“Son Posta , sın macera romanı: 102 “ifşa eden idam olunur”, Harb sanayi casusları arasındaki mücadele Olanda yerinde taş gibi, çivilenmiş bir halde duruyordu. Benim duvarları Çoban ilk galebesini nasıl kazandı? gözden geçirmek üzere kapı hizasına doğru giltiğimi görünce tiz bir çığlık | Norveçli rakibi yere düştükten sonra burgu, kle; kapama!,, diye bağırdı bastı: “Oh! Kapıyı Salim fikirle ve mantıkla meş- pul olmalıyız Âdeta bir çöcuk gibi deliklerden omeliklerden kor- kuyorsun Baksana, bu koca delik- leri iki üç insan gövdesi kalınlığında duvarların içinde boğa yılanları dahi olsa bu kazmasız, küreksiz yumuşak hayvanların açmış asını ak'l, man» tık alır mı? Gel bakalım, bu delikleri bir mantık dairesinde gözden geçire- lim. Böyle her şeyden korkup olimizi süremez olursak sonunda elimize -ah- maklığımızdan başka ne geçirebiliriz? Olanda dehşet içinde susmuştu. Ben ayaklarımın ucu- ağa, birer birer ted- Bu deliklerin be- men hepsinin İçi toz toprak ve örüm - cek ağlarile o de dolmuştu ki bu- tadan değil, nelerce, asırlarca bir mahlükun geç tu. Yalnız kapının so önünde derib Zira bu delikte cek ağ tarafındaki deliğin hayretle durdum. diğerleri gibi ne örüm- ne toz, ne de toprak yoktu. Bi- lâkis, delik tâ içe we kâdar hakikaten ıslak denilebilecek bezle birçok de- falar silinmiş gibi parlıyordu. Olandaya hiçbir şey söylememekle beraber, şüb- helenmiye başlam , Bu deliğin ar- kasının boş olup olmadığını, nereye ka- dar uzandığını anlamak için odada, de- Bğe atabileceğim bir şey aramağa baş- Tadım. Hâreketlerimi ayakları büzülmüş bir halde, fakat korku içinde, son derece hassas bir dikkatle takib etmekte olanı Olande bfrdenbire heyecanla sordu: — Ne arıyorsun? — Taş parçası filân gibi bir şey ari yorum, Olanda! Şu deliklerin birine at- sak da neyin nesidirler, anlasak!. Olanda etrafıma korkuyla bâkinarak; —'Taş mı?.. Burada taş maş ne arar? Şiddetle merak ettiğim için cebleri- mi de aradığım halde atacak hir şey bü- Jamamıştım, O vakit birdenbire aklıma geldi. Tabancamı çıkardım. Olanda o vakit son derece heyecanla: — Ne yapiyorsun?.. diye bağırdı. — Görüyorsun ya.. hiçbir şeye yara- mıyan tabancanın kurşunların deliğe atacağım! Filhakika tabancanın şarjöründen bir tek kurşun çıkardım. Tabancayı ceke- timin cebine koyarak deliğin önüne git- tim ve uzanıp kurşunu deliğin içine at- tm. i Birdenbire ikimiz de titremiştik, Zira kurşun deliğin içinde bir müd- det takırdayarak yuvarlandıktan sonra şiddetle su gibi bir şeyin içine düşmüş- tü Olanda, âdeta nefesi kısılmış bir hak de: — Su var! diye bağırdı. — Olabilir! Ya su, ya çamur. Sulu çamur! — Demek yılanlar o çamurlardan ge- Hyor. — Olabilir. Olanda dehşetle karışık bir hayretle yüzüme bakarak: — Nasıl olabilir? diye kekeledi. — Canım, yılanların kontu da bu de- likfen teşrif edebilir! Bize ne? Şimdi biz buraya kendimizi yılanlara sokturma- ğa gelmedik ki yılanlarla meşgul ola- Jım,. bu gidişle akşam olacak Olanda, Anlaşıldı! Sen Van Holzen yılanlarının garib kâşanesini hayran hayran seyrede dur. Bana da müsaade et de işe başlıya- yım. Evvelâ şu duvarlardaki garib put- ları bir yoklıyayım. Bunların arasında, olabilir ki, ağzını yılan gibi açan bir put da bulunabilsin.. Olanda yerinde taş gibi, çivileniş bir