22 Şubat 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

22 Şubat 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa | Hâdiseler Karşısında | NEZAKET şağıdaki satırları, dün çıkan bir gazeteden alıyorum: «Şehrimizin yakışık almıyan itiyadları m6 yanında selim vermemek de vardır. — Siz de şu renk kumaş var mı? Evvelâ merhabalaştıktan sonra söze baş - lamak bütün medeni şehirlerin âdetleri ara- #nda olduğu gibi, Anadoluda da wsuldür. İstanbul halkı, bu kendine bas kusuru tas - hih ederek baştan aşağı nazik ve ince olan ürlühunda terad bırakmamalıdır. Muharririn demek istediği şu: Bir mağazaya girince evvelâ: — Merhaba denilecek ve ondan sonrâ: — Sizde şu renk kumaş var mı? Suali sorulacak. Öyle amma kuru bir merhaba neye yarar?... Hem bu pek nazik, pek ince bir hareket değil ki.. olunca tsm olmah. Merhaba, merhaba cevabını aldıktan sonra? — Nasılsınız, iyi misiniz? — Çölük çocuk nasıllar? — Geçen sefer geldiğimde refikanız bayanın gebe olduğunu söylemiştiniz. vaz'ı bamletti mi? — Ok, oh, oh, oh.. maşallah kolay oldu ha.. adını ne koydunuz? — Büyük kerime zevcile iyi geçiniyor ya? — Ortanca mahdum liseyi bitirdi de mek, nasıl çapkınlık yapıyor mu?. Aman dikkat. derhal başgöz etmeli. "Tarzında sözler söylemek te icab eder. * Mağazadaki satıcı kadınsa iş değişir: Müşteri mağazaya girer girmez: — Evli misiniz, yoksa bekâr m? Sualini sormalıdır: — Evliyim! | Bunları biliyor mu idiniz? | İnsan, kuş, rüzgâr, bisiklet, otomo) Derse, elini öpmeli, — Bekârım! Derse, elini sıkmalı. Evli satıcı kadına hal ve hatır sormak kâli bir nezaket olur ama. bekârsa: Bayan arzu ederseniz, sizinle akşam gezintisi yapalım! Yahud: — Sizi tiyatroya davet etmek için gel- dimdi. Herhalde kabul edersiniz. Veyabiyd: bir liğiniz benim gözlerimi | i seviyorum. Gibi sözler söyledikten sonra, asıl me- seleye geçmeli ve ancak o zaman: | — Lütfen bir diş fırçası verir misiniz? Demelil * Müşterinin, mağaza sahibine, mağaza tezgâhtarına yukarıda yazdığım tarzda nezeket ibraz etmesi büyük mağazalar- da Ülân muvafık olur amma Mahmud- paşada daha başka türlü hareket etmek gerekir, çünkü orada mağaza sahi mağaza çığırtkanları, yoldan geçenleri: — Teyze! — Amca! — Ağabey! — Hemşire! — Anneciğim! Diye çağırırlar. teyzeler, amcalar, â- ğabeyler, hemşireler; kendilerine bu ka- dar yakınlık gösteren mağaza sahibleri- nin, mağaza çığırtkanlarının boyunları- na sarılıp onları şapur şupur öpmelidir- ler. «Anneciğimler» de: — Öp oğlum elimi? Diyerek ellerini uzatmalı, ve el öpen- leri muhabbetle bağırlarına basmalıdır- lar, İsmet Hulüsi otomobil, tayyare, sada, arz, elektrik mevceleri ve sümüklü töceğin sür'atleri nedir ? Bir yüzücü normal bark İaniyeği” 1 metre 10 santim, yâya yürüyen bir a -' dem saniyede 1 metre 40 santim, tabii sür'atle esen Tüzgir 4 metre, vasati bir sür'atle ilerliyen bir bisik- etli 5 metre, 3 #antim, tabii şe - kilde uçan bir gü- verdin 20 metre, orta sür'atle hare- ket eden iyice bir otomobil 34 metre, tay- yare 83 metre kateder. > Bundan (başka bir de yüksek sür” atler vardır ki bun ların yanında bu şür'atler, karınca sür'atinden fari sızdırlar. “Bunla « !niyede 310 möizedie. Güneşin “etrafında dönen arzın sür'ati saniyede 30,000 met- redir. Maamafih elek- rik mevcelerinin yanında bu sür'at- ler de sümüklübö. cek sür'atinden farksızdırlar. Çün kü telsiz mevceleri saniyede 300 milyon metre katederler. Belki içinizde yavaş - lık vahidi i olan sümüklübü - ceğin sür'a de merak edenler vardır. Onu haber verelim: 0,0015 metro, ! yani 1,5 milimet - Te... Dünyada en sür'atli şeylerden biri de #yadır. Ziya saniyede telsiz mevceleri gibi saniyede 300 milyon metre kâteder. , EE po BiR GÖNÜLİSLERİZ | İk Genç kızlarımızın Müşterek bir derdleri İzmitten N. A. imzasile mektub gönde- ren okuyucum da, daha bir