22 Yzz E SON POSTA “Son Posta,,nın zabıta romanı: 9 Üstkattaki cinayet Nakleden: İbrahim Hoyi N” ü aa AESOn hususunda ne kadar M pek iyi bilirsin. Zorla de- Hiakları kazma gibi bir garson & dda Mü kanıma dokunur. Kaç tane- Mengiy ” ettim bu haylâzların. Canım Brmay” Finu şöyle yap, çorba tabağını, 4Öini kâsenin içine sokarak tutma, Üaj dalma müşterinin solundan ver, & "rı.l,:h;"m" Çatal _ile uın.l. vesa. “İü ü & sayayım birader? Derd M“- Her ne hal ise, işte bu pisz, ."u.. Barson artığı, çatal, bıçak, kaşı- surette önüme koyunca, şu- x n.* Zekleneyim dedim ve tam: h? Bürson bu hünerini nezede, & biya dan öğrendin?.. diye sorucak- < aklıma geldi, bir şey hatır- Ka Pibi l tİnayet odasında görmüş oldu- t"w;'u sola, kaşıkları sağa ve k M"". Masada oturanım önüne ge- Hem , 'MTette yerleştirmişti. "ı..,,,_:fmdim. Rum sokağındaki 175 &h İki y de, sofrayı ayni şekilde ku- Nmux'vmn bulundüğunu iddia ede- r..m_n. diye sözünü bitirdi. h nudiduıni gicirdatarak bir. şey- 'Nı“ landı. Sonra, havanasına gözle- S B gördü: )*“::m" bunları ne zaman keşfeti'n BÇ N:nıı. Baat evvel, herif gece çalışı- K & .““5 bardağını son damlasına ka- xk'lı dikti ve istemeye istemoye: —'q *, bu hâdise, adamın bu işi yap- H edemez, herifi zan altına ala- '%.hh“ Ama, üşenmem gene de gider, * Y bir dikizlerim, dedi ve esni- Vağa kalktı. * Müfettişi kolundan tuttu: İse yçn beş dakika daha bekle, Ne- ğ t Wati Ha Tepgitlte balundu. K 1O Bn, G*Ne homurdandı: ğ&ğ';;m abdalı kuzum. Herifçi oğ- NY im"ler işimi bozdu. Onun ipi'e ._':,,," lmez Daha açık söyliyey'm Nb.:'—“e, aptesthaneye bile — git- ÖÇ p Tazsan, ilkönce gideyim Şi 'NT ?iıı', Böreyim.. dedi. Başile Tam- b E'?ıı “ŞIya gayet keskin bir selâm Sohra — kapı kti. Pa pıyı çekti. y Yüş, Çti h '*#.ı, w_';" dakika geçti. Kapı tekvar | N 'h':!. yüzünde birçok şeyler termiş insanların gülüm: ."*u _î“wr_ıde. işte biz böyleyiz. kh, le, ."l ile içeriye girdi. Silindir Yah hezaren bastonunu, ipek | x n Atkısını, okşaya okşaya nva-. e yılktan sonra, binbir türlü ki- ççadisine bir bardak viski soda b Yüdümlüya yudumlaya! & l pg M dedi, Tamslenin cinayet k Tumaralı evin üçüncü katın- "’h m"î“" Yeminle söylediği, Mister Tam bir Amerikâlı milyo —':Şıı! Şalan söylemiş olduğunu öğe Mi Jermyn halde şaşırmıştık — değil Tek 2::”"4: _:""e. büyük bir dinleyici : Sbi y iylyen geveze bir kon- L».,,, WÜ""““' devam ett 'u_t;ı:.% Tehberler, kendisinin t“'h hi mulunn bildiriyor. Halbuki Bay M'"'ını ükatımızda İngiltereye DK S İ ihen ayak besmiş afdü- | Ükgtleti ya d Yalan söylemeğe ne | İ Bğye I. Bunun üzerine Neve " yanlış anlama dostum, Bekliyen yüzbaşıya dönerek: «İkisi de bu işi yapamazlar!'» dedi gazetemin idarehanesine telgraf çekip, | Amerikalının çocukluğuna dair malü- mat istedim. İşte gelen cevab.. Gazeteci, cebinden çıkardığı bir kâğıdı açtı ve okudu: «Kuloff'un çocukluğu, babasının, Ya- hudilere et satan bir kasab bulunduğu, Londrada Rum sokağında — geçmiştir.