Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ç a - ganrem - ği — TT ÇT — Oyordu. “sahibinden satın alsanız.. SON POSTA Deniz mevsimini geçirmek için Avru- pa plâjlarından birine gitmiştim. İlk gündü: Mayomu giymiş, kumlarda yatı- yordum. Etrafımda birçok kadınlar, er- kekler vardı. Bütün bu kadınların, erkek. mıyan her şeyile göz alıyordu. Etrafına karşı lâkayddı. Kıskanç gözlerle kendi- sini seyreden kadınları sanki görmüyor- du. Erkeklerin etrafında pervaneler gibi dolaştıklarının farkında deği'di. Neresi güzeldi; yüzü mü, vücudü mü, gözleri mi, hali mi, konuşması mı, saçları mı?.. Ayrı ayrı bakılınca bunların hepsi için güzel, çok güzel, pek çok güzel deni- lebilirdi. Fakat hepsinin bir arada top- lanışının yarattığı güzellik anlatmakla değil, ancak görmekle anlaşılabilirdi. Metrdotelden tahkik ettim: — Amerikalı imiş, dedi, üç gündür bu- rada.. fakat pek nadir konuşur ve kimse ile dost olmaz. Bildiğim bu kadar. Gülümsüyordu: " — Yalnız bir kişi ile dost, dedi, dflenci kılıklı bir adam var. Onun köpeğini çok seviyor. Dilenci kılıklı adam —göründü mü; sevincine payan olmuyor. Adamın Diana isimli köpeğini yanına alıyor, se- viyor, okşuyor, öpüyor.. adam köpeğini çağırıp gittiği zamanlarda da yüzüne birdenbire bir hüzün çöküyor. — Adı nedir? — Diana. — Yok canım, köpeğin adını sormuyo- rum. Kadının adı. — Klara., — Evli mi? — Bilmiyoruz. * Klara ile tanışmak için can atıyordum. Fakat o, o kadar lâkayddı ki. beni o ka- dar görmüyordu ki kendimi gösterip, bir şeyler söylemek fırsatını bir türlü ele geçiremiyordum. Dilenci kılıklı adamın köpeğini sevmesini seyrederdim. Köpeğe karşı gösterdiği muhabbet ne kadar da içtendi. Nihayet bir gün köpeği vesile e- derek yanına sokuldum: — Affedersiniz, madmazel; yahud ma- dam.. dedim! Madam bu köpeği ne kadar çok seviyorsunuz.. — Bilmezsiniz.. ne iyi, ne güzel bir kö- pek. Amerikalı şivesile fransızca konuşu- — Bari bu kadar seviyorsunuz, köpeği — Düşündüm, fakat nasıl cesaret ede- bilirim? İhtiyar, köpeğini çok seviyor. Köpek benim olsaydı, birisi bana ayni teklifi yapsaydı, onu çok fena karşılar- dım. Hele bakın, böyle güzel bir köpeği kim satar ki.. Baktım, çirkin köpek değildi ama, ni- hayet köpekti. — Ben teklif edeyim.. ben satın almak - JLAR Aradan on sene geçmiş olmasına Tağ men gene güzelliğini muhafaza ediyor, GÜZELİ Çeviren: » İsmet Hulüsi gene bütün bakışları kendisine çevirtiyordu.. — Siz mi satın alacaksınız, hemen gö- türecek misiniz? — Hayır, sizin için. — Acaba ne kadar para lâzım; bin li- ramı olsa hiç çekinmez veririm ama... — Benim var. — Benim yok. — Ben size hediye ederim, - — Ne münasebetle, — Sizi çok sevdiğiniz bu köpeğe ka- vuşturmanın zevkile. " — Ne güzel köpek. Dilenci kılıklı adamın sesi duyuldu: Köpeğini çağırıyordu. Diana koşa koşa yanımızdan uzaklaştı. Klaranın güzel gözlerinin buğulandığını hissettim. Dilenci kılıklı adamın peşısıra — yürü- — Biraz durur musunuz? — Bir şey mi söyliyeceksiniz? — Köpeğinizi satın almak istiyorum. — Köpeğimi satmam. Ben onu çök se- verim, kolay kolay ayrılamam. — İyi para veririm. — Paranız çok galiba! — O bana aid bir mesele.. — Ben bu köpeği niçin almak