17 Mart SON POSTA “ Son Posta . nın macera romanı twv ihayvn SA Olanda böyle garib ve bu kadar çirkin bir mahlükun bi Fransız memuru birdenbire etrafına h'k'.nnıa,ğ;ı başladı: — Evet.. pek garib bir adamdır.. de- Kendisi gayet meraklıdır da... He- n hergün burada, salonda otunür. di buradaydı. İsterseniz kendisini nüz!.. Acaka nerede? Fransız sergi memuru arkasına dö- salonun içini gözlerile a ağa lamıştı. Memura hayret ve sebirsiz- lkla; — Kendisi burada mı bulunuyor?.. sordum, Memur aranarak: — Evet.. hemen hergün tabahtan ak- a kadar burada, cihazınım yanıha- lhda oturup bekliyor.. dedim ya, muh- doktor!.. Garib bir adam!. Zaval- ihtimal ki cihazile alâkadar olacak Müşteri bekliyor. Kim bilir? Fakat için de şimdiye kadar alâka gös- n bir adam bile çıkmadı. Gözlerile aradığını bulamıyan Fran- Mmemuru oradan geçen bir adama: — Mösyö Aleksandri. Baksanız a!. ndi, Şu bizim mahud Litvan- syo Mişel'i bulabilir misiniz? terem doktor kendisile görüşmek iyor. Memurün seslendiği adam «Şimdi!'» Ye fırladı. Fransız memuru sonra gayet müsteh- bir gülüşle bize doğru döndü: — Vallahi.. dedi, Bu müuhterem kâşi- İnsanın burnu dibinde olsa dahi bul- fAk kolay değildir. Ben nefes nefese: — Lityanyalı mı dediniz? diye sor- Göz kapakları şiş, yengeç gözleri gibi iri koluma sarılmaktan kendini menede- memişti. Koltuk üzerinde kestirdiği uykunun | indlen henüz kurtulabilmiş gi- bi yengeç gözlerile yüzümüze dik dik ve acı bir stratla bakan garib kâşif, bu eğri büğ övdesi parçasından gâyet kalın bir di. Ve goril pençesi gibi gayet u—ı zun ve kıllı ellerini yenlerine sokup dik dik yüzümüze bakmağa başladı. Bu garib kâşifin bizde pek tabil ola- rak uyandırdığı hayret ve irkilme his- letini müstehzi bir gülümsemeyle sey retmekte olan Fransız memuru adamın omuzuna lâtbeli bir surette elile vur- — Evet... Litvanyalı imiş. Adma Mösyö Mişel, diyorlar. — Mösyö Mişel mi?.. — Evet.. sadece Mösyö Mişel diyo-| p Eğer bir yere gitmemişse-şimdi-gös ünüz. Arzu ederseniz cihazının übesini de kendisi yapsın. Daha yi zannederim., Heyecanla: — Lütfederseniz çok mükemmel 0- , mösyöl dedim. O aralık beş ön metre ilerimizdeki sekce bir koltuğun üzerinden ilk işta çocuk zannedilebilecek, gayet kambur olup olmadığı birdenbire Jaşılamıyan san derece çirkin yüzlü mahlökun kımıldadığını ve tepesin- kırmızı saçları ibik gibi kalkmış ba- bize doğru hayretle uzalarak bak- yö Rus değil, Mösyö Mişe!!.. 'edi. —Büyük. ve. kıymatli z orlarmdan Mister Smith Wihte ve zevceleri!.. Adamcağız her halde benim Rus 01- duğumu zannetmişti. Fransız memuru ru- öldü- Sumu söyleyince, yengeç gözleri gibi iri gözleri koğuklarında garib garib ıynadı, Ayağ: üzerinde topallayıp önü- müze gelere!: Olandanın ve benim uzun ve kıllı ellerile ellerimizi sıktı, tâ yer- lere kadar eğildi. HİKÂYE: İki tabanca ve bir kadın (Baş tarajı 12 inci sayfada) ğınıza taklıracaktım. Kalbimdeki belki parmağınıza takacağınız yüzükten, sizin de kalbinize siraye* eder diye dü -| şünüyordum. Bu bumuşumu, arkadaşıma budalalığını yaptım. Aramızda kızılca bir kıyamet koptu. Beni ahlâksızlık, adilikle itham etti. Etti ama, işte gördünür, sonra, da