| ! î ha. Geniş holde iki memurdan başka kim- | İKİ TABANCA VE BİR KADIN | K İ . * Dışarıda yağmurlu, puslu bir hava. Si- | nema başlamış, gişenin önü tenhalaşmış- * be görünmüyordu. Gişede oturan kız, boş kaldığı zamanlarda meydana çıkardığı O ğarı yününü örmekle meşguldü. Gözlerini elindöki işe dikmiş, parmak» ÖÖNE ları bir makine gibi sür'atle işliyen bi - | Jetçi kız, birdenbire Ürkerek sıçradı. Kar. gasında gişenin deliğinden uzanan bir baş, N heyecanla: # — Çabuk bana bir hususi mevki veri - ŞE niz. —dedi, çabuk, çabuk, çabuk... 4 Telâşlı delikanlı, bu tarzdı bir ziyaret L beklemiyen kızın şaşırarak vermekte ge- giktiği bileti onun elinden kapar - gibi gekti ve heyecanlı adımlarla ilerliyerek B karanlık salona daldı. ' Camlı kapı tekrar hızla açıldı, nefes inefese gelmiş bir adam gülle gibi içeriye girdi. Siyah parlak muşambasını silkerek, | koşarcasına gişenin önüne geldi, telâşla ) — Beş dakika evvel buraya, uzun boy- du, gri pardesülü bir adam geldi ve, içeti girdi değil mi? — Evet öyle bir adam içeriye girdi. Bir hususi mevki bileti aldı ve ayni kelâş içinde kırmızı perdenin arkasında B kayboldu. Sinemanın zifiri karanlığı içinde sıra Wmra uzanmış olan koltukların üzerindeki Ü gayısız insan çehreleri, beyaz hatlar ha » linde göze çarpıyordu. İ Sahne çok heyecanlı idi. Bütün gözler İ merakla perdenin üzerine dikilmişti. En Wigerideki koltuklardan birinde, küçücük Üvuvaletini şapkasının üstüne atmış, şık Üve güzel bir kadın oturuyordu. Onun Ti » Ümelli gözleri de salonu dolüuran yüzlerce Hi tisiain gözleri cibi. heyecen içinde, ay - Ş Birden, yanındaki koltukta oturan er- keğin dirseğini kendi kolunda hiıssetti. Şu | beyecanlı dakikada bu münasebetsizliğe Ekızmıştı. Ölke ile başını çevirdi. B Fakat, başını çevirdiği zaman gözüne illişen şey onu, o kadar dehşeto düşürdü |ki, kısık bir feryad koparmaktan kendisi- Hİ menedemedi. Bereket, bu esnada, per» Üdedeki aslan da, korsunç bir kükreme ile ğikârının üzerine atılmıştı. Yırtıcı mah « ilükun sesi, şık kadınin kısık feryadını boğdu. Ve, otraftaki kulaklar hiç bir şey Hişitemediler. Genç kadını bağırtan şey; koltuğun ü- Üzerinden kendisine doğru uzanmış küçük ibir tabancanın ışıldıyan namlusu olmuş- Yerinden fırlamak ıster gibi bır hare- yaptı. Fakât, küçük tabancasını be - dirsizce onun vücudüne dayamış olan 8- , devam eden kükfemeler arasında, trafın işitemediği bir sesle fısıldadı: (Z Son Posta'nın edebi romanı: | lılı Ah, Şu Bütün mahallenin arkasından cılız, SON POSTA «— Yerinizden kalkmayınız, yoksa tet iği çekerim, sakin olunuz ve uzatacağım yüzüğü derhal parmağımıza takınız!» — Yerinizden kalkmayınız, yoksa te-|kin bıyıklar da kaybolmuş, hafil dalgalı tiği çekerim! Sakin olunuz ve, uzatacağım | saçların altında, büyük bir cesaretle ba- yüzüğü derhal parmağınıza takınız!.. kan, parlak gözlü, bişimli ağızlı, kusur - Kim bilir ne müdhiş bir haydud olan|suz denecek kadar yakışıklı bir genç a- bu adamın sol eli, kadının. sol eline bir yüzük bıraktı. Rengi ölü gibi sararmış olan kadın, uzatılan yüzüğü parmağına geçirdi. O dakikada adam, tabancasını onuün vücudünden uzaklaştırmıştı. Bu müdhiş sahhe, ancak bir iki dakika sürmüştü. Perdedeki gürültüler bittiği za- 5e. ARYYE' A Harköz seki güklinüenelerü di/ Ücüç kadin, mudfrş bir korkunun te- siri altında, yanındaki adama bakmağa cesaret edemiyor, oturduğu yerden fırla- yıp kaçmağı düşünüyordu. Şapkasını gözlerinin üzerine kadar in- dirtmiş