*%i ğinülqğh n B — İlta öZ ya.. Profesöre bu zatlardan aldı- N talâmalı bildirdim. İstanbula g Hlmez de kendisini eve götüreceğimi vö- 8. | I İçinde kimse oturmuyor, şimdi” göre- : Sek | memnimiyetini gizlemiyordu: Abrahama bu büyük dostlu- 1 minnettarım, dedi. t manalı gibl ge- leki büu evin ne gibi bir mü- olacağını düşünüyordum. Pro- © sordum: e Peki, muhterem profesör, bu evdeki “Malla Bizans eserlerinin alâkası oldu- hu nereden b f iyorsunuz? sör güldü: müç Çök şükür, ilk defa bir Bual sordu- Z, dedi. Gayet basil; bize bu kanalın Bi- Tins samanından kalma olduğu bildirildi *Ohndan, Tarih muallimi olduğunuz için Mhalde bilseniz gerektir ki 1878 de, "i de ve 1904 de üç defa muhtelif he« ç Mer tarafından Kariye civar araş- aT yapılmıştır. — Bizans hazineleri hakkında mı7 Ce Hayır, üumumiyetle Bizans eşerie akkında. Size otelde fotografını gösler- tli taş ta 1893 de Alman orada bulunmuştu ki bir taşın bir âbideye ktan ziyade gizli bir şe gı aşikârdır. dir ki Viyana asarı ati- ında Bizans Meselesi ortaya çıklı ve hayli münakaşa- MLS sebeb oldu. Fakat bumu, tabil, Stak halle imkân yoktur. Şimdi bu ka- :—1.: tedkik edeceğiz. Eğer dikkate şa- Fan bir şey bulursak, Suriyeye hareketi- Mi bile tehir edeceğim. szari Ptofesörün, en ziyade hayret ettiğim İey, şu sözü oldu: 1— Acaba, dedi, araştırma yaptığımızı “Ükümete haber vermeli miyiz? Bu söz, zannederim, benim kadar Ab- nbulda gömülü milyarlar etrafındaki gizli * Prolesör çömeldiği yerden birdenbire hayretle haykırarak ayağa fırladı: “ Burada bir işaret varmış, silinmiş! ,, Taşları büyük pertavsızla muayene “ Son Posta ,, nın sergüzeşt romanı sevindiğimiz kanala bizden evvel giren- ler olmuğ. Profesör derin bir hayretle: — Bakalım! dedi ve diz çökerek bu osı üzerindeki silikleri uzı duvar pa *|uzadıya tedkik etti. ğa kalktı. ç parlı- Sonra, yüzü ter içinde Gözlerinde fevkalâde bir se ordu: — Lererhin! dedi. Bu işaret bizim f0- tograftaki (X) işaretinin aynidir. Mahzenin hâlâ madığım — keskin kü? kokulu rütubeti içinde prolesörün titrek bir sesle söylediği bu söz Üzerine gayri ihtiyart titredim. Başımdan aşağı sanki su boşanmıştı. Meçhul definelerin izi üstünde miydik? Profesör silinmiş işaretin ölçülerini al- dıktan sonra: — Hafriyat için lâzım olacak bazı âlet- lerim vardır, onları getirmediğime isa- Tahamı da hayrete düşürmüştü. Muhabir '©men atıldı — Buna kat'iyen Jüzum yoktur, dedi. Basit araşlırmalarda hükümetten müsa- 4de almıya bacet yoktur. Bu mecburiyet Atcak hafriyat olacağı zaman varid ola- ilir., * Kariyedeki evi haydudlar sonradan ’fı( " Fakat kanalın yıkılmış ve tah- Tib edilmiş bir halde hâlâ durduğunu inederim. Evin bulunduğu yerin bir Tokisini buraya ilâve ediyorum (*). Mösyö Abraham esasen kimsenin otur- TMadığı bu evin anahtarlarmı sahibinden Alrcıştı. Mahzen, bir demir kapi e giri- *N alelâde bir mahzendi. İIPTof(-xiı'r lâmba — vesaire gibi Tüzumlu Hetlerin hepsini çantasında beraber ge- | '_"'mşh'. Hepimiz Magdaya mahzene bi- | Timle beraber girmemesini, herhangi bir 9 şiddetle ısrar etti Profesör, nihayet. Pekâlâ, dedi, yalnız böyle mahzen- frde ekseriya grizo denilen zehirli gaZ- '&? bulunabilir. Onun için bir defa mua- Yene edelim. Bu muayene de yapıldıktan sonra