$ Hergün Küçük Şeyler Yazan: Muhittin Birgen eyahate daima son dakikada, ko- Şa koşa çıkarım. Bu defa da, son dakikada vapura girdim. Biraz sonra va- purun rahat rabat yük almakta devam ettiğini görünce sorup öğrendim ki bir buçuk saat sonra kalkacak! Kendi ken - dime «Bu kadarcık kusur Nuhun tekne- sinde bile bulunur!» dedim. Yemek zamanı, haylice de acıkmıştım. Yemeğe oturdum; etin suyunun suyu İle yapılmış tlığa yakın soğuk bir çorba. Kar- şımdaki zat, benim kadar aç olmasa ge- Tekti ki yarısını içmedi. ÂArkadan çina - koptan biraz büyükçe bir tok lüfer balığ: geldi, yedik. Onun arkasından da — zar | Bibi ince bir yumurta kılıfına samlmış bir ıspanaktan küçük bir parça getirdiler. 'Tabak içinde ayrılıp getirilmiş bir parça olduğu için oridan da o kadarla iktifa et- tik. Ispanağı takiben de gene tabak içinde biraz pilâv geldi. Ondan sonra da ahlat nevinden küçük bir armudla, sokakta ki- losu beş kuruşa satılan elmalardan küçük | 've lezzetsiz bir elma geldi. Ben de, © sıra- | da, zihnen yemeğin maliyet fiatını he- sab ediyordum: Aşçı aylığını idare veri- | yor, kömür idarenin, servis ve takım ida- | Tenin, kaptana yalnız yemeğin harç mas- Tafı kalıyor ki, yediğim şeyiere nazaran, bu da yirmi kuruşu geçecek deği'di. * Biz yemek yerken karşı taraftaki ma- sada bir musevi ailesi de boraberlerinde getirdikleri yemeği masanın Üstüne ser- mişler, lezzetle, güzel güzel yiyorlardı. Önce bu asri olmıyan yemek yeyişe kız- mıştım. Fakat, sonra onlara hak verdim. Gayri asri, fakat istedikleri gibi yiyor - | lardı. Her halde bizden daha akıllı ve pratik Insanlardı. 'Onlar o tarafta, biz bu tarafta yemek yerken yemeklermi evde yeyip gelmiş olan bir aile grubu da karşı tarafta bir masanın etrafını doldurmuşlardı. Aile - min iki çocuğu var; yaramaz iki oğlan. Anneleri de karşıda oturuyor. Salon bu iki çocuğun sesi ile dolu, ikisi de salonun $ demir direklerine sarılıp tavana çıkmı - “ya çalışıyorlar; birisi benim yanıbaşım - da, âdeta omuzumun üstünde ve kulağı- mın dibinde haykırıyor. Biraz gayret et- se yemek tabağımın üstüne atlıyacak, Karşıda, annesi dessen, garnitür diye a- Jafranga kelimeler kullanarak sohbetle meşgul. Ben de hem yemek yedim, hem | de alafranga, fakat, evi ile vapur salonu| — Londra hayvanat bahçesinin en ihtiyar | “lmn!, silâh... arasındaki farktan habersiz annenin ya - Tamaz çocuklarını seyrettim. * Yemekten sonra biraz okudum ve yat. Mak üzere kamaramın yolunu tuttum. Ka maram, aşağı kattaki dairede idi. İner- ken fena bir koku ile karşılaştım. Kama- Tota sordum, «bu koku ambardan gelir'» dedi. Ambar ile daire arasında, lüzum- Suz eşya koymıya mahsus metrük bir ka- mara vardı ki kapısı kapanmış olsa bu köku belki gelmiyebilirdi. Kapı açıktı İçeride kırık sandalyeler, kılığı dökülmüş yastıklar, kirli örtüler görülüyordu. San- ki bir esklei dükkânı! Ah bu kamara! Evvelâ soğuktu; sami- “yen, içinde her ne varsa, eski idi. Lava- bonun suyu yoktu; dibi delikti; en fenasri buraya hayli gündenberi süpürge — bile değmemişti. «Gemi eski olduğundan...» diye zihnen mazeret bularak soyundum, ranzaya çıktım. Aman Yarabbi! Benim örtüneceğim, ve vaktile beyaz bir ren, olan örtünün üÜstünde mebzu! mikdarda sıçan pisliği vardı! Bu satırları okuyacak olanlara temin ederim ki en küçük bir mübalâğa bile yoktur; örtünün üstü böyle olduğu gibi, kaldırdığım zaman, örtü ile çarşaf aran- ni da ayni halde gördüm. Eğer sinirle - hecek olsam, hiç uyuyamıyacaklım. Ken- dimi tuttum ve kendi kendime bir temiz. VX yaparak, yastığa bir mendil sererek Uyumıya karar verdim. * Fakat, tam uyuyacağım sırada, başı - nun üstünde piyano başladı. Alafranga' bayan, nihayet konser vermek istemişti. Aman şeker oğlan, Canım şeker oğlan! 