halde duruyordu. Benim duvarları göz- den geçirmek üzere kapı hizasına doğru gittiğimi görünce bir çığlık bastı: — Oh, kapıyı kapama! diye bağırdı. — Kapamıyorum, kapamıyorum, me- rak etme! Yılanların hava alması lâzım olduğunu da akıl etmiyecek kadar ço- cuk değilim a! Kımıldayıp kımıldamadıklarını anla- in duy AM e masına imkân yok-İy Ter tutup sağa sola oynatmıya, çevirmi- ye koyuldum. Fakat bu putlar son de- rece muhkem şeylerdi. Hiçbirinde kı- mıldamak niyeti bile yoktu: O vakit sıra yerdeki garib daireler i- çinde olan putlara geldi. Bu daireler neydi? Bir taraftan yerdeki kabartma putları da bütün kuvvetimle yerlerin- den oynatmağa çalışarak bunu düşünü- yordum. Ne acaib işaretler? Acaba Vau Hoizen kontları. Farmason mu idiler? Fakat Farmasonlar müselles işareti kuilanırlardı, Esasen bu kadar izt k de öleceklerini bilen bu bedbaht ada de öeleceklerini bilen bu b: ların dinsiz olabilmelerine imkân olabi- lir mi? Her halde garib. Fakat bu yılanlı odanın tâ eskiden- beri uydurma bir hikâyeye sahne 0) Van Holzen kontlarının bu h delicesine zevk ve safa âlemleri dıkları ne malümdu? Nitekim biçare Marta ile zavallı Litvanyalı mühendis de bu hikâyelerden istifade ederek pek- âlâ burasını en emin bir aşk yuvası ha- linde kullanmış olabilirlerdi. Asırlar- dan kalma taş masanın etrafına oturup, kim bilir belki de, açık pencereden içe- ri süzülen mehtaba baka baka aşkın yı- lan hikâyesini yaşamışlardı. Birdenbire delice bir sevinçle hay- kırdım. Korkusundan Olanda da bay- kırışıma âdeta aksi sada gibi, fakat da- ha keskin bir çığlıkla mukabele etmiş- ti. Elimin altındaki kabartma putun ya- pış'k olduğu daire yerinden kımılda- mıştı. Dehşetle: — Oh, Allahım! Diye bağırarak kapıya doğru koşan Olandayı: — Korkma, bur rak durdurdüm. ya gel! diye bağırs- ş oynadı (Arkası var) Son Posta'nın zabıta hikâyeleri (Baştarafı 8 inci sayfada) mecbur ederek ve en aşağı bir saatten evvel dönemiyeceğini da hesaBlıyarak, kendisi başka bir yoldan evine gelemez mi?» Sizin anlıyacağınız bir taşla iki kuş vurmak siyaseti. hem Pelozziyi suçlu göstermek, hem de yağdan kıl çeker gibi, kendisini kurtarmak, Bu faraziyemi de boşuna kurmamış- tım. Zira Tenet'in böyle bir plân tasar- lamış olduğunu' öğrenmiş bulunuyordum. Sigortada bir parmak izi buldum. Bu! parmak izinin, cani olmuyan, fakat Bir tecavüz vak'ası dolayıslle vaktile Por- denux polisinin eline düşen Lenet'e aid olduğunu tesbit ettim. * Hakkında incelemeler yaptım ve gayet asabi horoz gibi her şeye kabaran bir a- dam olduğunu, müdhiş içtiğini ve bütün saklamalarına rağmen, ayni kızı sevdik- leri için, Pelozziden nefret ettiğini, o ka- dar ki bulsa bir kaşık suda boğacağını öğrendim. Ayni zamanda, son günlerde aşırı derecede çalıştığı için çok yorulan, geceleri uyuyamamaktan şikâyet eden Amand'ın da siki fıkı bir ahbabı oldu- Bunu meydana çıkardım. Yalnız Ar- nand'ın esas Htibarile öldürülmüş olup olmadığını kat'iyetle kestiremiyorum. Ya intihar etmiş ise? — Elimizde kâfi derecede delil Lenet'i tevkif et! Meydana çıkar, — Tevkif kanunsuz kaçar. Bununla be- raber müzekkere filân kesmeden adamı tevkif ettirdim, aşağıda, kapı altındadır, diye cevab verdi. Hâkim ayağa kalktı. Seine nehrine ba- kan pencereye doğru yürüdü ve: — Efendiler, dedi, hikâyemin sonuna geliyorum. Lenet'i aldık ve vak'a mahal linde yeniden bir keşif yaptık. Lenet te bize şu itirafta bulundu: — Cinayet günü, apartımanda ofuru- yordum, telefon çaldı, baktım. Eczacı ar- kadaşım Arnand.. gayet bitkin bir sesle, bu gece hiç uyuyamadım. Fazla mikdar- da uyku ilâcı aldım. Zehirlendim mi ne- dir, kendimde bir fenalık hissediyorum, çabuk gel, dedi. Hemen dairesine koştum. Kapıyı bizzat Arnand açtı. Yüzü bemhe- yaz kesilmişti, Bir söz söyliyemeden, 0- rada ayaklarının dibine yığıldı. Geç kal- mıştım. Arkadaşım ölmüştü. Kıskançlık çok fena şeydir. Pelozzinin sevdiği kızı ben de delicesine seviyordum. Burun için de, bir maymuncuk bulmuş, kaç ke- reler dairesine girerek, acaba sevgilimin mektubları var mı diye odasını karıştır- mıştım. İşte o arda, Arnandı, böyle ayak- larımın dibinde görünce, hemen plânımı kurdum. Aşağıya İndim. Pelozzinin daj- resine yaklaştım. Niyetim orada olmazsa, tesedi aşağıya indirecek, içeriye bıraka- caktım. Baktım, delikanlı evinde, fena halde canım sıkıldı, Ama yılmadım. Onu israrla yemeğe davet ettim. Makineyi yalancıktan bozmak fikri sonradan ak- ıma geldi. Yolda onu bıraktım. Kendim var. nin dairesine indirdim, bıçağı da kalbine sapladım. Daha fazla şaşırtın, bir" hata işlesin diye de elektriği bozdum, sigorta- yı çakırdım... dedi. Adama beş sene ağı: hapis cezası ver- dik. Ama, şimdi, bu gibi akıl hastalarını, #mellerinin cezasını çeksinler diye ha- pishaneye kapamaktansa bir şifa yurdu- na yatırmak daha hayırlı ve insani değil midir diye kendi kendime soruyorum. Hâkim sustu ve denize doğru sessizce akan ay ışığının oynaştığı Sen nehrine uzun n baktı, Bulmaca SOLDAN SAĞA: 1 — Çizgilerle yapılan resim. 2 — İstanbul civarında bir köy, gümüş. 3 — Müslümanların oruç tuttukları a7, bir nota, - Eski Babıhli inemuriyetlerinden biri, genişlik. 8 — Bir böcek, Hâve, 6 — Topruktari çıkar, bir sayfiye yeri. 1 — Bu. 8 — Nebatın bir kısımı, eğri, 9 — Alay etmek. 10 — Deniz generali, ceed. YUKARIDAN AŞAĞI: “ $ — Polislerin bulunduğu yer, işarel edatı. 3 — İşaret. z 4 3 — Kadınlar kaşlarina sürerler, mabed.| 4 — Dua etmek, dolu. 5 — Bir isim, bir nota, 6 — Farsça acaba, erkek, zenginlerde bu- Yunur. 7 — Haslalıktan sonra geçirilir. 8 — Askeri tecemmü mahalli, yapmak. 9 — İspanyol Yasına verilen isim, vilâyet, 10 — Tahtaları delen âlet, olAfc Je GN fe İnlel ne varsa her oyunu tecrübe ede ede, yedinci daki" kada burgu ile Norveçlinin sırtım yere getirdi 'Tallin (fususi surette gönderdiğimiz ar- kadaşımızdan) — Müsabakaların İlk günü umumi maveviyatı bozacak bir gekilde geç- ti. Avrupanın her yerinden seçile seçile go- len güreşcilerin birbirinden güzel müsabaka- ları smıf farkını pek açık bir şekilde ortaya koydu. Avrupa şampiyonasının büyük ehemmi - yetini nazarı itibara alıp bu geniş harekete mutlaka iştirake karar verenler eli ayağı ta- tanlardan pek güvenebildikleri seçme güreğ- cilerini göndermeği iumal etmemişlerdir. Evvelce yazdığım bir makalede bütün gikletler üzerinden müsabakaya iştirak şart olmadığına göre şampiyonaya ancaf gözü - müzü tutan bir ekibin yollanmasında foyda olacağını söylemiştim. Tallin şehrinde dola- şan dokuz güreşeimizden bugün dördü mü - İsabaka yaptı. Yaşar sakatlığını ileri sürerek