pro- n husüsi lâmbasının aydınlığında Mahzene girip ilk tedkikatı yaptık. Fakat hiç uramadığımız bir hâdise kar- Btünda kaldık. Mahzenin dibinden filha- ika bir kanalın içine giriliyordu. Fakat &na! 4-5 metre sonra yıkılmışti. ,, Profesör Ulştayn buna son derece mü Messir oldu. Fakat bu yıkılmanın ken Öinden mi, yoksa İnsanlar tarafından Tn yapıldığını anlamak için etrafı pek fiki bir muayeneden geçirdi. Hepimiz 'yecanla profesörün taşlâarı büyük por- Avsiziyle muayene — edişini takib edi- Yorduk. Profesör. çömeldiği yerden birdenbire Yretle haykırarak ayağa fırladı , — Burada bir işaret varmış. Sonradan Silinmiş — Demek ki ilk defa bizim girdiğimize fehlike olabileceğini söylediğimiz halde | , bet etmemişim, dedi. Yoksa bu yıkılmış toprakları açarsak bu kanalın bizi ehem- miyetli esrara götüreceğini zannederim. Yarın bu işi yaparız! Bunun üzerine mahzenden çıktık, Pro- fesörün yüzü gülüyordu. Yalnız Magda: —- Ben de meraklı bir kanalı gezebile- cgeğimizi zannetmiştim. Halbuki orada yalnız bunaldım. Dedi. Profesör, mahzenden çıkar çık- maz, Mösyö Abrahama döndü: — Çok rica ederim, muhterem dostum! Henüz gazetenize hiçbir'şey yazmayınız, dedi. Profesörün bu sevinci “samimi miydi, yoksa benim gözlerimin önünde müret- teb bir komedi mi oynuyordu? Hayır, profesörün sevinci samimiydi. Otomobil- Hepimizi yemeğe mek salonunda İne iki sebebden dolayı fevkalâde mem- nun olmuştum. Evvelâ; Bizans hazineleri gibi muazzam bir muammanım halli rinde elbette profesörle beraber y rek pek mühim şeylere vâkıf olmak mü kün olacaktı. Saniyen; güzel Magdayı görmiye tekrar fırsat bulacaktım. Magda yemekte bermütad hiç konuş- madan, o esrarengiz kederi içinde, dal- gin ve gamli bir halde bizi dinlemişti. u — Ü*) Bu krokt dosyalar arasında buluna- aştır. L le atele döndüğümüz zaman profesör | kemede dinlenilen e fevkalâde memnun ve heyecan içindeydi. |Morg raporu ve diğer delillerle sabit| — Gazip Bahtiyar da bu fikre iştirak etti: Baş, Giş, nezle, grip, romatizma ağrılarınızı derhal keser. İcabında | Taklitlerinden sakıcınız ve her yerde ısrarla Gripin isteyiniz. ÇATT AA ASN | ee öiyelerini bir ada görüyoncnuz. edişini takib ediyorduk Fakat otel dairesinin muhteşem avizesi altında pırıl piril yanan bu kadın bu ka- dar büyük keder taşıyan halile beni pro- fesörün gayet büyük neş'e içinde izahat verdiği Bizans hazineleri hikâyelerinden daha çok alâkalandırıyordu. Gözümü Magdadan ayırmıyordum. He- le dalgın ve hiçbir şey dinlemez görünen Magdanın arada sırada profesöre korku ve dehşet dolu gözlerle baktığını görün- ce büşbütün hayrete di or, bu garib esrarı çözmek için şiddetli bir meraka kapılıyordum, Profesör, Kariyedeki evin kanalında gördüğümüz yıkıntının kendi kendine mi, yoksa insanlar tarafından mı oldu- Bunu uzun uzadıya münakaşa etti. (Arkası var) Dostunu öldüren kadının tecziyesi istenildi — , Valide hanında dostu terlikçi İrfa- |mı öldüren Nedimenin Ağırcezada gö - İrülen muhakemesi son safhaya varmış- tır. Dünkü celsede, müddeiumumi mu - avini Sadun mütaleasını serdetmiş ve hülâsaten, demiştir ki: — Suçlu Nedime ile dostu İrfan ara- sında hâdiseden bir gün evvel bir mü- nakaşa geçtiği, bu münakaşa esnasında İrfanın metresine: — Kart karı!.. tabirini