SON- POSTA Altıncı_cinayel Fransada yakalanan yeni Landru itirafa devam ediyor Sayla 7 Eğlence şehirlerinde 6) gün: 16 16 Pariste eski tanıdıklar Boksör Mazlumides : Yunan pavyonunun müdürü... Bir zamanlar boks müsabakaları tertib eden eski “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, Kolejde okumuş sabıkalı Karnik “Kadından sakın, dedi. İhtilâli Kebir bile kadın yüzünden çıkmıştır!,, bir Galatasaraylı da zengin bir seyahat acentesi Yazan? Yabancı memlekette gezerken — insan, eeki bir tanıdığına rastgelirse, nedense, pek sevinir. Bir zamanlar şöylece selâm- laştığı adamlarla bile bazan birbirinden ayrilamıyacak kadar sıkı fıkı görüşmiye başlar. Bir gün, ben de sergiyi geziyordum. Yunan paviyomuna girdim. İdare odasının önünden geçerken şöyle başımı uzata cak oldum: Geniş bir masanın arkasında, kırk yaşında kadar bir adam, bir elinde telefon makinesi, bir yandan kor 5 bir elinde de kalem, önündeki kâğıda yazıyor; karşısında bir kaç kişi ayakta durmuş, bir yandan da onlara emirler ve- riyör. Yüzünü, belki birdenbire tanıyamıya - cak 'akat sesi hiç de yabancı gelme- di İçeriye girdim: Hani, mütareke sene - lerinde, İstanbuldaki boks meraklıları a. rasında sık sık adı geçen bir M vardı; Türk, Rum, Ermeni bir çok genç- lerle dövüşmüş, hattâ işgal ordularile İs- tanbula gelen İngiliz, Amerikan, Fransız boksörlerin karşısında bile göze çarpa- cak kadar muvaffakiyetler kazanmış, son- ra da maç yapmak için Avrupaya gitmiş- tL İlkönce, arasıra uzaktan uzağa a duyuyorduk; Avrupadaki boksörlerle dö- vüşecek olursa bunun haberlerini fransız- | €a spor gazetelerinde okuduğumuz olu -| yordu. Fakağ boks dünyasında kendini tanıtmak, unutulmıyacak bir ad kauzen- “mak her babayiğitin işi değildir. Bizim Mazium da aradan bir kaç sene geçer geç- Mez, pek çokları gibi, unutulmuş git - mişti. Bugün ona Pariste rastgelmek beni hiç de şaşırtmıyabilirdi. Fakat bir gün olup da beynelmilel bir sergide başlı başına bir devleti temsil edeceğini kim umar - di? Ona doğru bir kaç adım attım: Bski ha- fif siklet voks şampiyonu şimdi biraz şiş- manlamış, bıyık koyuvermiş, yaşına gö- re, hattâ biraz da geçkince görünüyordu. Fakat sesindeki hırçınlık, gülüşündeki çapkınlık hemen hiç değişmemişti. «Şan- | * tekler» boks salonunda dövüşmiye çıkar- ken, o zamanki (Y. M. C. A.) da «antren- Man» yaparken yanındakilerle nasıl mü- nakaşa ederse şimdi de gene öyle sinirli sinirli konuşuyordu. O da beni tanıdı. Oturdum, konuştuk. İstanbulu, İstanbuldaki eski tanıdıkları- nti sordu. Bir aralık ben ayağa kalktım. | Artık gidecektim; bırakmadı. Sergide o gün Yunan paviyonunda yapılan satışın hosabını çıkarıyordu; onu gösterdi: — Bitireyim de beraber çıkalım! Dedi. Kardeşi de onun yanında, bera - ber çalışıyormuş. Masanin gözünde du- ran paraları, satışın hesablarını ona ver- di. Sonra, birlikte sergiden çıktık. Mazlüm, kendi anlattığına göre, Mı - sırda, Kıbrısta, Almanyada, Avusturya- da, en sonra da Pariste bir çok boks ma>- Çi yapmış: Çok da para