Benim bir otomobilim var.. otomobilim olduğunu tefahür maksadile söylemedi- fim için modelinden, renginden, beygir kuvvetinden uzun uzadıya bahsetmiye- ceğim. Otomobilimi kendim kullanırım.. bunu da tefahür maksadile söylemediğim için, nasıl kullandığımdam, kaç kilomet- re sür'atle sürdüğümden, şimdiye kadar kaç yarışa girip, kaç birincilik aldığım- dan da bahsedecek değilim.. sadece nasıl adam çiğnediğimi anlatacağım.. ne frci- di yarabbim.. hâlâ vak'a gözlerimin önü- ne geldiği zaman tüylerim ürperir. » O gün hava bozuktu. Hani o İstanbu- lun ahmak ıslatan dedikleri, ve ahmak olmıyanları da sırıl sıklam hale getiren pis yağmuru yok mu.. işte a yağıyordu. Öğleden sonra otomobilimle — Karaköy- den Beyoğluna çıkıyordum. Tepebaşına vardığım zaman önüm tramvaylarla, oto- mobillerle dolmuştu. Büyük caddeye bir fn evvel çıkabilmek için otomobili yan sokaklardan birine saptırdım. Ben mi dalgındım, yoksa ön cam mmı fazla buğu- lanmıştı.. bilmiyorum. Ne oldü ne bitti göremedim. Fakat bir çığlık duydum. Frenlere bastım. Otomobili durdurdum. Uzanıp baktım. Çamurlukların önünde bir adam boylu boyunca yatıyordu: — Eyvah bir kaza yaptım. Dedim ve otomobilden aşağı indim.. Halk toplanmıştı. Adam yerde inliyor- du, polis ötekine berikine sualler soru- yordu. Ben kenara çekilmiş, sorgu sunl gsırasının bana gelmesini mütevekkilâne bekliyordum. Kalabalık gitgide artıyordu. — Polisler şoğulmışt. Adamı yerden — kaldırdılar, Eczaneye götürdüler.. hâlâ bana sual $- ran olmamıştı. Eczaneye gidip adamın vaziyetini öğrenmek istedim. Otomobili bıraktım. Eczaneye — gittim. Eczacıdan sordum: — Pek mühim değil, dedi, ayağında kemik çatlamış, başı da biraz zedelen- miş, imdadı sıhhiye telefon ettik.. nere- de ise gelir. Bir iki dakika geçti geçmedi. Çan sesi, canavar düdüğü duyuldu, imdadı shhi otomobili gelmişti. Kazazedeyi otornobrle koydular. Otomobil çanını çalıp canavar düdüğünü öttürerek geldiği gibi hız'a gitti. Ben de gene kazanın olduğu, yoni otomobilimin bulunduğu yere gittim. Pc- lis kaldırımlara eğilmiş, tebeşirle çizgi'cr çiziyordu. Bakkal, kasab, bir yaşlı kadın, bir mekteb çocuğu, daha birkaç kişi iş»ı lerini güçlerini bırakmış, polisi seyredi- yorlar, bir yandan da birbirlerile kor.u- şuyorlardı. Bakkal fikrini söyledi: — Kabahat — böylelerine — otomobil kullanma vesikası verenlerde.. Kasab da fikrini söyledi: — Biz koyun kasabıyız, onlar — insan kasabı. Mektebli çocuk atıldı: Ben nasıl çarptığını gördüm, Önüne — BİR ADAM CİĞNED BON POSTA Yazam Çamurlukların önünde bir ad bakacağına kaldırımdan geçen bir kadı- na bakıyordu. Yaşlı kadın gözlerini kırptı: — Ne dedin, ne dedin, ben daha bura- ya şimdi geldim. Kasab güldü: — Sen de üzerine mi alınıyorsun ana- lık.. baktığı kadın senin gibi değildi Ben de baktım ya, bakılmıyacak gibi miydi de.. hani Lokman Hekimin ye dediği cinsten bir kadın. ama © bakmıyacaktı. Madem ki otomobil kullanıyor, gözü sağ- da solda olmamalı! Bir başkası sordu: — Ataba ne veza yer! — Gene en aşağı altı ay. Ama bu ka- darı az; böylelerini birkaç sene hapiste yatırmalı ki akıllansınlar. Yaşlı kadın gene söze ka! — Ne hapsi.. böylelerini asmalı, asmalı Pos bıyıklı bir adam daha baskın