> Şimdi sorarım size, insana bir tuhaf gel- miyor mu?.. Zengin bir adam var, köh- ne, harab bir evin üçüncü katında kira- cılık etmektedir. Üstelik ayni adam, ha- His muhlis bu evin bulunduğu mahalle- nİn çocuğudur. Rum sokağının suyunu içmiş. tozunu yutmuştur. Gelgelelim, bu- | nu saklamak ihtiyacını duyarak yalan şöylüyor, acaba neden?.. Bu dalavere bi- çin?.. Anlıyamadım - gitti.. Tamsie bir püro daha yakarak ayağa kalktı: — Çocuklar, siz ne yaparsınız, bilmem. Fakat ben şimdi, Mister Kulotf denilen zatı görmeğe gidiyorum. Yatmış, zıbar- mıs bile olsa gene uyandıracak, kaldıra- cağım. dedi. Sonra yüzbaşıya döndi — Haydi Vereker dedi, düş öne., Wil- le, sen-Ge o gişenin dibine darı ekmek- ten vazgeç te yollanalım.. Jermyn sokağından bir taksiye bindi- ler. Ön dakika sonra, Amerikalı milyo- nerin bulunduğu Park Lane oteline var« | dılar. Tamsle, içine: «Gayet acele, ve o nisbette mühim bir iş için sizi rahatsız etmek metburiyuı'n-l de kaldık. Özürlerimizle birlikte kabu- lümüzün dileğile...> diye yazdığı bir kar- tı Kuloff'a yolladı. Mister Oscar Kuloff, odasının kapısı- n bizzat kendisi açtı. Pijamasının Üzee rine gecelik hırkasını giymişti. Dudak- larının etrafındaki kalın çizgileri bir kat daha yayan gülümsemesile: — Buyurunuz, buyurunuz gentleman- lar.. vakitsiz bir ziyaret ama.. gene zara- rı yok.. ayakta durmayınız elendim, şöy- le oturunuz.. emriniz efendilerim?.. Yüzbaşı ile Willie, birer yayvan kol- tuğa gömüldüler. Üstelik canlarını pek sevdiklerini gösteren bir jestle ayakları- nı da uzattılar, Tamsie, nerede ise toslamaya kalkışacak olan bir koç gibi kabak kafalı milyonerin karşısına geçti ve daha soluk almadan hücuma geçti: — Geçen perşembe gecesi, ben Rum sokağındaki 175 numaralı eve — geldim. Üçüncü kata çıktım, kapıyı çaldım ve siz b verdiniz. Yeşilli kızın öldürüldü. bükülü - İğü gecet... dedi. Amerikalı, Tamsieye uzun uzun bak- tıktan sonra: — Kapıyı çaldınız, ve ben de açtım.. öyle mi?.. Ve topu topu bunu mu anla- mak istiyorsunuz?.. diye sordu. Tamsie gene atıldı: — Hayır.. daha başka şeyler de öğren- mek, anlamak istiyoruz. Bir çoğunu da biliyoruz ya zaten... Şimdi doğru söyle- yiniz, bakalım: Ö gece, orada ne yapı- yordunuz?.. Kuloff, içini çekti ve: Baylar. dedi. Şimdiye kadar ken- dime sakladığım bazı şeyleri ortaya dök- memin daha iyi olacağını sanıyorum. Bu suretle, sizin de kıymetli fikirlerinizden istifade ederek, bu bildiklerimi polisini. ze bildirip bildirmemek hususunda Lir karar vereceğim... Sonra Tamsieye döndü ve âiz, sir, ne- den ayaktâ duruyorsunuz? Oturmaz mie sıniz?,.. diye sordu. " Yüzü pancar gibi kapkırmazı olmuş 0- lan Tamsle, istemeye İstemeye bir koltu. * Son Posta . nın macera romanı: 36 “İfşa eden idam olunur!,, Harb sanayi casusları rasındaki mücadele SÜ — Sayfa Y2 — arera Olanda :_“ Tek ümidi.