamanda fena şeydir, Tür- kiyeyi mükemmel bir medeniyet ruhile şenlendirmek ve süslemek istersek müf- ritlerin yaptıklarını yapmamak ve tole- rans denilen en büyük medeniyet fazile- tini bu memleketin ferdinin de, milletı- nin de, devletinin de ruhuna, en derin manasile yerleştirmek mecburiyetindeyiz. Muhittin Birgen İSTER İ Gazetelerin anlattıklarına bakılırsa Dahiliye Vekâletinin verdiği bir karara göre: — Bir kavga neticesinde yaralanan herkesin Tesmi bir hastanede tedavisi için yapılan bütün böyle yaralıyan adamdan tahsil edilecektir. Dahiliye Vekâleti tarafından verilen bu kararın tatbik İSTER Resimli Makale : SON POSTA — İngiliz sözleri Hergün bir fıkra / Marlen Ditrih'in l Uysallığın kıymeti : : İcad ettiği modalar HATOT Bir gün genç bir adam, Jan Jak Rusoyu ziyaret etti: — Size danışmaya geldim, dedi ben evlenmek istiyorum. — Alacağı genç kız çok zengindir. Jan Jak Ruso önündeki kâğıda bir <Ü> koydu. Genç adam devam etti: — Çok güzeldir. Jan Jak Ruzo birinci sıfırın yanına bir <0» daha koydu: — Çok kibardır. Jan Jak Ruso üçüncü «0» 1 da koy- dü. — Ayni zamanda da çok uysaldır. Jan Jak Ruso üç sıfırın soluna bir <«İr ilâve etti, ve: — Hiç durmayın — evlenin, mes'ud olursunuz. Hedi, Kat ĞER l di eeeT ÜZÜN | Milyoner olduğunu Bilmeyen kız Bundan birkaç ay evvel İngilterede «Yün Kralı» namını almış olan Frank Reddihoug namındaki aâdam Bradford. da vefat eylemiştir. Karısına bir milyon İngiliz lirasın - dan fazla bir servet bırakmıştır. Bu pa- ra ile birlikte bir de vasiyetname bı - rTakmıştır. Bu yasiyetname mucibince şimdi sekiz yaşında bulunan kızı Ruth . .. - zengin kızı olduğunu «paranın kıyme -| Ç"km kad_"'la" _mudafaa eden âyan âzası tini bilinceye kadar» öğrenmiyecektir. Ruth şimdi ilk mektebe devam etmek- ei i. tedir. Paralı hem de çok paralı oldu - aneAim:;ıık:;ırlrnm d:rlosundııloıı'x;ı. ğunu kendisinden — saklamaktadırlar, | . .. 4 öyl ı' îB my şığ Bakalım ne vakte kadar bu sir lutula- |detli bir nutuk eöylemiştir. B. SO bilecektir? |bu nutkunda hükümet dalrelerine alı - M ı_r. nan kadın memurların iktidarları Üüze - rinden seçilmediklerini, yalnızca güzel- ,20(__” aşk mektubu — Vöklerinin nazarı dikkate alındığını 1â - gönderen adam |dia eylemiştir. Bu nutuk bütün Ameri- öga. geheloğa' £ Ko dn Gön kan kadın meclislerinde büyük bir ha- ü ti e Brother adında bir delikanlı -bundan âî:l(g:hî;n;k:: ;î:ıı;kmd'mî Bu1u:>._ dört sene evvel Dorothee Hochmann , , ,A ben çirkinim diye ortaya bir adında çok güzel bir daktilo ile tanış - K 3 Ckacak rm?» diye soruyor. mış, ona delice âşık olmuştur. Kız ona — -— hiç yüz vermeyince Jan kızı yola ge « tirmek ve aşkımı izah eylemek üzere ona boyuna aşk mektubları gönderme- ğe başlamış. Fakat bu aşk mektubları ©o kadar çoğalmış ki kız bu mektub yağ- murundan kendisinin korunması için mahkemeye müracaat eylemiştir. Kız mahkemeye tam 12,000 aşk mektubu (bu ya, bu bilete 200,000 leva çıkar. Bu ibraz eylemiştir. İnun üzerine sözünün eri olan Yekoff Mabkeme delikanlıyı cezalandıra - |köpeğe en son konforu ihtiva eden bir cak bir hal görmediğinden artık mek- 'kulübe inşa ettirir. Köpeğin yemeği da tub göndermemesi için kendisine na -|hi zenginleşir. Şimdi köpek — Sofyaya sihatte bulunmuştur. |götürülüp teşhir edilecekmiş.. NAN, İSTER İNANMA! mevkiine konulmuş olup olmadığını bilmiyoruz, fakat halk psikolojisi inceden inceye tedkik edildiklen sonra verildiği meydandadır. Bu itibarla «meşhud cürümler» kanunundan sonra gelen bu tedbirin basit kavgaları büsbütün ortadan kaldırmasa bile mühim mikyasta eksilteceğine biz inanıyo- Tuz, fakat ey okuyucu sen: İSTER İNANMA! Gazete fotografcıları sinema yıldızı Marlen Ditrihin bu resmini çekebilmek için, tam iki saat rıhtımda beklemişler- dir. Marlen