KZDEDE San'atkâr ve cemiyet # # San'atkâr kendisinden bahsettirmeli mi, bahsettir- memeli mi? Fikirlerini ortaya nasıl koymalı? Mu- harrir, hakikati en mülâyim şekilde ortaya koymıya ' çaışan bir vasıla mıdır ? Yazan: Bu sene Nobel mükâfstını kazanan Fran- şız romancısı Roger Martin du Gard ken - dini reklâmdan ve bilhassa gazetecilere şah- si, eserleri ve san'ati hakkında beyanatta bulunmaktan hiç hazzetimezmiş. Şimdiye ka- dar, eserlerini yarattığı sakin uzletin çerçe- vesi içinde bu prensibini iyi kötü devam et- tiemiş ve bu san'at havarisini hiç kimse ra- hatsız etmiyerek sadece ondan eser bekle- miş. Fakat son zamanda iş birdenbire de- Bişiyor. Nobel sulh mükâfatının bu müuhar- ririn romanlarından birine verilişi üzerine gazeteciler bir çekirge sürüsü gibi ııavallıyal saldırıyorlar. Fakat Roger Martin du Gard / gene ağzını açıp esaslı bir tek söz söyleme- mokte İnad ediyor. Bir taraftan da mektub- lar ve günlerce hiç ara verm_eden çalışma odasında zir zır öten telefon... İşte bu hum- malı günler içinde bir sabah romancı artık dayanamıyor ve âdeta kudsiyeti ihlâl edilen evinden uzakta başka bir sükün köşesi bul- mak, bir kaç saat için orada kafa dinlemek ümidile kapıdan fırlıyor. Fakat gazeteciler nerede hazir ve nazır değillerdir ki? Müba- reklerden biri derhal yan kaldırımında kar- şısına dikiliyor ve aralarında aşağı yukarı şöyle bir mükâleme başlıyor: Gazeteci — Rica ederim, bir kaç şey sora- cağım. Romanciı — Cevab veremem. Gazeteci — Niçin canım, uzun değil. Romancı — Mutadım değil. cevab vere- mem dedim ya.. , Gazeteci — ÂAma niçin? Romancı — Nicin mi? Durun öyleyse size torunumun bir fıkrasını anlatayım. Bu yaz sayfiyede idik. Bir gün bu dört yaşındaki se- vimli ve şirin yavruyu banyo odasında yı - kıyorlardı. Sesini duyunca yanına — gittim. Beni görünce haykırdı: «- Haydi büyük ba- ba, sen de soyun, çırçıplak ol da yanıma gel.. beraber yıkanalıma dedi. Gülerek :- Ol- maz yavrum, dedim. Hayretle yüzüme bak- ti ve tıpkı bu anda sizin gibi dudaklarını bükerek sordu: — Niçin ya?. Roger Martin du Gard'ın ağzı hayretinden açık kalan gazeteciye cevabını burada kesi- yorum. Şimdi genç romancı Sabahaddin Ali- nin geçen haftaki «Uyanış» mecmuasında intişar eden edebi anket cevablarından şu satırları alıyorum: — Bana, hiç, ama hiç sevmedifim bir tek- lifte bulunuyorsunuz. Bu şekilde, anket ve mülâkatlardan dalma uzak kalmak İstemi - şimdir ve böylece kalmışımdır. Bunun sebe- bi belki herkes için biraz garibdir.. fakat de- dim ya; ben kendimden bu şekilde bahse - dilmesini sevmiyorum. Sonra bilhassa duy- duğuma ve gördüğüme göre, bir çok anket- eiler konustukları kimselerden aldıkları söz- leri kendi işlerine, kendi tarzlarına göre, uy- durarak bir çok ilâveler yapıyorlarmış. Ne - ticede, ciddi bir mevzu bazan bambaşka bir şekil alıyor.. Maamafih Sabahaddin Alinin bu tereddü- dü devam etmiyor, mülâkatı yapan gencin kat'i teminatı üstüne çocukluğuna, ilk ede - biyat merakımna ve nihayet bugünkü san'at düşüncelerine dalir epeyce sözler söylüyor. Yani sizin anlıyacağınız bizim gazeteci