ix. OR, KANE 5 See Ne “mal Mart Profesör Mazhar Osmanın hatıralarından bir yaprak Tevfik Rüştü tımarhanesinde etmediğ —— ey fer Mazhar Osman Uzman ânla- *— O zaman, Şişli akliye ve asabiye “lânesinin başhekimi idim. O sırada, “ÜĞt bey (Talât paşa) dahiliye nazırı, kyn bey sıhhiye müdürü, Hariciye Ve- “miz Dr. Tevfik Rüştü Aras ta heyeti “iye reisiydi. i sabah, Tevfik Rüştünün teftişe ge- *eğini haber aldım. Bir teftiş karşısın- “almacak tedbirlerim bulunduğunu sa- Ma bazı vehamlar, bu haberi bana, ade- ini #ir şeklinde tevdi etmişlerdi. Hal- iki hastanede telâş uyandıracaği zannc- bu haberi, ben, bir müjde gibi se- Yihçle karşıladım: Çünkü evvelâ, Tevfik Wir Aras, çok sevdiğim ve saydığım mekteb arkadaşıydı. Bu teftiş bana MW görmek, onunla görüşmek fırsatını ndıracaktı, a fa başında bulunduğum hastane, #mnleketin en mükemmel müesseseleri Tasında ydı. Ali gibi maruf ve kıymetli şahsi- Üerin bulunuşu, göğsümü kabaran biler arasındaydı... adır ki, kiymetli dostum Tev- teftişe geleceğini öğrene k bana iki katlı bir sevinç duyurn Çünkü bu teftiş sayesinde, onun hak- ü itiba Rüştünü *Mda beslediği dostane teveccühü artır-! ak firsatını da kazanmış olacaktım. Ba-' Verilen bu müjde, haber alışımdan bir) EA sonra tahakkuk etti, Fakat elimi Tevfik Rüştü Arası, umduğum kadar “mi ve neş'eli bulmadım. Hattâ bilâkis, bana karşı daima gülen Işlarında, sebebini tahmin edemedi- " bir iğbirar vardı. Biraz da mütersd- "a durgun, ve müteessirdi. Onur takın- i bu yabencı hüviyet, beni acı bir su- 4 hayale uğratmıştı. evfik Rüştü: >> Mazhar, dedi, maalesef, bugün bu- Yâ, çok ağır bir vazife ile geliyorum. 4 Onun bu eümlesi, beni sukutu hayale hayrete ve meraka sürüklemişti: ik Rüştüye ağır gelen vazilenin he bileceğini bir türlü kestiremiyordum. “fik Rüştü, sözlerine, uyanan merukı- Va, bütün arttıran şu cümlelerle de- etti Bilirsin... Seni severim, sayarım. İyfene bağlılığın, herkesten yakından h nlerdenim. Vukufuna, kıymetine kar- May leciğim takdirden de eminsindir. İş, e Gürüstükten şübhelenmek, baya» en geçmez... Ve işte zaten böyle ol- d ve çindir ki, bugün omuzlarımda vu» Vazife buna çok ağır geliyor! &n bu sözler, Tevfik Ri ün züne, bır an içinde canlı bir muü- €srarengizliği vermişti. Gayri ih- Yari, hç Neler söylüyorsun? dedim, Hiçbir Mihyamıyorum. Hik Rüştü, odacının getirdiği kah- e. Ni ziirken sordu: K Sen Subbiyi tanır mısın? 1, İYalımda tanıdığım bütün «Subhi- Aras, Mazhar işunuş âlemleri ini tetkike gönderilmişti ' i pi EY Mazhar Osman | İçime düşen şübhe büyüyordu: — Hayır... dedim... Hiçbir hareketimi kstırlıyamıyorum. Hattâ bilâkis, Subhi Faşaya naçiz bir hizmette bulunduğumu sanıyorum: Bana, onun mektubile bir hasta gelmişti. O hastayı tam İki ay te davim altında bulundurdum. Hastanele, kendi hesabıma yâtırdım. Geçenlerde iyi oldu. Çıkıp giderken ellerimi öpmek is- tedi, Mâni oldum: — Zahmet etme çocuğum... Dedim ve Hâve ettim: — Yalnız. eğer Subhi Paşayı görürsen, mübarek ellerini benim tarafından da ei : miğai Anlattıklarımı? dinliyen Tevfik Rüştü Arasın gözleri yaşarmıştı: — Mazhar... dedi... Doğru muşsöylü- yorsun? — Yalanı söylemeye mecbüriyetim yok. — O balde büsbütün feci... tahammül edemezdim: Kendimden emin a fazla yok... Fakat çok merak ediyorum... Çok rica edesim anlat... Nedir? Ne var? Ne oluyar? *Peçf'k Rüştü, yerinden kalktı, Ortada- ki mağunın üzerinde duran el çantasını açtı, İçinden cıkardığı