24 Birtncikânun *« Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, - Çember sakallı burada da gırtlağıma sarılmaz mı? Bizi ayıran gardiyan bana dönerek bağırdı : “Faruk musun, nesin, burası Haylayf - pastahanesi değil, tımarblane!,, Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas bakkı mahfusdur! —— Nakaratta — berde. kızımla kavga etti- nız? Sen üzülme, ben onun ağzının payını YPeririm, Yalnız yar- dım et şuradan — ine- yirn. Hasta bakıcı pek sabırlı, - Raşid baba- nn kolundan - tüta- Tak andiriyor. Raşid baba kolları az açık yeni emekliyen ço- guklar gibi müvaze. nesini bulmağa ça- balıyarak yürümeğe savaşıyor. Hasta bakıcı yatağı muayene etti. — Bundan hayır yok. Kaldırin, ça- maşırhaneye gönderin dedi. Böyle gi- derse ihtiyarın yatağına muşamba koy- mak lâzım gelecek... — Ulan! Ne hakla yerdeki izmariti alıyorsun. Bu koğuşla izmarit toplamak benim hakkım olduğunu bilmiyor mu- sun? Arkamdan gelen bu ses üzerine ba- şpımı çevirdim. Biri uzun, biri kısa iki hasta, karşı karşıya dövüş horozları Bgibi birbirlerinin üzerine atılmağa mü- heyya bir vaziyette.Kısa boylu barbar bağırıyor: — Ver bakayım o izmariti! Ver yoksa fena yaparım. Uzun boylu, kısa boyludan aşağı ka- ler n? — Neye verecekmişim? Sen - nasıl toplarsan ben de toplarım. — Sen sağlığında bir şey toplıyamaz- sın, izmarit toplamak benim hakkım.. — Ben hak mak tanımam... — Ben tanıtırım.. — Tanıt bakayım.. Kısa boylu bir maymun çevikliğile üuzun boylunun üstüne sıçrayarak girt- lağına sarılıyor. Ve ayaklarile tekmele- miye başlıyor.. Uzun boylu da habire küçüğün ka - fasını yumrukluyor. Hastalar memnun: — Yaşa Ahmed! — Bravo Ruskil! — Ha gayret Ahmed! — Dayan Ruski Diye kavgacıları teşci ediyorlar. Has. sabakıctf'ar koşuşuyorlar. Birisine bir | tokat, diğerine bir yumruk kıvgayı mayna ediyorlar, Mehmed, uzun boyluya çatıyor: — Gene ne demiye kavga ediyorsu- nuz? — Gırtlağıma sarıldı da.. — Durup duüruürken gırtlağına sarıl- madı ya, kim bilir ne yaptın? — Hiçbir şey yapmadım.. Kısa boylu: — Nasıl bir şey yapmadın? Yerden izmariti aldın.. — Aldımsa ne olmuş? — O benim hakkım.. Hastabakıcı Mehmed hükmünü veri- yor: — Sen haksızsın Ruski.. yu koğuşlı izmarit toplamak Ahmedin hakkı.. Bir yaşıma daha girdim. Demek iz- marit toplamak da bir nevi imtiyazmış. Hastabakıcının bu hükmüne birçok kimse razı değil, bir ağızdan: — Olamaz, diyorlar.. yende izmariti ilk evvelâ kim görürse o alır, Fakat hüküm kat'i, gayri kabili tem- yiz. Hastabakıcı sert: — Kısın çenenizi, diyor, galiba ka- yış istiyorsunuz.. Bu sex, bütün itirazları bıçak gibi ke- siyor. Etrafa bakınırken çember sakallı ho- eaya gözüm ilişiyor. Yabancı bir muhit- |. hMrhmçuiyeMlımşlıdırn— w Tımerhanede bir ameliyat sahnesi buradasın? diye sesleniyorum, Çember sakallının kafası