müsabakaya girmedi. Yirmi günde on altı kilo düşmeğe mecbur olan Mersinli Ahmed bir gün evvel 78 kilo beş yüz gramia müsabaka yaptı, Günlerce yemek yememek ve her gün hamamda lâa- kal $Ki saat kalmak şartile üç dört Kilo kay- beden Ahmedin - minderde iş yapabileceğini kabul etmek ya sayı bilmiyorsun, yahud da hiç dayak yemedin diyen Hoca merhumun hikâyesine benzer. Nihayet maçtan sonra suya ve yemeğe ar- bah baskll üzerinde 700 gram fazla olunca müssbaka harici addedildi. Bir gün evvel minder Üzerinde" düştüğü acıklı halden sonra yedi yüz gram almasi isabetli bile olmuş. Zira, bunlar öyldacı mağlübiyetlerdir ki insan senöleree (belini doğrultamax Müsabakadan sonra yatakta bile taş olan Ahmed tutulan kollarını kı - pırdalamıyordu. Müsabaka salonunun yanındaki İsveçli « lerin odasını ağzım açık seyrettim, İk! masör durup dinlenmeden, sabah, akşam güreşe mecbur olan müsabıkları ovmak (suretile mümkün mertebe yorgunluklarını giderme- Be çalışıyorlardı. Avrupa şampiyonasına dokuz kişi gönde- tTecok kadar eömerd davranırken sporcunun ep büyük gıdası olan masaj işini te bırakmak ne derece doğrudur bilemem? Biz güreşcilerimize pehlivan diyoruz, bu- rada atlet diyorlar. İsveçli, Finlandiyalı gü- reşcilerin minder üzerindeki kıvrak hareket- leri hiç şüphe yoktur ki Jimnastikle ve ma- sajla elde edilmiştir. Avrupa şampiyonasını dikkatlice takib etmek bazu devrinin çok » tan iflâs ettiğini, Hergül gibi vücudü olan Almanların mağlübiyetlerile anlamak işden bile değildir. Bizim dokuz güreşci ile geldiğimiz Avrü- tik tahammülü kalmıyan Ahmed ertesi sa -| jre düştü. Mehmed bu firsati da ekmek peynir yemek neyin tasarrufğfl bilmiyorum. Avrupa şampiyonası neticeleri gösterdi biz tabti vaziyoste iki, nihayet üç güreşöi! le bu müsabakalara iştirak etmeliyiz. Hü ne yolda peynir ekmek yemeli, ne mi mal etmeli ve ne de işi bu kadar olurun& rakmahdır. 56 kilo: Hüseyin - Beinarovi (Letonys) | Hüseyin dünkü mağlübiyetinin aeısıni ff karacak bir şekilde güreşe başladı, İkinel dakikada bir kafa kol kaparak V mını yere aldı. Hüseyin taktığı bir sonra alta düştü, Biraz sonra ayağa Ki Hüseyin güzel hücümlar yaptı Hüseyin sıkı bir kafa kol kaparak 753 kikada minder kenarında hasmının yere getirdi 66 kilo: Yusuf Aslan - Anderson isvefi Talihsiz Yusuf Aslan iki müzabakadi en kuvvetli rakiblerle karşılaştı. Yusuf tüste kafa kol tecrübe etti Üçüneüde alta düştü. Bu arada İsveçlinin taktığı İburgudan fevkalâde kuvvet sarfederek taldu. Devre Yusuf Aslanın aleyhine bitti, &n Yusuf alta düştü ve kendini elddeBil müdafaa etti, Yusuf üstte de İyi çalıştı. Son dört © ka için ayağa kalktıktan pek ax sön?s suf tekrar yere düştü. Bon dakikada ayağa kalktı. Yirmi dakika iyi bir mdf İyapan Yusuf müsabakayı sayi hesabile # İbetti. a 65 kilo: Salm - Estonyah Kendi şampiyonların daba minderi lirken çılgıncasına alkışlayan * Eston rakiblerini bu suretle kolayca ambale yorlar. İşte bu telâş içinde Salm ük dö kada yere düştü. On dakika yerde kajaf im bütün bu müddeti idare ie geçirdi “ 18 Sâlmin aleyhine geçti. İkinci devrefi de ve üstte hemen hemen müdafaa D8 çiren Safm sayı hesabile mağlâp aldık. 