olan adam, kadının bu düşünce - sini anlamakta gecikmedi. Çok hafif bir sesle mırıldandı: — Sinemadan beraber çıkacağız, bana tebessüm ederek yanımda yürüyeceksi. niz ve, bana muhabbetle bakacaksınız an- ladınız mı? Hem bir daha bu mimoza ko- kusunu sürmeyiniz, başımı döndürdü. Bana çılgınlıklar yapmak arzusunu ve- riyor.. Siyah gözlü kadın biraz şaşırarak ba - |şıinı çevirdi. Ve, hayretle irkildi. Biraz Jevvelki Kkorkunç olan kendisine bir sihirbaz değneği temas etmiş gibi ani bir tahavvüle uğramıştı. Gözlerine kadar inik, geniş kenarlı şapka başında yuktu. *Dudaklarını bir baştan bir başa örten çir- W!İ 2 Hayat! Jlf Yazan: Nezihe Muhittin —Z |farkedemediğine şaştığı zamanlar bile Möünepo, sıska diye alay ettikleri Mürvet | oluyordu! de âdeta tanılmıyacak kadar değişmiş- ü Hele iki meşhbur dulun, onu gördük- Bu hâdisenin üstünden birkaç günler geçip her şey tabif itiyad haline gelin- parmakları ağızlarında kalıyor, ha-İce Acar Fatmanın coşkunluğu da yatı- trinden çatlıyorlardı. Birbirlerine: — Bak, sünepe Mürvet bile koca yü- ü görünce katmerli şakayik gibi açıl- di - divorlardı - darısı başımıza, kınası 1za.. Mürvet sabahları kocasına kahve içi- şır gibi olmuştu.. gene kaşlarının ara- sındaki çatıklar derinleşiyor, ocak ba- şında hızli hızlı geyiriyor, maşayı şak- lata şaklata kömürleri kırıyordu. Şimdi içini komşulara dökemediği İ- çin uykusu kaçtığı geceler sabaha ka- ten fonodrafla beraber çatlak sesile | dar bir altmışlık paket tütünü bitiriyor, Holar söylüyor, olur olmaz şeylere M kahkahalar atıyor, kocasına ikide | ür; — Ah benim darıdünyada senden ika kimseciklerim yok.. bir anam var, da bir ayoğ" çukurda - diye soku- ordu, Murtaza efendi, kadına <eksik bek» diye acıyan erkeklerdendi. Bu okulgan, yaldDak, cilveli yeni karısı-o- iün durgun tab'atini yavaş yavaş açı- or, kend! kendine bu sevimli ufak te- Jsabah kahvesini içerken mızırdanan küçük Münire ince maşayı kaldırarak: — Suz bakayım yumurcak! - diye haykırıyordu - Bazı geceler sıkıntıdan — bunalarak jyatağından fırlıyor, mutfağla iniyor, ta- van arasına çÇıkıyor, kapıları hiddetli bir elle açıp kapıyarak gürültü ediyor, daha olmazsa beşiğinde masum uyku- suna dalan küçük Münire bir çimdik a- tıp haykırtarak Mürveti odasına geti- &am peyda olmuştu. Bir hırsız veya katil de olsa, bu kadar yakışıklı bir insan karşısında kadın ve - ya.erkek kim olursa olsun bir an kor - kusunu unutabilir. Vuvaletli kadın da büyle oldu. Şimdi kalbinde korkudan da- ha başka bir çarpıntı vardı. T benarla !Ln! eğeteren kızlardan bi « ri, kırmızı elektriğini dolaştırarak, boş bir yer afiyordu. Gözleri karanlığa alışmış olan taban - calı adam, kızın arkasındaki hayali ta « nımış olmalı idi ki, derhal şapkasını ba « şına geçirdi, yakasını kaldırdı. Genç kadının oturduğu koltuğun — sol tarafı boştu. Bir de arka tarafta boş bir yer vardı. Kız arkadaki koltuğu İşaret e- derek: — Buyurunuz.. dedi Muşambasının parlaklığı loşlukta bile belli olan adam, gösterilen yere oturdu. Fakat, yavaş, yavaş kararnlığa alışan göz- leri, genç kadının yanındaki boş yeri gör- Mmekte gecikmedi ve, yerinden kalkarak © boş koltuğa oturdu. Bir kaç dakika ancak geçmişti ki, vuva- letli kadın, bu sefer 3o! tarafında bir dir « seğin koluna temas ettiğini hissederek başını çevirdi. Yeni gelen adam gözlerini kendisine dikmişti -Fakat, bu gözlerde yçocuğa meme vererek uyutmağa çalışır- ken annesine sorüuyordu: gezindin durdun