kazınmış, faka! sakalı duruyor. Evvelâ beni gör- müyor, Sesin nereden geldiğini anlama- ğa çabalıyor. Tekrar sesleniyorum: — Hey hocam, hocam.. . buradayım. Ben.. tıbbı adliden arkadaşın.. Nihayet beni görüyor. Yerinden teha- lükle firlıyor, ©6 da beni gördüğüne memnun., yanıma koşüyor.. Üzerime a- tılıyor. Kendi kendime: «Bak bak, di- yorum,, o da burada yalnız kalmış, boy- numa sarılacak!» Hayır. Meğer kazın ayağı öyle değil- miş, Çember sakallı boynuma değil, Bırtlağıma sarılıyor ve sıkmağa başlı- yor: — Seni gidi nabekür, kâfir zındık se- i! Kavunlarımın parasını al.. oğlumla y li anu affedeyim. Fakat cenabı ucıb vücudün sıfatı sübutiyesini bil- me ha! Çabuk söyle zındık.. çabuk söy- le; cenabı vacibülvücudün sıfatı sübu- tiyesi kaç? — Eyvah! Bu herifi ne diye çağırdım ben? Tıbbı adlide de benim gırtlağıma sarılmıştı.. gardiyanlar da meydanda yok, Mümkün olduğu kadar bağırıyorum: — Yetişin, imdad, imdad., boğuluyo- rum, — BSuzs zındık. Şeni öldüreceğim. Se- nin kanın helâldır, Gardiyanlar çabuk yetişmezlerse ha- Pı yullum, Zaten tıbbı adlide herifin e- linden güç belâ yakamı sıyırmıştım. Bereket Halil İbrahimle Mehmed ye- tişiyorlar. Bent kurtarıyorlar. Halil İb- rahim: — Bana bak hoca, diyor. Sen ııiıkı çok oldun. Bu, bugün ikinci. Mehmed lefendi kayış nerede? Getir şu keratayı buğlıyalım.. Mehmed dışarı çıkıyor. Hoca söyle- niyor: — Sen de bu zındıkla ortaksın;, ka- vun paralarımı sen de yedin g; Hem söyle bakayım, cenabı vacibül cudün sıfatı sübutiyesi kaçtır? Mehmed elinde tasma gibi bir şeyle geliyor.. hocanın ellerini birleştiriyor- lar.. kayışı bileklerinden geçiriyorlar ve arkasından bağlayıp kilitliyorlar, Halil İbrahim: |denbire kayalara çarptık; Parçalandık.r SON- POSTA Yeni ve şiddetli bir fırtına bekleniyor' (Baştarafı 1 inci sayfada) Haydar kaptan bü gemi ieşlerinin üzeri- ne düşerek kazaya uğramamak için (Si- nob) vapurunu Hmandan çıkararak fır- tınayı seyir halinde geçirmeğe karar ver- miştir. Sinob vapuru hareket etmiş, fa- kat bu esnada fırtına birdenbire şiddet- Tendiğinden l.mandan çıkamadan karaya düşfüştür. Suların seyri, dalgalar vapu: ru, evvelce batmış olan bir Yunan vapu- rTunun üzerive atmıştır. Bu yüzden vapu- run teknesinde yara açılmış ve tehlikeli bir vaziyet bâsıl olmuştur. | müracaat edildi | Gemi 2500 tonluktur. 24 yaşındadır. | Türk Şilebeilik şirketi dün Türk Gemi “urtarma şirketine, (Sinob) vapurunun kurtarılması için müracsat etmiştir. Si- nob vapuru, ha'en manevralar yaparak kendi kendine 'de kurtulmağa çalışmak- tadır. 2 Taviloğullarının Tavil vapuru da kur- tulmak için uUğ*uşmaktadır. Tavil vapu- runun vaziyetinin iyi olmadığı söylen- mektedir. Mete vapuru dün geldi Kalkavan oğullarına aid ve Kâradeniz- de bulunan Mete vapurunun âkıbeti de meçhuldü. Fırtınadan gsonra vapurdan hiçbir haber alımamamıştı. Zonguldaktan kömür almış vo Hisar vapurile beraber yola çıkmış elar Mete vapuru yirmi dört saat teahhür'e dün limanımıza gelmeğe muvaffak olmüştur. Nazım vapurundan haber yok Gene Kalkavan oğullarının — (Nazım) vapurundan yeni bir haber alınamamış- tur. Fakat vapurun Köstenceye doğru yo- iuna devam ettiği tahmin odilmektedir. Hisar vapuru kazası hakkında resmi rapor Hisar vapurı kazası hakkında İrva tah- lisiye istasyojaunca tanzim edilen rapor, | dün Tahlısiye Urnum Müdürlüğüne gel- miştir. Tahlisive Umum Müdürü Nec- meddin, raporu Der'z Ticaret Müdü - | ğüne göndermiştir. Liman fen heyeti ra- poru tedkik etmektedir. Gemide ölenler mevcud olduğundan adliyenin de iştira- kile mahallinde bir keşif Şapılması çok | muhtemeldir Resmi raporda denilmektedir ki: e— Sis mevcuddü. Adatıklar, Kelara, İrva | tahlisiye istasyonları bir vapurun gelmekte | oldufunu görmüşlerdir. Fakat vapurun doğ - ru geleceği yerde taşlıkların üzerine — doğru gittiği görülmüştür. tertibatları- ni almışlardır. Ancak vapurun kendisine hâ- kim olmadığı görülmüştür. Tam bu esnada Merkeb adasına bindirilmiştir. Üç dalgada vapur paramparça olmuş, batmıştır. Bir ki- Şi kurtarılabilmiştir.. Tahlisiye efradı tarafından kurtarılan Şaban oğlu Seyfullah resmi — ifadesinde demiştir ki e— Biz taşlıklara gelmeden gemiyi su bas- tı. Ocaklar sönmüştü. Kaptan cankurtaran- ı giymemizi söyledi. Ve gemiyi terkedebi - eceğimizi ilâve etti, amma, bu eanada bir - Bu ifadeler hızim dünkü sayımızda ge- rek istasyona, gerekse Seyfullaha atfen yazdığımız beyanata tümamen tetabuk etmektedir. Gemide cankurtaran yok muydu? (Hisar) vapurunda yırmi beş kişiden bir kişinin kurtarılabilmesi üzerine ilk akla gelen şey gemide con kurtaran #i- midlerinin bulunup bulunmadığı nokta- sı olmuştur. Bunu Kalkavanoğlu İsmsil Rızaya sar- duk, Hâdiseden ve bilharsa mürettebatın — Haydi, diyor, şimdi kavunların pa-| boğulmalarınden son derecede müteessir İrasını ara! Uslu oturmazsan alimallah olan kaptan İsmail Rıza dedi ki: sana duş yaparım.. daha olmazsa deli- Ber Saonra bana dönüyor: — Faruk müsun nesin?, Burası Hay-, layf pastahanesi değil, tımarhane,.. Bunlarla fazla konuşma, — Konuşursam ne olacak? — Ne olacağını © vakit görürsün.. Uzaklaşıyor.. Odaya uzun boylu; gözlüklü, 45-50 yaşlarında yeni gri pijamalı, yeni ayak- kabılı birisi giriyor: Halil İbrahim, Mehmed, Yahudi Sa- lamon: c — O, maşallah Suad bey.. larda.. siz bura- yor: — Evet., gene düştük! © fArkan var) « Hisar vapürile Köstenceden muha- jeir lışırdık, Bine yakın tehlisiye simidi yardı. Maddi ciheti düşünmüyoruz. Fa- kat can veren arkâdaşlarımızın uyandır- diği teessürü size ifade edemem.» Ticaret müdürlüğü de gemide tahlisiye tertibatının mevcüd olduğunu teyid et meştir. Hisar gemis, bundan bir buçuk ay ka- dar evvel Zonguldağa giderken makine- sinde bir arıza görülmüş, Halice alınarak tamir görmüştür. Seyfullah İrvada Bu feci kazanın sağ kalan yegâne şahi- DkRemloğa dek geçmiş, ( di ateşçi Şaban oğlu Seyfullah dün de Ir- vada kolmış, tahlıs'ye istasyonu tarafın- Suad bey, her tarafa iltifatlar saçı-dan tedavisine devam edilmiştir. Seyful- İahın sıhhati yerindedir. Dün denizdeki müdhiş mücadelesinden mütevellid yor- t iyi ha- Ayıbdır çocuklar! Babiğlide çıkan meslekdaşlar arasın- da bir akşam gasetesi — yardır ki dalma Şundan bahsetmiyelim, — muayyen — bir maksadla ikide bir yapageldiği tarizleri, hücumları mukabelesiz - bıirakalım — diye kaTAT veririz, veririz de işte böyle kendimizi tutamayız, ağzımın açmaya mecbur oluruz. Bu gazete (Hisar) vapuru kazası gibi bize çok derin bir tosssür veren bir fa - elayı «Son Posta» ya hücum için yeni bir vesile addetmek küçüklüğünü göstermiş. «Son Posta» nın gazetecilik bakımından bir muvaffakiyetini kötülemek üzere bite yalancılık isnad edişor. Kazadan yegâne kurtulan gemlci İle yaptığımız mülâkat uydurma imiş. Çün- Kü bu gemici İrvada bulunmakta imiş. İrva ile müvasala yokmuş. Bundan baş- ka da adam baygın yatıyormuş. Babiâlide bu kadar sene çalışmalarına rağ men hâlâ yerlerinde sayan bu çolük ço - cuğa gazetecilik dersi vermek — boşuna #ahinettir amma haydi İrva ile, İrvadaki gemici ile nasıl konuştuğumuzu anlala - Em: Bvet İrva ile İstanbul şehri arasında dün için muvasala İmkânı bulunmadığı- ni kabul ediyoruz. Gidilmesi mümkün ol- mıyan bir yerde bulunan bir adamla na- sıl görüşülebilir? Gayet basit: Telefon - la. Amma derhal itiraza hazırlanmayın, İrva Ne İstanbul arasında telefon yok demeyin. İrta tahlisiye istasyonu İle İs- tanbul arasında telefon rabıtası yoktür amma Anadolu Kavağlı ile, oradaki tah- Hstye ambarı ile vardır. Demek Anadolu Kayağına giden bir gazetesi İrva tahli - siye istasyonu İle, bu istasyonda bulunan gemlel İle konuşabilir. Rwvelki gece de konuşmuştur. dün de konuşmuştur. Bi - raz geç olmakla beraber isterlerse bugün bu gazetenin mensupları da konuşabi - lirler” Kazazedenin hâlâ baygın yattığı, bi - naenaleyh kendisile görüşemiyeceğimiz Id Alasına gelince, canım bunun doğru olup olmadığım da bize değil evvelâ kendisi - ne, onunla beraber İrva tahlisiye istas - yonu efradına bir kere sorun bakalım. Hülüsa vaziyet sarihtir.. Ba gazetenin mensupları gene bir küçüklük yapmışlar, || beceriksizliklerinin — hicabını bize || kendi yükletmek istemişlerdir. Bir daha anlayıp dinlemeden lifa ka- rışmayın, hele böyle — (Hisür) — vapuru kazası gibi bir faclayı uydurma haber - lerle istismar etmek maksadını kendiniz dürürken başkasına atfetmeyin. Türk ga zetecisi olmak bakımından da ayıbtir, || meslek bakımından da - ayıbtır, insanhık || balımından da ayıbtır. Ayıbdır çocuklar! tırlamıya başlamıştır. Seyfullah dün de kendisile görüşen muharririmize demiş- tir ki: Kaptan Boğazı tutmaya çalışıyordu — Size dün de söylediğim gibi fırtına- ya sabahleyin saat 8 de Kefken önlerinde tutulduk. Boralamıya başladık. Fırtına gittikçe şidde'leniyordu. Saat 12 de şid- deti arttı, 12 ile 16 arasında ise dayanıl- maz bir hal a'dı. Ben bu saatlerde vardi- yada idim, Kasptan boğazı tutmıya çali- şıyordu. Boğazı tuttuğumuz takdirde teh- bke kalmıyacaltı. Saat 14 de henüz Irva- da idik. Fırtınz o kadar şiddetlenmişti ki dalgalar güverteden içeri giriyordu. Bu | sırada süvari İbrahim kaptan — aşağıya indi, Ş -- Çocuklar demirliyeceğiz, dedi. De- mir atıldı, firtina şiddetli idi, Tutturama. dık, Demir taramıya başladı. Gemi Eşek adaşının poyraz torafındaki döküntülere yaslandı. Bu aralık İbrahim kaptan: Gemi parçalanıncaya kadar kimse ayrılmıyacak Çocuklar uavlumbazdan gemi par- çalanıncıya kartar kimse ayrılmıyacak, dedi. Herkes Aavlumbazda toplandı. 3 kuvvetli dalga geldi, sintinelere su dol- maya başladı, haş ve kıç taraf parçalan- d Herkes can kurtaran yeleklerini tak- mıştılar, denize atlamıya başladılar, ben n. Adanın anaforuna düş- tüm. Elime bir tahta parçası - geçirdim. Bir aralık onu da kaybettim, ada üzerin- de iki arkadağ'mı gördüm, kimler oldu- ğunu teşhis elemedim. Dalgalar — onları da aldı, ben bumluk olan sahile doğru yüzmeye çabalarken takatım kesildi. Tah- lisiye memurları kenardan denize atla- dılar, can 1pini attılar, onu yakaladım ve kurtuldum. Boğulan bedbahtlardan bir kısmı Gemide buluman diğer - arkadaşlardan hatırıma gelenlerin isimleri şunlardır: Güverte Jaşizamesu Kâşif reis, kama- rot Hüseyin, tayfa Ahmed, Sabri, Temel, Akif, Necati, Mustafa. Bir de aşçı ıırdı. Eskiden gemide çalışan hır adamdı, ge- miye ZongulAaktan bınmişti. Onun is- mini bilmiyorum. Ben 27 yaşındayım, Evliyim. Altı yas Işında bir de oğlum vardır. Beni Allah ikurtardı. Gem'de muhacir taşıdığı za- | mandafi zalma 20-30 tane sal vardı. Bun. ların her biri 20-25 kişi alırdı. Eğer bun- ları indirmeğe vakit bulsaydık arkadaş- Tarımız dâa kurtulurdu. Seyfullah İrvadan gelemiyor Yukarıda d< yazdığımız gibi Seyfullah (henüz Irvadadır. Irva ile Kavak arasıne 'dı bir dere vardır. Bu dere taşkın bir | haldedir. Dere üzerindeki köprüden geçle lememektedi;, Bu derede iş'emekte olan jve tâhlisiye HWaresine âid bulunan bot da Dişliyememektedir. Bunun için Kavaktan Irvaya geçmek imkânı yoktur. Deniz biraz hafiflemiş olmakla beraber henüz K;ır:.rir-n ze çık:lamamakta, bu — yüzden l'n)a deniz yolile-de giöllememektedir. P Bu sebebder Seyfu!lahın *Kavağa ve “uunbu!ı gelmesi mümkün olamamışğlır. | Kalkavanzadelore mer.sub - Dursun kap- (tan isminde bir zat Seyfullahı alıp getir- mek için Kavağa gitmiş, fakat o da Irva« Yya gitmek ıml ânını bulamamış, Seyful. lah ile Kavaktan telefon ile konuşmuşs tur. Facia kurbanlarının listesi Hısarın batmasile boğuldukları kat'i su - rette tahâakkuk edenler şunlardır: 1 — Birinci kaptan Giridli İbrahim Şa - kir. 1309 teyellüditidür. Ameli kaptandır. Ya- nt imtihanla kaptanlık ehliyeti kezanmıştır. 2 — Girldli oğullarından Mehmed Ver « had. 314 doğumludur. Bu da ameli kaptan - dır, 3 — Hasan Kalkavan.. Gemideki vazifesi bu seferde ikinci kaptanlıktır. 1317 doğum « tadur. 4 — Birinci çarkçı Kadri. Hastalanan Sü- leymanın yerine gitmiştir. 5 — İkinci çarkçı Süleyman. 6 — Lostromo Kâşif Osman. Berdümen Sabri Haxan. 8 — Serdümen Cemal İsmali. 9 — Berdümen Nejad Mehmed, 10 — Lostromo Halil İbrahim. N — Yağcı Receb Ali. 12 — Yağcı Ahmed Şevket. 13 — Yağcı Maksud Cemal, 14 — Yağcı Ahmed Mustafa, 15 — Kömürcü Akif Alı. 16 — Kömürcü Ali Seyid. 17 — Mehmed Hasan. 18 — İsmall. 19 — Memiş. 20 — Ateşci Mustafa, 21 — Ateşci Abdullah. 22 — Tayfa Hüseyin Mehmed. 23 — Tayfa Ahmed Müstafa. 24 — İsmi bilinmiyen aşcı. b Boğulanlardan henüz hiç birinin cesedi bulunamamıştır. İrvadan denize açılan li tahlisiye sandalı ile cesedler aranmaktadır. Dalgalar geminin enkasını peyderpey kara « ya alinakla ve bunlar sahilde toplanmakta - “ar. Yeni haber alınan kazalar Fırtına Boğaz medhalinde de bir hayli tahribat yapmıştır. Dün bütün dalreler fırtmanın kendi sahaları dahilinde yap- tığı tahribatı tesbit ile meşgul olmuşlar- dır. Rümelifenerinde tahlisiye idaresinin Sayrom denilen sis düdüğünün — bacası kopmuştur. Küyosta tahlisiye merkez istasyonu- na aid binadaki koğuşun bütün pencere- leri kırılmış, koğuş kısmen harab olmuş- | tur. Ereğlide beş motör karaya düştü Eteğli, 28 (Husust) — Şiddetli fırtına yüzünden Sinob ve Tavil vapurları ile beş motör karaya düşmüştür. Nufuscı zayiat yoktur. Fırtına devam etmektedir, Eski denizciler ne İ oe Eski denizciler bu fırünayı bildikleri- ni söylüyorlar ve diyorlar ki: — Buna gön dönümü fırtınası derler. Kasımın 45 :n*en ftibaren bir halta zar« fında mutlaka patlar, günü belli değil- dir. Onun için tecrübeli kaptanlar bu fir- tına patlayıp geçmeden ya denize çık- mazlar, yahud da çok ihtiyatlı. hareket ederek fırtına patlayınca kolayca sığına- bilecekleri yerlere yakın bulunurlar. Fa- kat en ihtiyatlı hareket kasımın 45 inden sonra bu fırtınayı atlalıncıya kadar d— nize çıkmatnaktır. Karadeniz kudurmuş vaziyette İnebolu 28 (Hususi) — Devamlı kar yağmaktadır. Deniz çok firtinalı ve dale — gahdır. Karadenizin yedi yıldanberi bü — kadar kudurduğu pörülmemiştir. Burada iki sandal parçalanmıştır. Karaya çekil. miş clan birçok kavıkları dalgaların ala- (Devamı 9 uncu sayfada) üDe