kazandım! diyor. Bu paraları nasıl kaybettiğini, k.mler'n Yüzünden, et sonunda nasıl parasız kaldı- Bını da anlattı. Muhakkak ki maceralarla | dolu bir hayat içinde yıllarca yaşamış | Sonra «Standard» şirketine girmiş. O -| Tada da kendini sevdirmiş. Şirket onu | Amerikaya göndermiş. «Los-Ancelos» da Şirket hesabına —madencilik — öğrenmiş. Şimdi de bu müessesenin belli başlı me- Murlarından birisi olmuş. Paris sergisi Yapılırken Yunan paviyonunun idaresini, hem de fahri olarak, ona vermişler. On, on beş yıl evvel, gazetelerde kendi- Si için bir hayli dedikodu yaptığımz Petro Mazlumides, bugün Pierre Maz ol- Muş; yıllarla süren bir mahrumiyetten, bin türlü gürültü içinde geçen bir hayat- İ_ln sonra nihayet işini yoluna koymuş, #imdi de Pariste pekâlâ yaşıyor. ,Onun bir de meneceri vardı: Âdil Ak- Biyoti.. O da bir zamanlar Galatasaray klü- ünde futbol, hokey oynardı. Sonra da Müsabakalar tertibine kaşlamış, İstan - Bulda boks merakının uyanmasıma, çok Yardımı dokunmuştu. Mazlumides, hafif siklet boks şampi -| © Yonu alduktan sonra Avrupadaki © ma - Seralarla dolu hayata Âdil ile beraber Kemal Ragıb Enson Paristen bir manzara alılmıştı. Bu hikâye nereden açıldı, Pa- riste yabancıları gezdirmek için bir çok uları var, demiştim ya, işte | Galatasarayın | in rmeneceri, isi Âdil Akşiyoti, bugün Pa - risin büyük caddelerinden birine yakın bir yerde France tourisme adını taşıyan hat acentasının sahibidir. ta bakılırsa, böks işlerinde o da çok para kazanmış; sonra bir salon aç- mıya xalkmış, orada bütün parasını ba- hiç böyle bir larından birine gi k gündelikle tercüman muş, turistleri kendi hesabına gezdirme- ğe başlamış. Böylelikle başlı başına bir seyahat acentası da o kurmuş... Her gün yüzlerle yabancıyı Parisin bir köşesinden ötekine götürüyor, gezdiriyor, eğlendi - riyor... Hele şimdi sergiyi görmek içi kimisi Fransanın içinden, kimisi de dün- yyanın başka başka birer köşesinden gel- miş binlerle, yüz binlerle turist var. France tourisme” ünde de he otokarlar, otamobiller diziliyor. sokak aral Parisin her ya: acentalar seyyah gezd m yorlar. Hepsinin kapılarında, camekân - larında levhalar asılı: Müzeleri görmek için ayrı, geceleyin Paris meyhanelerini gezmek için ayrı, gündüzleri dolaşmak, Versaya, Fontenbloya gitmek için hep ayrı ayrı programlar, başka başka fiat- lar... Bu acentalar Pariste çok iş yapıyor, çok para Kazanıyor. Bunları gördükge insa - nin hemen hemen kendi kendine: — Acaba bizde de olmaz mı |geliyor. 'Yalmız Anadoludan İstanbula gelip de bir kaç zaman burada kalanlı içinde değil, İstanbulda doğup büri raşında bile öylelerj vardır. ki T—ıpk.nx Sarayını gezmemiş, Avasofya Rirmemiş; Kariye camline gitmemiş, Ga- lata kulesine çıkmamış, Ç memiş, Yedikulenin nasıl bir yer olduğu- na merak bile etmemiştir. Pek çoklarımı zın buna göre bilmediğimiz, görmediği - miz kim bilir daha neler çıkar, Bilmem ki İstanbulu, bize de, İstanbullulara da, ta- nıtmak fena mı olur; böyle bir işe giri - şenler para kazanamaz mi? Âdıl