Fran- sız gazetecisinden daha zeki ve bizim genç romancı olgun ve pişkin yaşlı Fransız ro - mMmancısından daha yumuşak çıkmıştır! Şimdi bizim genç gazetecinin, bizim genç tomancıya şu sualini kaydedeyim: — Hikâyelerinizi nasıl yazarsınız ve ga - yeniz nedir? İşte $imdi de, anket başlarken kendisinden bahsedilmesinden hoşlanmadığıni söyliyerek gene de bahse imkân ve fırsat veren Saba - haddin Alinin cevabını okuyalım: a— Yazılarımı ekseriya gece saat ön bir- den sorra yazmayı tercih ederim. Yazi o - dama çıkıp, yaz İse pencereleri açar, kış İse sobayı yaktırır, radyo mu da güzel bir mü- ziğe ayar ederim. Bilhassa otururken ve ya- zılarımı yazarken müzik benim için mühim bir ihtiyaç gibidir.» Eh, fena değil. «Musiki ruhun gıdasıdır», yahud eski Farisi terkible ve an'aneye tam uygun olarak «... gıdayi ruhtur» diyenlerin sözünü bizlm sevgili romancımız da tasdik ediyor. Yalnız anlamadığım, «yazı yazarken gündüz veya gece filân saatlerde çalışırım, Hlân mürekkeble, filân kalemle, filân kâğıd üstüne yazarım, bu esnada kuş sesinden haz duyarım, yahud müzikten hoşlanırım, masa- mım Üstünde kırmızı güller bulundururum, yahud renk renk karanfillere gözlerimi di- kerim, yanımda konuşulursa tek saltır kara- liyamam, yahud ne kadar bağırırlarsa o ka- dar ilhamımı zinde hissederim» gibi cevab- ları kendiliğinden yvermek de her hangi san'atkâr İçin bir nevi ve açıktan açığa ken- din? n bahsedilsin ve ettirilsin değil midir? Rivayete göre Rus romancısı Tolstoi boy boy ve çeşid çeşld dolma kalemlerle yazar ve mütemadiyen kalemleri değiştirirmiş, he- le bınyoya girerek sıcak su içinde yazmak- | tan HJehşetli hoşlanırmış. Tevekkeli eskiden Çar' * Rusyasını deli edecek kadar hararetli ese' v yaratmıyormuş! Hâsılı buhun gibi bir çot cüelliflerin kendilerine göre âdetleri, ma> 'sri vardır. Bunu-İnkâra mahal yok. ©O hal: - niçin güzel sesli ha.neudeıerln bir ne- Halid Fahri Ozansoy vi nazlanışı tarzında iİlk önce kendimizden bahsetmek hoşumuza gitmediğini söyleriz de sonra zevklerimizi, yazı yazarken husüsiyet- lerimizi kendimiz döker saçarız? Doğrudan doğruya: — Hakkın var, birader, her san'atkâr gibi ben de kendimden balısolunmasını severim! Desek acaba bir ayıp mı işlemiş oluruz? Hattâ san'attan ve san'atkârdan pek fazla bahsedilmiyen bir muhitte san'atkârın bu sükütu kırmağa çalışması biraz da haklı de- ğil midir? * Sabahaddin Alinin san'at ve 'cemiyet te- lâkkisine gelince doğrusu çok yerinde ve dü- şündürüecüdür. Eserlerinden bahsederken kı- sa ve toplu bir anlatışla diyor ki: «.. Cemiyetin hakiki vaziyetini, alelâde görüşlerden saklı kalan kısşrmlarıni meyda- na çıkarmağa çalışırım. Muharririn cemi - yetteki rolü de budur. Görüşleri ve ifadesi halktan başka olmalı. Fakat bunu söylemek- le muharrirle kariin birbirinden başka dü- şünen, yabancı iki sımıf olduklarını kasdet- miyorum. Görüşler ayrı olabilir, fakat neti- cede anlaşmak cihetinden beraberdirler. Mnuharrir hakikati en mülâyim şekilde or-| taya koymağfa çalışan bir vasıtadır.» Bu fikirlere iştirak etmekle beraber, «mu- harrirle cemiyetin