SON POSTA ALMAMIŞIM İsmet Hulüsi Hastalık, ölüm ve pislik getiren fareler e Geç zaman matbaadan çıkmıştım. Sir- keciden kalabelıkça bir tramvaya bin - dim. Tramvay Eminönünde daha kala - balıklaştı. Köprünün Kadıköy durağın - da hele büsbütün kalabalık oldu. O gün talihim mi açılmıştı ne? Bu kalabalık tramvayda yapıbaşıma güzelin güzeli bir genç kız gelip durmuş- tu. Şıktı, güzel giyimliydi, güzeldi. Yaşı da yirmiden dun değilse de yirmi beşlen de kat'iyyen ve katibeten efzun değil - di Gözlerim ona dalmıştı. Güzel yüzü- A6 Yü zdüa j ğ 4 PK UA nü bir tabloyu, güzel yüzünü çevreliyen bükle bukla sarı saçlarını da bu güzel tablonun çerçevesini seyreder gibi sey - rTediyorum. Bu sırada kulağımın dibmde bir ses: — Hişt, kendine gel! Der gibi — Bilet! Diye bağırdı. Ben de bu kondüktör - lere ne kızarım ama, münasebetli müna- gebetsiz zamanda radyodaki parazit gibi: — Bilet Diye bağırınasalar sanki olmaz. Yanımdaki güzel genç kız çantasını aç- tı, baktı. — Eyvah yanıma para almayı unut - -muşum. Kondüktör böyle mazeret dinler mi hiç.. Bir an bile Cüşünmedi. Elini çıngı- rağın koyışına götürüyordu. Genç kız bana döndü: — Alfedersinirz, dedi, paramı evde u - nutmuşum.. benim biletimi alsanız.. Böyle teklife can kürban! Derhâl para çanlarmı çıkardım: Nereye gideceksiniz? Tepebaşıra, Kondüktöre döndüm: — Bir Tepebaşı ver! Kondüktör, bileti kesti. an parasız sokağa çıkarsa ne fe- tte kalryor. İyi ki siz vardınız.. & zarır var.. siz Tepebaşında mı eturuyorsunuz?.. r, bir işim vandı da.. Ne de güvel konuşuyordu. Ahbab da olmuştuk. Tenebaşında tramvaydan bera- ber indik. — Alledin, yanınızda paranız yok, her halde lâzım olacak, ben size versem. — Teşekkür ederim. Hem neye lâzım olacak, bir yere gidecek değilim ki.. — Bir yere gitmiyecek misiniz?. — Bilmem ki. Pırsat bu fırsattı: — Ben de videğiğim yeri pek bilmiyo- rüum, isterseniz sizirle bir yerde yemek yiyelim. — Ne iyi olur, karnım da aç.. Hemen bir lokantaya girdik, lokanta - ya girerken yanımdaki güzelin verdiği gururla koltuklarım kabarıyordu. Karşı katşıya yemeklerimizi! yedik, hattâ bir kaç da bira yuvarladık. — Şimdi bir sinemaya gitsek. — Ne ivi! *«Son Paosta ,, nın edebi romanı: 14 tık. Bir locada yanyara filmi seyrettik.. O sinema seyrediyordu. Ben de seyre- de zihnim onunla meşgul oluyordu. Aca- ba kimdi? Kimin nesiydi? Bir gokak ka- dinı mı? Böyle clsa muhakkak halin - den anlardım. Peki ama benimle bu saat- te sınemaya giden bir kadın ne olabilir- di? Yemek yerken bir iki defa ağzını a- Tamıştım, hüvizetine aid hiç bir şey &öye lememişti. Tuhaf şey.. Sinemadan çıktığımız zaman vakit ge- €e yarısına yaklaşmıştı. — Sizi evinize götüreyim?.. — Sakın ha!.. — Peki ne yapalım? — Nasil işterseniz.. — Bir bara gidelim, orada sabahı ede- riz. Sabahleyin siz evinize dönersiniz, ben de evime dönerim. — Siz evinize dönersiniz.. fakat ben dönmem.. — Orasını gene siz bilirsitiz.. Beyoğlu c>3desinde yürüyorduk. Va - nımızdan geçenler Vize bakıyorlardı. Bi- z26 diyorum, fakat benden ziyade ona ba- kıyorlardı. Vo bakanların gözlerinden kıskandıkları belli oluyordu. Kadınlar ©- nun güzelliğini, erkekler de bu güzeli ko- lunda gezdirer beni kıskanıyorlardı. Bir aratık karşı taraftan: — İşte geliyor. vardı. — Şimdi hapı şyuttum. Bize doğru geliyoriardı. — Ya kocasıysa, şımdi tabapcasını çı - ceğimi Orta yaşlı adam tam kâarşımda idi: , — Siz. — Vallahi bayım ben.. Bir Genç Kızın Romanı Selim bey, orta yaşlı, çok esmer, ka- lin kaşlı, şişman bir adamdı. Göğsünde karnına kadar düşen parmak kalınlı- ğinda bir altın zincir pariryordu. Düğ- meleri çözük yeleğinin arasından görü- len ve terden buruşmuş olan gömleğini ikiye bölen bu kalın zincir o kadar gü- lünç bir şeydi ki kendimi nı'.