kullandığı an- laşılmıştır. Hüdise günü İrfan, sarhoş bir halde Nedimenin Yenicamideki dük Ği kânına gitmiş ve dükkânın camlarını kırmıştır. İşte bunlardan muğber olan maznun ayni gün dükkândan aldığı bir bıçakla evine gitmiş ve orada bulunan İrfana: — Kart karının evinde ne işin var diyerek, dostunu bıçakla göğsünden ya | «ıyarak, öldürmüştür. Bunlar mah - âmme — şahidleri, olmuştur. Maznunun, İrfanın kendi — kendini vurduğuna dair olan iddiası da varid görülemez. Zira bu iddia Mahkemede ileri sürülmüştür, ilk tahkikat esna - sında bahsedilmemiştir. Bu hususta, lisinde Sayfa (li margarin yağının ne olduğu tarif edilemedi!- (Baştarafı 1 inci sayfada) —- Ali Naci! diye geçti. O, adını tashih etmekten, fikrini mü - dafaaya vüakit bularmyordu: — Ali Naci değilim ben ya Ali deyin şunal.. Nihayet, reis, münakaşaları kesti: — Efendim... Bay Ali Nacinin tekli- fini bir daha reye koyuyorum. Kabul e- denler ellerini kaldırsın! Ekseriyet rey vermediği için, bilmem kaçıncı defa: — Ben Ali Naci değilim! di nan Bay Naci Alinin teklifi kabul edil - medi. Onu müteakib, ruznameye geçildi. Şi hayvalı - a.. Nati çırpı - re girecek ve şehirden çıkacak ların geçecekleri yolları tesbil edi tmatname, zabitai belediye komisyonunüu gönderildi. 'Yeni yapılacak Adliye sarayı timlâk edilen sahada Emine Selir dında bir bayanın evi varmış. Plân mu- cibince, Bayan Emine Selimenin timsâk hududu dışında, fakat meri istimlâk hududu içinde kalıyormuş. Bayan Emine belediyeye: — Evim merdivensiz kalacak. Ben ne- reden girip çıkayım? diye bir istida ver- miş. Bayanın telâşı baklı görülmüş, ve evine arka taraftan bir merdiven yaptır- ması için kendisine 142 lira verilmesi tensib edilmiş. Bu teklif kabul edildi, ve Bayan Emine Selime merdiven parası- İnin verilmesi ittifakla kararlaştırıldı Ve sıra, margarin yağı yapacak ima - lâthanelerin talimatnamesine geldi. Bu talimatname okununca, Hamdi Rasim söz aldı, ve çok yerinde bir sual sordu: — Benim anladığıma göre, bu marga- rin, mahlüt yağdır. Ve benim bildiğime | göre, mahlüt yağ yapmak, yasaktır. Yok- sa bu yasak ortadan kalktı mı? Sıhhat müdürü Rıza, bu sorguya şu ce- vabı verdi: ta - n is e a. kadar süt yağı yoktur. Bu cihet nazarı itibara alınarak, bir çok memleketlerde olduğu gibi bizde de nezareti mütemadiye altında margarin yağı yaplırılması Vekâletçe kararlaştı - rılmıştır. Maksad, halka ucuz ve temiz yağ temin etmektir. Hamdi Rasimin arkasından bir sual de Galib Bahtiyar yapıştırdı: — Maksad, halka ucuz yağ yedirmek- tir, deniliyor. Halbuki bu talimatnamc- deki maddeler, imalâthanelere bir çok lü- zumsuz masraflar yüklemektedir. İma - İlâthaneler bittabi bu masrafları yağa yükliyecekler ve Yağ pahaya — bineceği için, matlüb hâsıl olmıyacak! Bir başka âza, bir sual daha yetişlir - — Bü margarin de nedir? Bu talimat - namede, margarinin nasıl yapılacağı ya- zılı, fakat ne olduğu yazılı değil. Mar - garinin formülünü bilen yok mu? Mar - garin nebati yağ mıdir, hayvani yağ mı- dır? Mirleye dokunmaz mı? Barsaklara yarar mı? bilmiyoruz. Bence bu yağın â- dını, margarin yerine «muamma» koy - mak daha muvafık olur. — Evet... İks yağı bu. Mahiyeti meç- hul çünkü... Hıfzıssıhha müdürü Zeki, fenni ıstı - lahlarla, margarin