açılmış bir mek- tubu önüme attı: — AL. dedi... Oku da anlarsın ne ol- hafızamda içtima etmişlerdi: Hangi: Subhiyi? dedim. Canım... Subhi Paşayı... Tarsus mebusu mu? N Bbeti hiç; Whaftır ki, hafızama toplanan «Sub- | Si “un adının geçeceğini hayalimden Kad, ESsirememiştim. Subhi Paşanın, süt kp, beyaz sakallı temiz yüzünü hatır- Bini, Içine biraz su serpmişti. Bir pey- bh; iması kadar mübarek yüzlü de, , Paşadan bir fenalık gelmiyeceğin- Beş, İndim. Bu emniyetle, rahat bir ,plârak cevab verdim: Ni #ahirım tebiğ! Bu Aranızda fena bir hâdise geçti mi? Bük çsvalı, 1 ereniyetimi sarsan kü- <,, Sübhe düşürmüştü: © minasebet? et, > Kiracak, kızdıracak hiçbir ha- Ni Matırinmiyor musun? a #tasında, yalnız o yoktu. Öyle bir| duğunu... Yırtılmış zarfın içisdeki mektubu bir İ çocpıda çıkardım. Kâğıdın matbu anten- İ tinde: «Meclisi Mebusan: azasına mahsustur» kelimeleri okunuyordu. İ Mektub, sıhhiye müdürü Adnen beye hitab ediyordu. Bu bitabın altında, Şu cümleleri, ber kelimede biraz daha ar- tan bir hayret ve dehşetle okudum: «Şu anda, nazarı dikkatinizi, Şişli tı- marhanesi üzerine davet etmeyi bir memleket vazifesi sayıyorum. Bu müessesenin başında bir tabib si- fstile bulunan Mâzhar Osmanın, sakalsız ve hırkasız bir bektaşi babasından farkı voktur. Kapısmda bir sıhhat müessvsozi Bası bulunduğu miven at 0 İtcur olan kimselerin şübhesini çek bu müssöesenin, bir rezalet ve Şei cağından hiç farkı yoktur. çbir şeyden korkum | * *'SON' POSTA —— saman ka mom Osmanın Şişli tertip edip Orada, her gece, Mazhar Osmanın ri. yaselinde tertib olunan işünuş âlemle- rinde türlü rezaletler işliyenler arasın- da, hanedanı âli Osmana mensub sultan» | lar bile mevcuddur. Halbuki, gerek bir memleket müesse- sesinin, gerek memleketin mukaddes ai lesine mensub bulunan kimselerin şeref, ırz ve haysiyetlerini korumak, hepimizin vazifemizdir. Sizden, memleket namına, orada tüten bu şenaat ocağını söndürme» nizi diliyorum. Kısa bir tahkikat, haki- katin dehşetini kavramanıza kâfi gele- cektir, Eğer bir vazife bildiğim bu müracaatı alâka ile karşılamazsanız, Meclisi Meb'u- anın önümüzdeki içtimama, vaziyeti bir! takrirle ve resmen Talât Paşaya da arzet»| mek mecburiyetinde kalacağım. Fakat vezifenize karşı lâkayd davranmıyacağı- nızdan emin bulunduğum için, böyle bir mecburiyet altında bırakılmıyacağımdan emin olarak, hürmötlerimin kabulünü dilerim efendim! Hele bu mektubun altındaki imzayı © kuyunca, dişlerim kırılacak gibi gıcırdas| dı. Zira bu korkunç iftira destanının al- tında, aksakali: suratını mübarek sandı- ğım Subhi Paşanın imzası vardı. 'O bunu nass), niçin yapmıştı? Delirmiş miydi? Bilmiyorum. Hele o! anda, bunlara değil, ismimi soracak bir İinsana bile cevab bulabilecek halde de- gilim... Ömrümde hiçbir hâdise, hiçbir felâket beni, her elime geçirdikçe hür- İ metle öptüğüm o el tarafından yazılan bu! satırlar kadar baltalamamıştı. S; ö beti geçirir gibi titriyordum,. Ben ne, teseliive çalışan Tevfik Rüştüye: — Pekâlâ... dedim... Cebimdeki anahtarları çıkarıp “önüne koydum: — İşte Anahtarlar... Hastanenin evra- iki da şuradadır, Al, aç. oku, gez, sor. Va- İ zifeni bitir... Ben burada neticeyi bekliyeceğim... Sen vazifeni bitirdikten sonra da bana düşen bir vazife var... — Nedir 0? — Yaptığım zaman görürsün... Sen den, vazifeni bir”an evvel bitirmeni 4-| tirham ediyorum! Bu istirhamım üzerine tahkikata girl. şen Tevfik Rüştü, evrakı