3 a “Sön . osta ,, nın ikâyesi Onlar bir çay ziyafetinde tanışmışlar- dı. Medih; genç, yakışıklı bir erkekti. İki şeyden hoşlanırdı: Güzel at ve güzel kadın.. Onu dalma ya bir güzel at sır - tında, ya güzel bir kadın yanında gö - rürlerdi. Neclâ ile Medihi tanıştıran ev sahibi: — Birbirinizden çok bhoşlanacaksınız.. demişti, Neclâ da sizin gibi at sporlarını çok sever, Medih, at sporlarını seven bu genç kı- za, dikkatli dikkatli baktı. Çok güzeldi. Tanıdığı güzel kadınlar arasında onun line belki de hiç tesadüf et - yana oturmuşlar konuşuyorlardı. Veclâ, Medihe kısaca hayatını anlattı. birlikte Avrupada 1.da sporu ve bilhassa i, İstanbula yeni gel- ulun atla gezilecek yerle- lardı bu güzel bir fırsattı. Hemen teklif etti İsterseniz yarın sizinle uzun bir at gezintisi yaparız. Hay hay. Ertesi günü buluşmıya karar verdiler. * Medihin seyisi Şişlide ikt atla bekli - yordu. Atlardan birine Medih, ötekine Neclâ binecekti. Medih geldi. Neclâ he nüz yoktu. Biraz sonra da o göründü. | Gayet güzel bir at elbisesi Biymişti. | Neş'eliydi. Medih evvelâ onu atına bin - | dirdi. Sonra kendi bindi. Evvelâ yavaş| yavaş gidiyorlardı. Neclâ, bu yavaş yü-| rüyüşten hoşlanmadı. Hayvanını mah -| muzlıyarak hafif sür*: 'e kalktı; Me -| dih de onu takib etti. Hafif sür'atli, kısa | dörtnala, kısa dörtnal, açık dört nala döndü, Artık çok hızlı ilerliyorlardı. Ok gibi hendeklerden, geniş toprak yarıntıların- | dan, mâninlardan fırlıyorlardı. Yağmur | başlamış, yüzlerini kamçılıyordu. Medih bu vaziyetten pek memnun değildi. Bir aralık, yağmur geçinciye kadar civar - daki bahçıvan — külübelerine — sığınmay teklif etti. Neclâ bunu işitmemiş görün- | dü. Yağmur hızını arttırmış, onları ilikle. rine kadar ıslatmıştı. Neclâ, hayvanlar yoruldu, biraz dinlensin diyerek hay-| dı, Medih de indı. Fundalık- | lar arasında yürüdüler. Biraz ileride bu- lunan gazinoya geldiler. Neclâ garson - dan bir çuval istedi. Arkasından meşla ceketini atarak kollarını sıvadı. Hayvan- ları dam altma alarak kurulamıya baş- ladı. Medih de ona yardım etmeğe mec- bur kaldı. Bu iş bittikten sonra Neclâ: — Şimdi girebiliriz. ve bana yardım ediniz de soyunayım. Dedi. Garson kışın bu issiz ve kimsesiz gü- | vandan at "gon Posta ,, nın edebi romanı: 42 a ae aüzaam — ada — TEK TAŞLI SON POSTA YÜZÜK Neclâ bu yavaş yürüyüşten hoşlanmadı i ! | nünde gazinoya düşem bu yağlı müşte- rilerden memnundu. Hemen sobayı a - teşledi. Medih bizi yalnız bırak içeride temiz bir sofra hazırla, dedi. Medih, Nec- lâya yardıma başladı. Evvelâ çizmeleri- ni çekti. Neclâ, hiç çekinmeden külotu- nu, çorablarını, süeterini çıkardı. Soba- nım yanındaki iskemlelere serdi, Saçla - rını çözdü. Orada bulduğu temi kirle kuruladı. Kendi ren, bir pembe bluz, dar inen ipek bir gömlekle kalm! banın kenarındaki ufak bir iskı turdu; ayaklarını diğer uzattı. Medihden bir sigara alıp yak Medih, onun güzel yüzünü; güzel vü - cudi bukle bukle dökülen samman ren- gindeki sarı saçlarını en nefis bir tablo- yu seyreder gibi seyrediyordu. O ne güzeldi. Medih Gdamariarındaki kanın kaynadığını hissetti, bir adım at- S& öonün yanında olacaktı. Onu sevmek, onu — öpmek, — istiyordu. — Sandalye - sini biraz yaklaştırd. -Şimâ lâya daha yakındı. Neclâ tatlı bir gülümsemeyle, Medihe baktı. Bu bakışta, neler vardı. Medih artık kendini tu » tamadı. Neclâya doğru eğildi, onu öpe « bir peş- andıran ka - Sö. ve dizlerine tı. cekti. Neclâ bir kahkaha atarak yerin - den fırladı: — Olmaz demiyorum, fakat bir daki- ka. Parmağından tek taşlı yüzüğünü çı - kardı; avucuna aldı: — Bu yüzüğü avucumdan alabilirse - niz Medih yüzüğü alabilmek için uğraştı Fakat onun bütün kuvvetine Neclânır. parmakları mukavemet ediyordu: İşte, dedi, yüzüğü avucumdan ala- madıniz. Şimdi uzak durunuz.. daha iyisi.. Sözünü bitirmeden müşamba ceketini arkasına aldı. Ve koşa koşa yöla çıktı. Geçen bir taksiye atladı. Medih taksinin yanıbaşında idi, Neclâ ona döndü, gü- lümsedi: ' — Bunu ben başkalarına söylemem, siz de söylemeyin, çok ayıp olur. Dedi ve şoföre döndü: — Haydi, çabuk İstanbula! ————————— —— YARINKİ NÜSHAMIZDA: Kara yı'an... Yazan: Kadırcar Kafit Baş, diş, nazle, grip, romatizma ve bülün ağrı.arınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe atımabilir. ' =Bîv(îenc; Kızın Romanı Sen de başının çaresine öylece| bak!) diye yazmak için o zaman a;iü-ı sümün üstünde çarpan şeyin bir insan | kalbi değil, duymıyan ve çarpmıyan bir et patçası olduğuna hükmedeceğim geliyor. Halbuki t dünyanın €en mes'ud kadını yapmak için ben nele- rimi feda etmem. ; | Gramofon «Boğaziçi Suları» nin son| dalgalarını da bir ipek etek )ıışır'.ısı! i r uzaklaştırdıktan sonra | di odada, etajerin üzerinde- ince tiktakından başka bir ağır ke- ş gibi göz- anım havasını kapladı. Genç - adam gözlerini açarak etrafına baktı. Biraz evvel elinde tuttuğu Selmanın resmi divanın orından kayarak — halının üstüne düşmüşlü. Onu tekrar eline al- 9) ve yere düşen sahici Selma imiş gi-|ihtişam devrine yı Muazzez Tahsin Berkand bi camın üstünü elile okşıyarak kendi kendisine mırıldandı: Zavallı küçük İspinozum; senin ini mi acıttım? endine sorarken içinde bü- gene bir y Bu su, jyük bir. Üzüntü ile geçen seneyi hatır- lamıştı ve bu hatıra onu daha, daha ge- rilere, tâ kendi çocukluğuna kadar gö- türdü. Fuadın çocukluğu Trabzondaki bü - yük tahta konakla ucsuz bucak fın- dık bahçeleri arasında geçm Umu- mi muh bahçelerin iktü. Bura'arda e en köklü a biri olan «Tatarlar» rında hiç Tatar yokken onlara ildiğini Fuad sonra - dan pek çok araştırmış fakat bulama- mıştı Fuad büyük babasının saltanat ve Mısır Kra (Baştarafı 1 inci sayfada) | ve hâdise, halka ve memleketa, 101 tap | atışı ile bildirilmiştir. İzdivaç ı—vr:ıkım,: (kendi tarafından bizzat kral, Bayan Fe-| ride tarafından da vekil olarak habası' tmzalamıştır. Şahidlikleri, kralın kabinesi | şeli Ali Mahir Paşa ile başmabeyinci Zülfikar Paşa yapmışlardır. | Genç kraliçe, bugün — öğleden | kralın teyzesi tarafından evinden alına- | tak Helioplis sarayına gelirilecektir. | Genç kral ve kraliçe, öğleden sonra Hı—-ı rak Heliopolis sarayına ziyafeti vereceklerdir. sonra, getirilecek sokakları, bilhassa Kubbe sarayı civarı- | nı kaplamış ve şenliklere iştirak Py'ı--l miştir. (AA) | Kral karısile şehirde gezinti yaptı | Kahire 20 (A.A.) — Kral Faruk yanın. | da karısı ve tek bir yaveri olduğu halde bu akşam otomobille şehirde dolaşarak donanmayı ve şenlikleri seyretmiştir. Bundan polisin