12 Sayfa “San Posta,, nın Dalremizin muhasebe Kıtmında Pevt- Bova isminde bir kız çalışmaktadır. Ge- çenlerde bu Pevtsovanın başına tuhaf bir Vvak'a geldi Hâdise dairemizde şayi olur olmaz kızın aleyhinde birçok” dedikodu. İar başgösterdi. Sonradan anlaşıldığına göre bütün bun. lara sebebiyet vezen Zakoperçik imiş. bütün dedikodular ondan çıkmışt, Bir gün öğle tatilinde Zakoperçik, dağ- Temizin koridorunda, gene dairemizin Mmemurlarından Sigoyeviç'e rastlamış: — Pevtsovanın kardeşi hakkındaki ha- vadisi duydun mu? demiş.. Sigoyeviç alâka ile sormuş: — Hayrola, ne olmuş?, Fakat tam bu sırada Sigoyeviç'i tele- fondan çağırmışlar.. adamcağız Pevtso- vanın kardeşi hakkındaki " havadisin tafsilâtını öğrenemeden oradan ayrıl - Diş. Telefonla konuşmasını bitirdikten sen- ra, biraz evvel koridorda işittiği havadisi hatırlamış.. içi tez bir adam olduğu için duvduğunu masa arkadaşı Koroşek'a an- latmağa karar vermiş: — Haberin var mı, demiş?.. Pevtsova- Bın kardeşi hakkında bazı şeyler söylü- yorlar.. — Ya öyle mi? Ben esasen böyle bir Şey bekliyordum.. — Sız Pevtsova'nın kardeşini tanıyor mu idiniz?. — Hayır, Fakat Pevtsova hakkındaki | İntıbalarım iyi değil de, onun için. Şu Pevtsova denilen kız... Koröşek sözünü bitirmeğe imkân bul. madan yanlarına dairenin daktilosu Ko- nonova gelmiş: b — Başbaşa vermiş ne konuşuyorsunuz, demiş!.. Pevtsova mükemmel bir kız. pız'anta gibi... Koroşek alaycı bir tavırla:; — Yaa... Öyle mi zannediyorsun?. de. Miş.. fakat kardeşi hakkındaki havadis » leri duydunuz ıru?, — Hayır haberim yok.. esasen ben Povtsova ile de o kadar sıkı fıkı değilim. | ilk zamanlar bu kız hoşuma Bidiyordu. SUÇU NE SON POSTA —© İMİŞ? «— Benim bunda hiçbir suçum yok, büyük bir hayret içinde idi. Bu hususta herhangi bir şey sormağı da uygun bul- madı. Esasen boş şeylere sarfedecek vak- ti de “yoktu. Akşam üstü dairenim levazım kısmına gitmek Tüzumunu hissetti. Koridorda daire arkadaşlarından Karpov'a rastladı. ona: — Yaoldaş Pevtsovu, dedi, sizinle biraz konuşmak isterdim. — Buyurunuz! — Fakat rica ederim bana gücenmeyi- niz!. Ben sizin arkadaşınız olduğum için sizi ikaz etmek lüzumunu duydum.. Hak- kınızda tuhaf tuhaf şeyler anlatıyorlar.. — Neler anlatıyorlar?. Ne hakkında?. — Sizin hakkınızda.. ben sizin bazı ted. birlere müracaat etmen!zi muvafık bulu. yorum... 'akat rica ederim, açık söyleyiniz?, Hakkımda ne anlatıyorlarmış? — Doğrudan doğruya sizin hakkınızda değil.. sizin hakkınızda o kadar çok şey- ler söylemiyorlar.. fakat kardeşiniz hak« kında söylüyorlar.. güya kardeşiniz pek haşarı jmiş.. güya... — Doğrusunu islersemiz ben bu mesele- | ” Fakat sonradan ondan soğudum.. bilmem | lere hiç temas etmek tarafdarı değilim.. Deden, insiyaki olarak o kız hoşuma git- | belki de bunların hepsi dedikodudur. İyi- Memeğe başladı.. Beş dakika geçmeden bütün — daire «Pevtsovanın. kardeşinin © ler> le çalkanmafa başladı. Akşama doğru Pevisova, ayni dairede çalışanu nişanlısından bir tezkere aldı Tezkerede: « Bu akşam sizinle sinemaya gelemi- | «Pevtsova'nın müzır bi si mi siz meseleyi daire müdürüne açınız! Bütün tafsilâtı ondan alırsınız!. başma gelem | Pevtsova'nın çalıştığı daire müdürü, o gün bu mesele hakkında mufassal, tah- riri bir ihbar almıştı.. ihbarı yapan ayni daire memurlarından Çiryev isminde bi- risi idi. Çiryev yazdığı ihbarnamede: r unsur olduğunu, yeceğim için affınızı rica ederim...» de- kardeşile son zamanlara kadar muhabe- nilmekte idi.. rede olduğunu, kardeşinden bahsetmeğe Pevtsova ertesi gün işine geldiği z4 -| bile lüzum olmadığını, onun nasıl bir a« —man dairede acayip bir havanım esmekte Olduğunu derhal farketti.. verdiği se « lâmlara arkadaşları çok soğuk mukabele ediyorlardı.. sorduğu suallere hemen he- |P: “Men hiç cevab alamıyordu. Povtsova, bütün bu olan bitenlerden ilişiğinin kesilmesi hakkında lâzım ı:—l Şamaa— — dam olduğu cümlece malüm bulunduğu- nu -İlh..> yâzıyordu. Daire müdürü Çiryevin bu ihbarını tevtsovanın siciline rabtetti. ve her ih- bana bunu anlatan Korşektir!» len makamlara hitaben bir de müzekke- re kaleme aldı. İşte tam bu sırada Pevtsova müdürün yanma girdi. Müdür onu görrür görmez: — Affedersiniz, dedi, bugün sizinle gö- rüşmeme imkân yok.. iki gün sonra beni görünüz!'. O zaman sizin meseleyi tedkik ederiz. Şimdilik siz yalnız bir sualime cevab veriniz: Kardeşinizle muhabere e- diyor musunuz?. — Gayet tabil ediyorum. — Şimdilik soracak başka şeyim yok.. iki gün sonra uğrayınız'... Bonce mesel anlaşılmıştır. Müdürün bu muamelesinden büsbütün şaşıran Pevtsova soluğa kontrol komis- yonunda aldı. Hakkındaki dedikodular- dan uzun uzadıya bahsetti.. ve derhal tahkikat yapılmasını rica etti.. kontrol | komisyonu reisi ile Pevtsova uzun müd- | det konuştular. Reis genç kıza bir kaç sual sordu: — Bu sizin öz kardeşiniz mi? dedi. Evet, öz kardeşim. Başka kardeşleriniz var mi? Hayır yok. — Daha evvel bana niçin müracaat et- Ben meseleyi kendim de bilmiyör- dum. Yeni haber âldım. — Pekâlâ. Şimdi biz bütün bunları e- saslıca tahkik ederiz. Bunu size ilk defa kim söyledi? — Karpov süyledi. — Şu halde işe Karpovdan başlıyalım. Kontrol komisyonu reisi Karpovu ça- ğırtti ve sordu: — Karpoev yoldaş, siz bu dedikoduları kimden işittiniz?. — Çiryevden işittim. Çiryevi de çağırdılar, Çiryev iHadesin- de: — Doğrusunu isterseniz ben de bir şey bilmiyorum, dedi. Bana bunu anlatan Kononovadır, Kononova da çağırıldı. O da ifadesin- timale karşı Pevtsovanın daire ile olan | de: Selma bu son sözleri kendi kendine Mıurıldanırken - düşünüyor, acile, ıztı- Tabla inliyerek düşünüyor ve hatırlı- yor. Dakikalar.. saatler.. sonra günler ge- Çiyor. — Hala, kolum sakat mı kalacak be- nim? Bundan sonra piyano çalamıya- cak mıyım? — Öyle fena düşüncelere kapılma yavrum, Bak bu sabah doktor ne dedi? Bir hafta sonra alçının omuzuna doğru olan kısmın: kesecekmiş... irkaç gün sonra da kolunu büs- bütün serbest bızakır elbette... Allaha Yüz bin şü! olsun, bu kadarla kur- fuldun kızım, Ya mâzallah bir tarafın Bakat kalsaydı! -- Demek kolum büsbütün iyileşe- gek, eskisi gibi piyano çalabileceğim. — Tabii kızım. — Kütüblane ne baldedir acaba hala? — Sadeddin bey meşgüul oluyor yav- Tum.., İşler muntazaman yürüyormuş, 'Ben üzülme! Muazzez Tahsin Berkand — Onun için üzülmüyorum. Zaten kütübhane ile alâkam kalmadı artık. Bundan sönra oraya ayak basmıyaca- ğizn, Genç kızın sesinde ince bir hıçkırık tıkanıyor; fakat Sabiha hanım bunu i- şitmemiş gibi yeğeninin saçlarını okşı- yarak soruyor: — Niçin kızım? Kendi eserin olan o güzel okuma salonunu sevmiyor mu- suh artık? — Sevmediğimden değil, bilâkis çok seviyorum, fakat orası benim değil- Miş... — Senin değil mi imiş? O da ne de- mek? — Bana seh anlatmadın mı? Kütüb- hane için Fuad sermaye koydu demedin mi? — Bundan ne çıkar Selma? Sen ar- tık onun koyduğu sermayeyi geri ve- recek kadar işi ilerlettin.. Hem bütün bunlar sonra düşünülecek şeylerdir, şimdi sen iyileş yavrum.. her şey yolu- na girer, Tekrar günler geçiyor. — Benim bund a hiç bir suçum yok, de« — Selma birkaç güne kadar hastane- den çı ğız; Takat çok zayıf düş ğün için seninle bir köye gitmeği düşü. nüyorum. Neresini istiyorsun? Suadi- sı adayı mı? a gidelim halacığım. ğ kızım, Fuada bu akşam söy- K — Peki lerim, — Fuada mı? -- Öyle ya, ailenin erkeği o değil mi? Biz kendi kendimize ne yapabiliriz?. Sabiha hanımın sesindeki emniyet Selmayı büyülemiş gibi genç kız itiraz edemeden susmuştu, fakat o günden sonra hisleri büsbütün başka bir yol al- mıştı. Hasta denecek bir arzu ile hala- sına bir düzüye sualler soruyor, bir dü- züye onun için karanlıkta kalan şeyle- ri öğrenmek istiyordu: — Benim İzmirden yazdığım mektu- ba o ha'n cevabı verdikten sonra Fuad nasıl oldu da bu kadar fedakârlık ya- pacak 'derecede değişti? Yoksa onu sen mi zorladır. hela? — Fayır, zorlamadım kızım; fakat gençlik saikasile unuttuğu bazı haki- katleri ona hatırlattım. — O da hem seni, hem de beni ba- şından savmak için bana büyük bir sa- daka vermeğe razı oldu. — Hayir kızım, sadaka değil; istiye- 3 i Mart & Çocuğunuzu kendi âleminize sokmayın (Baştarafı 6& na ııyfıdı)' İşte gelişi güzel muhaverelerimizin te- miz ve mâasum çocuk varlığında açtığı ya- ralar: Korku, kibir, neş'esizlik, isyuan... Ve işte yavruyu hepsinden korumanın basit ilâcı: Çocuğu muhaverelerinizden u- Zak bulunduruünuz. « Mümkünse - onu böyle zamanlarınızda ayrı bir. yerde tu - tunuz. Mümkün değilse hiç olmazsa işit. memesi icab eden şeyleri yakınında ko- nuşmayınız. Dikkatini sizden uzaklaştır. mak için ona yalnız oyuncak vermek yet- mez. Arkadaş da bulunuz. Yaşına yakın kardeşleri yoksa küçük misafirler çağı - rınız. Tâ ki çocuk kendi âlemine dal - sım ve söylediklerinizi ne duysun, ne me- rak etsin, İkinci bir şey daha var: Mekteb ça « Bındaki yavrularda korkuyu uyandıran âmil, yalnız muhitindeki gelişi güzel konuşmalar değildir, Resim, gazete ve mecmualar da ayni şeye sebeb olabilir. Bununla «çocuğunuza hiç resim ve ga - zelte göstermeyiniz> demek istemiyorum tabil. Ancak önun göreceği her şeyi kon- trol ediniz, elinizle seçiniz. Cinayetlere, korkunç kazalara aid resim ve yazıları göstermeyiniz. Çoctuğun manevi huzürü için bu, zaruri ve elzemdir. — * Aksiliğe bakınız: Onlarda en büyük heyecan ve merakı uyandıran da bu türlü havadislerdir. Ben kendi çocuğumda kaç kereler buna şahid oldum. Bir gün onu yalnız bir odada, yüzü koyun yere uzan- miş, önündeki bir şeye kendinden geç - miş gibi dalgın buldum. Baktım, gazete- de bir katil çocuğa ald şeyleri okuylr, Başka hir gün de onu ayni heyecan ve dalginlık içinde bir haftalık meemuanın kansere dair yazdıklarını okurken bul « dum. Çocuğun maneviyatında zararlı tesir yapan bütün bu şoylerin yanında sine * malar da büyük bir yer alır, Yayrusunu gelişi güzel bir filme götüren veya git * mesine izin veren anne, ona en büyük fenalığı etmiş sayılabilir. Çünkü çocuk 0 rada yalnız güzel resimler görecek.de * gildir. Mevzuunu kavrıyamadığı bir yı “ ğin vak'anın en heyecanlı ve korkung sahneleri onun berrak dımağı üstünde si“ Jinmez izler çizecektir. Hülâsa: Çocuğu bizim âlemimize kat * mamalıyız. O, bizim — konuştuğumuzu, gördüğümüzü, okuduğumuzu değil, kene dine uyanı, kendine yarıyanı duymalı, görmeli, öğrenmelidir. Çocuklarımıza bütün ömürleri boyun- €a yardımcı olamayız. Fakat hiç olmazsâ tamamen elimizde olan en güzel günle“ rini, çocukluklarını hoş geçirmelerine ça“ hşalım. Cesur, şen ve manevli huzura sâ“ hib insan, ancak böyle yetiştirilir. Çeviren: Neyyir Yugoslavya Türkleri Bılkan Antartı keaseyinin toplantıst münasebetile Ankaraya gelmiş olan Bel- grad elçimiz Ali Haydar Aktay, dün ak- şam.kı ekspresle vazıfesi başına dönmüş" tür. Aldığımzı malümata göre, Yugoslavya- dan memlekriinize pelmeleri cerpiş edi* len göçmenlerin vaziyetini tedrik ve bü meselonin hallı i.nkünlsrini araştırmak üzere nisan ayı #omlarında Belgradda hu- susi bir komıszyon kuru.araktır. Bu küs mısyona Türk mümessilleri de iştirak edeceklerdir. - — —e ——— — GRiİPİN Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. TT A di Bana bunu anlatan Koroşektir. Koroşek de: — Ben bunu Sigoyeviçden duydum, dedi. Sigayeviç: — Bana ne soruyorsunuz?. diye cevab verdi. Ben bunu Zâkoperçikten duydum. — Zakoperçikten mı?. Fakat bu müm- kün değil. Zakoperçik ciddi bir adamdır. Böyle gevezelikler yapmaz.. çok tuhaf.. Zakoperçik'i de çağırdılar ve gordu. lar: — Siz Pevtsovanın kardeşi hakkında şuna buna şeyler söylediniz mi? — Tabii söyledim. Bundan ne çıkar? Hem ne demiye bana bunun hakkında sual soruyorsunuz? Pevtsovanın kardeşi" ne, yaptığı mühim bir keşiften dolayı mü> kâfat olarak güzel bir otomobil hediye et tilerse bunü başkalarına anlatmak bif suç mudur?, YARINKİ NÜSHAMIZDA: I Boşalan köy " Arabcadar. çeviren: Faik Bercmen * ——— — Ya piyanom için yaptığı masraf- leri bir düzüye düşünüyor ve İzmirdet lar? çıktığı güncenberi geçen hayatını, ye — Bunu da küçük kardeşini sevenİni gözler'e, yeni düşünüşlerle görmeğt ve onun muvaffakiyetlerile iftihar e- | çalışıyordu. den bir ağabey gibi yaptı. Sentserdenberi kendi”kendine mücâr — Küçük kardeşini seven bir ağabey|dele etmekten o kadar yorulmuştu Kİ ona kendisini; göstermez ve tanıtmaz| Adanın ılık havasının getirdiği gevşek miyd: bala? Ek ona maddi bir zevk veriyordu. — Bmmnda kabahat benim çocuğum...| Tehlikeli, ıztırablı ve uzun bir has- Sana geçen gün bu noktayı uzun uzun |talıktan kurtulduğu için hayatı dahâ anlatmıştım. çok seviyor, saadeti daha çok özlüyof” — Evet, hepsi hatırımdadır, du. Artık yorulacak, düşünecek kuvve' — O halde niçin bir düzüye beynini|ti kalmamış gibi kendisini yaşamağl yorup düşünüyorsun kızım? Sence ar-|bırakmıştı. Yanında halası, uzakta Fu- tık her nokta aydınlanmiş değil mi? ad vardı.. bütün isteklerini evvelcedefi Hayır, Se'ma için karanlık bir nokta| keşfederek hazırlıyan Fuad... daha vardı ve genç kız bir gün, yüzü| Şimdi artık evin havasında, çamlık” ların tatlı kokusunda, güneşin ısıtıcı * utancından kızararak bunu da halasın- dan sordu: — Fuwadın bayatındaki o kadın kim- dir hala? — Her gercin hayatına giren geçici maceralardan biri. — O kim? Viyanalı kadın mı? — Evet hâlâa. — Başka bir macera peşine katılarak Amerikaya gitmiş. — Gitmiş mi? Buna emin misin? Ar- tık hiç gelmiyecek mi? — Hayır kızım, artık hiç, hiç gelmi- yecek. rek vazifesini yaptı, babana karşı olan| Selme, çamlıkların koyu gölgelerine, borcunu sana ödedi. denizin ışıklı yollarına bakarak bu söz-| sallıyarak koşacaksın. — Arkası şığında ve mehtabın gölgelediği yollar” da hep onuz varlığını duyuyor, hep ©” tırab çekiy korkma bu acı dinecek, gene gözlerin neş'e ile açılacak, gene duriıklın“".' tebessümü ortalığı aydınlatacak, geh nu bekliverek onu arıyordu. Z Geceleri yaltağına yatınca, kapali gözleri arasından, bir'rüyada gibi, Fi adın yüz görüyordu. Güneşleriü bu esmer yüz, ona doğru eğilir na dayanarak bir nefes Bi ordu: Selmam benim..- çok mü ıze rsun? Vah yavrucuğumi sokaklarda bir kelebek gibi a