Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| | İ İ F D i! TF %.., EEF, id HLA 4 * —ii Ha BO Ha A SON FPOSTA —— — ulâde maceraları: 3 Vüsyadan —| M enbüyük operatörünün harik Ve lstanbula varış İrana firar Ç h'îlla ömrümü İnsanlığın iyiliğine vakfetmeyi kurşuy Tmiştim. Bana 30 kişilik bir esir grupunu a dizmek vazifesi yüklenince isyan ettim! , Nakleden: İbrahim Hayi t G *Vvelki günkü kısımların hülâsası | “Mdan olan, İngilte- Dedir hP *ratörü, ömründe ope- İle, bilmediği zamanlarda be- "mmm karşı harbeder- arkadaşı Serge yaralanı- ı“:::h:nmüüü yerden kaldi- & getiriyor. Arkada- Kaburga kemiklerine eti İtedı:e bu kurşun kalb zarını | * Muhakkak ve acele bir | Yaç vardır. Aksi takdirde b Böre ölecektir. ar Yoktu Yerde, ne âlet, ne su, hiç h% u;mm'“ıhlhcıhr da, hasta- Tji Mtrine, _'h korkmuşlardır. Bu- İ _üüstam operatör, bu &- ; Yapmıya karar vermiştir. | a© hastaha,, Alan ateşte dağladıktan "—İlrma hemşirenin ve hastayıi YardimNe, bıçağını hiç açtığı deliğe sok- ve hiç bilmeden ©- SEFE PERİE İ - Tz | . : ü ' 5 Ü £ ı. Ü $ ğ T ) Ş N t Mmeşhur diyatermiks ,üh':â:m“ çıkarmış, hastayı da Şi &p Hasta tek bir damla kan akma- :î""h. geşakic, hastayı sahile kal- | w m”“lü bu müdhiş tecrübe- | Mm halde bozulan operatör, Di K kendi Beçire hastanın yanında SOnradan ke:ândine söylenmiştir. Bu- € anlatmışlardır.» n 8 F Hati YA dar Beçmiş bilmiyorum, “'llrdıyım_ Zaman, bir de baktım Yâtıyor Bir yer yatağında ar- Mişil m. Ben de başucundayım, bir ü::îl Uyuyordu. O gece gö- fakat Sit Uykü girmediğine emi- Ve %ıo Mahud kâbus, muha- tepreşe ç Süngüleme kâbusu yeni İ sah;ıhtüh gete devam etti düm, geç — dOğru, biraz rahatlar ihînunde hora tepen e bir- derler Yaletler, dört başlı, sekiz | #meliyat Miş, kaybolmuş; onun o %ememfaunda düymüş öl- his, bütün varlığımı | ÖU Ülm FFE € f FE 4 f z iZ Siftadım, anlıyordum. Birden a- Z İ havaya kaldır- %_:.î% ak&teu duvarlarına gözle- Ü a ximyelemneğe başladım. Ne .hqw sesleniyordum, farkın- < bir nîalnu hastabakıcının, ok- ç v_“m“zuma dokunarak: k — Yatınız bay teğmen, dıim- Ve yarani dh”“uı En de dua ediniz...> de : rş?“'ül Te F a hit:adem felce uğramıştı. ' bebek inkıyad ve tes- VAA di “'Eun. tavırla her dediğini yap- . Gün ağarıncıya w brmel'le bakaç a ' Ş:'“ bir kere olsun dere- < Hiçwk::ımqtlk Böyle olmakla .*N Terak d hemşire: ş hi.th_ Meyiniz, dastum, arka- W_: î;' Varmaz, eski haline .%Ielq hlreki:: beni temin etti. Süre eden gemilerimizin yol.c“luğu esnasında, m;nüğî olduğum o kan- Iaıanu * kera daha yaşa- daha şiddet ve a %x%üî:ıî" korkunç belâlar- y taktım, ky hissi kadar engin bir ra- "tuı,.“%ını İş Te €ni sardı. Oh!,, Ar- tj Pllya kuml'en Beynimi, bütün mü- w. ı.,noı korkunç hayalet- Ğ::'lm'hq sahnelerden kur- Ho, Nn v ' —;llğ% Bu k.îğmde usla bir cer- * h.hı:üu ârım günden güne Büzel, yüksek ve ; Plımlştım ki, gü- €crübe ile la- Rkben 'a karşıla _“ânaüh_îom başıma — indi. İllâhen fam bir ay sonra, Nu ) 'dazı alarak, 30 kışilik Mhğnğıüwyete büründüğümü, | lundu. Düpedüz isyan ettim. Bu adamlar düşman değildi. Benim waltandaşımdı. Belki de cebren cebheye sürüklenmiş- ! lerdi. _ Böyle kanlı bir işi yapamam, dedim. Beni daha yüksek rütbeli bir zabite ç- kardılar. Bunca yıllardır. barut kokuşu yuta yuta, değil yalnız yüzü, gözleı_'i bile değişmiş olan babacan zabit, beni baş- tan aşağı bir süzdü. Son odada bulu- nanlara: &; — Hepiniz dışarıya çıkınız!.. diye gür- ledi. Kapı kapanınca bana döndü ve kükredi: — Ulan, sen de mi kancıklık ediyorsun? Bu, yalnız disiplinsizlik. değil; hıyanet, alçaklıktır be!.. dedi. İnanılmıyacak — bir alıla_l_ısızlık İki Amerikalı genç karı- larını münavebe ile değiştiriyorlarmış muhakemeyi dinlerken «üvey kızım, beni ile aldatı - yorııu;, hal» diyerek sekteden öldü Bahriye kolejinde bulunduğum zaman- lardan edindiğim fena tecrübelerle, Öğ- ; renmiştim ki ordumuzda disiplin, yaln_tzl zâhirdedir. Haddinden fazla gevşemiştir. * !Sonra mafevkine cevab vermek te, öyle mühim bir suç sayılmıyordu. Binaena- leyh, o salçaklıktır bel.r diyerek sözünü bağlar bağlamaz, hemen yapıştırdım: . | — Ben alçak değilim. Bunu siz de pek | iyi bilirsiniz. Fakat ne isterseniz söyle- yiniz, elinizden geleni de arkanıza koy- mayınız, böyle bile bile, göre göre, ben. bu adamları öldüremem. Kurşuna di- zemem. Yaşlı asker, fena halde kızmıştı. Asabi ellerile bıyıklarını kıvırıyor, simsiyah, kehribar gibi gözlerile beni dikiz ediyor- du. Derken, hep arkamdan dolaşarak, hiddetli adımlarla odada bir aşağı, bir yukarı gidip gelmeğe başladı. Arada sı- rada zıngadak tam ense kökümde durun- ca, içimden: — Hah!,.. diyordum, herifçi oğlu, şim- di beni pataklıyacak. Fakat korktuğuma uğramıyorum. Ku- mandanım gene eskisi gibi sinirli sinirli geziniyordu. Bir seferinde gene arkam- da mıhlandı kaldı, ve birden ayı pençe- sini andıran ellerile omuzlarımdan ya- kaladı ve beni topaç gibi kendisin?: doğ- ru döndürdü. Hiddetten morarmış yüzü beyazlaş- mıştı. Gözlerinde sakin, adetâ —müşfik bir eda okunuyordu. Bir müddet bana baktı. Sonra dümdüz, ve tok bir sesle; — Hayır, hayır.. seni kurşuna dizdire- mem. Bu işde, belki de haklısındır. Ha- kikaten kabak tadı vermeğe başladı.. Dedi, ve kendisini bu hakiki hüviye- tinden çekip sıyırmak istermiş gibi, bir silkindi, doğruldu. Masasının başına geç- ti, ve: — İzahatınızı dinledim. Bu — hususta (daha düşüneceğim. İcab eden emirleri sonradan veririm. Gidebilirsiniz, dedı. Keskin bir selâm çaktım. Bir an için, kalıbımı dinlendirmeme ramak kalmiış olan odadan dışarıya çıktım. Gayem uğ- runda başlamış olduğum ilk mücadele- de muzaffer çıkmıştım. * Müstakbel operatör, Rusyadan İrana kaçmıştır, fakat idealine sadıktır. Ne ya- pacak yapacak, muhakkak surette ope- ratör olacaktır. İstanbula ayak basma- mıştır, Fakat parasızdır. Cebinde tek bir kuruşu yoktur. İstanbulda hüviyet vara- kası gösteremediği için beş gün hapiste yatan Hasan isminde bir çiftçı ile gayet sıkıfıkı dost olmuştur. Hasan hastadır. Bakılmaya muhtaçtır. Müstakbel opera- tör arkadaşını hastaneye yatırmaya Tazı etmiştir. Bunun üzerine birlikte İngiliz hastanesine gitmişlerdir. (Arkası var) Doktorlar tekâmül Kursu başlıyor Sıhhiye Vekâletinde doktorlara mah sus olmak üzere açılan tekâmül kur - sunun Şubat devresine ayın dördün - den itibaren başlanacaktır. Bu seferki kursda yalnız hükümet doktorları bu - lunacaktır. İstanbuldan kursa Sarıyer hükümet tabihi doktor Necdet iştirak LA dizmem emro- Kalvinin karısmı W-*zlle Leenin karısı Kalvin 32 yaşlarında bir Amerikalıdır. Estelle isminde gayet güzel bir karısı var- dır. Buna rağimen ondan hoşnud değil - dir. Mühakemeye müracaat etmiş, bo - şanma talebinde bulunmuştur. Şahid o- larak da, en iyi arkadaşı Leeyi göster- miştir. Lee mahkemede, şahadette bulunur - kenâ — Kalvin benim en ivi dostumdu. İç- U Â ne, Kdi ü HLEE A n « —| —T YT TT “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, İki iğne hikâyesi Röportajı yapan: Nn — ge Doktor bana gayet tatlı bir sesle: — Yarın seni yeniden muayene edece- ğim. Düşün, taşın, eskiden n2 iş yaptığı- nı hatırlamağa gayret et!. ' Odadan çıkıyorum. Halil İbrahim de arkamdan yetişiyor: - — Ne yaptın Faruk diyor. — Hiç ne yapacağım, iyiyim.. — Bu kadar aksilikten sonra bir d2 buradan çabuk çıkmak istiyorsun. — Ne aksilik yaptım ben? — Hiç. Orta koğuşu geçerek bizim tarafa çı- kıyoruz. Karnım aç, bir lokma bir şey yesem, fakat ataba bu vakit yemek kaldır mı? Muhakkak saklamışlardır. Bana fi- lân sormağa vakit kalmıyor. Kabak ka- falı gardiyan İzzet beni görünce: — Aman Faruk diyor. Hemen aşağı in, Mehmed seni bekliyaor.. — Yemek için mi?.. — Yemek için ama... Senin bildiğin yemek için değil.. iğne yemek için bel- kemiğinden su almacak. . — Ben öyle şey istemem. — İster iste, ister isteme. Belkemiğir- den muhakkak su alınacak.. — Zorla değil a... TYaruk bu sevdadan vazgeç, in aşa- ğL Bızi cebir istimaline mecbur etme, Vekâletin emri böyledir. Buraya giren her hastadan su alınır. Heydi şimdi in. aşağı. Aşağı-indim. Raşid baba, çini mavi gözlü, papağan burunlu, tıbbı adliden arkadaş olduğumuz hasta, daha diğer iki kişi aşağıda dizilmişler.. Kara gözlü, kara kaşlı hemşerim Mehmed de yanla- rında... Mehmed de beni görünce: — Haydi Faruk, dedi. Müdüriyete.. — Ne olacak?.. — Belkemiğinden su almacak. — Bundan kurtulmanın ;aresi?.. — Yok... Haydi yürü bakayım.. Kırık çakıl taşı bir yoldan gidiyoruz. Müstatil paviyonların önünde bir ta - kım hastalar miskin miskin dolaşıyor- lar.. hava çok aydınlık. Yolda bize kim iltihak etse beğenirsiniz?.. Düşünme- yin, bulamazsınız. Sevgili zevcem Ef- tra ile Seniha.. onlar da bir kadın gar- diyanın refakatinde müdüriyet binası- na yollanıyorlar. Fakat Eftra bana dar- gin, konuşmuyor. Müdüriyet binasına geldik. Dört ka- p:ılı müstatil bir yer burası. Sağ ftaraf- fa içerisinde tüpler, ilâç şişeleri gözü- ken bir kapının önünde durduk. îçen'- de bir sürü beyaz gömlekli kadın erkek var. Çini mavi gözlü, papağan burunlu hasta pek heyecanlı. Nasıl olmasın? Gardiyan onu döndürmüyor. Raşid ba- badan bahse hacet yok. Damadlarını pek even bu ihtiyarın nasıl olacağını pek güzel tahmin edersiniz. Asıl mühim mesele benim halim. İ- çimde müdhiş bir korku var. Belkami- ğime iğne sokulacağımı düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Sırtımdan âsağı soğuk terler dökülüyor. Zihnime fenalıklar geliyor. Yarabbi, sen benim aklımıı muhafaza ediver. Sen beni deli etme! Muayenede olduğu gibi içeri ilk ev- velâ Raşid baba girdi. Bakalım bağıra- cak mı? Çıt yok. On dakika sonra çıkti. Ko- lunda ve belinde kan var. Sanki ona! iğne yapılmamış. Hâlâ damadlarile meşgul, Yüreğime biraz soğuk su serpi- liyor. Demek bunda korkulacak bir şey *htiyar tahammül ettikten sonra ben dayanamaz mıyım? Fakat çini mavi gözlü, papağan bu- runlu hasta içeri girince mesele değişi- yor. Bir patırdıdır kopuyor: Doktordan çıkınca gardiyan “Haydi aşağı, seni bekliyorlar!,, dedi. “Yemeğe mi,, diye sordum. Cevab verdi: “Evet ama yemek yimeğe değil, iğne yimeğel,, Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur) da! Ah.. bırakın beni, bırakın diyorum. Öldüm, bittim. Gardiyana rica ediyorum: — Ayağını öpeyim hemşerim, beni içeri en sonra sok. Belki doktoru kafes- lerim de belkemiğimden su aldırtmam. — Peki, dediğin olsun ama.. bu işden yakayı sıyıracağını zannetmem hiç.. — Eh, ümid dünyası bu.. — Peki... Eftra içeri girmiş. Zavallıcık ben ko- casını imdada çağırıyor: — Yetiş Miltonum, sevyili kocaci- ğim. Kurtar beni.. Yozunuz kör olsun vERELE HN lLee 3ö G be.. o koca çuvaldiz bele yirer mi? Yu- - nah değil mi? Raşid baba ile giden korku yeniden beni.sarıyor. Eftra çıkıyor. Fakat çok bitkin zaval- hcık. Gözleri kıpkırmızı olmuş. Semiha da içeride, aslan kesilmiş: — Kaç defa bu? Kaç defa su alın- mak? Böyle giderse iliklerim kalmıya cak. İstemem.. istemem.. Akşama kadar sıranın bana gelmesini - istemiyorum, Fakat mukadderin önün- den kaçılır mı? Nihayet Mehmed: — Haydi Faruk, diyor. İçeri! Sıra sende.. İçeri giriyorum, Ama nasıl bilseniz. Ayaklarım geri geri gidiyor. Ortada demirden beyaz emaye koca bir masa var. Üstünde ağzı pamukla tı- kanmış bir sürü tüp. Etrafında yüksek taburalar ve zayıf, şişman, hepsi kar gibi gömlekli bir sürü kadin, erkek., Minnacık bir bayancık beni çağırı yor. Eline matbu iki kâğıd alıyor. — AÂdın ne senin? — Faruk. — Babanın adı” — Hilmi. — Numaran? Benim yerime Mehmed cevab veri- vor: — 1646, Bir tabura gösteriyor: — Otur şuraya... — Doktoru göreceğim ben.. — Doktoru ne yapacaksın? — Size ne?.. Göreceğim diyorum, Zayıf, orta boylu, buğday çehreli, ka- — im kaşlı birisi: — Doktor benim, diyor, ne yapacak- sın? — Belkemiğimden su almayın.. — Öyle şey olmaz.. haydi otur şura: ya.. — Ben deli değilim.. — Sana deli diyen var mı? Elbette değilsin! — Daha güzel ya... Deli değilsem ne demiye su alacaksınız?. — Usuldendir bu... — Ben usul filân dinlemem., — Haydi, çok söylenme.. otur şuraya, sıva kolunu.. — 'Olmaz... Minnacık bayan söze karışıyor: — Kardeşim bundan bir şey çıkmaz ki.. otur şuraya, bak göz kapanıp açı- hncaya kadar olur, biter. mem.. — Çocuk olma kardeşim.. istesen de istemesen de olacak bu.. * y 'N Öi t — Biliyorum ama, tahammül ede- — mem ben.. — Â., ayıb, ayıb doğrusu erkek ola- caksın... Ne yaparsın.. iskemleye oturuyo- rum. Bir ayna olsa da yüzümü görsem: mMmutlaka kireç gibidir. — Arkası var — * Okuyucularımızdan Bay Yılmaza: (Ben bir tımarhane kaçkınıyım) tefri - kamız pazartesi günü bitecektir. Sizin için pgene bu derece alâka uyandıracak ve me - rakla takib edilecek başka ve yepyeni bi — röportaj serisi daha hazırlıyoruz. Bunu dş — İmdad! Adam öldürüyorlar bura- — ayni derecede merakla takib edeceğinize e- — miniz. -—- tiğimiz su ayrı gitmezdi. Beraber eğle - nir, beraber güler, beraber ağlardık. O kadar ki, karılarımızı bile birer hafta münavebe ile değiştirirdik! demiştir. Leenin karısı bu şahadeti kat'iyetle reddederek: DEn K iÇa KA yrr <Sf <S — Hayır, diye bağırmıştır. Kocam ıah- y — — Kâksız, sefilin biridir. Dedikleri doğru değildir. Bana çamur sıçratmak istiyor! Mahkemeyi heyecanla takib eden, ve Madam Leeyi delice seven üvey babası: — Allahım neler duyuyorum. Demek benim üvey kızım, beni başkalarile alda- — tıyormuş, diye diye A A A sekteden ölmüştür. a DA B CALLEĞE'a ea >