çıklı: — Bizde yürek yök ki.. onu ayağımı- zın altına almalı, pastırmasını çıkarma- lıydık, Polisin işi bitmişti. Dik sine topltan bir cevab verdi sesle hep- — Mücrimin cezasını kanun verir! Fena değil, ötekilerine nisbetle benden tarafa çıkan gene o idi, fakat hâlâ yüzü- me bakmıyor, bana sual sormuyordu. O- na doğru iki adım attım: —- Affedersiniz bay memur.. — Ne var? — Hiç yani bu kaza hakkında.. — Ne olmuş, size ne! — Bana ne. şey yani otomobilim, — Çek otomabilini. hem bu sokakta neye birakiyorsun!. Geri geri git çık. — Peki, sonra ben geleyim mi? — Seni ne yapacağız.. — Hiç, şey adresimi filân almadınız da... — Sen kazadan sonra gelmedin mi? — Ben mi? — Yok ben, tabil sen.. yoksa yara'ıyı am boylu boyunca yatıyordu tanıyor musun, otomobili kullananın k'm olduğunu biliyor Musun?.. — Kazadan sonra gelmek mi, hangi o- tomobili kullanan, bu otomobil benim, benden başka kimse kullanmaz. — Onu sormuüyorum. Buradaki kazayı yapan otomobili soruyorum. Sen bu t0- kağa gelmeden on, on beş dakika evve! adama çarpıp Yere yuvarlamış. sotra da ' kaçmıştı. Ben otomebilin numarasmı al- dım., neredeyse yakalanır.. ; | — Ya, Yüreğime yağ dökülür gibi olduğunu ' hissetmiştim. Demek kazayı yapan ben değil mişim ha! Otomobilime bindim. Sokaktan — geri geri caddeye çıktım. Saatime baktım. Tam bir saat kendi kendimi haksız yere itham etmiştim. YARINKİ KÜSHAMIZDA Yoğurt u ekmek Nakleden: Fak Bercmen | |İstanbul İkinci İflâs Memurluğundan: Müflis Adapazarı ahşap ve demir malzeme Türk Anonim Şirketi Masa - sına gelen alacaklı istediği 1870 lira 35 kuruş alacak müflisin def- terlerinde kay'dlı olduğundan paranın | Samihin zeltilmesine İflâs İdaresince'karar ve - rilmiş olduğu ilân olunur. (3354) Bu Cuma akşamınd n i ibaren a o çier gece ' DARÜTTALİM WU. İKİ Çenberlitaşta Şen Aile Bahçe Salonunda lerayı terenmüm edecektir. Avrupa ve Amerika ve İstanbul Üni- versitesine Talebe Gönderiliyor. MADEN TETKİK VE ARAMA ENSTİTÜSÜ GENEL DİREKTÖRLÜĞÜNDEN! 1 — Maden mühendisi yetiştirmek üzere 13 ve madenler için jeoloji tahsil et- tirmek üzere T talebe Avrupa ve Amerikaya ve kezalik jeoloji tahsil için 6 tale- be de İstanbul Üniversitesine gönderilecek ve talibler arasında müsabaka yapı- lacaktır. 2 — Jeoloğluk müsabakasında 1 den 7 ye kadar sıra ihraz edenler Avrupa ve Amerikaya gönderilecek ve 8 inciden 13 üncüye kadar olanlar ise Enstitü hesa- bıma İstanbul Üniversitesinde okutturula caktır. I_—TM açşağıdaki şartları haiz olması lâzımdır. A — Türk'olmak. B — Maden ocaklarında çalışabilecek kabiliyeti ve sıhhati tam olmak, «<Sıhhi yauayene Ankarada yapılacaktır.. € — Olgunluk imtihanı vermiş olan Lise veya Kollej mezunu olup fransızca, almanca ve ingilizce dillerden birisini o kuyup yazabilmek. D — Yaşı 18 den aşağı 25 den yukarı olmamak. 4 — Mühendislik için müsabaka 3 Şu bat 1938 Perşembe, Jeoloğluk için mü- sabaka 4 Şubat 1838 Cuma günleri Anka rada M. T. A. Enstitüsünde yapılacaktır. Talebelerin imtihanda üssü mizanı doldurmuş olmaları şarttır. 5 — Maden mühendisliğ' imtihanı: Hesab, herslese, cebir, mihanik. fizik, kim- ya ve yabancı dillerden biri <İngilizce, Fransızca, Almanca.» Jeoloğluk imtihanı: Riyaziye «Herdese, Cebir» Hayvanat, Nebatat, Jeoloji, Fizik, Kimya ve yabancı dillerden biri «İngilizce, Fransızca, Almanca.. 6 — Tuhsile gönderilecek olanlar ileride tahsil müddetleri kadar mecburi hiz- mete tâbi olduklarından bu hususta mükellefiyetlerini tevsik etmek üzere bir taahhüdname verecekler ve bunun içinde muteber kefil göndereceklerdir. 7 — İstiyenlerin nüfus hüviyet cüzdanı, hüsnühal varakasını, mekteb çehadet- namesini veya bunların tasdikli birer suretleri 4 kıt'a fotograf ve dilekçelerini 29/Kânunusani/938 Cumartesi günü öğleye kadar Ankarada M. T. A. Enstitüsü Genel Direktörlüğüne göndermeleri ve 31 Kânunusani 938 Pazartesi günü sıhhi muayeneleri yaplırılmak üzere sabahleyin saat 10 da Adliye Sarayı karşısında M T. A, Enstitüsü dairesinde bulunmaları ilân olunur. «Bö22, Baş ağrısı NEVROZİiİN ile geçer! Çektiği zlıraplar bu hakikati öğreninciye kadar sürüp gide- cektir. NEVROZİN Bütün ağrı, sızı ve sancıları dindirir. Baş ve diş ağrılarile nezleye, üşütmekten — mütevellit atırap- lara karşı bilhassa müessirdir. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. adiyen kayd ve kabulile sırasmın dö - AA Baş, d.ş, nazle, keser. ip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal cabında günde üç kaşe alınabilir. Günler geçiyor... Ondan hâlâ bir ha-! U z Yaşlı ve ütrek bir sesle i- gelmemişti. — Bu sene mektebimi bitireceğimi, *“Son Posta , nın edebi romanı: 19 Ancak, bir ay sonra kendime nasıl birl İyol seçeceğime karar vermeden evvel sizinle konuşmak, babamın Trabzondaki işlerinin ne olduğunu, nasıl bittiğini öğrenmek istiyorum, Size İzmire ka [ | dar ufacık bir seyahat yapmanızı rica edecektim, fakat hem işlerinizin geri | kalacağını hem de burada istediğimiz | gibi — görüşemiyeceğimizi karaya çağırsanız nasıl olur? İrhtihan- farım bitince oraya gider, sizinle iste- m kadar konuşurum. Belki de siz benim tahmin ettiğim gibi lâkayd bir adam da değilsiniz. Belki tanışınca bir- birimize ısınacağız, belki de karınız ve gçocuklarınızla da sevişerek sizin yanı - nızda sıcak bir yuva bulacağım. Dün- yada herkesin bağlı olduğu anası ve babası, kardeşleri ve akrabası olduğunu gördükce kendi kimsesizliğime o kadar ü rüm ki sizin bir aileniz olduğu- mek bile içime bir sevinç u * yor. Bir kaç ay olsun beni yanınıza alınız; röreceksiniz sizin ve karınız için ne ka- düşünerek |(bu mektuba yeniden başlıyamam, Hem bundan vaz geçiyorum; fakat beni An- | esasen leçim koşuşma, telâş ve helecan içinde gecelerim kitab ve kâğıtlar arasında geçiyor. Öyle zayıfladım k: müdife ha- nim yüzüme baktıkca üzülüyor. Dün gece yorgunluktan moraran göz kapak- larımı öptü. — Kızım, daha bir ay tahammül et, imtihanların bitince seninle Çeşmeye gider dinleniriz. Son günlerde ben de pek yoruldum. Romatizma ağrılarım da arttı. Orada sen denize girerken ben de sıcak bBanyo yaparım. Bu sözleri söylerken saçlarımı, yüzü- mü okşuyordu. Her zaman bana karşı AD €ehn derin ve sahici bir ana sevgisi gös - size ne yazacağımı bilmiyorum. | şermesini tabif bulduğum halde son ay- Bana “'V"kj yazacaksınız, hayatımın | ar içinde getirdiğim sinirli günlerin bu en müşkü! kararını yermem iÇii|ve uykusuz gecelerin getirdiği titizlik- bana yardım edeceksiniz deği! mi? ten olacak, onun bu şefkati benim içim- Kimbilir, diyorum, belki de babamın| de, deşilmeğe bahane arıyan yaraya işleri iyi bir surette neticelenmiştir de|dokundu ve gözlerimden yaşlar boşan- mektebimi bitirince hayatımı kazan -|dı. O ilkin bunu geçici bir buhran san- mak için değil kendi idealime kavuş -| mıştı. mak için çalışabileceğim; bunu gelecek| — Vah kizım, vah Selmacığım; sinir- cevabınızdan öğreneceğim. Seneler -İlerin büsbütün bozulmuş senin. denberi bunları düşünmediğim halde| Fakat yaşlarımın durmadan aktığını işte şimdi sizden cevab almak için sa-| görünce hayretle gözleri açıldı. bırsızlanıyorum. Beni fazla bekletmi-| —. Ne oldun kızım? Bir şeye mi sı - yeceksiniz değil mi?» kıldın? Bu mektubu dün kendi elimle posta-| Bir kaç aydanberi başımın içinde ya- yya verdim. Bakalım ne zaman. ve nasıl|şıyan buhranlı ve üzücü düşünceler - bir cevab alacağım. den onun haberi olmadığı aklıma bile Muazzez Tahsin Berkand dar fedakâr bir kardeş, çocuklarınız i- in ne kadar müşfik bir abla olacağım, şç'ımde taşmak istiyen sıcak sevgiyi bil- seniz bana acırdınız. Sizden şimdiye kadar bir tek samimi kelime işitmediğim halde en ince duy- gularımı önünüze yaydığıma fena mı ettim acaba? Belki... Fakat ne de olsa |ber yok.:. İmtihanlar başladr. Gündüz- | çimin derdini döktüm: — Ondan hâlâ cevab gelmedi. — Ondan mı? Neş'ali bir günüm olsa müdiremin şaşkınlıkla açılan ağzına, büyüyen göz- lerine, yüzünün sertleşen Çizgilerine bakarak gülecektim. Sualini bu sefer biraz daha sükünet- le sordu. — ©O kimdir Selma? Sesi biraz haşin ve hırçındı. — Fuad bey... — Fuad bey mi? O da kim? — Amcamın oğlunu unuttunuz. mu müdire hanım? Bu son cevabım onu telâşlandırır gi- bi oldu ve aramızda ciddi ve ağır bir muhavere başladı. — Sen amcanın oğluna mektub mu yazdın Selma? — Evet... — Ne zaman? — Bir ay oldu. — Bana niçin bunu söylemedin? Kaşları biraz çatılmıştı, sesi titriyors du. Yanma yaklaşarak elini tuftum. — Şimdiye kadar beni aramadığı ve benimle alâkadar olmadığı için ona yaz- maktan beni menedrsiniz diye kork - müuştum. Bu sözlerimi işitmemiş görünerek tekrar sordu: e " — Ona ne yazdın? Ondan ne istedin? hayata atılmadan evvel vasim sıfatile onunla koruşmak. istediğimi ve bunun için de beni Ankaraya davet etmesini söyledim. Her zaman yaptığı gibi elile gözleri- ni kapatarak uzun uzun düşündü. Ben susmuş ona bakıyordum. Amcamın oğ- luna müdiremi gücendirmiş olmam ihtimali beni için için üzmeğe başlamıştı. Bilmiyorum bir kaç dakika düşündükten sonra gözlerini açarak bana baktı, yüzünün manası büsbütün ağırlaşmıştı. — Amcanın oğluna yazmakla pey iyi ettin kızım. Bu Jâzımdı. Ne de olsa se- nin dünya yüzünde biricik akraban o... Yalnız bir aydanberi bunu benden giz- lemiş olmana bir parça üzüldüm fakat bunu fena bir maksadla yapmadığına emin olduğum için artıkmühimsemi « yorum. Önüme bakarak tekrarladım: — — Beni yazmaktan menedersiniz di- ye korkmuştum. — Evet.. belki hakkın var Selma.. belki de bırakmazdım; fakat şimdi dü- şününce kendi bodbenliğime — kızarak sana hak veriyor ve bunu senden evyvel benim hatırlamadığıma üzülüyorum, — Ne çıkar müdire hanım? Cevah gekmedikten sonra... (Arkası var)