istedi- ğinizi biliyorum. Plâjdaki güzel kadına hediye edeceksiniz... Eğer o kadımn sizin nişanlınız olsaydı ve bunu ona hediye et- mek için benden isteseydiniz, belki para almadan da verirdim. Fakat bir ikı gün göreceğiniz bir kadına bir köpek hediye etmek için çok para vermek manasız bir şey olur. — O da benim bileceğim şey.. yüz li- raya verir misin? Yürüdü. Peşinden yetiştim. İstediğimi söyliyeyim.. &— — Beş yüz.. “ Son Poıtı,,nm edebi romanı: 52 Bir Genç Kızııı Romanı Bunda öksüz büyümenin ve onu seven ve ona — acıyan — müdiresi tarafından şımartılmanın tesiri ol - malı. Bunun için pek inişine yo- kuşuna çekmeğe gelmez. Sıhhatine ve umumi görgü ve kaidelere uygun- suz gelmiyecek şeylerde onu biraz ser- best bırakmak tarafdarıyım. Madem ki çocuğun hevesi çalışmakta, yani para kazanmak için çalışmakta, varsın bu u- Burda benim birkaç bin liram gitıi.n..; Reşid amcamın bu kadarcık hatırı yok mu? Fakat, dediğim gibi, sen gözünü onun üstünden eksik etmemeli ve her işile uğraşmalısın. Vakit vakit beni gö- rüp kütübhanenin hesablarını vermeği de unutma ha! Küçük kızın gönlünü yapayım derken sermayeyi kedilere yükleyip başıma bir iş açmağa hiç ni- yetim yok. Selmayı henüz tanımadığı için Sa- deddin bey arkadaşının bu uzun nut - kunu biraz kayıdsızca dinlemiş ve pek mühimsememişti; fakat sonradan genç kızı hergün biraz daha iyi tanıdıkcâ 0- nuün zekâsına, görüş ve kabiliyetlerine —— Muazzez Tıl:ııin Berkand hayran olmaktan kendini alamıyarak onunla cidden çok büyük bir yakınlıkla meşgul olmağa başlamıştı. Haftada bir iki defa kütübhaneye uğruyor, Fikri efendi ve Selma ile birlikte hesab işle- rini, alıp verecekleri tedkik ediyordu. Birkaç ay sonra Fuadı görmeğe git- tiği bir gün ona: — AÂzizim, sen sermayeni gözden çı- karmıştın. Halbuki bu iş büyük bir kâr temin edeceğe pek benziyor. Zannede- rim ki birkaç ay sonra sana çok iyi ha- berler verebileceğim, Küçük kızın hak- kı varmış... Onun gençlik ateşi bizim | durgun ve ihtiyatkâr fikirlerimizin üs- tüne geçti. Birkaç seneye kalmadan kütühhane sana olan borcunu ödedik- ten sonra kendi istikbalini de temin e— debilecek sanırım. — Fikri efendi nasıl bir adam? — Çok açıkgöz, işini bilir, kârın ge- leceği tarafı evvelden keşfeder bir İs- tanbul çocuğu. — Selma??? — O, şeker gibi bir kız. Bir gelen müşteri bir daha oradan ayrılamıyor. — Satmıyorum., — Bin lira. — Bilmem ki bir de karıma sorayım. Köpeği ile beraber gitti. On beş dakika sonra tekrar göründü. Köpeği — okşadı, öptü: — ÂAlın! Bin liralık bir çek verdim. Klaranın sevincine payan yoktu. O ak- şam beraber yemek yedik., artık konu- şuyordu, gülüyordu. O sevindikçe ben de seviniyordum. Kimsenin elini bile do- kunduramadığı kadın benim olacaktı. * Ertesi gün Klarayı göremedim, otelde aradım. Sabahleyin ilk trenle hareket etti.. dediler.. Klara köpeğini almış, gitmişti. Nereye gitmişti acaba?.. On sene onu düşündüm, on sene onu aradım. * Amerikada idim, gene plâj mevsimi idi. Gene ben plâja gitmiştim. Klarayı o- rada gördüm, Aradan on sene geçmiş ol- masına rağmen gene güzelliğini muha- faza ediyor, gene bütün gözleri kendine çevirtiyordu. — Klara! Diye bağırdım. Duymadı, kendine alın- madı. Yanına sokuldum: — Affedersiniz madam. Bir İspanyol fransızcasile cevab verdi: — Ben sizi tanımıyorum. Başka taraflara bakmıya başladı. Ya- hından ayrıldım. — Metrdoteli buldum. Sordum: — Bu kimdir? — Güzel kadın mı? Hali, sözleri, iyi anlayışlarile herkesi kendine çekiyor. Yanına aldığı iki satı- 'cı hanım da pek sevimli çocuklar. Üç genç kız bir tarafta, Fikri efendi kendi işinde, kütübhaneyi öyle iyi idare edi- yorlar ki şaşıp kalıyorum. Şimdi de genç römancı ve şairleri ta- nıtan bir seri kitab çıkarmağa 'başladı- lar, Bundan evvelki klâsik tercümeler neşriyatı memleketin her tarafında çok tutulduğu için artık ben itiraz etmi - yorum. Onlar bugünkü gençliği biz- den iyi tanıyor ve anlıyorlar. Halkın hangi kitabları okumaktan hoşlandık- ilarını onlar bizden çok iyi biliyorlar. — Büunun ben de farkındayım. Ba- na tavsiye ettiği kitabları pek beğeni- yorura, — Tabif... Aşağı yukarı hepsini oku- yorlar da ondan... Bir taraftan Selma Avrupa gazetelerinde çıkan ecnebi ki- tablara aid yazıları kaçırmıyor, bir ta- raftan iki satıcı hanım Türkceleri ©- kuyorlar, bunlar kâfi değilmiş gibi ü- niversite gençlerinin bir çoklarına da bedava kitab okutup fikirlerini alı - yorlar. — Desen e. yaman bir iş şebekesi kurmuşlar. — Alimallah ben de öyle diyorum ve parmak ısırıyorum. İşte netice mey danda, hesaplar apaçık, kütüphane göz önünde, artık şüpheye mahal yok azi- zim, (Baştarafı 1 inci sayfada) ye artmış bulunmaktadır. Gazhaneleri- mizde istihsal edilen koklarla Zonguldak- taki sömikok fabrikasının istihsal ettiği Türk antrasiti bu seneki taleb karşısında kâfi gelmemiştir. Bunun için de hariçten |20 bin ton kok kömürü idhaline müsaade edilmiştir. Şu şeklin haricinde şeker ve kömür korunma komisyonunca ele alın- mış maddeler halinde değildir. Korunma komisyonunun mesaisi Yukarıda da söylediğim gibi hayatı u- cuzlatmak için birçok maddeler üzerinde uğraşılmaktadır. Bunlardan hangisini kabili icra görürsek onu tatbik edeceğiz. Biliyorsunuz ki et meselesi halledilmiş, ucuzlatma formülü bulunmuştur. Fakat bu da nihat netice değildir. Icab ettikce et meselesi gene elealınacak ve icab ettiği kadar ucuzlatılması cihetine gidilecek- tir. Giyecek meselesi de halledilmiştir. Pamukta ve binnetice pamuktan masnu eşya üzerinde yüzde yirmiye kadar ten- zilât yapılmıştır. Fakat her zaman, her mesele yeniden yeniye ele alınacak, yeni:- tedkikler yapı- lacak ve icabları icra edilecektir, Maliyeti ucuzlatmak için navlunlar ü- zerinde de tenzilâtı lüzumlu görüyoruz. Deniz ve kara nakliyelerinde icab ettiği kadar tenzilât yapılacaktır ve yapılmak- tadır. Deniz ticaretimiz Denize aid geniş bir programımız var- dır. Bütün kabotaj ihtiyacımızı en iyi ve en emin surette karşılıyacak vasıtaları hesab etmiş bulunuyoruz. Yeni deniz va- sıtalarımızdan bir kısmı haricde yapıl- Kok kömürü sarfiyatı da seneden sene- derpiş etmekteyiz. Bu sipâf*' 4 bedel mikdarı henüz kat'i $8 edilmiş değildir. W Tersanemizi ıslah edı!ı'lâk vi şası kabiliyetini temin €HY muntazaman kendi tersanei” - mi inşaatına bir program * , vam edeceğiz. Bunların zamalı eleman itibarile aralarında&i nasebat ve meseleleri bir lâzım geldiği için bırdenbif' istemek ve beklemek tablf Atatürkün Kaplıcalarda Ted e lzilzlerimn ü (Baştarafı 1i lan tesisatı gözden ler vermişlerdir. îla’ı'.ıırşl““nl denilen, Bizans hııı:ıı.mıîuıı ne ircaını, sonradan ilâve © 4 sundurmaların kaldırılma sib. olacağını işaret € th * Atatürke tâzimlerini a17 g donanma komutanı Kora B Okan, Korgeneral Salih ve : İstanbula dönmüşlerdii) ' Erzurumda kış SP” Erzurum 30 — Kiş mev? reliberi Erzurumda her makta olan spor günlerinin tesnası dün büyük bir hey” pıldı ve dünkü spor harek* sporcu iştirak etti. Baş, dış, nazle, grip, romatizma ve butün agrılıı.ı'ınllı keser, icabında günde üç kaşe alınabilir. — Evet! — Bir İspanyalı, adı Margeretta.. hiç kimseyle konuşmaz, gayet çekingen du- rur. Yalnız köpekleri çok sever, hele bu- rada dilenci kılıklı bir adamın bir köpeği vardı. O köpeğe bayılıyordu. Daha biraz evvel zengin bir madencinin oğlu bu kö- peği ona hediye etmek istedi. Dilenci kı- lıklı adam da köpeğini satmıyordu. Bin beş yüz liraya köpeği satın aldı, hediye etti: — Pahalı almış! — Dünyada abdal mı az! — Evet, hakkın var. alâkadar etmeğe başladı. Avrupa kü- tüphanelerinin kataloğlarını getirttim. Orların üzerinde tedkikler yapıyorum. Belki bir gün bizim salonumuzu da başka bir şekle kayarız. i — Ne gibi? — Henüz bir şey söyliyemem; fakat kat'i şekli tesbit ettikten sonra bittabi duğunu hatırımdan çıkarmadım. — Bu elçilik daha çok zaman süre- vek mi Fuad? — Senin muvaffakiyetini gördükten sonra bunu daima devam ettirmek is- terdim ama bu vaziyet beni sıkmağa başladiı artık. Düşün bir kere, kütüp- haneye gidip geliyorum, fakat kendimi tanıtmağa imkân bile yok. Hattâ ba- çin ağzımı açtığım halde orada bir ya- bancıdan başka bir şey olmadığımı ha- tırlıyarak susuyorum, — Hakkın var. Artık bu acayib vazi- yeti sona erdirmek lVâzım. — Halamı bekliyorum., Her mektu- bunda seyahatini bir ay sonraya atı- yor. Sanırsın ki kadının bizi böyle ay- rı bırakmakta hususi bir maksadı var. Halbuki bu düşüncesini de mantık ka- -|bul etmiyor, çünkü daha ilk gündenbe- ri iki amca çocuğunun anlaşamadığın- dan üzüldüğünü söyleyip duran gene w.l — İnanır mısın? Bu iş beni de çok sana haber vereceğim. Senin elçi ol-|mez. zan gördüğüm bir kusuru söylemek i-| 1 — Verdiği para pek boşa B malı, köpeği kadına hediye * birbirlerile iyi anlaştılar. Metrdotelin yanından âY "H kere daha, belki son defa ©* Klara lâhik Marqeratumn ; seyredebilmek için onun " ! rafa doğru yürüdüm. O gün daha onu plâjda goremiy Son defa ona yazdığlm gene ısrar etmiştim. Dün G «Biraz hastayım, daha b'r Trabzondan ayrılamıy edecek vaziyete geldiğim *? haber veririm.» diyor. Demü müddet bu hal böyle — Bir bakıma pek iyi... barışırsanız işler bu kadaf — Niçin? i — Belki sen kütilphl““ ne karışmak istiyerek avi tinle onların ticaretine M — Hayır, hayır, ne olurs” tık Selmayı böyle bir yab8” mekten sıkılıyorum.Bıh';’;; çok büyük bir şefkat ve S€VT ağabeyine karşı düşmanc? |e ğı beş yukarı dolaşank - bu muhaveresini teferrüâ' ken içindeki acının ona maddi bir âğrı gibi sızladığı” — | — Daha ilk günden muşum da haberim yok. * ğ mak sarp bir yokuşu ;, — k