beni taklid etti. | Durdu. Bir Jâhze nefes aldı, Sonra ge- sini tatlı bir titreme doldurdu va gözleri -ok hasret çekmiş bir aşkın bütün işti - yakları İle tutuşarak genç kadınâa baktı: — Ne olur, şu yüzüğü bir lâhzo par - mağınızda göreyim? Sonra çıkartınız ve| atınız... Hiç olmazsa bir kere göreyimi.. | Bu titriyen ses, bu iştiyak içinde ya - nan gözler, o tabancadan daha kuv : vetli çıkmıştı. Halkalı eli titriyerek uzattı, gencin atoşli elini bütün kuavvetile sıktı. O sı - rada yağmur da bütün camları bulutla- mış, artık dışarısı görülmez olmuştu. YARINKİ WMDI: Gazetedeki ilân Çeviren: İsmet Hulüsi n Grip, Baş ve Nevralji, aşk, | Bağırdı. Ben size söylememiş mi ?.. Burnumuzun dibinde bile olsa görmek güçtür diye.. P'insıı sergi memuru koltuğun üze- âdeta yamrı yumru bir minder duran ve bize uykusundan yeni u- ğ"-'hı: bir şaşkınlıkla bakmakta olan Barib insana dönerek seslendi: söylemek | £| Z Mösyö s'zi görmek istiyorlar.. bir —ki d N'*u uzatarak hâlâ korkak ve şaşkın Üzerine birdenbire yüksek koltuk- Şit topallıya topallıya, sür'at- genç mi, ihtiyar mı olduğu anlaşı- Ttk & Blen bu acaib adam bize merhamet Göz kapakları şiş, vyengeç gözleri gihi Tzi Muhterem Mösyö Mişel, galiba ka gelir misiniz?.. larla bakmakta olan bu garib &- H Âdeta kırmızı tüylü bir büyücek Yanımıza kadar geldi. yan, sanki bir balya altında ezile- Bövdesini sağ ayağı üzerinde sallıya hai Vermekten ziyade tüylerimizi ür- )%;:.paıhk gözlerile yüzümüze bakı- landa böyle garib ve bu kadar çir- ğ “uüğü zaman irkilerek bir adım geri lükta biraz kestiriyordunuz. Madam Kohuğun üzerinde bize doğru boy- ğız Fransız memurunuün bü söz- ha ni kedi gibi yere atladı ve bir aya- &. ve harikulâde çirkin yüzün- banı €ğrilip büğrülmüş gibi çarpık ve kı .nl?t. çağanoz gibi yanımıza kadar k""'Iîş(i. Si bir mahlükun bize doğru geldiğini Mniş, garib bir haşyet ve istikrahla ifşa eden idam olunur!,, Harb sanayi casusları arasındaki mücadele |man irkilerek bir adım geri çekilmiş, haşyet ve istikrahla koluma sarılmaktan endini menedememişti. Bu çirkin adam tıbkı bir yengeç gibi yüzümüze bakıyordu OKALMINA Artritizm, A ze doğru geldiğini gördüğü Bakırköy fabrikasının Sitmerbanlın Bakırköy bez Tabrikası, ye- ni iş kanunu hükümlerinin tatbikinden son- ra sekizer saat çalışan üç ekiple faaliyete geçmiş, bunun neticesinde aylık vasati İşçi mikdarı geçen sene T4 iken bu sene 848 e çıkmışlar. FPukat son ay zarfından çalışan tşçilerin Hakili mikdarı 986 kişidir. Bakırköy bez fabrikası 1937 — senesinde 658.740 Hralık 1482730 kilo pamuk satın al- mıştır. Fabrikanın pamuk alımındaki ârtış mik- dar itibartle yüzde 32, kıymet iübarlle yüzde 33 dür. ve patlak gözlerile yüzümüze bakıyordu Sonra gayet gururlü bir tavırla so- ğan reakli saçları tepesinde bir ibik gi- bi sallanan başım havaya kaldırıp çe- nesini bir İngiliz gib! eğritmeğe çalışa- rak: — Söri! Ay dont'no Engliş! Dedi. Garib adam hele İngiliz şivesini tak- Hd ederken ısıracakmış gibi gösterdiği dişlerile de, tatn, belkemiği ktrilmış bir| Pabrikanın imalâtı da, pamuk — istihlâki ihtiyar görile ben: Tdü. nisbetinde bir yükselme göztermektedir. 