12 Sayın SON POSTA D Nisan $ — | . BEri Pos 'i sek Tabib alınacaktır. u BE A A A Askeri fabrikalar Umum Müdürlüğünden : $ ... Aıı:m yakınında Kayaş ve Küçükyozgatta çalıştırılmak üzere iki tabib alı- azan: nacaktır, kâyesi Kadircan Kaflı » Kabul şartlarını öğrenmek İstiyenlerin istida ile Nisanın yirminol günü akşa- Ayaklarım donuyor; uçları, kopacak Bibi... Kulaklarım sanki artık benim de- ğildir. Her tarafım ürperiyor, çünkü bir buz akıntısı ayaklarımdan iliklerime, İi« liklerimden ayaklarıma doğru gidip geli- yor. Paltomun yakasını kaldırdım, başımı omuzlarımın arasına daha çok gömdüm, pitırdayan karın üstünde daha sık, da- ha geniş adımlarla yürüdüm. İki sıra ağaçlar arasından geçiyorum. Hepsi de etlerinden ve derilerinden sıy- tılmış insanlar gibi... İçimde bir korku var: Sanıyorum ki bunlar hiç beklenmi- yen bir zamanda iki yandan üstüme yü- rümek istiyen ölüm karaltılarıdır. Sanı- yorum ki korkuyu içime daha çok sindir- mek için henüz saldırmıyorlar. Halbuki bunlar ne güzel ağaçlardı! Tlık rüzgârlar estiği zaman ne güzel bir fısıl. tı orkestrası dinletirlerdi! Üç basamak merdiveni bir - hamlede çıklım. Kapalı bir kapı... Zili var, fakat kim açacak? İçi boştur ve eskiden ne gü- zel, ne tatlı konuştuğu halde, bugün artık ölüdür. Parmaklarım anahtarı güçlükle tutu- yor. Kilidin deliğini güçlükle buluyor ve açıyorum. Burası bir sofa değil derin bir oyuktur. Eğer döşemede kar ve etrafta bi. Taz işik iki tarafında iskeletlerin sıralandığı yoldan ne farkı olacaktı? Odamın — kapısını, oradaki — kib - riti elyordamile buldum. Küçük petrol lâmbasını yaktım. Sonra köşede somur- tup duran sobayı tutuşturdum, Koltuğu gekerek ona sokuldum. Bugün hepsi ölü... Çünkü gurbetteyim, Ne yavrum, ne de eşim, ne.anam, ne de kardeşim var. Duvarlar daralıyor gibi... Sanki döşemelerin arasından sular kaynı- yor; yükseliyor ve boğazımın hizasına yaklaşıyor: Macera filmlerini, macera ro- Manlarını, oradaki işkenceleri yaşıyorum. Kış, çekilmez bir mevsimdir. Ne fayda. S1 var? Fakat, hayır! Büyük bir faydas: oldu. ğunu nasıl inkâr edebilirim: Şu iğrenç, yüzsüz, alaycı, obur karasineklerden kur- tuluyoruz. * Sobam gülümsüyor. Paltomu atıyorum. Fakat kalbimi bo- #um boğum sıkan gürbet beni hâlâ bir buz dağının Oyuğunda yaşatıyor. Unutmak için kitaba sarılıyorum: Tlık kıyılara, mavi göklere, yeşil çamlıklara, billür derelere koşuyorum. Hepsini buluyorum, fakat bunlar yete miyor, Çünkü sesleri yok, çünkü canları yok. Ben bir can arıyorum. Bir vızıltı... Hayır, bir inilti duydum. Önümde bir karasinek var, Hay Allahın belâsı, ben seni mi istedim? Sen ki dünyanın en iğ- renç, en yüzsüz, en alaycı ve öobur hay- Vanısın! Son Posla'nın edebi romanı: 31 &e Mh, Şı Z — Yazan: Nezihe Muhittin — P — 'Temiz ve geniş koltuğa kurulan ser- Beriye bir sizara takdim ederek konuş- mağa başladı: — Nihayet sizi bulduk.. safa geldi - niz elendim. — Evet nihayet beni buldunuz. Safa bulduk. Nazır şaşa'adı. Demek arandığımı o da biliyordu! Nazır