neticede anlaşması» — ve «muharririn kendi hakikatini en mülâyim şekilde ortaya koyan bir vasıta olmasiı» nok- falarında biraz durmamız icab eder. Hiç şüphesiz ki büyük bir muharrir neticede halkla anlaşır, görüşlerini ve duyuşlarını halka beğendirir. Ancak bu, her zaman en kısa müddet içinde olamaz. Bazan cemiyet yüksek bir san'atkârın eserlerini - ya çok yeni bir teknik dahilinde, yahud çok oriji- nal, bir kelimede yakası açılmamış hususi- yette bularak - ilk önce reddedebilir. Hattâ bazı büyük muharrirlerin eserlerinin sağlık- larında anlaşılmaması da bunu iİsbat etmez mi? Meselâ Fransada bugünkü —modern Fransız temaşasının piri addedilen — Henri Becgue, 1882 den 1898 e, yani ölümüne ka- dar devam eden san'at hayatında Vlectorien Sardou'dan çok bedbaht bir vaziyette idi , Becgue bilhassa «Kargalar» ve «Parisli Ka- dın» gibi piyeslerinde tam tahlil ve örf ve â- det piyeslerini vücude getirmişti. Sardou iss misk gibi buram buram melodram yazıyo: du. Öyle iken ikincisi para kazanıp zengin oluyor, ilki ise zaruüret ve ıztırab içinde yaşı- yordu. Halbuki bugün Sardou sadece — bir hatıradır; Becgue ise bütün yeni bir temaşa ' nesline derinliğini ve enginliğini tasdik et- tirmiş, yeni tahlil tiyatrosu İse başlangı - cında en fazla ondarı ve ayni zamanda Geor- ges de Porto-Riche'ten ilham almıştır. An- cak ne yazık ki «Kargalar» müellifinin ölü- münden sonra... Demek oluyor ki, muharri- rin görüş, duyuş ve anlatışlarını her zaman muhitine kolaylıkla kabul ettirmesi müm - kün olamıyor. Çok kere uzun didinmelere, inad ve ısrara lüzum vardır. İşte büyük mu- harrirlerin bir dereceye kadar peygamberce bir sabra malik olmaları da bundan dolayı lâzımdır. Fakat o sabra kaç kişlde rastgele- bilirsiniz? Kaç kişide ve bilhassa kaç san'at- kârda?.. Sabahaddin Alinin ortaya attığı fikirler- den biri de, demin kaydettiğimiz gibi, «emu- harririn kendi hakikatini mülâyim şekilde ortaya koyması» fikridir. Fakat bana öyle geliyor ki bu fikir ötekini cerhetmektedir. Çünkü «hakikatini mülâyim şekilde oörtaya koymafa» yeltenen muharrir, daha ilk ese- rinde silâhını elden bırakmış ve cemiyetle, cemiyetin o güne kadar devam edip gelen estetik düşüncelerile anlaşmış demektir. Ar- tık ondan sonra da 0 muharrirden yenilik bekleyin! Sabahaddin Alinin bu çok müp- hem olan fikrini aydınlatmasını arzu ede - rim. Tâ ki çok ehemmiyetli bir san'at dava - sında, bilhassa genç yazıcılar arasında yan- lış telâkkilere meydan açılmasın. Bir ağabey edebiyatçının bu temennisi ve sitemi, her halde, kıymetli genç romancı ve hikâyeci -| mizi iİncltmez sanırım., Halid Fahri Ozansoy Bir genç birahanede arkadaşını vurdu Beyoğlunda Viyana birahanesinde kanlı bir kavga olmuş, Necatl iİsminde bir genç kalçasının iki yerinden tabanca ile ağırca yaralanmıştır. Beyazıdda bir handa sayacılık yapan Neca- ti ile arkadaşı kunduracı Hasan Viyana bira- hanesine giderek rakı içmeğe başlamışlar- dır. Aynı birahanede başka bir masada Şük- rü ve Sami İsminde ikli arkadaş oturüyor- larmış. Bunlardan Sami ile Necati arasında bir kadın yüzünden eskidenberi