1937 Bu kadar çirkin ve âdeta korkunç bir |farfında 6.337.049 metre imalât yapılmıştır. mablâi nda bavağı sinirlenmiş | İKt #ene zarfında artış nisbeti & 17 dir. İplik R la bayağı sinirlenmiş / o latı ca ayni yükseliş seyrini takibederek olan Ole irkilmiş bir halde, âdeta| .scecese s.e.. d derin nefret — Merak etmeyiniz! Doktor fransız- ca da bilir!, dedi. Fransız memuru hâlâ istihzasına de- vam edel — Mi Mişel!., Madam ve mühte- vem dektor sizim hkestinieie pci alâka- dar oldular. Makinenizin tecrübesini kendiniz yapmak lütfunda bulunmanı- z rica ediyorlar!... Müösyö Mişel'in bir çakal yüzünü an- dbran çirkin yüzü birdenbire son dere- ce ciddileşmişti. Bilhassa Olandaya dö- nerek seri bir suratla ve berbad bir fransızcayla sardu: — Doktor'cenabları bir fabrika sahi- bi midirler? Harikulâde bir m (Baş tarafı 7 inci sayfada) cak ki; sordu: — - Emriniz? — Dün size, yıkanıp birer kopya çıka- rilmak üzere bir film bırakmıştım.. Ağır ağır başını salladı" — Daha hazır değil efendim.. — Ama, saat on birde vereceğinizi söylemiştiniz. Hiç tınmadı ve tekrarladı: — Daha hazır değil.. Sesimi çıkarmadım. Fotografçının hali bir acaibdi. Adamcağız kalın bağa göz- lüklerinin altından parlıyan gözlerini bir türlü benden ayırtamıyordu. Ne de ga« xib bakışları vardı. derken aklıma dank « dedi. Herif benden korkuyordu. Resimli zabıta Şimdi, bu hâdiseden ziyadesile sâral- K tağ e dığımı hatırlıyorum. Herif bender. kork- hikâyemizin hal şekli muştu. Ben ki bütün hayatımca başkala- rından çekinmiş, korkmuştum, nihayet diğer bir kulun da benden korkabilece- gini gürmüştüm. Gülmek istedim, ama, Müfettiş'n aklına gelen' şey, sandığın || ben de bir tuhaf olmuş, daha doğrusu Üzerine bağlanan ipteki düğümdü. Maz. || üzülmüştüm, Fotografçının gayet hassas, ş;m;fğ:nu 9::-:1; ::ub:ı:"rn:_m: idi- İlve renkli vesim çıkaran filmimi alelâde Ka aa a aa Tadan eee 6 - |İfüm gibi yikamış ve tabiatile bozmuş öl- lardı. Bu daha siyade acemice ve gevşek bir düğümdü. Şu halde geride, yalnız banka memuru Dabson kalıyordu. Mü- || ması ihtimali aklıma geldi, fetiiş Ye onun evine gittl Duvarda bir — Negatifleri bari tyi çıkmış mı?, Kafasını, kurulmuş bır bobek başı gibi kurşun yeri buldu. Katilin, mrf paraya tama ederek bu işi yaptığını anladı. Ha- sallıyan fotogzafçı: kiki katili tevkif etti. — Arkası var — — Harikulâde mösyö, dedi. Yalnız ku- rTuması kaldı. İsim ve adresinizi iütfeder- seniz, bu negatifleri kurur kurumaz oğ- lumla gönderirim. — Âlâ. Tekrar uğrarım, zahmet olur — Neye zahmet olacakmış.. bilâkis... Herif adetâ (adresini ver) diye zorlu- yordu beni., düştü mü içime bir kurd... Muhakkak, dedim, herif filmi bozdu. Bu- nu bana söylemeğe yüzü yok, Negatifle- ti, oğlu ile gönderip vaziyetini kurtar- mak, beni de atlatmak, başından savmak istiyor.. ne yapayım, başa gelen çekilir, ucunda ölüm yok ya... Topu topu bir film. Allah başka keder vermesin. — Pekâlâ diyerek, ismimi, adresimi A | verdim. Adam da yazarken, yüksek sesle (Röserve otelinde Mösyö Vadassy) diye birer birer tekrarladı. Sonra: — Merak etmeyiniz. Kurur kurumaz, kopyalarını — çıkarmadan — göndereceğim diye, ağzıma bir parmak