kekelemeğe başladı: — Efendimizi —arıyorduk, nelerle meşgüldünüz? k — Allaha dua, padişaha sena! dedi. Nazır biraz titreyen kalın şesile: Sizi rahatsız edecek bazı sualler Sormama müsaade buyurur musunuz? Münir şaskın ve kayık gözlerile ba- karak başını salladı. Nazır devam etti: — Evvelâ ismi âlilerini sormak şere- fini bahşeder misiniz? — Cebimde metelik yok, neyi bah - şedeyim? Nazır hafifca gülerek: — Yalnış telâkki buyurdunuz. Sayel Gurvetteyim, ne yavrum, ne eşim, ne anam, ne de kardesim var! Yanıbaşımdaki gazeteyi vuracak ol- dum. Fakat kalkan elim boşlukta kaldı. Gizli bir seş dedi ki: — ©O da yalnızdır. O da gurbet çekiyor. Belki sabaha kalmaz ölür. O sanki birdenbire sinek kılığından sıy- rıldı; karşımda eşine ve yavrularına has. ret çeken, bakışları soldukca oradaki sevgililerin hayalleri daha çok beliren garib bir insan vardı.. İşte o da benim gibi başını omuzlarının arasına çekmiş, büzülmüş... Gövdesinin iki yanındaki düşük zanatla: Ürperiyor. Mevsimin zavallı son sineği,.. Zorla yürüyor. Ancak birkaç parmak öteye kadar uçabiliyor. Elimdeki koca - mapn küğiıd tomarının birdenbire üzerine ineceğini, onu yamyassı edeceğini bildiği halde kaçmıyor. Belki ölmek istiyor. F« linden gelse belki kendi kendini öldüre. cek. Çünkü onun da benim gibi gürbet işkencesi çektiğine şüphe yok. Oda ısındıkça canlılık görüyorum: Lâmbaya sokuluyor, xanadiarını oynatı. yor; burnunu öteye beriye sokuyor, An | hyorum ki karnı açtır. Bir şekeri ıslata- rak önüne koyuyorum; yalıyor. Benim de canım yiyecek istiyor. Artik hiç yalnızlık duymuyorum. Ona gülümsüyorum ve önce bakışlarımla, sonra şesimle konuşuyorum. Ben yerken © da sokuluyor. Önüne peynir kırıntıları atıyorum, onları yalı- yor ve yaladıkca canlanıyor. Artık başımın hizasına kadar uçabili- yor. Elimin üstüne konuyor, geziniyor. Öteki elime geçiyor. Omuzuma, başıma, göğsüme sıçrıyor. Yanaklarımda geziyor ve burnumun ucunda tuvaletini yapıyor. İğrenmek şöyle dursun, gezindiği yer. , lerin daha ılık ve mes'ud olduğunu hisse- ; diyorum. Ne hoş şey! İşte bir arkadaş! Bir! guürbet arkadaşı! Artık yalnızlığı hiç duy-; muyorum ve odamın tavanı göklere, du- varları ufuklara dayanmış gibi... | Ertesi gün erkenden kalktım. Onu lâm- lı —— T — ——— TFAAAoO0ğÖAAAA Hayat! ın | şahanede kimseden yardım talep etmi- yecek kadar mevcudum var!. — Öyle ise neden kafa tutuyorsun & köftehor!? — İltifat buyuruyorsunuz!.. Bende - niz adınızı sordum, efendim, — Ha.. adım mı? Adım Münir! Dur bakayım hele parmaksız Münir.. devriş Münir.. Sansar Münir.. Nazır derhal ayağa kalkarak: — Devriş Münir hazretleri! Tâ ken- disi!. Oh Yarabbi! Dünyalar benim oldu. Teşerrüf ettim! Münir ağzını açarak uzun uzun esne- dikten sonra: — Dünyalar senin oldu.. teşerrüf et- tin.. iyi güzel.. sorması ayıp olmasın ama gece yarısı beni gül gibi yatağım- dan kaldırıp niçin rahatsız ettiniz?. Nazır telâşla: — Af buyurunuz devriş hazretleri! Ne yapalım emir büyük yerden! Bizler emir kuluyuz. Siz de irade