devam eden bir anlaşamamazlık varmış. Yavaş yavaş ka- falar dumanlandıkca bu iki rakib birbirleri- ne sataşmağa başlamışlardır. Neticede iş ta- bancaya dayanmış, Sami tabancasını çeke- rek Necatinin üzerine ateş etmeğe başlamış, çıkan kurşunlardan ikisi Necatinin sağ kal- çasına saplanmıştır. Silâh sesine yetişen zabıta memurları İmdadı sihhi otomobili ile|' yaralıvı Beyoğlu hastanesine kaldırmışlar- dir. Kavga edenler de yakalanıp müddelu- müumiliğe verilmişlerdir. - TU e - Neş'esini nadıraıı ızhar nd bir tip İstanbuldan Ali — Galib de şunu s0- ruyor: — Muvaffak o - lacak mıyım? Herkese mülte- fit davranır. Neş'e sini nadiren izhal eder. — Bidayeten kolaylıkla ,dikkat nazarını çeker. Muayyen memuriyet işlerinde muvaffak olabilir. ARAR Şen ve neş'eli bir genç Çeskesköy'den Kenan imzüsile soruluyor: — Muvaffak lacak mayım? — , Şen ve neş'eli »- lanlar, muvaffaki- yete karşı kapıla- rını açmış bulu- nanlardır. Yalnız; nrasında kuvvetli ve kat'i olmasını bilmek lâzımdır. Ö- . #ekAş Muvaffakiyet şiddet kabul etmez. Ankara — okuyu- cularımızdan Ah- med Dörtez soTu. yor: — Muvaffak 0- lacak mayım? Hiddet ve şiddet yerinde — kullanıi- madıkca zararlı ©- lur. Muvaffakiye- tin, ufak tefek in- hinalara da ihtiyacı vardır. hait Herkesle iyi geçinen bir tip Necdet Eğrika - ; vuk imzalı öokuüyü- ş Hemuz da — karak- terinin — tahlilini | — İstiyor: O Her şeyi öğren-l mek istiyen bir| hali var. Fakat bu, | faha ziyade hisse ve — hayale aid — mevzulara taal - lük eder. Umumi surette herkesle iyi ge- içinmek taraftarıdır. Çetin işlere, müca- dele ve munakaşaları pek yanaşmaz. Zelu bir tip Pulatlıda Asım imzasile — sorulu- yor: — Muraffak 0o- 'lacak mıyım? Zekâsına güve- nenler — çalışmağı © da ihmal etmez- lerse — muvaffaki- yetsizliğe düşme- ğe mahal kalmarz. Yalnız muayyen bir hedefi daima gözö- nünde bulundurmak lâzımdır. on Posta Fotograf tahlili kuponu tlim . . ©* Adres . DİKKAT Galatnnrıyın Ortıkoy ınheıındeln kızıl vak'aları Galatasaray lisesinin Ortaköydeki şübesine devam eden talebe arasında son günlerde 3-4 kızıl vak'asına tesa- düf edilmiştir. İstanbul sıhhat müdürü Ali Rıza dün bu husustaki sualimize şu cevabı ver- miştir: — Hastalık mektebden çıkmış değil- dir. Talebe muhtelif semtlerde otur- duklarından içlerinden bir tanesi has- talığı almış ve temas neticesinde diğer- lerine de geçmiştir. Biz bu çocukları derhal evlerinde tahtı tedaviye aldır- dık. Bunların iyi oluncaya kadar dışa- r" çıkmalarına müsaade etmiyeceğfiz. Kızıl İstanbulda tek tük görülmekte- dir. Bunun için lâzım gelen tedbirler İdare Merkezi : İSTANBUL (GALATA) de alınmıştır. Dünyayı dü zettmeki (Baş tarafı 9 uncu sayfada) re, vaziyet, tavuğu mu yumurtadan, yu- '|murtayı mı tavuktan çıkarmak meselesi hakkında bir karar vermek kadar güçtür. Anlaşılıyor ki Van Zeeland'ın seya- hatleri ve raporları bize malüm olan şey- | leri ilâmdan başka bir netice vermemiş- tir. Bugünkü Avrupanın büyük bir siya- set ve maliye adamı da dünyanın büyük ve ezeli meseleleri karşısında biz gaze- tecilerin hergün — yumurtlıyabildiğimiz hakikatlerden daha fazlasıni muktedir olmamıştır. Bundan cak netice de şu olsa gereküf' düzeltmek için rapor yazmak (€ cadeleyi göze almak, kan dö nını akıtmak lâzımdır. Bu su tün dünya düzelmez; bazılarınıl sı düzelir ve bazılarının dünyas! bütün bozulur. Ü y Demek, dağ doğura doğnf' doğurdu! # - İstanbul Borsası kapanış fiatları 19-1-1938 ÇEKLER Açılış. Kapanış Londra 628,b0 — 629, Nev-York 0,7955 — 0,7930 Paris 23,695 23,6526 Milâno 15,1122 — 165,1033 Brüksel 4,70 4,6975 Atina 86,9530 — 86,88dü Cenevre 3.4435 3,d4 Bofya 63,6435 — 63,5930 Amsterdam 1,4275 — 1,4262 Prsg 22,6425 — 22,625 Viyana 4,21 4,2066 Madrid 13.6834 13.67265 Berlin 1,9750 1.9738 Varşora &. 19657 4. 1925 Budapeşte 8.937ö 3.9944 Bükreş 106. 4440 - 106.16536 Belgrad 344,3276 — 34,30 Yokohama 2,7334 2,7S12 Moskova 23,735 23 76565 Stokholm 3.06565 3.0840 ESHAM Açılış — Kapamış Anadolu g. & GÜ peşin öi li A. Şin. & GÜ vadeli Si z Bömonti - Nektar a -- Aslan çimento 990 9 90 Merkes bankası 97 6B0 97 60 İş Bankası 1025 — Telefon & 8665 ittihat ve Değir. 43 98 — Şark Değirmeni ŞN e- 'Terkos L ADE İSTİKRAZLAR Açılış Kapanış Türk borcu İ peşin 18 85 18 665 B » İ vüdeliil 1895 18 875 » e JI vadel| — 18,96 18,8765 TAHVİLÂT Açılış — Kapanış Anadolu I pe. a ni » I vadali — — . D pa D Ğ » II va. — — Anadolu mü. peşin ll di PARALAR Alış Satış 1 Türk altını — — 1 Banknot Os. B — — Şehir Tiyatrosu Dram kısmında Bu akşam saat (20.30) da PERGÜNT llllllmlil Dram 5 perde Yazan: Henrik İbsen İ Bu akşam saat 20.30 da AYNAROZ KADISI Konedi 6 tablo Yazan Celâl Musahib oğlu ERTUĞRUL SADİ TEK TİYATROSU Pazartesi akşamı KADIKÖY SÜREYYA Salı BAKIRKÖY Çarşamba ÜSKÜDAR HALE sinemasında HANİMLAR TERZİHANESİ Çeviren : Mahmud Yesari BŞ S AMT YFA SELÂNİK” BANKASI 'Tesis tarihi : 1888 Türkiyedeki Şubeleri : İSTANBUL (Galata ve Yenicami) MERSİN, ADANA Bürosu Yunanistandaki Şubeleri : SELÂNİK - ATİNA & Her nevi banka muameleleri Kiralık kasalar servisi Türkiyenin başlıca şehit'” » Paris, Marsilya, Nis, ı,ondr' Mançester'de, Mısır, Kıbrıs, “ 4| İran, Filistin ve Yunanis ÇAĞLAYAN Mımı.ı.A nMıudnıelenmqhurW' AMiRA GEMAL İSUDANLI ZEYNE Numaralar tam saat 2i 1/3 gi başlıyacaktır. Yerlerinizi eV" den temin ediniz. Telefon: 4'# H ı II | . | İ DÖYÇE ÖRİENT. EANK İ Dresdner Bank Şubesi llerkeıi'._Berh'n Türkiyedeki şubeleri: —| İ Galata - İstanbul - İzmir Deposu: İst. Tütün Gümrüğü | * Her türlü banhıa işi * - - | Modern makine tesisatı bulunan bir liz kâğıt fabrikası; piyasa ile M afh bulunan ve külliyetli mikdarda nebt şömen tedarikinde kabiliyetli bir: ıll ACENTA nıvol-'* WWMÜ MANAGİNG DİRECTOR, ıjî MAS ÖWEN AND CO. LTD. WORKS, CARDİFF, WALES, Eı»r(?ıhl'—"I WANTED: AGENT FOR WITH MODERN PLANT. MUST BE INTRODUCED AND ABLE OBTAIN PM TANT TONNAGE IN VEGETABLE M MENT. APPLY: MANAGING D MESSRS. THOMAS ÖWEN AND 00" ELY PAPER WORKS, CARDIFF, İ ENGLAND. Ca LÂBORATUARİ Ümuümi kan tahlilâb, — tengi nazarından Vasserman ve leri , kan küreyvatı — ea - ANKARADA AKBA Kitap Evi Kâatçılık Bütün mektep kıltaplarının yeridir. Mekiep - kırlasıye en müsdit şarılaria ilemin Tei İ şai |