Ditrih, açık renk kostüm tayörle tam bir tezad teşkil eden koca- man koyu renkli kırmızı çantasile birçok kadınların hayret ve dikkat nazarını çek. miş, hele, ipince çorablarının altından örünen ve sol bileğine takılı altın bile- zik pek hoşlarına gitmiştir. Piyangoda ikramiye kazanan köpek Bulgaristanda Sofya civarında kü - çük bir çiftlik işleten Yekoff adında bir köylü çok sevdiği köpeği namına bir Bulgar piyangosu bileti alır. Tesadüf masraflar bundan İNAN, Sözün Kısası İşimı'z bir -;(;;—ile Bir müteahhide kaldı ** 'Trak vapuru yolda imiş. Bugün bütün gazeteler Denizyolları idaresi tarafından Almanyada yaptırtılı mış olan vapurumuzun birkaç güne kad dar limanımıza geleceğini haber veriyond lardı. Tepe tepe kullanıldıktan sonra Türi kiyeye çırağ edilmiş eski teknelere alış« miş olan gözlerimiz, eğer yanılmıyorsani kendi hesabımıza yapılmış ilk yeni yolcu yapurumuzu görecek demektir, ayni idas re tarafından yaptırtılmakta olan diğeti yeni vapurlarımızın da gelmelerini bek« liyerek bu ilk müjdeciye şimdiden | geldi, diyelim. y 'Trak işe başladıktan sonra ilk seferle- rini Mudanyaya yapacakmış, o zaman dA sabahleyin bu vapurla İstanbuldan harcs |xet eden bir yolcunun Bursaya gidereki akşama kadar orada' gezdikten sonra ge$ vakit ayni vapurla İstanbula dönmesl mümkün olacakmış. —Eğer gezintideri maksad Bursada sadece bir kahve içmeks ten ibâret ise mümkündür, yok üç be$ saat dolaşmak kasdediliyorsa bu duayd pek âmin diyemiyeceğim. * Geçenlerde Bursaya gitmek icab eiti, Galata rıhtımından ezki bir vapura bin- dim, o zaman bende bir merak uyandı, vapurun yaşını öğrenmek istedim, Mâ kine dalresinin kapısından başımı uz: tım, her tersanenin yaptığı vapura köy* mayı mutad edindiği bakır levha yerin, de yok, sıkılmamak için kaldırmış - ole caklar, Vapurlarımızı eskidir deriz, ba« zan da temiz bulmadıklarını söyliyenle. Tin şikâyellerini işitiriz. fakat ne yalan söyliyeyim, ben bu vapuru hem temiz, hem de pek terbiyeli kamarotların elin- de buldum. Kalabalığa ve darlığa Trağ, men seyahat te güzel geçti. Yalmız Mu» danyaya çıkınca işin rengi değişti. Ben iki yıldanberi Bursaya gitmemiş- tim ve sanıyordum ki bu müddet zarfını da daha o vakit başlanmış olan şose biti» rilmiştir, otobüs te bir saate varmadan Bursaya ulaşacaktır. Ne gezer? — Yolun iki kenarına daha o zaman öbek, öbek yı« gılmış olan taş kümeleri gene eski yerle- rinde, yolun kendisi ise eskisinden dört defa berbad, çukur, çamur, batak içinde. Şoför derd yamyor: «— Evvelâ münakasa işleri uzadı, ni hayet bitince yolun bidayette tesbit edi len müddetin yarısı kadar zamanda biti rilmesj emredildi, icab eden fazla para dâ verilecekti, aksiliğe bakmız, bu defa dt müteahhidin eceli geldi, talihsizlik.. o ver kittenberi bata çıka gidip geliyoruz.> * Mudanya ile Bursanın arası 88 kilos metredir, asfalt bir şose üzerinde iy bir otomobil makul bir sür'atle bu mesâ- feyi 40, 50 dakikada alır, fakat çukurdan çukura hoplayıp zıplıyarak giderken, üs- telik bir de lüstik patlayınca biz Bursaya üç saatte vardık, Ayni şerait altında gerl gelmek için üç saat daha koyunuz. Trak vapurunun gidip gelme seferini 4 saattd yaptığı farzedilecek olursa yekün 10 sa- ati bulur, İstanbuldan sabahleyin kalkıp akşam geri dönmek istiyenin Bursadâ yapabileceği gezmek değil, sadece bir kahve içmekten ibarettir. Neyse bunu daf küçük görmiyelim, bir gün gelir, şu şost do yapılır, o zaman kahveyi içtikten son* ra Bursanın başlıca tarihi âbidelerini gör“ miye de imkân bulabiliriz elbette. * Sözün kısası: Şimdilik yapılacak şey! Vapura kavuştuk, inşallah onun sayesin- do bir müteahhid ile bir de yola kavuşu* ruz demekten ibarettir. esenerAn AAA eRLEKARELARS TAKViM

Bu sayıdan diğer sayfalar: