Jğ“'un Stokholmdaki otelin zavallı ?" da bu yüzden öldü, değil mi? ü V'f“'kîmu gayet garib bir tarzda t ş;'iğau bu söz beni tekrar tepeden "Dan, © kadar ürpertmişti. Fakat o in- İi Nduran iblisçe bir tebessümle H'l:)"rüıv Sönra birdenbire - ciddi- & Zhi midyeler üzerinde hiç e- Pünız mı? diye sordu. MVarl, » $ < Harikwlâde bir şeydir halbukil. . ünnederim!.. k Zannınızdan fazla, Bilir misiniz L:" tehirleri en zivade etüd etmiş o- &dam Dolçiyettir.. İçiyef mi?.. h Vet!. O mel'un midye zchirle- Envamı bilir. Sebebi de şudur: Nki“!'dekl zehirlerin bazı nevileri —ıı yılan zehirlerinden daha müd- N Biliyorsunuz ki Kobra yılanla- ““h!üdhiç zehirleri bugün kanseri İöne için kullanılıyor. Halbuki Dol- Mel'unu kobra yılanının zehiri l Midye zehirlerini daha büyük x"“'V:aniyeng kullanmaktadır. Çok garibi. K Bvet., garibi.. Fakat şu Dolçiyef %%her" hakikaten yaman bir| . Tdur. Kanser hastalığını midye , "le tedavi ediyor. Bundan dolayı Ki bu hayvancıkların rlerini “Ada hiç kimsenin bilmediği kadar * O kadar etüd etmiştir. Vakıâ bu| N h adamın bu çalışmalarında elde Neticeler başka cihetler için de : Ydasız olmamıştır yani!. Ne gibi? . Meselâ... En belirsiz. cinayetler _“hi_—]e kolayca yapılabilir!. Zira nti bir adamın yiyeceği midye- l zehirden katılınca... Zara — zebirlenmiş — olduğuna lilmesi pek kolağ, oluyor değil| g & & tü AETAM- x""'ine yaramış oluyor, deseniz el |İk şAyni zamanda en büyük hayrına K Ütün keşifler gibil. K n_'!lır tarafını anlıyamadım, _S'le söyledim ya!. Dünyanın en $ ve tedavi edilmez hastalıkla - İıçA biri olan kanseri de bunünla L çt İ mümkün olabiliyor. İvayet mi?- Ka Snnederim!. Siz buna itimad e- *0? Musunuz? Be> mi? Tamamile!, Vakıâ Dolçi- 'ı,.::"lki düşmanıma 'da aid olsa î,,“. İye mecburum.. bunu ben gö * f"!hziynne sordum: 4 *kza Dolçiyef şu kanserli ölü- K :“. rivayet!. İ Nw M t düşmanımızdır. Fakat hakika-; Bördüm.. “)hıehîr)i midye yedirerek mi diril- İfşa eden idam olunur!,, Harb sanayi casusları arasındaki mücadele Draveskt yarım bardak SOAN POS g':VESki kuru bir sesle dedi ki: “Dolçiyef müdhiş adamdır. Ümidsiz kanserli N:Rları iyi ediyor ve istediği kadar, yani kendisince yaşaması matlüb olduğu kadar liyor. Meselâ Olanda... Evet Olanda da kanserlidir ve onu Dolçiyef yaşatıyor., daha apsent yuvarladı dağa absent doldurup bir yudumda iç-|kınlığile.. bu uzviyeti onun tekrar mu- ti. Dünyanın belki en ağır içkisini gün- lük yumurta içer gibi bir yudumda içen b adamı daha büyük bir hayret içinde v yordum, Tayyarenin kalın mika camlarından vuran donuk ışığında, bir bardak absent yuvarladıktan sonra, Draveskinin çaylak gözleri — daha vehşi bir parıltı ile parlamağa başla- mış'ı. Bu gözler hakikaten korkunçtu- lar. z içmiyecek misiniz? dedi, Maa- ımda başka içki yok!. — Hayır! Teşekkür ederim.. siz key- finize bakın!.. — Midye de yemiyecek misiniz?, — Oot. Hayır!. Tayyarede yemek alhışkın değilim!, Zaten sabah llısım da pek ağır yed'm, kar- nım da aç değil.. T — Peki, siz bilirsiniz... O, bir çatalı iki büyük midyeye ge- çirerek bir hamlede yuttu. Ben dedim ki: — Her Draveski! Dolçiyef hakkında niz. Ziça bu adamdan korkmak mı, yok- sa ona hayran olmak mi lâzrm geldi - ğinde ekseriya tereddüde düşüyorum. D-avoski yarım bardak daha absent yuvarladı. — Hakkınız var, çok bakkınız var!. dedi, Bu adam hayran olunacak kadar mel'undur!. — Fakat müsaade ederseniz ben o- inanamıyacağım!. Her ne kadar ölüleri bir müddet diriltebil- ; bir müddet daha yaşafnbil büyük bir hayretle ve kendi gö le görmüşsem de.. zira, takdir edersi- tiğine kanserl lam ve genç bir uZVi âdeta zor- la ö'dürüyor!. Adetâ bir nevi hayat taş- —e n 'g'l':vır. bilâkis.. o, ümidsiz kanser- K ları midye zehirile iyi ediyor. h Ama yaptınız ha.. bu canavar ada- x .:Ş"lynı iyilik de yapacağına be- S * İhandırabilirsiniz. 'M_?:kkmu vür. Sövüllik mühendis. bit, bu kıratta bir adam bu iyi- ğ.:"hk ümidsiz bir ölüm mahkü- A ı%“ xâ“'?"hıdım... I.N ?Olt_ bir kanserli hastanın mut- Yaması kendisince matlüp ol- aa 3Mani bu iyiliği yapar, demek is- Day, ?'Dınıqıır da! Meselâ.. w | St Ski birdenbire tereddüd ederek Bi b? Shşgçii düşmanından — hayranlıkla olan bu esrarengiz adamın höyretle bakıyordum. — Fakat t&-_x' ;" kovuklarında esrarengiz bir ae İK Bilet :ıl fırıl döndürerek bir bana, 35 h:%" ıB_v"İmk oturan Olandaya ba- #den uı;d"'bi" önündeki yeşil şi- . Pini - açtı. Büyük bir bar- 1 — Karsta mazbut vakıftan Yusuf <P nıın kanser tedavisini hakikaten hallet-| | , isfanbur Vakıfiar Diraktörüjü uâmarı l vakkat bir zaman için faallyete geçire- bilmesi belki mümkün olabilir! Bu ka- bil... Ama, bu kanserli hasta gene öle- cektir, ölüne mahkümdur! Halbuki ö- lürme mahküm bir kanser hastasını büsbütün tedaviye muvaffak olmuşsa bu adamın beşeriyete en büyük iyiliği yapmış olduğunu derhal kabul etmek lâzım gelir. Bir cani bu şerefe nasıl lâ- yik olabilir? Draveski benim bu sözlerimi dik - katle ve hayretle dinliyordu. — Bir Türkün, dedi., bu şekilde dü- şiinüşünü doğrusu hayret ve takdirle karşı'ıyorum!. Fakat, Dolçiyelin in - sancık eli ilip sayı- H,nmı_vac m şey şerefli bir kâşif sa; n bilemem... Bild Hu adamın kanser hastalarını, istediği gayet esrarengiz bir tarzda ölümden kurtarasild! Draveski hirdenbire! — Uzağa gitmeğe ne hacet? dedi. verdiğiniz izahatın beni son derece Herhalde biliyorsunuz!. Meselâ... O - kika dolaşmak, beş kelime söylemek. Bu- | |hayrellere düşürdüğünü tahmin edersi- |lanral. Anlamadan sordum: — Olanda mı? — Evetl. İda kanserlidir. ı — Dehşetle yerimden fırladım, Bey-| İnime bir balyoz yemisş gibiydim. Bo- |ğuk bir sesle bağırdım: — O'anda kanserli mi? Draveski benim heyecanımı gayet lâ- Geki bardağı doldurup tekrar içti. Son- ra acı bir istihza ile yüzüme bakarak: — Bilmiyor müydunuz? Dedi. — Hayır. mümkün değil... Kabil ki, kanser denilen hasta'lık esasen Mi? Olamaz!., Olanda da kanserli mi? İmbânı yok!.. — Arkası vür — Paşa» mahallesinde ve tapunun 11/4/341 tarih ve 139/1, 139/7, 139/19, 139/35, 190/197, 582/586 numaralarında kayıdlı oe tel ve müştemilâtının mülkiyetleri şartnamesi mucibince satılmak üzere 25/2/ 938 tarihinden 21/3/938 tarihine kadar kapalı zarf usulile arttırmaya konul muştur. 2 — Mezkür gayri menkulün muhammen bedeli (25,000) liradır, 3 — İhalest 22/3/938 tarihine müsşdif Salı günü saat 15 de Kars Vakıflar İ. daresi (hale kamisyonunca Vakıflar (mum Müdürlüğünün tasdikine talikan ya- pılacaktır, Bu. saate kadar. teklif makt tırmaya kabul edilmiyecektir. 4 — Muvakkat teminat muhammen T ubunu ve teminatı vermemiş olanlar art- bedele göre (1875) liradır. 6 — Satışa aid şartname Ankarada Vakıflar Umum Müdürlüğü Emlâk Mü- dürlüğünde, İstanbulda İstanbul Vakıflar Başmüdüzlüğünde, Karsta” Vakıflar İdaresinde parasız verilir. 6 — Arttırmaya iştirak edenler şarınamenin bilümum muhteviyatını etmiş addolunur. — (1020) ——MMLTL M ——— kabul l pevlet Demiryolları ve Limaniarı ışletmsi Umum idaresi ilânla”ı I Muhammen bedeli 2.199,75 lira olan 18 kalem elektrik malzemesi açık eksilt. me usüliyle 15/9/938 Salı günü saat J 5,30 da Sirkecide 9 uncu işletme binasında Satınalma Komisyonunca mübayaa edilecektir. Bu işe girmek istiyenlerin ka- rumi vesikalariyle ve 7e 7,5 teminat akçeleriyle Kamisyona müracaatları lâzımdır. Şartnamesi parasız olarak Komisyunca verilmektedir. «990> RDMREDUN via Di Ğ zeman, midyelerden çıkardığı zehirlerle | Meselâ!, Olanda.. Olanda! Türkiyenin en uzun boylu adamı Sayfa 153 Yattığı otel, Ömere karyola bulamadı! (Baştarafı 1 inci sayfala) kat onu gördükten sonra anladım ki, duyduklarımın içinde yüzde on nisbe « tinde bile mübalâğa yok! * Babasile yanyana oturuyorlardı. Ba- bazı, oğlunun yanında, servi kenarına ko- nulmuş bir sepet gibi kalıyordu. Kahveye girer girmez, yüze yakın insan arasında o, © kadar birdenbire göze çarpıyordu ki insan uzun uzun araştırmak, veya etra - fındakilerden: — Anadoludan gelen apartıman boylu adam nerede? diye sormak lüzumunu duymuyordu. Yanına sokulmadan önce, etraftan, o - nun hakkında malümat edinmek iste - dim. Bunu anlamak için, kimseye sual sormıya lüzum kalmadı. Çünkü kahvede oturanların bilâistisna hepsi ona baktık- ları, onu düşündükleri, ve ondan bahset- tikleri için, konuşulanlara kulak kabart» maktan başka hiç bir zahmete girişmiye lüzum kalmıyordu: İsmi Ömermiş. Henüz on altı yaşın » daymış. Bileciğin Abbaslık köyünden * miş. Bilenler söylüyorlar. Abbaslık kö - yünün havası, suyu meşhurmuş. Oralı » lar, ekseriyetle, başka yerlerde yaşıyan insanlardan daha uzun, daha iri, ve daha zorlu olurlarmış. Fakat Ömer, kendi kö- yündekilerin parmaklarımı da ağızların- da bırakmış: Çünkü boyu tam iki metre 37 santim uzunluğundaymış, ağırlığı da tam 144 kiloymuş. Oralarda boyünun uzunluğile nam ve- ren Ömerin şöhreti tâ İstanbula kadar gelmiş. Nihayet fırkadan, o boyda, © â- ıkta bir gencin yaman bir pehlivan leceği düşünülmüş ve bu düşünceyle | de İstanbula davet edilmiş. Şimdi delikanlı, fırkaya ve muayene ettirilecekmiş. Fakat bir türlü kahveden sokağa çıka- miıyormuş ki... O sokağa çıkar çıkmaz, etrafını yüz - lerce insan alıyormuş. Tramvaylar, oto- büsler, otomobiller, arabalar duruyor - muş. | Kahveye onu görmek maksadile gelip | gidenlerin sayısı-iki bini geçmiş! Biraz evvel, İstanbul terafında bulu - nan meşhur bir tiyatronun sahibi gelip, İuzun boylu adama, para mukabilinde |şahneye çıkmasını teklif etmiş: B — Yapacağın iş, sahneye çıkıp beş da- götürülecek, na mukabil alacağın para beş lira! de - miş Fakat delikanlının babası, şimdilik, bu teklife yanaşmamış. Benden biraz evvel, Çoban Mehmed de oradaymış. Delikanlıyı uzun uzun yok « lamıs: — Bu kof... demiş, pehlivanlığa yara » maz, Sonra, dev cüsseli adamın koca a - Ömerin bir başka resmi » O, doğar doğmaz yirmi beç okkra liydi... çekiyordu. Ebe ka'? v da, az kalsiın düşürüp kazaya uğratacaktı! Anası da kisa, v bu dedesine çekti... Dedesi bizden uzundu ama, bunun kadar değildi Ömer Örkanın, sesi de iplik kadaz ince bir hançereden çıkıyor. Henüz ustura değmemiş yüzünde, çocukluğun bütün hamlığı var... Dün babası, elbise ızmarlamış. Tam ah tı buçuk metre kumaş gitmiş!... Kendisinden, boyunun uzunluğundan memnun olup olmadığını soruyorum — Ben memnunum ama, ahali gülüyor! diyor. O sırada, bir arkadaşının daveti üzeri. ne sokağa çıkan babası, 2 buçuk metre boyundaki oğluna: — Ben şimdi gelirim... diyor. Bak am- calarınla konuş. Sakın yaramazlık ede » yim deme ... Kahveciye de sıkı sıkı tenbih etti , — BSen de göz kulak ol çocuğa... Yal nız sokağa koyuverme... Başına bir ka « za gelmesin... - Ben, yalnız kalan çocuktan, aşk hak- kındaki fikrini de öğrenmek İstiyorum. Kızarıp önüne bakıyor! — Cevab versene? Evlenmiye niyetin ,yok mu? Yüzünün pembeliği kovulaşıyor. — Peder bilir onu... Ben karışmam!. Az sonra, resim çektirmek üzere so » kağa çıkıyoruz: Rahçekapı meydanı boş dakika içinde mahşere dönüyor. İşini ya- parken etrafındakiler tarafından rahat sız edilen biçare fotoğrafcı: — Dağılın yahü... diyor. Hiç adam gör- dürüum ama, çok yaklarına bakmığ bakmış da: — Yahu. , demiş... Bunlar kayık ka - |dar var.. Sen denizde batmadan yürür - kayd bir tavırla karşılamıştı. Önün - sün bunlarla!., Hakikaten, Çoban Mehmedin hakkı varmış. Çünkü babasının söylediğine gö- re, delikanlının ayaklarına pabuç bulu - namıyormuş. Köyde ona bir pabuç ya * yet bir kunduracı dükkânının vitrininde uymuş. Bahası büyük bir sevinçle satın almak isteyince, dükkân sahibi gülmüş: — O satılık değil.. demiş, hem mos » trahıktır, hem de teki yoktur.. Delikanlının yatıp kalkıtığı İzmir oteli- nin sahibi: — Karyolaya sığmadı! diyor. Yer ya- tağı yapmıya mecbur olduk... Üç yatak, üç yorgan ancak tamam geliyor. — Ya yemek? diyorum... Gülerek cevab veriyor: — Şaşarsınız bayım... Bu dev gibi ada- mın kuş kadar midesi var,.. Babasının yarısı kadar yiyemiyor... Etraftan dinlediklerimi kâfi görerek, delikanlıya sokuldum: Koca kalın tırnaklarının bahçıvan ma- kasile kesildiği söylenilen delikanlının u- fak başı, muazzam vücudünün üzerinde, uzun bir eümlenin nihayetindeki nokta Bgibi duruyor. İnadına küçük kalmış zekâsının, we kuvvetinin, pehlivanlığa elverişli olma - dığı muhakkaz. axat narikulâde yara « dılışını teşhir ederek, babasına milyonlar kazandırabilir: Bu da muhakkak!., Babasır — Yavtumun, diyor, böyle olacağı bel. parlar, iki çift kundura parası alırlarmış. | $ Mart Per,embe İstanbulda, aramışlar, taramışlar, niha - | günü »kşamı Ka- bir tek kundura görmüşler. O kundura, | Nemasında, OPE- biraz sıkmakla beraber, Ömerin ayağına | RET - KOMEDI mediniz mi? Bir külhanbey gülüyor: — İnsaf et yahu... Bisim gördüğümüz adamlar içinde böylesi var mıydı? Naci Sadullah HALK OPERETİ diköy Süreyya S KONSER Büyük orkestra 4 Mart Cuma gü- nü akşamı 9 da z Şehzadebaşı Turan — Tiyatrsuada Opoeret Komedi, Baie Büâyük Orkesira M — S Tazmen Bu akşam saat 20.80 da m... BİR ADAM YARATMAK NUNUN Kai & dötiğ Komedi kısmında bu akşrm oyun yoklur ERTUĞRUL SADİ TEK TİYATROSU Bu gece: ( Bakırköy - Milt'yadi) Yarın gece: (Üsküdar - H sınemularındı SEFİLLER D Spardu Yazan: Viklec Hügo, i f f