buyurün. bamın dibinde buldum. Hiç kımıldanmı- yordu. İçim burkuldu. Öldü sandım. fa- kat yanılmışım. Elime alınca: — Teşekkür ederim! Der gibi kanatlarını oynattı. — Günaydın! Der gibi başını bana doğru kaldırdı. Sobayı yaktım. Canlandı. Okşadım ve konuştum. Sevdiklerimle beraber olduğum zaman- lardaki gibi işime geç kaldım. Sevdiklerimle beraber oturduğum 20- manlardaki gibi evime erken döndüm. Üç gün böyle geçti. Ona dedim ki: — Ne iyi ettin de geld'n, bu kışı be - raber geçiririz. O, bunu anlamış gibidir! Hayır, ger- çekten anlamıştı. Niçin şübhe etmeli? Hayvanların da ruhları vardır. Otların, çiçeklerin bile ruhları olduğu söyleniyor. Afrikanın in- san eti yiyen mnebatlarını unutmamalı. Gölgede kalan dalların güneşin vurduğu tarafa, köklerin bol yiyecekli yerlere doğ- TU Uzanışları nedendir? * Fakat... Dördüncü günün sabahı zavallı gurbet arkadaşımın kanatları sarkmış, başı düş- müştü. Sırtüstü yatıyordu. Kalbim yeniden boğumlandı. Duvarlar daraldı ve tavan alçaldı. Eski hayat yeı niden başladı. Gözlerim yaşardı ve ona bakarak mırıl dandım: — Senin artık gürbetten haberin yok. Sonra kendi kendime sordum: — ©O mu zavallı, ben mi? YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bir arkadaşa mektub Nakleden: İbrahim Hoyi — İşte emrediyorum; beni yatırın. | Uykum var! — Maalesef bu emrinizi yerine geti- remiyeceğim! — Neden? — Çünkü zatı akdesinizi derhal hu- zuru hümayuna izam eylemeğe moc- burum. — Huzuru hümayun da neresi? — Aman efendim şaka ediyorsunuz. galiba?!, Size ne malüm değil! Padişahı- mız efendimiz sizi bekliyorlar!.. Münir kendine gelir gibi oldu.. pa- dişahımız efendimizden korkunun ne demek olduğunu © da kendi halince öğrenmişti, buna rağmen gene nyak di- redi.: — Biliyorum ama uykum var efen- dim! Yarın giderim, — Olmaz! Olamaz efendim. Orada istirahat buyurursunuz. Nazır derhal zile bastı. İçeri giren- lere uzun ve sıkı emirler verdi. Derhal Müniri güzel bir odaya ala- rak yüzünü, gözünü yıkadılar, sırtına gömlekler, ağır cübbeler giydirdiler ve kollarına girerek nazır paşanın içinde kendisini beklediği arabaya yerleştir- diler Nazır kendi elile Kutbullah haz- retlerini saraya teslim etti, Ve ortesi sabah nazır vüzaret rütbesile taltif o- lundu. Müniri bulan polis memuru da bir vilâyete vali tayin edildi. Çünkü o l:eoo padişah, yatak odasının korido - mına kadar Umum Müdürlüğe müracaatları. «1646> Dahiliye Vekâletinden: 1 — Vekâlet binasında yaptırılacak 8355 lira 80 kuruş keşif bedelli bir teerit ve şakuli boru tamirati işi açık eksiltmeye konmuştur. 2 — Ekstilme 16/Nisan/988 Cumartesi günü saat 11 de Vekâlet binasında top- lanacak Satınalma Komisyonunda yapıl acaktır. $ — Muvakkat teminat 626 lira 69 kuruştur. 4 — İstekliler bu işe ald fenni ve hususi şartnamelerle keşifleri Levazım bü- rosundan parasız olarak alırlar. 5 — İsteklilerin 2 ci maddede yazılı gün ve saatte teminat paralarile birlikte Vekâlet Satınalma Komisyonuna gelmeleri ilân olunur. «1764> Belediye Sular İdaresinden : Su borularında yapılmasına zaruret hâsıl olan bazı tamirler sebebile Elmalı sularının 6/4/1938 Çarşamba günü saat sileceği Üsküdar, Kadıköy ve havalisindeki abonelerimize ilân olunur. HÜ a lar n görürien İi ae lli e yid e yayinlasebişen 20 den ertesi sabah saat 6 ya kadar ke - (1848) RADYOLİN varken Radyolin dişleri temizliyerek — sağlık ve güzellik vermekte, sizi, gu veya bu diş macununu deneyerek dişlerinizi boz- maktan kurtarmıştır. Radyolin terkibinin kudret ve halisi « Dişlerinizi tecrübe tahtası yetine rağmen âzami ucuzluğu ve âzam! tazeliği temin ederek sizi yabancı ve pa. halı macunlardan kurtarmıştır. Radyolin mikropları öldürerek diş etlerine ve bü tün ağza temizlik ve sıhhat kazandırı ve bu neticeyi garanti eder. SADA dOT runda bekliyen kurnaz Cevher ağanın | mürakabe da elleri devriş Müni- rin elleri içinde tatlı bir uyküya dal - mışti!.. e MÜNİRLE PADİŞAH BAŞBAŞA Padişah derviş Münirden ayrılmaz olmuştu. Gündüzleri daima beraber Bgeçiyor, yemeği bile beraber yedikleri oluyordu. Geceleri yüreğini 0 müdhiş endişe kemirmeğe başlayıp uyuyama- yınca derhal derviş Müniri yanına ge- tirmelerini emrediyordu. Tatlı uyku- sundan üyandırılan Kutbullah hazretle- ri(!) ağzı çarpık, gözleri şaşı, padişahın huzuruna çıkıyor. Ve eğer Cevher ağa tarafından çok sıkı öğüdler verilmemiş olsa, kendisini durmadan rahatsız eden bu koca sakallı kambur bebeği tersle- yecek kadar hiddetleniyordu. Okunup Üüflenip hafiflediğini zanneden padişah yorgun vücudünü yumuşak yatağa bı- rakarak büsbütün müsterih olmak için başucunda homurdanan devriş Münire — Gelecekler mi acaba devrişim? Münir kimin geleceğini bile sormağa ve anlamağa lüzum görmeden gazabla kaşlarını çatarak: — Gelemezler! -diye kesip atıyordu- O zaman padişah gülümsiyerek: — Ya gelirlerse?! -diyordu- O zaman Münir gelmesinden bu ka- — —a ea dar korkulan bu mechul umacıyı sanki padişahın yüzünde teşhis etmiş — gibi parmaklarını gözlerine uzatarak: lerine! -diye cevab veri « rdu- hele bir gelsinler! Alimallah ini böyle böyle oyar, kör ede « Padişah o zaman derin bir korkuya kapılarak derhal zile basıyor ve içeri giren Cevhere emrediyordu. - Derviş hazretleri istirahat etsin- ler! Harem ağası, Münirin koluna gire- rek huzuru hümayundan çıkarıyordu. Cevher bizmetine verildiği bu yarı budala, yarı meczup, yarı kurnaz, dev- riş taslağının mürebbiyeliğini tasarla - lamıştı. Haris harem ağası padişahın sevgili gözdesini elinde evirip çevirerek hülyalarını dolduran mevki ve servete konabileceğini tahmin ediyordu. Bu maksad'a, evvelâ Münirin hiırs ve menfaat damarlarını tahrik etmek- le işe başlamak mecburiyetini hissedi- yordu. Yalnız kâldıkları zaman daima ona hayatı çırılçıplak — göstermeğe ça - lışıyor; viranedeki süprüntüden yata- Bile, saraydaki kuştüyü ipek yatağı a- rasında mukayeseler yapıyor, — içinde bulunduğu nimeti kaçırmamak için ba- basının oğlu olsa icab ettiği zaman çiğ- neyip geçmesini onun kalın kafasına sokmağa çabalıyordu. (Arkanı var)