Nisan BON POSTA Seyfa ? I Atina mektubları: Pire limanı Türk vapuru görmiye müştak İki dost ve müttefik millet arasındaki iktısadi Sön Posta'nın tarihi tefrikası: 1 TAR Yazan: A. B münasebetlerin daha ziyade inkişafını temin için |Sinyor Antuvan Türk ve Fransız bayraklarile süslenen lokantasında amiral Andriya karadan ve denizden doğru hatlar tesis edilmelidir Türk gazetecileri Akrepolda Atina 27 Nisan 938 Sayın Başvekilimiz dündenberi, Hari- tiye Vekili doktor Tevfik Rüşdü Arasla beraber, Atinada, dost ve müttefik Elen hükümetinin aziz misafirleridir. Bu 'misafirlik, komşu memleketin dev- let adamlarile temas etmek, her iki ta - Tafı ve ayni zamanda Balkan antantını tlâkadar eden her türlü meseleler hak - kında başbaşa fikir tcati eylemek — için Mes'ud bir vesiledir. Lâkin Türkiye Başvekilinin bu seferki Belişi yalnız Mösyö Metaksasın Ankara - Yı ziyaretini iade ve müşterek politika Mesailini gözden geçirmek maksadile de- ğildir. Dün, Elen Hariciye Vekâletinde tara - feynce imza edilen paktın bu ziyarete ay- Tıca vermekte olduğu yüksek bir mana vardır ki, bu manayı dünya barışsever - leri alkışla kabul eylemişlerdir. Filvaki müşterek bir yolda, gittikçe da- ha yakınlaşarak, birleşerek ilerliyen müt- tefik Balkan devletleri, için için kaynı - Yan, dalgalı bir deniz manzarası arze - den Avrupanın, şimdiye kadar en zayıf Ve sakat farzolunan bu bölgesinde öyle €andan bir sulh ideali gütmektedirler ki, ©O ideale yaklaştıran her toşebbüs, endişe- den kıvranan ruhlar için birer ferah kay- Hağından başka bir şey olamaz. Yunanistanda, anarşi ve tezebrüb ifa- de eden uzun bir Mmaziyi iki yıl içerisinde tasfiyeye muvaffak olan Elen Başvekili lüns Metaksas bugün o mazinin yı- kıntıları üzerine yeni ve müsbet bir e- Ser kurmakla meşgüldür. Bu arada, bütün komşularile ve bil - büyük yapıcısına karşı sonsuz bir hayranlık duyduğu Türkiye cumhuriyeti €en sıkı rabıtalar tesisini kendi yurdu Ve milleti için tahakkuku elzem bir mef- küre edinmiştir. Bizim de, buna karşılık, on dört yıl - beridir muvaffakiyetle takib ettiği - iz her sahadaki kalkınma hareketine Rien dostluğunun büyük faydaları ola- Caktır. Bülhassa ekonomik sahada, Yunanis « lanla her ikimize faydalı bir iş beraber- Yapmamız için bududsuz imkânlar TMevcuddur; Tarafeyn birbirlerine ne ka- Yakınlaşırsa, bu imkânlar da o nis - bette artar. izim mamul, gayri mamul bir çok Maddelerimiz için Yuranistar en tabil bir Bahreçtir. Hele eski Yunanistanın kısır aklarında yeni Türk sanayii kendisine Çok Müşteri bulabilir. Bu iktısadi münasebetlerin inkişamı ve Viyesi İki taraf arasındakl sevgi ve üyetin artmasile mümkündür. — İşte, İmza edilen dostluk paktının en e - hedefi budur. İğer sayın müttefiklerimiz Romanya Ti Yugoslavyanın malümat ve muvafa - *ti inzimam ederek akdolunan bu Baktın yakın bir istikbalde hayırlı seme- İni görmeği temenni ederiz. lâ, Türkiye ile Yunanistan arasında Tüdan doğruya muvasala yoktur. Ka- :.Y'lule gelmek ancak üç yerde aktar - İte, Yapmakla kabil olabiliyor. Denizden * Ne Pireye işliyen bizim vapurumuz, ne de Pire ile İstanbul arasında munta- zam servis yapan Yunan vapuru vardır. En pratik bir icraatçı olan sayın Baş - vekilimizin önce bu aksaklığı ortadan kaldıracağında şüphe etmeyiz. Burada görüp anladığımıza göre Pire limanı bi- zim şanlı bayrağımızı, vapurlarımızın pupasında yeniden görmeğe hakikaten müştaktırlar, Nafia Vekâletimiz de, Elen demiryol - ları idaresile pekâlâ bir anlaşma yapıp, direkt bir servis tesiş edebilir. Sonra, iki memleket arasında turizme de ehemmiyet vermeliyiz. Bunun için de senenin en müsaid mevsimlerinde kom- bine biletlerle Türkiyeden Yunanistana ve Yunanistandan Türkiyeye tenezzüh - ler tertib edilirse, çok rağbet görür. İki millet arasında göze çarpan ruh birliği ancak bu suretle inkişaf edebilir. Ve devletler arasında teessüs eden ya- kınlığın, milletler arasında da ayni mes'ud seyri takib etmesi ilinaya şayan bir şey- dir, Bugün Yunanistan, ne yaptığını, ne yapacağını bilir; enerjik ve durendiş bir idarenin feyizlerini görmektedir. Dahilde emin Yunanistanın, harici em- niyetini de takviye etmek için üç dost ve müttefiğine uzattığı samimi eli biz kendi hesabımıza memnuniyetle tutmüş ve dünkü siyasi vesikanın altına imza koy - müuş isek, bunu ayni zamanda dünya sulh ve emniyeti hesabına yapılmış bir hareket sayıyoruz. Ercümend Ekrem Talu De-ııiz işleri : Beykozdaki deniz kazaları Ansipi Mihalos isimli Yunan — bandıralı 5500 tonluk bir vapurun dün sabah — saat dört buçukta sls yüzünden Beykozda Abra- ham Paşa yalısı rıhtimina — bindirdiğini ve geminin burnundan hasara uğradığını yaz- mıştık. Pireden İbralle giden vapur, baş ta- rafından sahile saplanmış ve bir müddet bu vaziyette kaldıktan sonra saat 14 de kendi vesaitile yüzmüş, 15 de de Salıpazarına gel- miştir. Loyd kumpanyasına sigortalı olan vapu - run bu yaralı vaziyette sefere devam ede - miyeceği anlaşılmıştır. Burada tamir edll - dikten sonra, İbralle, oradan — dönüşde de İngiltereye gidecektir. Vapur, yalının rıhtımında — da tahribat yapmıştır. Masmafih, bu yalıya ve rıhlıma sahib olan Emlük ve Bytam Bankası, dün akşama kadar, acentaya, xarar ve ziyanü a- 1d bir protesto çekmemiştir. Üç gün evvel gene sis yüzünden Bandır- ma elvarında Fener adası kayalıklarına o - turan ve evvelki gün Hora tahlisiye gemisi tarafından kurtarılan Saadet vapuru da dün llmanımıza gelmiştir. Almanyanın askeri ataşesi Bir müddettenberi mezunen mem- Jeketinde bulunan Almanyanın Anka « ra ve Atina askeri ataşesi Albay Röder dün şehrimize gelmiştir. Bir Amerikalı profesör geldi Amerika Harverd üniversitesinde tarih müderrisi prof. Leyk, son zaman- larda Türkiyede yapılan muhtelif haf- riyat hakkında tedkikatta — bulunmak Doryanın resmini Barbarosun tablosu asanlara nezaret — Aferin ressam efendi... Biz, İs - panya asilzadeleri, şarab ve kadın ka- dar, resimden de anlarız. Onun — için, yaptığınız şu resim karşısında, Fran - sız san'atkârlarının cidden kıymetli e- serler vücüude getirdiğine inanmak İs- tiyorum. Ah, rahmetli atımın sağlığın- da ve ceblerimin beş egü bulunduğu bir zamlanda, size tesadüf — etseydim; hiç şüphesiz ki 6 mübarek hayvanımın resmini yaptırmak şerefini de size bah- şederdim. Allah için, güzel resim ya - pıyorsunuz. Tariflerimi çok iyi kavra- mışsınız. — Yalnız, şu biyıkların u - cunu, biraz daha kıvırınız. Şu göz- letin — altını da, biraz * daha gö- gelendiriniz. Çehreye; — bir — par- ça daha kahramanlık, o nisbette de bir yumuşaklık gelsin. Sonra, şu hilâl res- minin, sarı renkli boya ile boyanma- sını beğenmedim. Bu boyayı kaldırınız. Boya yerine hâlis altın yaldız kullanı nız. Ressam, sık sık yerlere kadar eğili- yor, ve her eğildikce cevab veriyordu: — Emredersiniz, asaletmeüb.. — Bu tarif ettiğim şeyler, yarın öğle vaktine yetişecek. Çünkü yarın akşam, bu muhteşem lokantamın