çok genç kız- lar gibi ailesinin tazyikinden ve taassu - bundan müştekidir. O da, bana mektub O yazmış olan bir çok genç kızlar gibi, bir an evvel evlene- meyişinin #ebebini, babasının, anasının mümanaati yüzünden toplantılara karı - şamayışında ariyor. N. A, Orta mekteb tahetli görmüs, dip- lormahı bir san'atkârmış. Yirmi üç yaşın- daymış. Bir çok kimseler, onu güzel bul- makta müttefikmişler. Şimdiye kadar, bir gok ler de çıkmış Fakat babası: D, yüksek tahsi) görmüş bir gen- ce Yay sın! Ben seni, öyle yarım yama- Tak tahsile hayata atılmış haylazlarr ve- remem!» diyor, ve bu tahbleri reddedi - yormuş. Genç kız, bütün bunlari sonra bana: Benim vaziyetimde bir genç kız ne yapar? diyor sek tahsll görmüş genç- ler, bana ancak yüksek bir sosyetede, ba- loda, çayda rastlayabilirler. Halbuki ba- bam, bu kabil eğlentilere e karışmama kat'iyen müsaade etmiyor!s * Bu okuyucumun “telâkkisi dej birçok anlattıktan genç kızların telâkkileri gibi yanlıştır. Bones, balolar, çaylar, ekseriyetle ev- lerimekten ziyade, eğlenmek niyetinde bu- Yanan gençlerin devam ettikleri toplan - tılardır, Bir çok erkekler tanırım ki, ha- yat arkadaşlarını balolarda, çaylarda de- Bil, tapkı okuyucumun vaziyetinde bulu - nan genç kızler arasında ararlar. Hattâ gene bir çok erkekler balolara, çarlara fazla devam eden genç kızları, evlenmek- ten ziyade eğlenceye elverişli sayarlar, Bu itibarla, okuyucum, bü kabil yer- ere devam ötmemekle, umduğu (Xadar büyük firsatlar kaçırmış değildir. Evlenmesinin gecikmesi de, sadece te- sedüfün. cilvesidir. Vâkıa okuyucumun yaşı ve vaziyeti, ailesinin taassubuna karşı koymafa mü- #aidlir. Babasının, anasının tahdid etti- Gi hürriyete konun onu kavuşturabilir. Fakat ben, bu isyanın ona büyük fır - Soliar kazandıracağına kani değilim. Başı boş bırakılmamış bir sile kızı, bu gün erkeklerin arayıp da bulamadıkları ayat arkadaşıdır. Bence okuyucum, nin bu A mânasz ve- » Çünkü yal ttiğim, mes'ud bir te i gedikdiren sebebi mekte çok yanıldığını isbat e « TEYZE KADIN Bere ve kasket tarzında şapkalar hangi yüzlere yaraşır ? Şık kadın, şapkasını yüzüne uydur ,İmakta ne kadar titiz davransa haklıdır. Çünkü ancak yüze uyan bir şapka ©- nun güzel yerleri. ni açığa vurur, ku- surlu (o tarafların gizler. Böyle bir şapka- yı seçebilmek için hangi oşapkaların kimlere yaraştığı- nu bilmek, alacağı şapkayı yalnız kendi tipine uyan- lar arasında üraş- tırmak lâzımdır. Meselâ: Bu se- neki kasket ve bere biçimlerini düşünü- İnüz. Her ikisinin de başka yıllardan far- kı yüksekliklerindedir. Gelecek sene bu yükseklik artıp eksilebilir. Fakat umumi şekil gene değişmiş sayılamaz. Bere, be- İredir, kasket te kasket. Bunun için bu iki tarz şapkanın yaraştığı tipler bu sene de, gelecek sene de, üç beş sene sonra da aynidir denilebilir, Kasket kimlere yaraşır? Bilhassa bu- runları irice, çene kemikleri bariz, Yüz i kuvvetli olanlara... Çünkü viz- burun iriliğini gizler. Çizgilerin sert- ni tatlilaştırır. Gözleri güzel olmıyan- lar, göz yanları çizgililer †bu türlü şap- kanın siperinden istifade etmelidirler. Kasket yalnız bu tipin sayılamaz. Ka- dınların çoğuna gider. Ekseriyet tered- düdsüz giyebilir. Yeter ki şurasında bu- “İrasında son modaya uygun ufaktefek ye- nilikler, değişiklikler yapılmış olsun. Bere biçimi ihtiyatla giyilecek bir şap- ka şeklidir, Pek az kadına yarüşir. Daha zivade burnu, ağzı, çenesi ince, ufak, ) 5 A İmuntazam olanlar giymelidir, Koyu renk berelerin yaraşması için daima göz yakı- nıma açık ve göz alıcı bir süs koydurma- yı unutmamalıdır. örtü öze a i GE Fo aris samanın. © Yemişler, krem keten üstüne renkli ketenden aplike. Aralarında bir sıra, ors tada dokuz dört köşe düz bir jur var Bir en konuşma # e İhtiyar bahçıvan önündeki mahsulü göstererek: «Şu hıyarlara lusu para, bir