bile haberi olmamıştır. Kraliçe Feride peçe Kraliçenin peçesiz resimleri izdivaç do- layısile çıkan husüsi pulların — üzerinde| bile resmen vardır. Halk, bunu büyük bir meserretle karşılamıştır. Bu hâdıse, | Nobel mükâfatı | Negüs'e verilecek ! İ (Baştarafı 1 inci sayfada) turılmış ve imzalanmıştır. Bu listeler, pek yakında, Nobel sulh mükâfatını ve-| recek olan Norveç mebusan meclisi No-| kamitesine tevdi olunacaktır. * Nobel sulh mükâfatını bu sene Neci- İşi'ye vermek üzere İsveçte — mebuslara | mazbata imza etti: r! İnanılmıyacak haber. Nobel bu mükâfatı tesis ederken, | kendisinin insan ö ek — yolundaki | |güönahlarının yükünü hafifletmeği dü-| İşünmüştü. Fakat, anlaşılıyor ki, bu mü-| kâfatı tevzi r olanlar, bunu taşımıyacaktır. ile vazifı âfat değil, bir sadaka haline ge- Ürdiklerinin farkında bile değiller! Nobel, dinamitin insanlık arasında ya- İpacağı tahribatı hesab ederken — yalnız bir şey düşünmemişti: Dinamitin patla- mamasına mâni olacak kuvvet, gene di- mittir. Eğer Necâşi, Nobel'in icad et- tiği ölüm anjininden hakkile istifade et- mesini bilseydi, şimdi Habeşistan sulh | ve sükün içinde yaşar, Necâşi de tahtın- da rahat rahat oturup sadakaya muhtaç olmazdı. Bunun için, bizce, Nobel başını mezarından kaldırıp, Nocâşi'ye sulh mü- kâfatı verilmek üzere, imza toplandığını görseydi, İskelet halindeki elini uzata- rak kuru w maklarile bu imzayı âatacak *elekleri peralar ve şu sözleri söylerdi: | | Hayır, benim mükâfatımı, memle- | Wkellerini müdafaasız bırakan cahil ve | | | harem ve selâmlık dalrelerinin kalaba- lığı, her adım başına uşağın, Bir hiz- metcinin, bir işcinin mevcudiyeti onun küçük varlığında büyük bir tesir yap- mış, daha çocükken © kendisi için «benim bir şahsiyetim, bir mevkiim var» diye düşünmeğe başlamıştı. Etra- fındakilerin onu fazla şımartmaları, o- na fâzla ehemm na sebebiyet veriyordu. Büyük baba - k torunu olması onun | jsmın bir tanı | iyüksclunîvr kesten başka görür, ona herkesten baş- İka bir derece verirlerdi. Belki de Trab- jzonda kalsaydı bunun Fuadın terbiyesi üzerinde zararları görülecekti; fakat |daha on yaşına gelmeden onu İstanbu- la, Galatasaray lisesine leyli gönderme- ebeden evvel bu tahta ko -İjeri küçük varlığında yer tutmak isle-| 1 7 tanr Trabzondaki | ven gurur felâketini henüz filizlenme-| den yoak etmişti. ncak, çocukluğunda, belki de o pek farkında olmadan başının içinde yer bulmuş olan bu «kendisine güvenişe, «kendisine ehemmiyet veriş», seneler geç e Fuadın karakteri üzerinde te- İsirlerini göstermeğe başlamıştı. ı Onun için s«olmaz» kelimesinin mana- sı yoktu. Hattâ babası sermayesin! tü- Hattâ büyük annesi, amca ve hala-/ , İsı, hattâ kendi babası bile Fuadı her-| iş, daha lisede iken küçük sı- mıflardaki talebeye hususi dersler ver- mek suretile kendini kayırmağa muvaf- fak olumuştu. Babasına kalsa, İstanbul- daki işleri bozulduktan sonra onu ken- disile beraber Trabzona götürerek tah- silini yarıda brrakacak ve onun istik- balini körletecekti. O zaman daha çı- cuk denecek bir yaşta olan Fuad bu noktada babasına karşı gelmesini bil- miş ve ondan bir maddi muavenet bek- lemeden lisenin son sınıfına kadar var- mıştı. cktebden bütün bütün ayrılmak ehlikesi onun çalışma hevesini