—n_ Çelik kralında kaldı, Monte Karloya gideceğim! ,, dedi. Sonra zile basarak viski getirtti, içti ve yarım saat içinde sarhoş bir halde sızdı. Bu kadına hayret ediyordum. Bir türlü yılmak bilmiyordu Olanda derin bir yeisle mırıldandı: | — Tek ümid çelik kralında kaldı.. dedi.. Monte Karloya gideceğiz, Ve zile basarak gelen hizmetçiye bir şişe viski getirmesi emrini verdi. Ya- rım saat sonra sarhöş bir halde sız- mıştı. en hazırlanır- kan otelde vukua gelen bir hâdise ba- na ne kıratta insanlar arasında olduğu- n& gitmek üzere erketii nft bütün tile bir defa daha gös- termiş oldu. Daha biz uyandığımız za- man olelde büyük bir telâş vardı. Otel müstahdemleri, müdürleri, polisler ge- lip gidiyorlardı. Ne olduğunu sordu- ğuni vakit Olandaya casusluk eden kır- mozı yüzlü garsonun ölmüş olduğunu hayretle öğrendim. Garson, gece yedi- ği midyelerden zehirlenerek kazaen ölmüştü. Kazaen.. midyelerden.. tıpkı Yunan kralı Kostantin gibi!... TELEVİZYONLU TAYYAREDE MÜDHİŞ BİR CASUS GÖZÜ tokholm'un cenubu şarki tayyare istasyonundan gayet soğuk bir hava- da hareket ettik. Gerek Olanda ve ge- rek ben kutub seyyahları gibi kürkler içinde idik. Her tarafı buzlar kaplamış bir mevsimde Avrupanın şimalinden cenubuna kadar bir tayyare seferine çıkmak hiç te arzu edilecek bir şey değildi. Fakat benim maneviyatım o kadar bozulmuştu ki orada kendimizi ölümle kuşatılmış olarak tasavvur e- diyordurm. Tayyareye bininciye kadar her an hayatımıza kazdolunacak endişesi için- de idim. reye binip te havalandı- ğımız olamadım. Ne kadar uzun Ve tehlikeli bir sefer olursu olsun, Stokholmdan sağ, salim çıkabildiğimize ancak tay- yore istasyonunun üzerinde havalan- dıiğımız zaman inanabildim. Olandanın (Beyaz kartal) ismini verdiği tayyaresinin motörü çırpınma- ğa başladığı saniyeden bir iki dakika sonra karlar içinde parlıyan Stokhol- mün ağzında yattığı derin ve uzun fi- yöord, altımızda birdenbire bir makas gibi sür'atle kapanmıştı. Stokholmun garbına doğru içerlere kadar uzayan dar boğazlı körfez, o derin fiyord bir | kadât bir an müsterih (© O aralık Olanda arkastına dönmüş gülüyordu. Bilmiyorunı, ölüme. karşı niçin bu kadar hassas olmuştum. Olanda geceki hâdiseyi, kendisine sebebsiz Fakat kimbilir ne tehlikelerin bizi beklediği, dünya aanayiinin önünHe Olarak |secde ettiği bir milyardere karşı yap- yaptığım hakareti hâlâ unutamamış gi-| tığı bu cür'etkâr taarruzunda da işte, o bi bana biraz dargın duruyordu. Birbi- | ufuklarına kadar buz tutmuş, bizlm de- rı arkasına viski kadehlerini boşalta- rak yarım saat içinde sızacak derecede sarhoş olduğu bir gecenin sabahinda bu kadının en tehlikeli bir hava sefe- rinde tayyare — kullanabileceğine tam bir itimad beslemek mümkün müydü? Fakat, penibe parlak çizmelerini giy- miş olan Olanda sanki geceki Olanda © değilmiş gibi dipdiri, canlı, son dere- ce enerjik bir haldeydi. Parlak çizme- i ve uzun boyile beyaz kartalının ü, elile beyaz atını okşıyan bir bi okşamış, motörü