Akşiyati: — Gel, dedi, bir akşam sen! seyyahlar- , la beraber gezdirey Bu acentalar, Parise gelen yabancı - ları nereye göt orlar, nasıl gezdiri - yorlar, neler gösteriyorlar, bir kere de bunu görmüş olmak için: Pekâlâ, dedim. Ertesi akşam sözleştik. için Kemal Ragıp Enson Altın yeniden düşmeğe başladı | Altın flatları, dün de beş kuruş kadar düş | müştür. Evvelki gün 1063 - 1063 kuruş olan altınm. dün alış flatı 1058, satış flatı 1060 kü ruş o 0 n borsada 15 'nda açılan wya, borsa & da Fariâ borsasından gelen haberler Üzerine, M0 Uraya kadar duımualıır- Türk -borcu de o|, ki larına varıncıya kadar ? diyeceği |7 senlerin a« | » amlıca teposin- kapandıktan | Paris (Hususi) — İnsan şeklinde cana- var Weldmann'ın altıncı cinayeti de bu- gün resmen meydana çıkmış bulunmak- tadır. ha fazla inkârin faydasızlığına hükmet- miş ve avukatlarından birine —müddel- umumiye verilmek üzere bir mektub ver- miştir. Bu mektubda aynen şöyle de- mektedir: «Janine Keiler'i de öldürdüğümü itiraf ediyorum. Cesedini nereye gömdüğümü söylemek için istinlak edilmemi — Istiyo- rum.> Bunun üzerine derhal istintak edilen katil, Strasbourg'lu kadını öl- dürdüğünü, cesedini de Fontainbleu or- manına gömdüğünü söylemiş ve işaret Lettiği yerde yapılan hafriyatta filhakika karılmıştır. Şimdi ortada gene Weidmanan'ın kur- banı oldukları zannedilen, fakat canavar tarafından inkâr edilen şoför Markoff ve Dowillord'un cinayetleri kalmıştır, Kati- Hn evvelce Janine'i de öldürdüğünü in- kâr ettiği nazarı itibara alınacak olursa bu inkârına kıymet vermemek ve yeni laşılmaktadır. Weidmann ayni zamanda, Janine Kel- ler'i yalnız başma öldürmediğini, bu işde n evi etrafında biriken halk gürtÜM Oortakları olduğunu, fakat kendi- lerinin isimlerini jbilâhare vereceğini söylemiştir. Diğer taraftan polis Weidmar tahkik etir Nitekim hapiste bulunan iki Fraşsız ile temasta Franefort'di döviz kaç Lanlaşılmıştır. bir çete teşkil etmiş olan tomobillerle hududu geçmekte oldukları ve işe agâh bulunan Şoförleri bilâhare öldürdükleri zannedilmektedir, rın kurbanları arasında şoförler bulun- masının sebebi de büdür. 1 temmüzda Thiais yolunda ölü bulunan şoför Mar- kurban git- itekim Mar- maktulleri ek suretile yetin Weid- | ne en büyük koff da, Weidmat gibi ensesine bir kurşun ye r. Bu da bv © fından işlendiğ sayılmaktadır. ni şekilde teşrir mann sesine bir kurşun sikılmak suretile öldü- olarak bulunmuştu. Weidmann da ayni gece nerede bulunduğuna dair kendisine sorulan suallere hiçbir. cevab | vermemişti neltte isminde 15 yaşında Ç aydanberi ka- Ğ in evinde bulunan bazı eş- arın kendisine #id olduğu zannedil- |mektedir. Bu masum çocuğun da bu iti- barla cangvarın kurbanı olduğu tahmin Iedıîwektı-mr. | — Palık çıkmıyor HBemen on beş gündür, h devi havaların müsaa- mden dolayı balıkhaneye balık gel - edir. On beş gündür, bir mikdar ke- Yal, az mikdarda da lüfer gelmektedir. Dün e evvelki gün, 30 - 32 çift kadar palamut | gelmiştir. Epey zamaşıdır. Palamat ve torik de çık-| mamaktadır. Palamut ve toriklerin Adalar etvarında gizlenip yatmakta alduğunu tah - |min eden balıkçılar, o civarda bir tarama ya kuruş kadar | pacaklardır. Pakat, henüz havalar bu tara . |mayı yapmağa müsalâ gitmemektedir. Limanda da, 15 kadar Yunan ve İtalyan gemi ve motörü balık almak Üzere . bekle - mektedir. | Katil, elde edilen deliller karşısında da- İzavallı kadıncağızın cesedi meydana çı- | itiraflarını beklemek lâzım geldiği an- | bulunduğu | Weidmann ve şürekâsinin lâalettayin 0- | Canava- | Röportajı yapan: —H- — Bunları bir ka- lem geç. Gerçi sabı- kan falan yok ama, sen hepimizden da- ha yamansın. Doğuş tan bitirmişsin. Ken dini deli göstermen- de bir dalgan var, |bizden bir — şeyler saklıyorsun, haklı - sın. Böyle şeyler en |yakınına, kardeşi - ne, evlâdına, karına söylenmez. Bilhassa kadın - dan — kaçınmak lâ - Zzımdır, bütün belâları zaten — yordu. Kendini | İşte , işte Yedibelâ, işte Ayı Yu- te Şerif, işle Muammer, hepsi, |hepsi kadın yüzünden bu hallere gel- mişlerdir. Fransa ihtilâli kadın yüzün- den çıkmıştır. ©O kadar uzun gitmeğe ne hacet! Bi- zim Windsor dükünü tac ve tahtından eden gene bir çift kara göz değil midir? Karniği bu kadar heyecanlı görme- miştim. Konuşmasına bakılırsa iyi bir Mmalümatı umumiyeye sahib olduğu an- laşılıyardu. Hayretle dinliyordum: — Yüzüme neye öyle hayretle bakı- yorsun? Kılık | fetime bakıp da be- ni rastgele bir adam mı zannettin? Ben Kolejliyim, Kolejli.. Rober Kolejin son gınıfına kadar okudum. Kaç yaşında- yım dersin?. Yüzüne dikkatle baktım: Saçlarında karadan çok ak vardı.. lıı kag sunluk traşı yağlı sakalımı mey- ı. Kranta idi. Yüzü be- th idi, Gözleri içeri kaç- m lı Dudaklarının sağ tarafındaki çiz- uı)u ona müstehzi bir tavır veriyordu. Arkasında yamalı kahverengi bir ceket vardı. Bu ceket eski idi fakat buna rağ- men iyi bir terziden çıktığı gözüküyor- du. Cevab vermediğimi görünce suali- ni tekrar etti: - Kaç yaşındayım dersin? «— Eh, kırk.. kırk iki.. Güldü. Ama nasıl gülüş.. şairlerin zehri hand dedikleri her halde bu ol- malıydı. — Ne'diyorsun? Tam 31 yaşındayım. 7 senelik h: hane bayatı beni bu hale soktu. 7 sene, 7 sene bu.. dile kolay, İn- san kapâlı bir odada 24 saat oturamı- yor. Halbuki 7 senedir dört duvar ara- sında ömrümüz geçti. hleyin kalk, akşam yat. Gene e yat. Her gün aynı simalar, ı adamlar, aynı dört duvar. | Buım cçc_ek saatlerin muâyyen, * yarın ne yapacağını bi- îaıhıık dünyanın en büyük zev- i gününü bilmemektedir. Sumnu ke: Karnik, bir iki dch sanâ sordum, tersledin. Nasıl oldu da hapse girdin? Şunu bir anlı | Bgibi bir sesle: , dedi. Bir gün Allah verir de evlâd sahibi olursan torunlarına an- latırsın. Yahud da ihtiyarlayıp mâhalle kahvesine çıktığın vakit arkadaşlarına anlatacak sermaye olur, Galatasarayında bir bahçeli hamam vardır, bildin mi? İşte onun sahibi am- ır benim. Galatasaray lisesinin ya- nında bir sokak vardır, oraya gir, helâ- Uları geç, arada sol kolda bir mobilye mağazası vardır. O da ağabeyimindir. 'Tanıdın değil mi? Görüyorsun ki ai- Hlem hayli zen,; » ben bu ailenin şı- marık bir oğlu idim. Ermeni mektebini |bitirdik. Rober Koleje verdiler. İlk za- manlar gayet iyi gidiyordu. Dersleri- ordum. Sımıfın en çalışkanı emezsem bile çalışkanları ara- da idim. Fakat Rober Kolej hayatı âkımda bazı değişiklikler yapmıya di. Sınıflar büyüdükçe yaşayışı- mız değişme; Kolejin kısmında aynı sınıfta o- kuyan kızlara hemşireler diyor, onlar da bize birader diyorlardı. Haftada bir Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas haklı mahfuzdur) İnsanın — başınaOnu inandırmak kabil olmadı. «Sen hepimizden yamansın di deli göstermekte bir dalgan var ama anlıyamıyorum. gün biş onlara, bir gün de onlar bize çay veriyorlardı. Tıbkı karınca kara- rınca hepimiz kendimize kızlardan bi- rer tanesini seçmiştik. Benim taliime de Yerant isminde bir Ermeni kızı isa- bet etti. Kara gözlü, kara kaşlı, yumuk yu- muk bir esmer güzeli idi bu.. alnının or taşındaki akroşkör'ü (*) hayalimdeki Karmeni canlandırıyordu. Nasıl da sevişiyorduk bilsen, anlatık maz böyle şeyler.. 18 yaşı sevgisi bu, boru değil. Ah, o mektebin korusunun, Arnavud: köy sahillerinin ağzı dili olsa da bun- ları anlatsa... Bu sevgi böylece bir sene kâ vam etti, sonra kız bana soğuk © mağa başladı. Artık gelmiyor, gelirse de durm! mexlcbdı.n x_ıı, yor, peryaneler gibi doi İgecesi ayazda, kar, tipi altında be k'l pencereyi açar bakar da, yüzünü gö- rürüm diye sabahlara kadar pencere sinin altında dolandım. İçkiye de alışmıştım. İçiyordum. Ba- bam zaten yoktu, anam, amcam, ağabe- yim bu sevdadan kurtarmak için neler yapmadılar bana, neler?, Yalvardılar, yakardilar, nasihat ettiler, Hepsi nafi- le oldu. k Uzun uzun mektublar y şkı mı anlatıyordum. Fakat bütün bunlar cevabsız kaliyordu. Sonra kâfir kız gün- den güne de güzelleşiyordu. Arkadaşlar: - Karnik, dediler, kıskandır. Arka- sından koşma.. ondan kaç. Bırak o seni 'kovalasın. Nasihati dinledim. Her gün bir kızla dolaşmağa başladım. Tabii bu aralık dehşetli para- sarfediyordum. Anam, amcam, kardeşim bana para yetiştire- miyorlardı. Baktılar olacak gibi değil, beni İstanbuldan uzaklaştirmağa karar verdiler. Ağabeyim bana Atina; balardan birinin yanında iş buldu. P: saportum hazırlandı.. bavullarım dol— duruldu. Hareketten bir gün evvel postacı eve bir mektub getirdi. Açtım. İçinde ne olsa beğenirsin? Bir düğün davetiyesi, Yerantla Berc isminde bir arkadaşım evleniyorlarmış. Sanki bana nisbet va- pıyorlarmış gibi davetname de pondz- riyorlardı. Ne olursa olsun, gideceğim, Beyoğlunun en meşhur çiçekcil birine bir sepet çiçek hazırlattım. Kar- tımla gönderdim. Arkadan da kendim gittim. Kıza beyaz elbiseler pek yaraşmiıştı. Kızı da damadı da tebrik ettim. Ama nasıl? Sormayın.. anlatamam. Bütün vücudüm buz gibi, alnımdan soğuk ter- ler dökülüyor. evini yordum. hây kış | (Arkası var) V) Kadınların alınlarına sarkıltık. ları istifham şeklindeki saç evvelce ma- da idi. Yurddaş! Şekerle yemişin hdiyacından, en güzel gçocuklar doğar: Reçel ve şarup!