körük- İlemişti. Artık dünyada kimseye güve- !nemiveceğini anladığı için olacak, bir taraftan derslerine ateşle ve heyecan- la çalışırken, bir taraftan da mektehde Ive dışarda hususi dersler bularak bü- |tün ihtiyaclarını karşılamağa muvaffak oluyordu. O kadar ki, Fuadı çok yakın- yanlar, onun hayatında bir- denbire bir kasırga gibi esen bu para- sızlık felâketini öğrenmemişlerdi. Hari- cen o göne her zamanki becerikli, ken- dine güvenen ve biraz mağrur Fua kalmıştı. , İçin için tülen bu aile dramını ve ba- ba ile evlâd arasındaki mücadeleyi ya- kından ve çok alâka ile takib etmiş ©- lan mekteb müdürü bile Fuad için: — Çok sebatkâr ve azimkâr çocuk... etişebilmişti. Evdeki |kettikten sonra bile o cesaretini Ray-|böyle devam ederse bayıtt(ı iyi bir yol- h ev—l Kraliçe peçe takm a0 Devlet reislef! verdikleri hed ATATÜRK : 5 yen bir İNGİLTERE KRALI: BİTLER MUSBOLİNİ t n YUNAN KRALI — : Tarihi eseri. Mısır kadınının açılışına «i Sabahtanberi büyük bir halk kütlesi | bir merhaledir. Hitlerin hediyesi Berlin 20 (AA.) — B. HitleS Z ruk'a, evlenmesi dolayısile bir mobili hediye etmiştir. Mısır konsoloshane& Mısır kralının düğünü dün gece şehrimizdeki Mistt ğunda bir resmi kabul terti? Kon: uğun — Bebekteki tertib edilen bu resmi kabuldi * vini Hüdal Karataban, — GF erkânı, şehrimizdeki bütün ve birçok tanınmış aileler M muşlardır. ğ l Mısır konsolosu Hafız Amif, Ş tebriklerini kabul etmiştir. — — B İ Kambiyo mürakt") Ki T ve son Fransız bit (Baştarafı $ üncü sayfali, ler. Buna da nezareti şidd bir piyasa denilebilir. * Bütün bu tedbirlere rağmefl fayda etmiyebilir. Bunu - BEğ ecnebi kambiyosu almak İf7 kendi hususi teşkilâtına icab edeceğini muvafık gö b kambiyo mürakabesini teşkil Fi nun neticesi olarak devlet, 9f'0y sanayi erbabının, tüccarın rinde tedkikat yapmak hakkilli tâ kaçakçılık yapılmamak ; lar bile icabında alâkadarlariü nünde açılır. Bu uğurda çalış#F L bir polis teşkilâtı dahi ıy lebilir. Böylelikle kambiyo PİYSİĞT) dan kalkar, kambiyo idaresi, J 1 rusu kambiyo mürakabe 10958 bulur. 5 Buğün yeni Fransız kııbîn# f teşkil eden Şotan Xomı'uıljtluu listlerin istedikleri bu yola GÖRÜŞİ) temediği içindir ki istilaya | miştı. Fakat memleketin tekrar İşbaşına getirdi ve mürakabeden kurtuldu. Selim K bili âciz insanlara değil, vatanlarıfk Ü için dinamitleri eksik olanlafi — siniz! ş dan yürüyerek muvaffak 0NW yordu. Genç adam için asıl büyük devresi mektebi bitirdikten #? WAl lamıştı. O müddet zarfında .ç ve büyük babası Fuadı büsbüfl yi siz ve parasız bırakmışlardiri p yf| yalnızlık onu inkisara uğratâ” j iradesinin kuvvetli bir aksülâf y saret ve azmini körüklemh'd' 4' Reşidin: — İzmire benim yanıma ',7 burada sana bir iş de bulu! | Gibi müşfik ve himayekâf * na: R — İstanbulda tahsilime © ceğim. Cevabile mukabele ederek ? kültesine yazılmıştı. hil Fuadın enerjisi yılmzy!“v e) ve yorulmıyan bir kudrettir: külteden çıktıktan sonra &' bir ticaret evinin hesablarifl akşamları husust derslerini * geceleri hukuk notları üzerii saatlerce çalışıyordu. Arkadaşları onun için: orulma bilmiyen diyorlardı; İakat bunda_ A nkü Fuad bir makine gibi © tığını bilen ,okı pif bunlardan azami istifade gibi çalışıyor ve bu çalışt yordu. ü P| Y bir FÜ