kızdırmak zzat kendi elile pervaneyi çevir- için mişti. Olandanın bir erkek gibi bu çevik- Hk Ve gayretlerini gördükçe bu kadı- nin garip ruhunu düşünmekten ken- dimi menedemiyordum, Bir kadın ki dünyanın en büyük işleri için Avrupa- nın üzerinde miknatısli bir mücevher gibi dolaştırılıyor, en büyük casuslarla en büyük milyarderlerin gözleri ka - maşlırılarak olmıyacak işler, belki im- kânsızlıklar — kolayca — yürütülüyor, hallolunuyordu. Bir kadın ki kendisine uzatılan mil- an içinde o kadar bizim İstanbulun şi- rin Boğaziçine benziyordu ki bu man- zarsyı tayyareden ilk gördüğüm za- man bülün tüylerim Ürpermiş, gözle- rim gayri ihtiyari yaşarmıştı. Olanda tayyare istasyonundaki hava rasadları işaretlerine göz gezdirdikten sonra büyük bir fırtına tehlikesi olma- dığını, ancak şiddetli hava cereyanları- nın bulunmayışından dolayı daima Baltık, denizini takib edeceğimizi, At- Jantik Okyanusu sahillerine çıkıncıya kadar bir korku olmiyacağını — temin etmişti. ğa çöktü. Amerikalı: — Mesele ve aksilik, evi kolekstyonum için satın almak istememle baş gösterdi, diye söze başlayınca Tamsie sordu: — Hangi ev? — Sohoda Rum sokağındaki 175 nu- maralı ev.. — Ne koleksiyonu?.. Kuloff sözüne devamla: — Benim dünyada eşi olmıyan külek- siyonum için. En büyük zevkim de bu- dur, bilmiyor muydunuz?... dedi. Willle, Tamsleye bir göz kırpacak ol- du. Fakat delikanlı hiç aldırmadı. Daha ziyade inanmamazlık ve şübhe ifade e- den bir dudak kıvrışile sesini yükseltti: — Ne koleksiyonu, yani?.. — Baylar, beni tanımadığınızı — görü- yorum. Ben ev koleksiyonu yaparım. Ev toplama merakım vardır. Long İslandda- ki malikânemde bir Fransız şatosu, Kan- dıhardan gelme bir mabed, bir Siberya külübesi, Vanderbilt'in oturduğu ev ve- saire vesaire vardır. Bunları bir araya toplamak, getirmek için, ne kadar para sarfettim, seyahatlerde bulundum bile- mezsiniz.. fakat asla mütcessif değilim. bilâkis çocuk gibi seviniyorum, Emelime arları nefretle tepiyor, sonra her an ölüm korkuları arasında çalkanmaktan vahşi bir haz duyüyordu. İşte şimdi kime âid olduğu mechul olan bir tay- yare ile dünyanın meşhur bir milyar- derini avlamıya çıkıyorduk. Her an ölüm, her an müdhiş bir sür- priz eksik olmıyan bir hayat içinde yüz- mekte olan bu kadının benim pençem- de bir kuş gibi oluşu mu, yaksa benim onun pençesinde bir kuş gibi oluşum mu beni Olandaya bnğ]ıyordu_ Bunu sarih bir surette anlıyabilmiş değil - dim, nail oldum, diye. Bu koleksiyonumun bir eksiği, şaheser parçası sayılabilecek bir noksanı vardı. Bu da Sohoda, Rum soka- Bındaki 175 numaralı evdi.. zira baylar burası benim doğduğum evdir. Tamsle: — İyi ama, ne yapacaktınız bu evi .. diye sormaktan kendini alamadı. — Evi satın aldıktan sonra yıktıracak, tuğlalarını, kapılarını, bağdadilerini bi- rer birer paket yaparak Atlas Okyanu. sundan geçirecektim ve bu hayatımın en büyük sevabı, edası vacib olan bir (hae) 1 