anne, yelin mi kalktı?. ökmek için bahane arıyan hır- çın kadın, kıeık sesile: — Seni doğuracağıma taş doğuray- ım! * diye hamurdanıyordu - hafakan yelim kalkıyor zahir.. senin hiçbir şey- | den haberin yok alık Raziye!, Genç ko- cayı buldun ya, yan gelip keyfine bakı- yorsun.. ama bir de gel bana sor.. ilâhi köpekler bile ana olmasın e mi!... İçi- me bir türlü lâf anlatamıyorum ki... Tif seni besbedava kapatıverdi.. ayol! örümlüğü bile takmadı... Ha- bi Naciyenin gü! yüzüğü?... Hani pan- tantifle küpeleri?.. Hani o canım çifter çifter silecekler?,.. Nerede o ipekli gron ! esvablar?.. Hepsi siırra kadem bastı |Geçen gün dulların attıkları nşlır, bağrımı paramparça etti, Nar şerbeti| gibi kan yuttum da gene sesimi çıkar-| madım... Mürvet bir an önce odasına kaçmak için sözü tatlıya bağlamağa çalışıyordu: — Dullar hazedlerinden çatlıyorlar.. sen onlara bakma anne., — Ben senin yerinde olsaydım bütün mahalleliyi orta yerinden çatlatırdım.. koca dediğin böyle mi ele avuca alınır. a alık Emeti*!.. Kızi odadan çıkarken © hâlâ söyleni- komşu kızını şimdiye kadar nasıl|riyordu. Genç kadın uyku sersemliğile| yordu: “taraftaki genci göstererek: ne korkunç bir ifade, ne de pervasız bir manzara vardı. Sadece, bir erkeğin sev - diği kadına baktığı g'bi bakıyordu. Genç kadın istihfafla başını çevirdi. Fakat, adam elinde tuttuğu küçük bir şeyi uzatarak fısıldadı: — Şu uzattığım, yüzüğü derhal par - mağınıza geçirmezseniz, şimdi. şu gör« düğünüz tabancayı kalbime dayıyarak a- | yaklarınızın dibinde intihar edeceğim.. Sinemanın sonu gelmişti. Şairane bir orman dekoru içinde, genç âşıklar bir - birlerine hasrelle sarılirken, Sald ay dali- lanıverdi. Tam bü esnada genç kadın da yerinden' fırlamıştı. Hiddetten — kısılmış bir sesle bağırdı: — Bu ne demek? Ne hakla beni tehdid ediyorsunuz, kimsiniz? Benden ne isti - yorsunuz? Kapıda duran bir polis, ileride, hid « detle yükselen bu kadın sesini ve tehdid sözlerini işitmekte gecikmedi. Halkı ya - rarak yanlarına yaklaştı. — Ne oluyor? Ne var? Güzel gözlü kadın, polise döndü, asa - bileşmiş bir sesle: — Uzattığı yüzüğü parmağıma tak - mazsam kendisini öldüreceğini söyliye- rek beni tehdid etti. Dedi. Bu gözleri söylerken, gözleri kendi parmağında duran plâtin halkaya iliş - mişti. Biraz kizararak ve bu defa da öte — Duvak düşkünü yirmi ikisinde bir içim su gibi. kızı ben o herife besbeda- va kaptırmam!.. Bir gün © dağların ayı« sını kıskıvrak bağlayıp da oynatmazsarı bara da Acar Fatma de- mesinler!, » Bir gün ikindi üzeri, Acar Fatma bir koyun postu üzerinde namaz kılıyordu. Mürvet, mutfağım taşlarına — yayılmış eski bir kilimin üstündeki yer minde- Tinde oturmuş önündeki saç mangala sokup çıkardığı maşavla saçlarını kıvı- rirken böyalı tahta iskemlesine kıskıv- rak yerleştirilen küçük Münir de elin- deki kirli çıngırakla aynayıp duruyor- du. Onlar gündüzleri geniş ve loş mut- fakta otururlar, komşularını bile oraya alıp bem zerzevat ayıklarlar, hem de çene atarlardı. Münir birdenbire bir yaygara bastı. Önü bir tahta çubukla sımsıkı kapalı iskemlesinde yarım sa- attenberi çıngırakla oynamaktan bik- mıştı. Mürvet ağlıyan çocuğun ağzına yerde sürünen boş emziği tıkarak işini bitirmek istedi. Fakat Münir söz anla- mıyor, ciyak civak bağırarak mutlaka meme istiyordu. Acar Fatma acele ace- le selâm verdikten sonra kızına seslen- di: karşımda |lâ YAZAN : LEMAN KARAMANOĞLU — Evet, dedi, bütün bu yürük davası ne demek