Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
" aB SK e M d £ e ü B —#lüyordu. Sonra kadehini masanın üstüne - kadehin tütün muhteviyatını bir hamle- | - mizaz ifadesi şöyle dursun, günleree kız. — danda ve kızgin bir çölün ateş gibi kum- — dece cebinden çıkartmış olduğu mendille B tini açtı, Hu — lede içtikten sonra: , ı — bitmiş olduğu için bir lâhza durakladı, — Şemsi bundan istifade ederek cebindan v__ çıkardığı kibritle masa komşusunun si. K — 1aştılar, dost ve ahbab oldular. el İ İ — ne müneecim, ne de muvakkit değil, an- — çak ve ancak «mübtelâyi gam» ı AŞ - ler de hayatta bir hakikati ifade etme- — Mmişler, sadece ve sadece arabca bir koli. - Te öyünü oynamışlardır. |— rek sesile sözlerine devam etti: ' şeyler - — Rir vakitler ben de sizin gibi gug-l ! J Ona eski adamlar ümmülhabais İ || Ş mzda araba buluruz. Vu:mı' toyle idi de.. . drğieke. eti , SON POSTA .: <İstekle değil içtiğimiz büde ve lükia | Derd âteşini zehrile söndürmek içindir Mey, neş'eye de, zevke de mahsue değildir Erbabı gamı belki tez öldürmek içindir> Aralarında hiçbir tanışıklık yolctu.Şew- si, meyhanenin daimi müdavimleri ata- sında ona ilk defa rasgeliyordu. Saçları bembeyaz, yüzü ıztırab çizgilerile dolu | ve gözleri, mağmum ve bulutlu idi. Ka- pidan içeri muhteriz adımlarla girdi. Bir an duraklıyarak etrafını tedkik etti. Mey. hanenin, gürültüsüz, müşterisi az, tenha bir yer olduğuna kani olacak ki tered- düdleri zail oldu ve oradaki masalardan birisinin kenarındaki iskemleye oturdu. Gelen garsona bir içki ısmarladı. Önüne gelen kadehi ihtimamla kaldır- dı ve onu elektrik ışığına doğru tetarak | itina — ile seyrettikten — sonra — bir-| den içmedi, durdu. Evvelâ Tayihasımı uzun bir teneffüsle içine çekti. Sonra göz kbapakları, bir an kapandı ve de başına dikti. Yüzünde aeı ve zehir gi- bi bir şey içmenin verdiği küçük bir iş- gin bir güneş önünde, kızgın bir sema Bi- Jarı üstünde yalın ayak yürürken birden büz gibi bir memba suyu bulmuş bir çöl bedevisinin ve seyyahlar heyecanı görü- koydu. Meze yemeğe lüzum görmedi, Sa- ağzını sildi. Bundan sonra sigara pake- fakat kibrit kutusunda kibriti garasını vaktı. İhtiyar adam: — Teşekkür ederim evlâd!... dedi. Üç beş mükâleme içinde tanıştilar, an- Bir sıra ihtiyar adam önüne gelen ü- çüncü kadehi de susuz, mezesiz bir ham- — Evlâd!.. diye Şemsiye söyledi... Bı- derler- elki bu tâbir bir bakıma göre 'doğ. rudur; ben, bunun aksini iddia etmiyo- fakat «Şebbi yelda» denilen gece. | lerin uzun ve sabaha erişmez saatlerini olanlar — bildikleri için buna ümmülhabais diyen- Burada düurdu; durakladı ve sotira tit- — Havat ile hayal ne kadar bambaşka Ne kadar birbirine uymuyan iki -mefhum... Ve başını iki tarafa sallıyarak ilâve Yalılar yolunun sonuna gelince: - — Doöğru gidelim, dedi, arka sokak- - tan.. iskeleden yolu uzatmıyahm İstav- Mahmure gülerek: — — İstavröz değil, Abdullahağa ma - ha!,lesı diye tashih etti. İstavroz eski — Ne hileyim, bizim zmmımda Birden bu SÖZüÜ soyledıgme pişman oldu Ne diye kıza kendi