bal çaldı. Teşekkür ederek, kapıya doğruldum. Babayani kılıkli ve panama şapkalı biri- si, orada dikilmiş duruyordu. Yol dardı, şöyle bir kımıldanıp veyahud yana çeki- Tp te yol açmaya niyeti olmadığını gö- ERTUĞRUL SADİ TEK TİYATROSU ba (Üsküdar) da büyük susre: (Axtör Kin) 5 perde: Salı (Bakırköy) de: Sovda mecerası Vodvil 8 perpe Diş Ağrıları, Romatizma Bakırköy bezfabrikasının faalieti inkiaf ediyor dahilinden bir görünüş 1937 de 1156713 kiloya çıkmıştır. İki seni içinde artış nisbeti © M dür. Fabrikanız elektrik cereyan sarfiyatı 1937 de 203490 ki- lovata yükselmiştir. Fabrikanın evvelce töşekkül etmiş olan işçi kooperatifi, — çalışmalarına — muvaffakiyelli devam etmektodim. Fabrika işçilerin sıcak ve temiz yıda ihtiyacını karşılamak KÇin 04 Bgâr* Gcretle öğle yemeği temin etmektedir, Bütün işçiler ve memutların büyük bir kıs- gâari Ücretle Öğle yemeği temlvi yetmektedir, Fabrikanın ctvarında spor sahaları vücuda getirmek ve spor faaliyetine girişilmek üne- re hatzırlıklara başlanmıştır. Fabrikanın re. vir ve müayenebanesinde datmi surette ha- zir bulunen döktar, dişçi ve sıhhat memurla- ri işçilerin sihhi vaziyetirin! kontrol altında bulundurmaktadırlar. ... aceranın hikâyesi ’nıııcı pardon, diye mırıldanarak, yâ- ni süzen ihtiyar adam, tanıyamamış ulı-'nındın sıyrılarak geçmek isledim. Tam ib.ı sırada kolumdan tuttu: — Sir Mürarhk sordu. — Evet, ne olacak?. — Benimle lütfen karakola kâdar teş. rif eder misiniz?. — Sebeb?.. — Küçük bir pasaport muamelesi.. e- fendim, Meçhul adam dehşetli surette nazik konuşuyordu. — ©O halde otele gideyim de pasapör- tumu alayım. Cevab vermedi, fakal ileriye doğru ba- karak, adetâ belirsiz bir işare! yaptı. Bir elin öbür koluma, fakat bu seler sıkı g- kıya yapıştığını hissettim. Başımı çevir. dim, Kolumu yakalıyan reszmi üniforma» h bir polisti. Her ikisi de ellerile beni iterek yürüt. tüler. — Anlamıyorum, anlamıyorum, ne ©« luyor?.. diyecek oldum. Sivil elbiseli adam, kısaca: — Şimdi anlarsın, yürü, uzun etme!... diye çıkıştı, Adamın nezaketi, mezaketi kalmamış. ti artık... Vmdammee —i tLAL e * Karakola kadar olan seyahatimiz ses. siz geçti. Hiç konuşmadık. İlk haşin mu- amelelerden sanra, üniformalı polis ko- Jumu bırakarak birkaç adım arkadan geldi. Ben de, sivil ile yanyana sanki iki ahbabmışsız gibi yürüdüm. Bundan da dehşetli bir surette memnun oldum. Zi« râa zaten avuç içi kadar olan küçük cad. delerinden âdi bir yankesici gibi geçmek doğrusu fenama gidecekti, Beni içinde birkaç tahta sıra ile çıplak bir masadan başka bir şey bulunmuyan bir odaya sevkettiler, Babayoni kılıklı adam, beni üniformalı polis ile bıraka« rak atametle dışarıya çıktı. Sıralardan birine iliştim ve memura sordum: — Bu iş uzun sürecek mi dersin?.. — Konuşmak yasak!. Pencereden dışarıya baktım. Uzaktan Röserve otelinin bin türlü renklerle cil? velenen plâjı görünüyordu. — Yazık, denize giremiyeceğim, Geç kalacağım. Hiç olmazsa otele dönerken, yoldaki kavhelerden birine uğrar, iştiha açacak bir şey bulur içerim.. bu belâ da nereden başıma geldi böyir diye düşü- nüyordum ki, muhafızımın svsi yükseldi: — Dikkat!... fArkası var)