78 kilo: Mersinli Ahmed - Ozalins | Ahmed ilk dakikada bir salto o Meği düştü. Köprü ile güç kurtuldu. Tam of kilo keybetmiş olan Ahmed pelte gibi # yapıyordu. ğ Ahmed köprüden köprüye geliyor, ainde büyük gayret sarfederek yakayı tarıyordu. Ahmed devreyi mağlüp bitli İkinel devre Letonyalının büyür hükmi geçti, Ahmed sayı hesabile mağlüp öldü Ağır siklet: Çoban Mehmed - Sarsen Mehmed hasmını kollaya kolaya ğa başladı. Mehmed itidal ve emniyeti bırakmadığı için rakibine istediği gibi” İkim oldu. Norveçli aalto yapayim derki kaçıf pa şampiyonasına, Fransa bir kişi, İtalya iki! kuvvetli bastırmağa başladı. Mehmed 1 kişi, Polonya dört kişi, İsviçre bir kişi, Çe - koslovak; kişi ite iştirak etmiştir. Dokuz müsabıkla seyahate çıkıp da yol- Türkiye başpehlivanı Yarın Taksim stadyomumun gene heye - canlı güreş müsabakalarına sahne olacağı lanlaşılıyor. i Ortada dolaşan rivayetlere (göre, yarın İstadyomda, Cenubi Arnerika serbest o güreş İşampiyonu maruf Şerman'la Kara Ali veya Mülâyim pehilyan güreşeceklerdir. Bizim A- merikan matbuati vasıtasile tanıdığımız Şer- han, /ki sene evvel, Amerikanın amatör &- gır siklet şampiyonluğunu kazanmıştı. Berbest güreş sporunun hayli ilerlediği A- merikada, bilhassa amatörler arasındaki mü sübakalarda şampiyonluk kazanmak hayli güçtür. Zira güreş orada en rağbetle spor olduğu için, şampiyonluk iddiasına kalkışan bir insanın karşısına tasavvur edilemiyecek kadar bol takib çıkar. Bu güçlükler hesaba katılırsa, Şermamın kazandığı şampiyonluk hususi bir ekem - miyet kazanır. Üstelik, gene Avrupa gazetelerinden öğ - rendiğimize göre, Şerman ik! ay evvel, ma- raf Vandetvald'ı 17 dakikada tuşla yen - maiştir, Vandervald'ın Tekirdağ Hüseyinle ba - rabere kaldığını hatırlarsak, Şerman İ-x - Kinda edineceğiniz fikir bir parça daha ge- Bişler, Maamstih, bugünkü halde, Şermanın ne vaziyette bulunduğunu bilmiyoruz. Fakat güreşeilerimizin onun karşısında oldukça s- kı bir imtihan geçircceklerinden de şüphe- mis yoktur. Şerman, 94 kilo ağırlığında bir pehlivan- dır. Fakat, Avrupanın meşbur güreş mü - nekkidleri ondan bahsederken: — Dünyanın en çevik adamı, ve en tek - nik güreşcisi diyorlar. Yalnız, geçen pâzar yapılan güreşlerden sonra boparlörle, Şermanın O Tekirdağlı Me kle, ne varsa her oyunu tesrübe yedinci dakikada burgu ile rakibini Ömer B Tekirdağlı - Şerman acaba yarın düny, en çevik adamı ile karşılaşacak mı? Acaba, bu karar değişti mi? sebebi nedir? Vakıâ Tekirdağlı, Şermana: — Evvelâ, benden sonra gelen ları yen, Sonra benimle karşılaşırsın! bilir. Ve bunu söylemek, sevimli ve değe” piyonumuzun en tabii hakkıdır. ş Fakat geçen hafta: — Serman, Tekirdağlı ie güreşece$i mişlerdi. Tekirdağlı, bü ilâna inanıp da seyretmeye gelecek olan tarafdarisrıBi cendirmemek hakkına da sahibdir. manla s0nr8 güreşmeyi beklemek öğ güreşmek de, Tekirdâğlmin inkâr haklarıdır. j Bakalım, Tekirdağlı Hüseyin, ya bu sarih haklarından lanacak? Bugünkü spor hareketi” Bagün Ankarada Fenerbahçe, Ct yjfi birliği - Ankaragücü muhtelitile di cak, İstanbulda Galatasaray ve Y- salonlarında voleybol müsabakalAfi gö Beyoğlu Halkevinde de muhtelif spf rileri yapılacaktır. #“ lebaşı «FERAH» çi 3 Büyük Filim Birden çi Besine erişiimiyen dünyanın ©9 tenoru Binjamino Gigli'nin bU virdiği yegine film: KALBİN SESİ Ayrıca; GECE ADAMLARI P dram ve: KORKUSUZ SUV ,— Amerikan kovboy #5