ağzile eskili- ğııu, yaşlılığını hatırlatıyordu? Bu ka- dar da budalalık olur muydu? Daha bir müddet yürüdüler. Çınar sokağının başındaki bakkalın önünde bir talika duruyordu. Adnan' hemen arabacıya işaret etti ve adam arabadan atlayıb yanlarına: gelince Kadıköyüne gideceklerini söyledi. A- rabacı derhal iki liradan kapı açtı ve Adnana evet, yahud hayır demeğe va- kit brrakmadan: — İsterseniz yarım lira verin de Üs-î “veyahud bir felce mi uğradı diye... Önüne gelen kadehi ihtimamla kaldırdı seyrettikten sonra tim. Her genç gibi benim de bir sürü e— mellerim, bir sürü arzularım ve o kadar hududsuz hayallerim vardı. İlk evlendi- ğim kadın ahlâksız çıktı, 8 aylık çocuğu- nu evimde bırakarak âşıkile kaça, ikinci karım, veremden, üçüncüsü kanserden öldü, bunların ölümünü çotuğumun ölü. mü takib etti. Hayatta tek başıma ve is- tinadsız kaldım. Bir filozof diyor ki: «<Dünyada enm kuvvetli adam, bir başına kalan adamdırte Hayır hayır! Bu, yalan... tamamıle yalan... Dünyada bir başına ka- lan adam, bir ırmağa atılmış ve taliinin hazin cereyanlarına terkedilmiş olan sa- man çöpünden farksızdır. Ve yaşından beklenilmiyen bir azim ile yamruğunu önündeki masanın mer- merine vurdu: — Bit insan için hayatta mev'ud olan 'hiçbir vakitte toprakta kendisine hazir- T- lanmış olan çukuru doldurmak değildir. Ben, yürüdüğüm bu hayat yolunda çocu- ğuümün tabutu ile, iki zevcemin cenaze. sini kara toprağın kenarına getirdim. Önların üstüne küreklerle doldurulan toprağın nemli kokusu hâlâ burnum- da, ve küreklerin toprakta çıkartmış ol- duğu vahşi hışırtıyı ise hâlâ kulaklar:m- da duyuyorum. Her akşam Şemsi ile ayni meyhanede buluştukları için çabucak ve iyi ce kay- naşmışıardı. Bir akşam onun geç kalışı Şemsiyi en- dişeye düşürdü; acaba bir sektei kalbe, Şem. si, gözü kapıda, bu endişe içinde iken 9, tıpkı sessiz bir hava gibi süklüm büklüm Mmeyhanenin içine girdi. Şemsi, gayri ihtiyari ona bulundu: — Beybaba!.. Nerede kaldın yahu.. Gözüm kapıda.. hep seni bekliyordum. -— serzenişte —Yazan | küdara bırakayım, dedi. Oradan tram- vaya binersiniz! Adnan herife fena halde içerledi. Sanki onunla pazarlık eden mi vardı? Üstelik tramvaydan bahsediyordu. Bu hiddetle çıkıştı: — Seninle pazarlık eden yok. Bizi Kadıköyüne götüreceksin, anladın mi? Arabacı bu mirasyedi müşteriye hem memnun, hem şaşkın bir nazarla baka- rak: — Peki, beyefendi.. buyurunuz! Diye arabasını gösterdi. Talikaya bindiler, kırbaç şakladı ve yola koyuldular. Bu anda köşedeki bakkal, dükkânının önüne çıkmış; kar- şidaki manavla zerzavatçıya elile acaib işaretler ediyor ve bir kasab çırağı elini ağzına boru gibi yaparak «Voy- vol» diye sesleniyordu. Hele araba, Abdullah ağa çayırına — varmadan soldaki çardaklı kahvenin önünden ge- çerken, alacakaranlıkta asmaların al- tında oturub akşam kahvelerini içen irurken taliin bana bu ne acı cilvesi, bu ——— — —— tiryakiler, pek meraklı bir şey görmüş- MUETE ve onu elektriı ıııiı—ı aogm uıtamk birdenbird dürdü. —— » İhtiyar adam, ŞEMm omuzlarını ok- şadı: — Teşekkür ederim evlâd!.. dedi.., Ve sonra yavaş yavaş anlattı: — Bizim bilete ikramiye vurmus. 90 yaşından sonra gelen devlet kuşü gibi... Şemsi gayri ihtiyart sordu: İhtiyar edam, gayri ihtiyari omuzları- nı silkti; müstağni ve hattâ muztarib: — Hayır!.. diye cevab verdi.. ikramiye imiş.. hisseme 20,000 lira düşmüş ... Ve ilâve etti: — Hayatta bir başına yaşıyan, bütün ünüdleri ölmüş, bütün ideallerini kaybet- miş ve emel namına hiçbir şey kalmamış bir insan için yirmi bin lirayı yemek ne or.;. Günde bir lira yesem onu bitirmek için tam yirmi bin gün yaşamam lâzımı.. söyle bu yaştan sonra bu benim için ka- bil ve mümkün mü?... Ayağım çukurüa, bu ihtiyar halimde, kendi kendi inzivam ve sükünuüum 'çiade otu- ıztırablarım, |re acı mazhariyeti... Onu henüz elime almadığım halde onu ne suretle sarfede. ceğimin kederi, endişesi beni şimdiden sardı. Şimdiden huzur ve sükünumu bozdu. Hayattan © kadar bıkmış bir ağamdıi ki başkalarını sevindirecek böyle bir hâ- dise, zavallı ihtiyari müteessir etmişti. Başını sailadı: — Meğer para da onu sevmiyenierin ve ondan kaçanların ayaklarına dolaşı- yormuş... Diye telehhüfle söylendi. İ ler gibi fincanlarını bırakarak arabaya baktılar ve ön masalardan birinde koca bir karpuzu paylaşamıyan üç. kafadar- dan biri, Adnan işitsin diye mahsus se- sini yükselterek haykırdı: — Vay ütanmaz herif.. torunu yerin- de kızla... Adnan bir anda beynine kan çıktığı- nı, gözlerinin karardığını ve kulakları- nın çatlıyacak. gibi uğuldadığını his- setti. Sonra şiddetle yerinden doğrul- du. Arabayı durduracak ve hemen so- kağa atlayıp şu çardaklı kahvenin küs- tah müşterisini gebertinceye kadar dö- vecekti! Fakat birden yumuşak, yavru bir el elini tuttu ve Mahmuürenin ak- şam ışığında üzerlerine çiy yağmış iki menekşe gibi açılan gözleri gözlerinin içine baktı. Bu gözler, bu; güzel renk- leri içinde gizli bir körku ile bulanmış- lardı. Adnan o anda vaziyetin inceliğini anladı ve Mahmurenin korkusuna hak verdi. Biraz evvelki hiddetini sükütu ile boğmağa çalıştı. Fakat ne bilsin ki Niyâzinin ördüğü dinaet perdesi henüz daha ucundan aralanmış, bütün dehşe- tile asıl şimdi açılacaktı. Talika, Abdullahağa çayırının yanın- dan geçerek, duvar boyunca, Beylerbe- yi sarayının altındaki uzun kemere gi- den sokağın başına yaklaşıyordu. Bir- denbire meydanın ortasından bir gürül tü koptu ve en büyükleri on yaşını Taksi Otomobili ile âdi camla mücehhez taksi ve otobüslerin ile birlikte müracaatları ilân olunur. kasından verilecektir. Aylık sahiblerinin olunur, .B.. :8082> İstanbul Belediyesi İlânları Otobüs s;hiblerînin Nazarı Dikkatine. Taksi ve otobüs talimatnamalerinin hükümlerine tevfikan 1 Şubat 1938 tari- hine kadar arabalarındaki âdi camların dağılmaz cama tahvilleri aksi takdirda çalışmalarına kat'iyen izin verilmiye- ceği hakkındaki Encümen kararı işbu vesait sahiblerine ehcmmiyoth ilân olu- nur, <B <8BOB1» B l./Kânunuowel/m Çarşamba 1 — 825 3 Perşembe 326 — 654 3 » Cuma - 656 — 928 Belediye emekli ve öksüzlerinin Kânu nuevvel/937 üç aylıkları yukarıda yazılı günlerde Ziraat Bankasından verdirilece ktir. Aylık sahiblermin maaş cüzdanları Husust İdareden aylık alan emekli öğretmen ve memurlarlı öksüzlerinin Kâ. nunuevvel 937 üç aylıkları 1/Kânunwev vel/937 gününden itibaren Zirast Ban- maaş cüzdanlariyle müracaatları ilân Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınmız ve her yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. 