açılma me- rasimi lcra edilecek. Yarın akşamki merasim, hususi mahiyettedir. Buna yalnız, aziz dostlarım olan Türk gemi- cileri davetlidir. Maamafih, lokanta- mın kapısına asılacak olan şu levhayı tediğim gibi yaptığınız için, sizi de yarın akşam buraya davet ediyorum. Bu sözleri söyliyen; ipince, kupkuru adam; yumruklarını kalçalarına daya- mış; dimdik duruyor.. gözlerini, karşı- sındaki büyücek levhadan ayırm:yor- du. Levhadaki resimde, bir şövalye bu- lunuyordu, Bu şövalye, bir elinde (Hi- Tâlı, diğer elinde de sakları bir arada |birlesmiş üç zambak tutuyordu. Levha- nın alt tarafında da «Hilâl ve zambak kokantası» yazısı okunuyordu. Bu kupkuru ve ipince adam, ressa- ma son emirlerini de verdikten sonra, odayı terketti. Yandaki büyük salona geçti. Burada, harıl harıl bir faaliyet hüküm sürmekte idi, Kadın, erkek birçok işciler ve gar- sonlar masaları, sandalyeleri münasib yerlere yerleştiriyorlar, camlar ve du- varları silip temizliyorlar, duvarları Türk ve Fransız bayraklarile süslü- yorlardı, Gergin bacakları üzerinde bir bostan korkuluğuna benziyen bu adam, gene yumaruklarını kalçalarına dayadıktan sonra çalışanlara göz gezdirdi. Dudak- larında, memnun bir tebessüm belirdi. Ortada dolaşanlardan birine, dik ve mağrur bir sada ile seslendi: — Hey.. Marsel, sana bir resim ver- miştim, Ne oldu, o0? — İmparator Şarlken'in resmi değil mi, Sinyor Antuvan? — Evet. — Burada duruyor, — O resim, şuraya asılacak. Tam, mutfak kapısının üzerine. — Emredersiniz, Sinyor Antuvan, — Amma.. nasıl asacaksın, biliyor- musun? — Hayır, Sinyor Antuvan. — Haşmetmefb, İmparator Şariken Hazretlerinin resimlerini, şöylece, baş aşağı asacaksın. Anladın mı?.. — Başüstüne, Sinyor Antuvan. — Bir de, Amirel Andriya Doryanın resmi olacaktı. Napoli valisinin yazlık sarayındaki salonundan koparıp almış- tık, — O da, burada, Sinyor Antuvan. — Âlâ... Onu da şuraya.. koca Bar- barosün ayaklarının altına asacaksın, — Emredersiniz, Sinyor Antuvan, Sinyor Antuvan, başını başka tarafa çevirdi. Emirler vermekte devam etti: — Hey.. bana bak, Polin, Genç bir kız cevab verdi: — Emredersiniz, Sinyor Antuvan. — O., köşedekl masanm etrafındaki üzere şehrimize gelmiştir. Prof. Leyk|çiçekler az olmuş. Biraz daha çiçekle üsl yakında Ankaraya gidecektir. — Aferin res — Emredersiniz Sinyar! — Benim yatak odamda, karyolamın altına atılmış eşyalar arasında, üç kol- lu büyük bir altın şamdan var. O şam- danı getir. O masanın üstüne koy. Ya- rın gece, Poyraz Ali Reis'in oturacağı bu masanın yanından ayrılmıyacaksın. O şamdanda; altın kakma, buhur koku- hu mumlar yakacaksınız. Misafirler av- det edinceye kadar bu mumlar sönmi- yecek, Biri bitmeden, öteki dikilecek. — Emredersiniz, Sinyor Antuvan, — Sen ne yapıyorsun, Madmazel! Hor- tans? — Kapıya asılacak bayrakları hazır- hyorum. — Âlâ.,, senin de yarın akşamki vazi- feni şimdiden tayin ediyorum. Polin gibi, sen de bu masaya memursun. Gö- reyim seni.. bu masanın etrafında, por- vane gibi döneceksin. Kızarmış bıldır- cınların biri bitmeden, sıcak sıcak Öte- kini yetiştireceksin. — Hiç merak etmeyiniz, Sinyor An- tuvan. Poyraz Aliye, sadece, baş kardi- nallere mahsus şarabdan ikram edecek- sin. — O şarab mutfakta mı, Sinyor An- tuvan?, - Hayır.. benim odamın kapısının arkasında.. etrafı gümüş çemborli, selvi ağacından yapılmış bir fıçı vardır. O fıçının içinde... — Hani.. bu fıçıyı; Nis'de büyük ki- lisenin mahzeninde, bir