oluyor? Lütfen bunu sorunuz. Polis başını öbür tarafa çevirerok sor- duü: * Tehdid eden bir başkası daha mı var? Genç kadın, gri pardestilü adama doğ- ru döndü. Genç adam, insana hem kor « ku, hem heyecan veren, sabit bir nazar- İa gözlerini kendisine dikmişti. Bir an, ikisinin de gözleri birbirne takılı kaldı. O dakikada genç kadın fikrini değiştirdi: — Hayır, iki kişi yok, beni tehdid eden bu adamdır, İkinci gelen genç kıpkırmızı kesilmiş- ti, — Ortada ciddi bir şey yok « dedi « çok masum bir maksada muvaffak ol - mak için yapılmış zararsız bir tehdid, hattâ bir şaka... O kadar... — Demek bayanı tehdid ettiğinizi iti- raf ediyorsunuz? Genç kadın polisin sorduğu bir kaç suale daha cevab verip, adresini de lüt. fettikten sonra, artık boşalmış olan sine- madan çıktı. Delikanlı polisin emrinde kalmıştı. Gayet gsinirli genç kadın, kendisini flk rastgeldiği taksiye attı. Fakat tam taksi hareket edecezi sırada, soldaki kapı da açıldı, grili pardesülü adam, kendi 0- dasına girer gibi bir hamlede içeriye dal. dL Ve kadının yanıma yerleşerek, gâyet munis bir tavırla: — Anlatayım, dedi, demin gördüğünüz, siyah muşambalı adamla ben. çok sami - mi iki arkadaşız, bekârın ve yalnızız. Bundan bir kaç ay evvel, apartımanımızı değiştirdik. Sizin Maçkadaki evinizin karşısına taşındık. İlk günler çok sakin Becti, Fakat, bir müddet sonra sizi gör - dük. Ve, ikimiz birden âşık olduk. Ve, derhal tahkikata giriştik. Kocanızdan av- rılmış olduğunuzu, hiç bir erkekle alâ - kadar olmadığınızı ve, tektar evlenmeği de düşünmediğinizi öğrendik. Lâkin, bü- tün bu öğrendiğimiz şeyler, aşkımızı art. ftırmaktan başka bir işe yaramadı. Si - zinle tanışmak, kendimizi sevdirmek isti « yorduk. Fakat, çok münzevi bir hayat geçirdiğiniz için bu arzumuza da mü « Vvaffak olamıyorduk. Aramızda, kıskanç. lık da başlamıştı. Senelerdir devam eden müşterek hayatımız, artık tahammül e- dilmez bir hale gelmişti. Bir gün, aklıma dâhiyane bir fikir gel- di. Sizin her hafta hu sinemaya geldiği - hizi nasılsa öğrenmiştim. Cebime bir ta- banca ve, bir yüzük koyarak. sinemaya gidecek, yanınıza oturup, tehdid ile, hıç olmazsa bir saat olsun, yüzüğümü parmâ» (Devama 13 üncü sayfada) ——— amaaar rak çocuğu iskemleden çıkardı, Tam emzireceği sırada kapı çat.. çat hızlı hız!ı çalırımağa başladı. Kucağında hâ- yan çocukla beraber koşup kapı- yı açtı. Gelen Hafız Bedriye hanımdı. Hep beraber mutfağa girdiler, Kadın başınt açmadan mangalın başina çömel- di.. dudakları kıpırdıyor, sesi çıkmıyor- du. Mürvet: — Bağını ben açayım teyze - dedi - galiba yorgunsun.. uzaktan mı geliyor- sun? Hafız Bedriye sanki tıkanıyormuş Bi- bi elini göğsüne bastırarak: — Hele dur taze! - diye cevab verdi - yüreğim kalktı, kan başıma sıçradı!... Hele nefes alayım da size hepsini söy- lerim.. bir kucak havadis getirdim. Bunları işiten Acar Fatma, elindeki tesbihi bırakarak koştu, Hafız Bedriye banımın karşısına bağdaş kurdu: — Dilin varolsun kardeş.. gene neler yumurtladı'ar?, Bedriyenin çini mayj gözlerinin be- (beği ışıldıyordu! Demin tıkandığını söy- lediği halde açtı ağzıhı.. içini hep bir- den boşaltmağa başladı: — Bu seferkiler kaz yumurtası! “A- yol bugün damadın bütün müârıfetleri- ni öğrendim.. o canım gül yüzük, © — Hu.. bana bak, şu yumurcağı sus- tur.. süreleri şaşırıyorum. Annesinin gene cinleri başındaydı. Mürvet saçlarını darmadağın bıraka- pantartif, o küpeler meğerse nereye gitmiş biliyor musunuz?.. — Arkan var —