'Tarzındaki eski bir teraneden tutturdu SON POSTA imli K İki çeşid cehalet.. ni Resimli Makale BE İki çeşid cehalet.. 38 Söin Kisas Z İi Gülmle TAaĞITIK Mektebi E. Talua 4 eştede, meşhur bir profesör bir İnsan iki çeşid ecehalet> in tesiri altındadır. Birinci çeşid cehalet, tehlikeyi anlamıyan, tehlikenin üzerine atılan çocuğun cehaletidir, insana mantıksız bir cesa- ret verir. İkinei çeşid cehalet; kendisini anlamadığı, bilmedi- Bi, akıl erdiremediği meçhullerle çevreli gören cehalettir, insana çocuğun cesaretine mukabil korku verir, bir korku «Cahil> ufukta teressüm eden hâdiselerin ne hazırladığı- ni bilmez, kestiremez, olmıyacak şeyler tevehhüm eder, her köşede bir tehl'ke görür. Önünde henüz vukubulmamış hâ- diseleri örten bır örtü vardır, bu örtüyü çekip açmaktan çe- kinir. Hayalinin icad ettiği tehlikelerden korkar. Korkunun sebebi cehalet ise ilâcı bilgidir. Bir işe onun esrarını anlamak kararile başlayınız, hakiki vaziyet karşı- kaynağı halinde insanın karşısına dikilir, -— | Londrada meşhur bir Dişi aslan öldü ve kıdemli dişi aslanı, 24 yaşında olduğu | hâlde vefat etmiştir. Birçok ruıımlıx'lıî heykeltraşlara modellik eden aslan, Hin-| distandan getirilmişti. 15 senedir hayva- nat bahçesinde bulunmasına rajmen kimseye alışmamış, uslanmamıştı. Bir çok yavrular doğurmuş, fakat hiçbiri Ya- şamamıştır. resi yoktu. Önu sonraya bırakarak — bir kahvaltı istedim. Garsonâ sordum: — Taze yumurta var mı? — Evet, efendim... — Ama taze ise... — Evet, efendim, taze, çok taze... Hiç mmerak etmeyin! İki yumurta ısmarladım. Giltikten son- ra kahvaltı etmek üzere yukarı çıktığım zaman kamara memurlarından öğrendim ki «kooperatiften almıya mecbur olduk- * |ları yumurtayı» bu defa her nedense al- mak imkânı olmamış! «« Bu yazdıklarım, 1937 senesinin son haftalarında, Türkiyede bir vapurda a- lınmış notların, kısa yazmak zaruretin- den dolayı, yalnız bir kısmıdır. Bu asır- da biz böyle seyahat ediyoruz. Ben gar- sonun taze yumurtasına hayli gülmüş- tüm. Muhakkak ki, vapurun bütün sıçan-| ları da benim halime gülmüşlerdir! | Mukitzin Birgen l Anadolumuzda çıkan bir meslekdaşın tırları okuduk: SÖZ ARA İSTER İNAN, sında kaldığınız zaman da cesaretle mukabele ediniz. SINDA Bir çok insanlardan Daha bahtiyar köpek | FERGÜN BİR FIKRA Size bunu kim söyledi? Sadri Etem, ecnebi mekteblârin bi- rinde muallimdi. Bir gün dersin yarı- sında talebeye: Çocuklar, dedi, benim bir işim var, şimdi gideceğim.. sınıfta olmadı. ğım hissedilmesin. Siz dersin sonunü kadar hiç gürültü etmeden oturunuz. Sadri, çıktı gitti. Ertesi gün mekte- bin müdürü Sadriye sordü: — Sadri Bey, siz dün dersin yarı- sında sınıftan çıkip pittiniz mi? — Size bunu kim süyledi? — K'mse söylemedi amma, dersin yarısından sonra smıftan çı: çıkmadı. Hatbuki ben sizin sınıfta olduğunuz zamanları da bilirim, A— Yeni icad edilen bir Bu köpek birçok insanlardan daha bah- tiyardır. Kendisine mahsus bir odası, ya- tağı, tuvalet masası, dolabı ve bir de hiz- metçisi vatdır. Sabah, öğle ve akşam ye- mekleri önüne gelir. Ayda 50 İngiliz li- rası masrafı vardır. Son günlerde ki bir rabatsızlık geçirmiş, sahibi — birçok doktorların konsültasyonundan giçererek, İböbreklerinden birinin muntazam — işle- yagerlerinden üç zatın beyanatlarına nı-lr:'. ği anlaşılmış. Şimdi nekahat devre- zaran bu maddenin 50 gramı ile bir mil- | sinde bulunmaktadır. yon insanın kan tazyikmı sıfıra indirip | onları bayıltmak gayet mümkün imiş. Bu | « madde top mermileri içine — konabile- | cek şekilde ihzar edildikten sonra endaht edilmek suretile istimal edilecekmiş To- | pun tesiri altında bulunan askerler der- hal bayılacaklarmış. Bayılma müâdeti henüz tesbit edilmemiş. Bir kazanin sebeb olduğu mes'ud hâdise Nevyorklu bir genç kızın canı gezmek istemiş, babasının ofomobilini alarak şehrin kalabalık sokaklarında sürme ğe başlamış. Derken aksi şeytan, nasıl ol- muşsa olmuş, arabasımı ü ide — giden başka bir arabaya bindirmiş, kazâya uğ- ın ötomobilin sahibi de pürhiddet — Sen otomöbil kullanacağına, evinde bulaşık yıkasan daha iyi adersin! diye çı. kışmış. Sonra dâ adresini ver, gelin ba- banla bu museleyi halledeyim demiş Ve delikanlı, genç kızın evine bir kere gitmiş, ikt kere gitmiş, üçüncüsünde de Renç kızla evlenmiştir. * Nevyorktan alman haberlere nataran | «Amerikan kimya sosyetesi» bir «insani» silâh icad etmekle meşgul bulunmakta imiş. Bu silâh <acetylcholine» adırda bir madde imiş. Nevyorkun en mühim kim- Yalanı , meydana çıkaran makine faaliyette... Amerikada New Jersey'de seyrüsefer |memuru Charles Flemingen'in başından çok şayanı dikkat bir vak'a geçmiştir. | John O. D. Swensen adında bir zât po- İlis dairesine müracaat ederek Charles İmem ingen'in tamamile saçma bir baha- İne ile kendisini tevkif ve Mmahkemcye İtevdi ettiğini, bu yüzden paraca çok za. İrar ettiğini, sonunda da kendisinden rüş. vet istediğini bildirmiştir. Polis datresin. do işler Swensen'in arzusu veçhile sür'atle görülmediğinden polis aleyhine mahkemeye müracaat etmiştir. Mahkemede iddiasını isbata muvaflak olamıyan müddei polisin «yalanı mey- dana çıkaran» makine ile muayenesini taleb etmiştir. Mahkeme talebi kabul ile polise yirmi sual irad etmiştir. Memurun suallerden üçüne yalandan cevab verdi- Bi anlaşıldığından derhal tevkif edil. miştir. İSTER İNANMA! farketmiş ve çıkarınca bunun iğne, çivi ve demir parçalı- riyle dolu bir çıkın olduğunu hayret ve dehşet'e görmüş. Biraz sonra öteki hayvan da hastalanınca, bari murdar git- sayfalarında şu sa- H gülme mektebi açmıştır. Bun- dan maksadı, insanlara nasıl gülüneceği- ni, en cazib gülüşün hangisi olduğunu öğretmek değil Profesörün kanaatine göre: Gülmek ve gülümsemek derdli insanları mes'ud kılmağa yârıyan bir va- sıta imiş Sayın profesör, gülmenin doğ. rudan doğruya dimağa tesir ederek, kara düşünceleri dağıtlığını meydana çıkar- dıktan sonra derdlileri derdlerinden kur- tarmak için bu gülme mektebini açmağa karar vermiş. Kendisini tobrik ederim; ve kendisile |de beraberim. Hattâ, onunla ayni kana lınc olduğum içindir Ki edebiyatın, sure. fta kolay görünür, fakat hakikatte en zor olan mizah çeşidini intihab ederek, sene- |lerce, okuyucularıma biraz neş'e, bir par- ,çır'ık inşirah vermeğe çalıştım. Geçen- Jlerde ölen Yunanlı bir meslekdaşımın de- diği gibi, çok defa, kalemimden çıkan nük teler, karanlık ve korkunç bir yolda iler: liyen yolcunun, kendi kendine cesarel vermek için çağırdığı türküye benziyor. du. *Filhakika, içimin kan ağladığı, ba- şımda kavak yelleri estiği günlerde bile, başlanmış bir mizahi romana devam et- mek, meselâ, rahmetli «Meşhedi» nin exn güzel fıkralarını uydurup, kâğıd üzerine koymak ıztırarında kaldım. Bunu yapa- bilmek te benim için bir teselli idi. Ef- kârı dağılarak, siması geniş bir tebes- sümle aydınlanan herhangi bir okuyucu- mun neş'esi sanki bana kadar geliyor, be- nim de ruhumu ısitiveriyordu.. başkası- na niçat temin etmiş olmanın hazzı ile ke- yifleniyordum. Zirta, hakikaten, insanları gülmeğe 3- lıştırmak, onların kara düşüncelerini da- ğıtmak iyi şeydir. Hayatın yükü neş'e ile, hande ile yarı yarıya hafifler. Hem gül- —me saridir de; tek bir kişinin meş'eli bu- lunduğu bir muhitte fena niyetler, kötü düşünceler, elem, ıztırab, uzun müddet hâkim olamaz, Gelgelelim, mekteb açma ile bu iş olur mu? O mektebe devam edecek olan here hangi bir insan, sabahleyin evinden Çı- karken, akşama çoluğunun — çocuğunun binbir ihtiyacını dinlemiş, ve bütün bun. ları nasıl karşılıyacağını henüz kestire- memişse, profesör, istediği kadar ona gülme temrinleri yaptırsın, dünyada mu- vaffak olamaz. İnsanlığı güldürmeğe çalışmak iyi şey- dir, dedik &! Fakat bunun en iyi ve hattâ tek bir yolu varsa, o da gülme mektebi açmak değil, ağlanacak, elem — verecek şeyleri tedricen ortadan kaldırmaktır. Sayın profesör bunu yapabiliyar Versin, elini öpeyim' z Üsküdarlı üç talebe — İzmire gitmişlermiş Üsküdar birinci orta mekteb talebele. rinden Behçet, Vahdet, Naci adlı üç gen- cin kaybolduklarını yazmıştık. Kayıp talebelerden Behçetin babası a. vukat Tahir dün oğlundan bir telgraf al- mıştır. Behçet bu telgrafta, kendilerinin arkadaşı Nacinin İzmirde Alsancak Sıh- hat yurdunda hemşire olan teyzesi Mü- zeyyenin yanında olduklarını, merak et memelerini bildirmiştir. Çocukların si « leleri zabıtaya müracaat ederek çocuk - ların yakalanarak İstanbula getirilmele- Tini istemişlerdir. İstanbul emniyet mü- dürlüğü İzmir emniyet müdürlüğüne bis telgraf çekerek çocukların İstanbula ö bildirmiştir. TAKViM Bartının Şabankadı köyünden Şaban oğlu Nurinin öküz- yeri birdenbire hastalanmış ve ne olduğu anlaçılmadan birisi ölmüş. Hayvanın derisin! olsun almak istiyen küylü, leşini yüzüp parçalarken, boğazında bir şeyin sıkışmış olduğunu İSTER İNAN, ve bir mü'idet devam etti. Saate bak - tim, on iki olmuş. Zile bastım, kamarot geldi, uyumak — ihtiyacında - olduğumuz için bayanın koönserden vaz — geçmesini rica ettiğimi söyledim. Bayan nazikmiş; biraz sonra konser durdu. *« Sabahleyin kalktım. Yıkanmanın ça- mesin diye, sahibi onu da kesmiş ve onun karnından da yine ! İi A dolu bir çıkın çıkmış. Nuri, bu işin iddiasiyle hakkında şikâyette bulunmuştur. İSTER İNANMÂ! avgalı oldukları biri tarafından yapıldığı