demir kasada bulduk; diyordunuz. O fıçı mı, Sinyor Antuvan?.. — Ta, kendisi.. haaa, aklımda iken bonu da söyliyeyim. Türkler, temizliğe çok meraklıdır. Onun için, Poyraz Ali- ye ultın bir tas içinde sık sık gülsuyu ikram edeceksin. Bıldırcınları yerken, kirlenecek olan parmaklarının ucunu yıkamak için... — Altın tası nereden alayım, Sinyor Antuvan? altına, büyük denizcinin ayakları dibine etmekle meşguldü sam efendi.. — Benim odamın yanındaki kilere git. Orada, çuvallar içinde karmakarışık bir takım şeyler var. Onların arasında, üzerleri taşlarla işlenmiş, birkaç da al- tın tas olacak, zannederim. Nis'de, o eşyaları çuvallara doldururlarken, öyle bir şeyler gözüme ilişmişti. * — Emredersiniz, Sinyor Antuyan, Sinyor Antuvanın, her tarafa verdi- ği emirler, uzun zaman devam etmiş- ti Ve bu garib adam, artık her şeyin yolunda olduğuna kanaat getirdikten sonra, salonu terketmiş, odasına çekil. miş.. derin derin içini çekerek: — Her şey, tamam... Fakat ne çare ki, yalnız o eksik... Demişti. MUCİZE!. MUCİZRE!.. Fransanın, Tulon şehrinin Türklere tahsis edilen mahallesinde, Sent Lâ - zar caddesinde, Sinyor Antuvan tara: fından açılan Hilâl ve zambak lokanta- sı, bir neş'e kaynağı halini almıştı. Cadde, bir taraftan Ööbür tarafına kadar, Türk ve Fransız bayraklarile donatılmıştı. Bunların arasıma da, renk renk kandiller ve fenerler asılmıştı. Kapının önünde, Türk donanmasın- dan gelen mehter takımı, azametli nağ- melerden mürekkeb havalar çalıyordu. O susar susmaz, bir Fransız orkestrası da, şen ve şakrak âhenkler saçmıya başlıyordu. Som ipek mintan, buz gibi sırma iş- Jemeli camadan, rengârenk çuhalardan kısa şalvarlar giymiş olan Türk gemi- cileri, levendane yürüyüşlerle lokanta- nın kapısından girlyorlar, Tunç çehre- lerine tatlı bir heybet veren kıvılcımlı gözlerile etrafı süze süze boş masalara, arkadaşlarının yanlarına ilerliyorlar. Şen, fakat vakur tavırlarla, masaların kenarına yerleşiyorlardı. (Arkası var) l0 Karaman | Çiftçilerinin derdleri Karamanlı okuyucularımından ve çift- çilerden bir mektub aldık. Bu mektubda, kendilerine sid bir derdden bahsediyor- lar. Karamanın aitmış kadar çiftçisini alâkadar ediyor görünen bu derd, Anado- lunun her tarafında bergün tesadüf edi- len bir toprak kavgasıdır. Bu altarış Çift- çinin ellerinde bulunan toprakların büyük bir Kışmı üzerinde diğer bir takım İnsan- lar mer'alık hukuku Jddia — etmişler ve mahkemeye müracaa'la bu süretle İlâm da almışlar. Okuyucularımızıı yazdıklarından anlı- yoruz ki onlar bu lâma boyun eğmekle be- raber bütür. topraksız çiftellerin yaptıkları gibi, işin peşine düşmüşler ve muhtelif ka- nunların ve talimatnamelerin alhıkâmı a- rasından, müuhlelif formalttelerden geçe rek, toprağın kendilerine bedel mukabi - ilhde tevzlini istemişlerdir. Okuyucularımızın bize yazdıklarına gö- re kendilerini haklı görmekle beraber, hü- küm vermek vaziyetinde değiliz. Yalnın isteriz ki mahalli hükümet bu işi, lâyik olduğu ehemmiyetle tedkik etsin ve müm- künse bu topraksiz Insanların toprak sa- Bibi olmalarını temin edecek kanuni bükümlerin tatbikine mâni olacak bit bürokrasi hareketine meydan vermesin Derd Anadolunun ezeli derdidir; bu gibi derdler zuhur ettikce, idare makine- miz, meseleleri topraksız köylü lehine halletmeği temin eden kanun hükümleri- gl tamam tatbik edecek olalardı, hükü- metin bir zamandanberi neşrini düşün- düğü toprak kanununa bile lürüm kal « mardı. l