olacaktı. Buna o kadar kavi - bir mana vermiştim! Gülmeyiniz baylar, en büyük arzularımdan biri de, kraliçe An- nanın evile, hazreti Âdemin kulübesine malik olmaktır. Böyle bir şaheseri bir dakika olsun tasavvur ve tahayyül ediniz. Ne muaz- zam bir hatıra kaynağı değil mi?.. Tamsle, sanki bir el boğazını sıkıyor- muş gibi birkaç kere yutkundu ve başile devam ediniz Mister Kuloff diye işaret etti. Amerikalı milyöner temkinli sesile konuştu: — Arkan var — yumüşak fakat nizlerimize aslâ benzemiyen denizler üs tünde gene onunla beraber bulunuyor- dum, — B.zim hayatta kimseye itimad edil- moz! Diyen bu kadına benim itimadım ne garipti? Bir casus kadına, ne kadar yüksek âlemlerin kadını olursa olsun, itimad etmek, böyle bir kadına sahip olmaktan dolayı adetâ guruür bile duy- mak, düşünüyorum ki, elbette cezasız kalacak bir hareket olmıyacaktı. Fakat bizzat yaşıyarak görmüştüm ki bu âlemde bir anda dünyanın en bü- yük muvaffakiyetine çıkmak mümkün olabiliyordu. Bu zevk, baş döndürücü idi. Nitekim, biz Olanda ile plânları elde ettiğimiz andan itibaren dünyanın en mübim iki insanı haline gelmiştik. Fakat onu kaybedince birdenbire ölüm mahkümları derekesine düşmüş bulu- nuyorduk. Olanda Avrupanın çelik kralının e- linden plânları kurtardığı andan itiba- ren gene, bu beyaz kartal gibi, dünya- nın saadet göklerinde, en baş döndüru- cü yüksekliklerde uçabilecektik. Milletler arasında büyük işler çevir- möğe mecbur olan casus bir kadın ka- dar ölümden ölüme sıçrayan bir kadın tasavvur edilebilir mi? İşte böyle bir kadının sevgisine itimad etmenin teh- likesi idi ki benim tehlikeleri seven ruhumu zaptediyordu. Bu nevi kadınların asıl tehlikesi ©- radadır ki bu kadınların bir ihaneti ö- lürmden buşka bir şeyle netiçelenmez, Halburi işte ayni kadınla baş döndü- ü mler üstünde uçuyorduk. Buzlar vc nihayetsiz karlar içinde 0- Tan kara arkamızda kayboluncaya kadar Baltık denizinin altımızda hırçın dal- galarla şıpındayıp durduğunu görüy duk. Fakat karadan bir kaç mil a © ak su cereyanları olan Golf Strin akıntısından uzaklaşıldığı için, donmuş denizler üslüne düşmüştük. Olanda tayyarenin rotasını cenubu garbi isti- kametine çevirmiş, garip bir rüya i- çinde uçuyormuşuz gibi, hareketsiz, dornmuş bir deniz üzerinde yal alıyor- duk. Ömrümde bu kadar hayret duy- duğumu bilmiyorum. Zira, © aralık, buzdan bir gök ve buzdan bir deniz mTasında motör sesinden başka her şe- yin beyaz bir rüyaya benzediği o anda, tayyarenin içindeki büyük bir sandı- ğın kapağı kımıldadı. Hakikaten rüya gördüğümü zannediyordum. Kâpağı yerinden oynıyan madeni sandıktan bir saniye içinde gayet çe- wik bir hareketle kürklü pilot elbiseleri giymiş uzun boylu bir adam yanı başı- ma atladı. Olanda motör gürültüsü ara- sında bu garip hâdisenin farkında ol- mamış, gözündeki kalın gözlüklerle uzak'era bukmakta idi. Ben hayretimden yerimde donmuştunu, adetâ — Artkan var — aü lil c ee Hü