19388 YILBAŞI HAVA KURUMU BÜYÜK PiYANGOSU Büyük İkramiyesi (500.000 ) Liradır Ayrıca 200.000, 150.000, 100.000 - 70.000, 60.000, — 50,000, 30.000, 20.000, 15.000, liralık liralık iki adet mükâfat vardır. ikramiyelerle ( 100.000, 400.000 ) Keşide Yılbaşı gecesi yapılacaktır... Biletler : (2,5), (5) ve (10) liradır. Vakıt kaybetmeden hemen biletinizi alınız. NEZLEDEN KORUNUNUZ rinde taşlarla «Orospul,, orospul..» di- ye haykırışarak arabaya doğru köşmâ- ğa başladılar. Arabacı anla- mış, beygirleri daha şiddetle yordu, Fakat hay'lazların Birkaçı ye- tiştiler ve ilk fırlatılan taşlardan biri, |talikanın bir kapisından girerek öbür kapısından karşıki duvara çarptı. Eğer Adnan bir lâhza evvel başını geriye doğru çekmemiş olsaydı muhakkak ki bu taş tâ beynine inecekti. Orospu!.. orospu ha! Mahmure bu kelimeden duyduğu u- tanç ve nefretten ve tepesinden aşan bu taşların dehşetinden baygım bir halde, başını talikanın arka penceresine da- yamiış ağlıyor ve Adnan ne diyeceğini, kızı nasıl yatıştıracağını bilemiyordu. Arkadan taşlarsa küfürlerle beraber hiç durmadan yağıyorlar ve bu taşla- rın bazıları beygirlere, bazıları araba- nın oklarına, tekerleklerine çarpıyor- lardı. Zavallı arabacı da bu taş sağna- ği altında yaralanmamak için bütün vücudile öne eğilmiş, bir taraftan da «Utanmıyor musunuz çocuklar?» diye bağırıyordu. Nihayet büyük bir takır- dıyla kemerin altına girdiler ve artık uzaktan yalnız, elleri taşlı küçük bas- kımcıların gittikce boğulan, sağırlaşan, sönen seslerini işittiler. Biraz sonra, kemerin loş aydınlığın- da arabacı arkasına döndü ve Adnanla geçmemiş virmiye yakın çocuk elle- Mahmureye! Cebinizde taşıyacağınız bir tüp GÖMENTAL sizi büyük felâketlerden kurtarır. Her eczaneden ısrarla arayınız.. Fiatı dâ gayet ucuzdur. — Bu oğlanların hiç böyle şey yap- Dedi. | Adnan cevab vermedi. Verecek hal- de değildi. Yalnız, derin bir korku için- de hâlâ göğsüne sığınan Mahmurenin saçlarını okşuyor ve kızı nasıl teskin e- deceğini bilemiyerek, bir fısıltı kadar yavaş bir sesle; — Korkma, yavrum., korkma., uzak- Diyordu. narkotikle bayılan bir hastanın beynin- deki o korkunç çınlayıştar gibi yalnsı o müdhiş kelime uğulduyordu: — Orospul., orospul, Yukarıki salonunun açık pencerele rinden caz sesi gelen Süreyya sinema, smın önünde arabadan iİndikleri vakti ortalık iyice kararmış, gece çökmüştü, Sokakta bir sürü otomobil ve arabi kaynaşiyor, bol ışıklı, geniş medhaldes genc erkeklerle şık tuvaletli bayanlan giriyorlardı. Bu ışık dalgası ve ipek hi« şırtısı içinde Adnan da Mahmureyi, ko-ı luna girerek kapıya doğru sürükledi,. (Arkası var)