ıımııdını İcuk gibi önüme bakarak sandalyeye ili-| kahkaha ile güldüm. Fakat bu gülüşüm onu kızdıracak yerde eğlendirmiş ola- cak ki sırıtarak yüzüme baktı: — Altın zincirime mi gülüyorsun | hanım kıziım? Ne yapayım ondan geçe - merm ben, ne elbise giyersem giyeyim, | göğsüme kordonumu takmazsam ken-| dimi çıplak sanırım, Mahcubiyetten yanaklarım - kızardı. Kâfir 'adam, bakışlarımdan onun zinci- rine güldüğümü nasıl anlamıştı? Ben şimarıklığımın ne tesir yaptığını gör- mek için Şefkatin annesine bakıyor - Muazzez Tahsin Berkand dım, Şimdi bu işin içinden nasıl sıyrı- lacağım? Fakat ben daha kendimi toplayama- mıştım ki altın zineirli adamın sesi ge- ne kulağımda gürledi: — Gel atur bakalım, seninle konu- şalım biraz kızım. Kabahat üstünde yakalanan bir ço- İşiverdim; fakat adamcağızın bu küçük şimarıklığımı hiç mühimsemediği her halinden belli idi, Öndeki tabaktan elile aldığı bir pastayı tabağıma koydu ve İkıllı bir hayvan pençesine benziyen iri elile kolumu tuttu. — Hatırım için şu pastayı yiyecek « sin... Güzel kızsın, şirin kızsın, ama biraz hafifcesin. Manalı manalı bir. «Ah'» çekerek Şefkatin annesine baktı; sonra gene bana dönerek sözüne devam etti: — Birkaç aya varmaz sen de şişman- diyorum. O filmle meşguldü, fakat benim Affederriniz, paramı evde unuzmu şum. Benim biletimi alsanız... Lokantadan çıktık, sinemaya kapağı at-| — Size ne kadar teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Bu sefer büsbütün şaşırmıştım. — Şey affedersiniz. Tramvayda.. — Sakın bir yerinize yurmuş filân ol « masın.. veh vah.. — Hayır, fakat.. — Teşekkür ederim, teşekkür ederim. Ne kadar sevindim tilseniz.. zavallı kı - zım,, Biz onu delma kaparız. Bugün nasıl- sa evden kaçmış. — Kapar mısınız? — Fvet, zavallı bundan altı ay evvel aklısı kaçıtmı O zamandanberi evde tedavi ettiriyor, sokağa birakmıyorduk. |Siz onu vakaladığınıza çok iyi ettiniz. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Saat hırsızı Yazar Varaslav Haşek Rusçadan çeviren: H. Alaz Gümüşhanede yeni mektebler yaptırıldı Gümüşhane (Husüsi) — Bu yıl zar - fında Gümüşhanade hayli mekteb yapıl- mıştır. Vilâyet mekteblerin nahiyelere ve Diye bir ses İşlitim. Baktım, bir polis, köylere kadar sokulması için azami gay- yanında da orta yaşlı iyi giyinmiş biri | ret göstermektedir. Bu ders yılının başında Bayburd ka - zasının Kışanta köyünde dershaneli bir mekteb yaptırı baneli olmak üzere le tre köyünde de karır beni öldürürse, gerçi elim elime | yeni bir mektleb açılmıştır. Bundan baş - değmedi ama, cna bunü nasil anlatabile- | ka gene bu senebaşı de! amanına ye - tiştirilmek üzere Kale nabiyesi ile Torul kazasının Aşağıulu köyünde de — birer mekteb inşa edilmiştir. Gümüşhane orta okulunda talebe pan- diri büyle imiş, ne yapalım. Sen sakın üzülme, güzel erin ağlamasın; sana gözyaşı değil elmaslar, inciler, kürkler yakışır. Set her zaman böyle şakrak kahkahalarla gülersen yakında onlara da kavuşürsun. Pastayı kesmek için uzanan çatalımla bıçağım havada kaldı. Hayretten dan- muş gibiydim. Şefkatin annesi imalı bir surette başını sallıyarak, gözlerini sü- zerek yordu. — Selim bey seni çok beğenmiş kı- zım; hayatınla alâkadar aldu, ben de kendisine senin hakkında bildiğim şeyleri anlattım. Benim her saniye biraz daha artan şaşkınlığımı görmüyormuş — gibi ilâve etti: — Selim beyi kaç zamandır evlendir- mek istediği kız seçemediği için blmuyordu. Zengin tüccar göbeğini hoplata hop- Yata güldü. — Bunda da bir hikmet varmış ha- nımefendi, gördünüz ya! Artık bu komediye rahatca gülebil- mek için oradan kaçmaktan başka çare kalmamıştı. Bir bahane ile yerimden fırladım; koşa koşa Sabahati buldum. Perihan ve Kâmille büfenin son kırın- .- -. -. eu u ile öldürünüz Macun ve buğday şeklinde olup büyük ve küçük her nevi fareleri, sıçanları derhal öldürür. Tesiri kat'idir. Fareler kokmaz. Buğday nevilerini serpmelidir. Macun olanlarını yağlı bir ekmeğe ve herhangi bir gıdaya sürerel farelerin bulunduğu yerlere koymalıdır. Kutusu 25, ikisi bir arada 30 kuruştur. Hat Baş, üş, nezie, keser. ip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal bında günde lç kaşe alınabilir. Ç — —— siyonu Cümkuriyet bayramında açılmış - tır. Bu pansiyonda orta okulu olmıyan kaza merkezlerile, tam teşkilâtlı köy o - kullarından çıkan çocukların orta tah - sile devamları temin edilmektedir. Bu pansiyona bu yıl 15 talebe gelmiştir. Pansiyonun odun masrafı ile ahçı, ça- maşırcı, hademe tahtisatı husust idare kültür bütçesinden verilmektedir. Talebe cak halim kalmamıştı. Fevkalâde bir. şey geçtiğini anladıkları için üçü de meraktan yerlerinde — duramıyorlardı. Gülme krizi geçlikten sonra sükünetle Kiömile: |kalktım ve halde gönlüne göre bir| dum: — Kuzum bana bir limonata ile bir- |kaç biskül ver, açlıktan ölüyorum.. de- dim. Perihan kızdı: — Olup bitenleri anlatmadan limona- ta değil ya, bir damla su bile bulamaz- sın kızım. Sabahat de yalvarıyordu: — Selma, senin bu kadar güldüğüne göre mutlaka aykıtı bir şeyler olmalı- dır; haydi nazlanmadan anlatıver de biz de beraber gülelim. Bir elimde Jimonata bardağı ile ayağa karşılarında dimdik dur- - Hazır olun çocuklar, yakında Kay- seriye gelin gideceğim. Hem nası) bili- yor musunuz? Elleri, kolları, başı ve göğsü pırlantalar ve incilerle süslü, tel- li pullu bir gelin. — Alay etme Selma. — Vallahi yalan söylemiyorum. İs- terseniz belli etmeden salona geçelim, size nişanlımı gösteririm. Birisini arıyormuş gibi dolaşırken dum. Kadının kaşları çatık, dudakları İJarsın yavrum... Öksüzlük kolay de- kısıktı. Gözlerini karşısındaki adama dikmi ğil. Biz senin bütün ömrünün mekteb- de geçtiğini ve anasız babasız büyüdü- tılarını yemekle meşguldüler. Beni gö-Jonlara Selim beyi gösterdim ve başım- rünce gözlerini açarak etrafımı aldılar.|dan geçen vak'ayı anlattım. Perihan Kahkahadan boğuluyordum. Ağzımı a-| gülmeden fenalıklar geçiriyordu, Saba- — Eyvah, dedim. Fena bir pot kır -| ğünü pekâlâ biliyoruz ama Allahın tak-| çıp bir şey söylemek değil, ayakta dura-| hat kızmıştı. üç taksitto 48 lira veya bu değerde ma « halli piyasaya göre erzak vermektedir. Bayburdda yedi talebe ile açılan pan - siyonun kadrosu bu 1l 30 talebeye çıka « rılmıştır. Gümüşhane vilâyet tarihini yazmak & zere tedkikat yapan kültür direktörü Vehbi Okay geçen ay içinde kaleleri w tarıhi yerleri gezerek notlar ve fotoğraf lar almıştır. A AA —— e e e — Kuzum Selma, bu meseleden mü dire hanıma bahsetme; bir daha seni bize yollamaz. Annem ve babam de duymasınlar, çünkü kendi - evlerinde böyle çirkin sözlerin geçmesine taham- mül edemerzler. Hakları da var; benim bile pek canım sıkıldı. Bizi güldüren bu ehemmiyetsiz vak- anın Sabahati çok üzdüğünü görünce müteessir oldum. t — Peki Sabiciğim, sen sakın üzülme; ben bundan hiç kimseye ve hattâ anne- Me bile bahsetmem, Esasen size de gül- mek için anlatmıştım, Perihanı susturmak daha zor oldu. — Şu mütekebbir Şefkatle öyle gü- zel alay edecektim ki bir daha bize, git- tiği çayların ve baloların ihtişamından, görüştüğü ailelerin asaletlerinden bah- setmek için Aağzını bile açrmyacaktı. Keyfimi kaçırdınız çocuklar,*pek yazık oldu. e Bugün piyano hocam dersimi beğen- di; fakat doğrusunu söylemek lâzım ge- lirse ben de List'in bu çetin rapsodisini saatler saati meşketmiştim. — İyi çaldınız Selma; sizden memnu- num bugün. İlk defa olarak abus yüzü gülmüş, çatık kaşları açılmıştı ve gene ilk defa olarak benden kendi kompoze ettiğim bir valsi çalmamı istedi, (Arkası var)