o kadar da emek harcadım. Tam üç kuruş ii sırada (mundarlık) geldi, (baygınlık) vurdu, bu hâle sini bulamadım ki. Yazan: Bir lâhana bostanında çalışmalar Geçen yazların bir pazar günüydü. Üç arkadaş, azıcık hava alırız diye şehre ya- kın bahçelere doğru açılmış ve rastgele bir yolu tutturarak, aheste adımlarla do- laşmıya başlamıştık, İnsan böyle pek kısa adımlarla yürür- ken, sağını solunu daha iyi görmek im- kânını da buluyor. Bilmem bu imkân - dan, bilmem üçümüzün de toprağa âşık oluşumuzdan, bir türlü daha ilerilere gide medik. Etraftaki sebze bahçelerinin ya- nik - kavruk hali, bizi adım başında ye- re muhladi sanki! Nihayet ilk restladi- Bımız bahçıvanın yanma giderek, onunla yârenlik etmeyi, gezmiye tercih ettik: Bu, yaşlıca bir bahçıvand. Elindeki çapaya dayanmış, haştalıktan berbad ©- ian bir hıyar parselinin başında, dalgın - dalgın duruyordu. O kâdar dalmıştı ki, yanına sokulup selâm verince; kendisine hâlini sörduğumuzu sandı: «— Daha ne olsun, dedi, Şu hıyarlara avuç dolusu pisa, bir o kadar da emek harcadım. Tam üç kuruş alacağım sırada (Mundarlık) geldi, (Baygınlık) vurdu, bu hâle getirdi. Şimdi kazanç umudu git- tikten başka, bir de bunları temizleyip köklemek, yeni başlan barbunya gibi bir şeyler ekmek için daha o kadar emekle parâ lâzım geliyor.» Sahiden acıklı bir durumdu. Üçümüz de: «— Haklısın, baba dedik.» Acıdığımızı görünce, mediğini, çok malların dalında çürüdü - günü, gübrenin pahallaştığını, suyu va- kit vakit kestiklerini anlattı, anlattı. Biz de hiç ses çıkarmadan dinledik. Sonunda her şeyden ümidi kırılmış bir eda ile: «— İşte böyle, oğlum: dedi ve elin - deki çapasile kökenleri temizlemiye gi * rişti. Arkadaşlardan biri dayanamadı: «— Peki be babacığım.. Bu salatalık - ların ne diye önceden çaresine bakına - din? Bahçıvanlıktaki dertlere çare aramıya alışmamış olan ihtiyar, doğrulup hay - retle yüzümüze baktı: «— Allahtan gelene ne yapacakmışız?» «— Elbet bunun bir çarei vardır. Sen bilmiyordiysen, bir bileninden soruştu - raydim!.» Bu sırada lâfa karışmıyan arkadaş; ça- rramış, ihtiyarın az evvel gör - » şöyle bir el atmış bulunuyordu. bağrında nesi! var, nesi yoksa döktü; Mahsulün para et- | biliyordu. Kalktı, bir sepet, ei .» diyordu. Tarımman otları kenara çekişini pe Bişti: ri «— Siz dedi, pek boşa nuz. Hele şu gölge yere gi Bize bir hasır yaydı. rinden bir şeyler ikram etti düğümlenen lâfı söyledi: «— E, söyleyin bakalım, İstalıkların çaresi?» 4— Olan bir kere olmuş, Hf gif iinde gerek. Fakat şunu e fennin buğün hakkından gö we şey ölümdür. Ordan gayi > varsa eleğinden geçmiş, çe di mıştır. Sakalını şöyle bir tW* gil, bundan 25 sene önceki düşün. O zamanki ördükleri gördüklerin arasında dağlar bulacaksın. Sen bunların hepi > ineniyorsan, şuna da inan Ki kiyi, ayni ileriliği ziraat — müştür. Onun da artık k ilmi, bir fenni vardır. Ve e tün ruhu bura: ır, Bizde © van, bu işin de okuma İle, mayla, öğrenilecek bir f inanmaz. Sen bir defa ei dedin mi, alt tarsfı ge İnanmayınca öğüdü de yal > yarları gene mundarlık bsssf ler gene dalında çürür, m gene para etmez.» wii İhtiyar, büyülenmiş gibi ei olduğumuzu sorabiliyor, ne # sy buyurun bile demeden “a kulaksadı: pek güzel, kimi de kurtlu. 1 çeşidi başka, bu yuvarlaklar yarısı mayhoş, yarısı sn & maz. Alsa da beş vereceğin? e” ayırır, çeşid çeşld Böler, k isini hiç katmaz. Sonra misli fistlandırarak kolaye8 e N sen de malını pazara : beresiz yetiştirip yollaması nun çebine giren kazanç çi bu hastalığa karşı yap” yok değildir. Fakat her de ayni derecede tutulma vardır ki dalında bozulmyal Sp gp (Devamı 10 uncu #5 «— Şu elmalara bak, Bun çeşit. Bugünün pazarı böyle İri, Ama senin üçe ve dn boy boy, çeşid çeşid armasi Domateslerin dalında çü a sylarca uzak yollardan geliri

Bu sayıdan diğer sayfalar: