*“ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, Neyzenînha_ş;ni gelenler) nni (.. Vali otomobilinde imiş. Beni gördü “Gene içmeğe ,başlamışsın. Beni seversen tımarhaneye git!,, dedi | Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfumdur) & —i © « — Hey Mahmud Wbaba, kalk, kalk da Nihadın halini gör diye ağladım. | İş için nerelere başvurmadım.. nere- lere. Bir gazete - ye tarihi Toman götürdüm. Üslübu ağ dalı diye almadı - lar. Maarif neşriyat müdürü Falk Raşid talebemdir. Geldiği- ni duydum.. De mmatbaasında bir mu- €ahhihlik vermeosi Tımarhanenin da hilinden bir manzara için gittim, yalvardım. Yarım ağız v!ı-'w — Senin derdinin bir tek çaresi var- detti. Baktım kimseden hayır yok, Maz- | dır. bar Osman bey oğlumuza geldim. Ve| — Nedir? dedim. Cevab geldi: Üğte görüyorsun.. ya sen? — Bir 29 luk.. Neyzen Tevfik c tdi: Zaten inhisarın en küçük mahdu - — Beni sorma. Bu defa burâya “nsızımum necabeti penahisi «Yeni rakı» nın Şerefsiz geldim. Bir yerimde kırık dö- Methü senasını işidip duruyordum. kük yoktu. Moskovadan geri dönen Na- Elemrü fevkaledeb diyerek derhal bir Ppolyon, Habeşistanı fethbedemeden çağı- 29 tuk aldım. Eve gittim. Mezeler bı » rılan Bano gibi me'yusum şimdi.. na- zırladım, Kemali hürmetle — yuvarla - sıl me'yus olmiyayım Nihadcığım, nasıl | dim. Mme'yus olmiyayım ki her zaman bura-| — Oh dünya varmiş! ya benim için alâm n ve şeref olan| — Biz Türküz, güneşi de severiz. Ona yara bere izleri ile ğim halde bu | karşı saygısızlık etmeyiz. Sabahleyin defa sağ salim, kafam yarılmadan, gö-|de bir 29 Juk daha &ldım. Güneşin tu- iZüm patlamadan geldim. Iğunu tes'id ettim. Buradan çıkarken müskirat kullan-| — Sabahları güneşe beyanı hoş âmedi Mmıiyacağıma yemin etmiştim. Bir müd- | €tmek, akşamları Apollonun arabasını det sözümde durdum. Bu sırada bir pa- | Uğurlamak için birer 29 luk yuvarlı - ga yağmuruna tutuldum ki darısı dost-| Yordum. Böylece bir ay kadar geçti. llar başına.. Mısırdan, radyodan, Viya-| — Eb dedim, artık çocuk derslerini ez- nadan, geldi de geldi. Divanyolundaki | berledi, terfil sınıf etmeli... Çadırcı İbrahim efendi dostumdur. O-| - 29 lukla 49 luğu halef selef yaptım. na birkaç tane çadır bezinden kese yap- | Bu da bir hafta kadar devam etti. Ni - tırdım. Bir on liralık bozdurd a ; başladım küsurunu dolan torbaları dikmeğe. Böylece 10-15 tdi: » e kâfi hürmeti ahladım. Bir 96 t1k 96 hık, yani yarım kiloluk, beni si - nirlendirmeğe başladı. Öyle ya ben ya- rım adam mıyım ki yarım kilo içeyim. Kiloluğu a. k içiyordum. Hem de adama- leyman Kâninin Saray ve Babıl- r , |Tnin içyüzü tefrikası gibi içtiğim rakı- Ti arasında|nın sonu gelmiyordu. Arife imiş, Bir â&zamet, pür v envai İikör, etrafa tebessümler, iltifatlar saçan ra-|akşam Beyoğlunda Hacı Bekirin önün- ı hazretlerine icab eden hürmeti ifa- de Valinin şoförünü gördüm: da kusı:_r etmiyordum. — Vali içerde mi? dedim. Gerçi raj yapılacak en büyük| — Evet, dedi. ı.ı_ürmeun içmek olduğunu bilmiyor de- g:llf*îım. Değildim ama.. — bazılarının aslan suyu, bazılarının imamsuyu de - dikleri, kimisini deli, kimisini vîılll ya - pan ol nesneden zerre kadar ağz'ıma koymıyacağıma Mazhar Osman oğlu - ha söz vermiştim. Bir tesadüf her şeyi altüst etti. Bir gün zengin bir yahudinin cena- zesinde iki kişinin muhaveresi kula - Gma çalındı: — Çalışt:, çabaladı. Bu kadar para yaptı. Yemeden, içmöden, rına bırak'tı. Kalktı gitti. Vali de beni gördü: — Neyzen, dedi. Gene içkiye başla- mışsın.. Beni seversen tımarhaneye gitl! — Peki peki! dedim. Kayboldum. Ne işim var tımarhanede?. Birkaç gün sonra, polisin beni ara- dığını öğrendim. Çaktım, derdest edi - lip bizi mevcuden Mazhar Osman Bey evlâdımızın eline muhtaç - ettirecekler, hemen Pendiğe bifaderin yanına git - tim. ğ a Gittim amma, sıkılırım, sıkılırım, Ra Mirasclla -|kıyı kiminle içmeli. Zaten İstanbul ta- ai rafında rakı içmesini doğru dürüst bi- e l:’::—*c"“f' n para kezanmak..İleni zor buluyorum. Pendikde/ne çek - “da enayi imiş ha! tiğimi sen hesabla. Baktım olacak gibi a aldı mi beni bir si-îdeğıl. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe de em rehat etmem, ne-| dim, gerisin geri geldim. yku gir - Ha Babibla KA Bursa sokağında içmeğe başlamı - DöREMECEN olmak bilmez. | , Ne kadar devam ettiğinin farkında i arkadı anlatlım; bile değilim. — Hastasın doktora git dediler., n Bir sabah uyandım. Ağzım zehir gi- : < Ü. 'bi, «Mahmurluk bözar» diye rakı al - Hepsi EMTOTLREYTİ "'md' m"mh“'ıdmmık istedim. Baktım cebde para fiti.. Bir kere süldem için bir. doktora| yok. Nakdi mevcudum nakliceb etmi gitmiştim. Öyle güzel öyle iyi ilâçlar o <. K €lelı gİmlş. işti ki, gayri ihtiyari şu be çİAr |Ben böyle şeylere kızmam. Çünkü ça- lemniştinz ? yarl şu beyti söy- l man paranınm çokluğuna göre ben ne kadar müteessir olursam çÇalan da o de İlâç içtim midemden başka yokİrece memnun olur. Demek ki ortada kederim. — |bir kompansasyon var. Ayni derecede Bin katır tepse idi bu hale düşmezdi | Memnuniyet, ayni derecede meyusiyet, mübarek bedenim — |Fakat rakı lâzım, zira sarhoşluğun en Zaten daoktorları sevmezdim. Fakat | Müessir devası rakıdır, tabif tifo has » *© günden sonra doktor mu? Elayazu -| talığının aşısı tifo mikrobu olduğu gibi. billâh. İsimlerini işitince doksan kilo -| Fakat rakıyı nereden alacağız? Anlat - imetre uzağa kaçmağa başladım. tık a, paralar nakliceb etmiş. Baktım sıkıntıdan kurtulmama im -| — Musayı 40 sene Tih sahrasında bes- kân yok: leyen Allah, belki bize de İstiklâ) cad- — Acaba bu derdimin çaresi nedir? | desinde bir şişe rakı ihsan eder, dedik, diye düşünmeğe başladım, çıktık yola, Gönülün çorak kayalığından bir âes| — Allah dostlar: eksik etmesin. Benim Beldi: | İTepebaşında antikacı bir dostum va Doktor mu? Hafazanallahı |haiz ---SON POSTA aatlerini ihmal etmemesi lâzım olan bir genç Ankaradan Ali imzasile mlan' da şu: - Muvaffak ola cak mıyım? 'Tutumlu olması hayatın bir. çok zaorluklarına kabeleye sevkede- bilir. Menfaatleri- ni ihmal etmeme- si, muvaffakiyet yolunda yüründüğüne delâlet edebilir. mü- Daha uysal davranması beklanen genç Adapazarı oku- yucularımızdan M Baykaşın sucli de gu: lacak mıyım? — Muvaffek o . Ş "'Hın'lfıfı'fl:fi' Kendisini etrafı. na daha ziyade sevdirmesi ve da. ha uysal davran- ması Jâzımdır. YA Mesleğine sevgi gösteren bir tip Yozgad — okuyu > cularımızdan Erten soruyor: — Muvaffak ola cak mıyım? Matlub vasıflar olması mesleğine — sevg Bgöstermesi muvaf fakiyet ifadesidir. e Zeki bir tip Lüleburgazdan Şerafeddir. imza- sile soruluyor: — Muvajjak ola- cak mayım? Yalnız zeki ol- mak kâfi değildir. — Onu faydalı suret. 4 te işletmek lüzım. dır. YA Muayyen iîlerde muvaffak olabilir bir tip Niğdeden $, Ak- tug soruyor: — Muvaffak ola- cak mıyam? Başkalarının di. rektiflerine — tâbi muayyen — işlerde muvaffak — olabi- M v ! Son Posta | Fotoğraf tahlili kuponu f DİKKAT f| Fotograf tahlili için bu kuponlardan İi © adedinin gönderilmesi şarttır. dır. Alber Efendi. Onun dükkânıma git- tim, Hoş beşten sonra: — Rakı isterim, dedim. Allah razı olsun aldırtta. Başladık çekiştirmeğe.. Ne kadar çekmişiz bil - miyorum.. İddia doğru ise dükkân ka- panmış, Alber Efendi gitmiş. Ben kal - Taşım gece bekçisile,. Biraz sızmışım, lmışım. Ertesi gün, ertesi gece, daha ertesi gün, daha ertesi gece böylece iç- ki devam etmiş. Bizim vaziyeti kargalar — zira her- kes inkâr ediyor — burayı haber ver - mişler, Bizzat bulunduğum dükkâna kadar gelmişler. Dikkat edin gelmişler diyorum. Çünkü etrafımda olan biten- Jerden pek malümattar değilim. Rakı beni istiğrak haline sokmuş. Beni bir otomobile attıkları gibi bu- Yaya getirmişler. Gardiyanlar, biraz aklı başında has- ——— he * ACEMİLERİ 5-Acemi Ressam Yazan: İsmet Hulüsi I l“ [h'ıW'V( Sokukta kadınlara baktı. Hepsi de rüyorlardı. Yütüyen kadınla birlikte yü. rüyüp resmini yapamazdı ya... Acaba ne yapmalıydı, içlerinden bil © bir ressamdı. Onun bir ressam ola- cağımı en evvel annesi keşfetmişti. Daha üç yaşında idi. Kursun kalemle duvara acaib bir çizgi çizmişti, annesi- kucağına ğ di almış: ne teklif etse nasıl olurdu?.. j — Yavrum, büyüyeceksin, ressam ola-| Gözüne kestirdiği sarışın bir kadının — caksın! yanına sokuldu: j — Akedersiniz bayan, sizi bir me! için model... Lâfını bitirmemişti. Sarışın kadın, sert sert baktı: Demişti. Altı yaşında mektebe - gitti. Mektebde bütün işi gücü elini defteri- nin üzerine koymak ve parmaklarının &- andan kurşun kalemini geçirerek def- : terinin her yaprağına elinin bir resmini | — atmıya sıkılmıyor —musunuz?, şıkarmak olmuştu. Şimdi sizi polise teslim ederim, Büyüdü. Nedense okuyamadı. Çünkü o,| — Hayır bayan, siz bir melek olaı 4 okuyup da ne yapacaktı?. Ressam olmak | sınız. herkes sizin karşınızda huşu ile e- için bir kimsenin okumasına lüzum var | gilecekler.. — Daha da devam ediyör; terbiyesiz... Yoluma devam etti. Acemi ressam dü « şündü. Melek modeli bul. cak mıydı? Gene aklı imdadına yetişti. aeyogıund( bir mağazada pek hoşlandığı bir satiğı |kız vardı. O datma aynı tezgâhta çalışı dı. Ressam da şimdi orayı gider, to: hin karşısına şövalesini kurar, rea yapardı. Mağazaya girdi. Hiçbir şey demed ye gidip resim Öğren! — Resim öğrenilmez, dedi, o bir yara- dılış, bir kabiliyet mesolesidir. — Rosmin de bazı kaideleri, usulleri olmak gerek.. 4 Dediler, gene güldü: — Kaide, "usul, san'at bunlar sonradan elde edilmez. İnsanın kendi içinde bulun- bir köşeye geçti. Boyalarını çıkardı. malıdır. Acemi ressam, boş vakit geçirmek iste- | Valini karşısına aldı.. hoşuna g den « |ti kızına baktı. İlk fırçayı vurmak mezdi. Resim yapardı ve yaptığı resii ri-herkese göstermekten zevk alırdı. Cü-|Te iken kolu dürtüldü: nün birinde şövalesini Ayasofya camilnin karşısma koydu. Saatlerce çalıştı. Niha- yet tablo bitti. Göst : Ü. : — Ne var? - piyorsun burada?. Bunu söyliyen mağaza sahibiydi. — Nasıl? — Melek resmi yapıyorum. Baktılar: — Sen melekleri başka yerlerde ara, — İyi ama.. burası mağazadır. Kendine gel! — Ben kendimdeyim.. san'at her yı de san'attir.. ve san'atkâr her yerde Ç hşır. — Burada olmaz, madem ki ben miyorum.. olmaz.. haydi topla pılını p tını, çek arabanı. 4 Ressam inad etti, mağaza sahibi etti. satıcılar.. müsteriler gülüştüler nihayet acemi ressam mağazanın iri Ti kaj ının kolları arasında kapı dişa. rı atıldı. M ğ Kapı dışarı atılmasile de yüzünün gül mesi bir oldu: ç — Hah.. buldum. 3 Bulduğu model camekândaki ipek saç- h, boncuk gözlü, balmumu vücudlü n kendi: — Buna da kimse karışmaz ya! Bu sefer de takımlarını kaldırıma tü ve resmine başladı. Fakat ne çare burada da yakasına polis yapıştı. Müruru ubura mani olduğu için derhal pılı pırtisini toplayıp uzaklaşmasın: söyled Acemi ressam gene yılmadı ve nihayet - modelini buldu.. tablosunu yaptı. Tablo- yu görenler şaşırdılar.. bü. iki kanadıi saçı başı dağınık bir kadın resmi idi. dının arkasında pis bir göğüslük, ay: larında da ökçeleri kopuk terlikler Meğer acemi ressam, meşhur melek lab losunu karşısında durdurduğu hizmatdi- sine baka baka yapmıştı. 4 * Acemi ressam, evvelleri resmi beğenli. medikce üzülüyordu. Fakat kübizm m he | dası çıkınca iş değişti. O da birçokları g bi bu yola saptı. Ve artık Üzülmez oldu. — Bu resim olmamış! Diyenlere, kolayca cevab bulab: du: — Kübizm'den anlamaz mı z İsme: Yüz buruşturdular. Biri: — Bilmem ama, minarenin biri çarpık olmuş! Dedi. Acemi ressam istihfafla süzdü: — Kabahati resme bulmayın, minare- nin mimarina bulun; minareyi çarpık yapmış. Acemi ressam bir melek resmi yapmak hevesine düşmüştü. Bunun için yeniden boyalar aldı. Büyük bir çuvalı çerçeveye gerdi. Meleği düşündü. Her halde bir genç kadın olacaktı. Lâalettayin genç bir ka- dindan farkı kanad!'aırıydı. Genç kadın resmini yaptıktan saonra ona iki kanad takmak işden bile sayılmazdı. Fakat bunun için bir model lâzımdı. Bu model bir genç kadın olmalıydı. Ka- dın çırılçıplak soyunacak.. o, resmi ya- parken karşısında duracaktı. Mevsim yaz alsa çıplak kadını piâjlarda bulabilirdi. Fakat yazık ki mevsim kıştı. Kadınlar hamamı aklına geldi. — İşte orada bulurum. Kadınlar hamamının yolunu tuttu. Ka- piyi itti. Bir çığlık duyuldu, natır kapıya geldi.. aksi bir suratla: — Ne arıyorsun burada? Dedi. Acemi ressam onun bu aksiliğin- den korkmuştu... — Şey, melek arıyorum — Kimdir o Melek de. ha anladım. Hürmüz hanımın şırfıntı kuzı olacak, Bu- rası korta yeri değil.. defol bakayım.. Kapıyı kapadı ve kilidledi. Acemi res. sam kızdı: — Ne aşağı insanlar, bir san'atkâra na- sıl hitab edileceğini de bilmiyorlar, Düşündü: — Muhakkak çıplak olması lâzım de- Bll ya, elbiseli bir melek yaparım. .