yağının mahiyetini u« zun uzun cnlattı. Fakat bu izahat, bir çok âzalarla birlikte, Galib Bahtiyarı da yeminle dinlenen bazı şahidler, İrfa -| tatmine yetmedi: nın kendi kendini vurduğuna dair şe - hadet etmişlerse de, camia içinde, bir katil suçlusunu kurtarmak için, bu şe- kilde şehadette bulunacak kimselerin bulunmasını acı olarak kaydederim. Müddelumumi muavini maznun ka- dının Türk ceza kanununun — 448 inci madderine göre tecziyesini istemiştir. güdekür eli nevralji, kırıkık ve bütün günde üç kaşe alınabilir. Kü e ös- | — Memleketimizde, ihtiyaca yetecek — Efendim, dedi, biz meslekden 0'mae dığımız için, margarinin ne olduğunu gee ne artlıyamadık! Hamdi Rasim gene söz aldı: — Ben anladım, dedi... Margarin, bil - diğimiz mahlüt yağdır. Yalnız mahlüt yağ ismi altımda karışık yağ çıkarma! saktır. Fakat margari nak serbesttir. Bu münkaşa da, hayi namı altında sate na rağmen, âzala ol ü nan Lalimalnamz re tashih edilmek üÜzere, Sıhhıye en - nine Jadesi kararlaştırıldı Ve vakit ilerlediği için, zabılai bepdi- ye talimatnamesinin müzakeresi yarına (bugünt) bırakıldı Meclis koridorunda, daimi encâme> â- zalarından muhatrir Selâmi İzset Gördün mü? dedi, ben geçeli baf- ta, İstanbulun kenar mehallelerinde, da- racık sokaklarda oturan biçarelerin, x0 « ak kapı h önüne birer sandalyo a- tıp hava almalarını haklı bulmuştum. Fâ- kat meclis, buna izin vermedi. Halbuki, o daracık sokaklara bir sandalye alıl masına izin vermiyen bu meclis, bugün Boğaziçi yalılarına don, gömlek asılma- sıta müsâade ediyor! Fena tezad değil mi? Halbuki Ali Nacinin, bu müsaade- nin verilmemesi hususundaki teklifi ne kadar haklıydı. O sırada, yanımıza sokulan Bay Nact Ali Selâmi İzzete çıkıştı: Sen de mi kıyıyorsun bana?. Naci değilim ben, Naci A! n Naci Si Ali ahu! Kah Yepyeni Bir dava (Basrnrafı 1 inci sayfada) tarlarda bulunduğum halde, hâlâ, v larım orada okunmaktadır. Ben bunu, resmen tesbit te ettindim. Bu dava, bir prensib davasıdır. Ve bu bil müesseseleri, hakkı telife hürmet- kâr olmıya davet etmektedir. Eğer diğer bestekârlar da, bana verdikleri sözü tu - lar da, davalarım açarlarsa, şarkıla « rımız, orla malı gibi kapanın elinde kal- maktan, ve en sarih haklarımız, insafsız- ca inkâr edilmekten kurtarılmış olacak « tırle Badeddin Kaynağın bir müddet evvel açtığı bu orijinal davanın rüyetine, dün, Beyoğlu sulh ceza mahkemesinde ba nalmıştır. Bu ilk celsede, hanende Mual- lâ, ve çalıştığı müessesenin kâtibi Faruk hazıt bulunmuşlardır. Sadeddin Kaynağa da avukalı vekâlet etmiştir. Fakat, maznunlardan Bay Artaki Mı « sırda bulunduğundan, onun da getirilme- Si için, dava talik olunmuştur. İkinci cel- seye de gelmediği takdirde, dava gıya » bında görülecektir. Gaziantebde meydana Çıkan silâh deposu (Baştarafı 1 inct sayfada) po, koğuş kubbesinin istinad ettiği kalın sütunların birisinin içindedir. Buradan çıkan esliha ve Gephane şunlardır: 46 mavzer, 28 bomba fi 5 demir maz- gal makkabı, 5978 mavzer fişeği ve diğer bazı levazım. 'Tahkikata ve araştırmalara devam e « dilmektedir. Ankarada atlı spor klübü faaliyette Ankara Atlı spor klübü çok verimli faaliyette bulunmakdadır. Yukarıda « ki resimde son hafta yapılan müsaba kalara iştirak eden klübün kadın va X