gözden geçirdi. Hastaneyi gezdi. Doktorları, memurları, hattâ yarım akıllı bazı hastaları uzun v- zun dinledi. Hülâsa, mektubdaki satır. lara uygen bir hâdise, bir delil, bir iz, bir eser, bir vesika, hattâ bir söz bulabilmek için, zekâsının bütün ışıklarını hastane- nin içine, ruhuna çevirdi, Fakat gece yarısına doğru hastaneden ayrılırken: — Beni mazur gör... dedi. Bu mektu- İbun iftira olduğundan zaten : emindim. | Fakat -vazifemi yapmak mecburiyetinde idim. Ona, hakkımda yeniden harcadığı te. iveccühlerin ve İMifatların oteşekkürün- İden başka söylenilebilecek hiçbir sözüm İ yoktu. İ Yalmz kalınca, onun derin bir sami- miyetle sıkıp bıraktığı elimi alnıma koy» İdum ve dili, dimağı tutulmuş bir hasta İgibi saatlerce, hiçbir şey söyliyemeden, İhiçbir şey yapamadan, hattâ hiçbir şey İ düşünemeden öylece kaldım. Uykusuz geçen o gecenin verdiğim kat'i karar şu idi: Tarsus mebusunu arayıp bumak.., Bes İyaz saka'larım bir yular gibi kavrayıp, İpembe yanaklarını kana kana şamarla- | makt.. Evden bu kararla fırladım. İcab eden yerlerden sorup soruşturunca, Subhi Pa. şayı Tokatlıyanda bulabileceğimi öğren- İdim. İ Ömründe, hir kediye bile fiske vurma- İ maş bir adam olduğum için, Tokat! kapısından içeri girerken, cinayet meyi göze almış bir insan helecanile tit- sabahında yordum, Selim Tevfik kararı daha ileriye gölürmekten korku. | (Arkası var) üzellik enstitülerind RES Re rn kullanılan yeni usuller Mütehassıslar “ artık operatörün bıçağına lüzum kalmadı, parmaklarımız ayni işi gör Bu bir engizisyon işkencesi değildir. Müşterinin yüzü Nevyorklu bir güzellik mütehassısının kullandığı bir masaj sis- temine hazırianıyor. Nevyorkta Fijth Avenuede açılan gü- zellik enstitüsünü işletenler, «ellerimizin sihirli temaslarile, bir güzellik operatö- rünün bıçağının aldığı neticeyi elde & ğimize İnanıyoruzs diyor ve ilâve e diyorlar: Mütehassıslafın büyülü ellerini, yüzdeki buruşuklara, et sarkmalarına karşı yegâne silâh olarak kullanıyoruz. Mütehassıslar oparmaklarile, gevşemiş sertliklerini kaybetmiş olan yüz adale » lerini buluyor, sinirlerin elâstikiyeti azal dece; üyor , diyorlar Altı el bir yüzün üstünde, cehennemi Dir sür'atle çalışarak, yüz hatlarının gere mış bulunan kısımlarını masajla eski ha- | ginleşmesini temin ediyor. line getiriyor, bu suretle çehrenin gü » zelliğini temin ediyorlar, Bu ameliyenin esasları bundan 3 bin| adalelerine canlılık İki el ensededir. Bu suretle darabanı yakalayıp durduruyor. İki el yanaklar» da hârekete geçmiştir. Bu suretle yanak temin etmektedir. sene evvel Çinliler tarafından tatbik o »| İki el de alında işlemektedir. Tunmuştu. Onların Yogi ekzersisleri de, | er, bugünkü insanın çehrede harikalar bu usule yakın bir metoddu, Eski bilgi- | yaratmasına yardım ediyor! Havadan yağdırılan canlı Paraşüt açılıyor Habeşistanda nakliye. vasıtalarının &- memleketteki | riyordum. Hırsım © kadar hududsuzdu |laşamadığı noktalarda, karakollar kuran ik ve aseyiz kanunlarını tatbika me-/ki, Subhi Paşa ile karşılaşınca, verdiğim | İtalyanlar, orada barınan askerlerine er - zak yetiştirmek için, tayyareden azami mikdarda istifade etmektedirler, koyun ve kuzular Yerde koyunlar paraşütle, istenilen mintakuya atılmaktadır. 'Tayyarenin bugünkü harb tâbiyes nde ne mühim rolü olduğu, Habeşistandaki tatbikatile bir kere daha anlaşılmış bu - İstenilen şeyler, hattâ canlı kuzu vellunuyor. Ee riği ka anak