Beynelmilel kongreler niçin İsviçrede toplanır? İnsan, Montreux, Nyon gibi tabiatin bütün güzelliklerini koynuna toplamış olan yerleri görünce bunu anlıyor Yazan: Muazzex Cenevreden tramvayla on beş dakika gidince, İsviçre - Fransız hududuna va- Hududlardaki ahalinin birbirle- ne kadar dost geçindiklerini gördü- it hükümetlerin nasıl olup ta toprak kavgası ya- mamak elimden — gel- İsviçre topraklarında İn- ca iki kulübe çre, biri Fransız güm- ve her iki kulübe- nurlar, güzel güneşten is- n kol kola gezerek sigara Bizi görünce ayrıldılar. İs- a geçmekte olduğumuz r bize yaklaşarak sor- de oluran mi tf Jardı. n Fra ransız mem içiyo: ümrüğe haber verecek bir şeyiniz 'r,kı Beyoğlundan Galataya elimde çerken birisi bana bu garib sormuş gibi gül Gezmeğe gidiyoruz, iki krar döneceğiz. Gümrüğe gösteri niz olabilir ki... ır da gül yerini bulsun diye ğına mı çıkacaksınız? saat sonra ilecek gezintidir. Yolunuz açık ol- la beş dakika kadar n sonra dağ eteğindeki telefe- y dağın çıkacaktık. Bizden evvel gelen on beş yirmi kişi ile beraber beklemeğe başladık. Her on beş dakikada bir, yum- ruk kalınlığında kablolarla dağa bağlı o- lan bir asansör yolcuları alıp yukarı çı- klarının altında derin bir uçurum hâlde iplerle havada asılı duran bir odanın içinde insanın içi pek rahat edemiyor doğrusu. Korktum dersem yalan, fakat helecan duymadım dersem o da yalan. ağlık memleketlerde yaşı- Saleve çıkmak ü geçmek kadar a- =e.wl r, fakat yabancılar için Yolcular arasında, oda- her sallandıkça, deniz - tutuyormuş gibi hastalananlar olduğu gibi, yüksel- kulakları — uğulda; burnun: gelenler de vardı. Hele inerken Ti m asansörümüz cidden dalgalı bır izde seyahat ediyormuşuz hissini ve- anzara çok nefis. T- aşmet ve — güzelliğile Cenevrenin nde bir şerid gibi dü Seyyahların her türlü istirahatlerini düşünenler bu dağın tepesinde bile taun- tabam bir gazino ve bir bahçe yapmak ta 1 etmemişler, İstiyen burada oturup yemek yiyor, çay içiyor, gramofon geti- #ip dansediyor. Havan o kadar soğuk .ki, aşağıda sıcak- tan şikâyet ederken buraya nerede ise kar yağacak sanıyorum. Bu soğuğu ciğer- lerimize alarak daha, daha yüksek tepe- Jere doğru koşuyoruz. İçimde başka bir dünyaya gelmişim gibi yeni, yepyeni bir bafiflik ve sevinç var. Temiz dağ havası Insana cidden bir ço- cuk neş'esi ulaştırıyor. Bizim gibi her- kes gülerek, koşarak, şakalaşarak tepe- lere doğru tırmanıyor. Herkes bir mek- tebli gibi taşkın.:, Olgun adamalrda bu çocuk neş'esini ben Lozanda dişli trenle tepeye çıktığım vi te gördüm. Dağlık arazide yaşıyan- ların açık kalbli ve saf insanlar olma!a- yında belki de bu havanın tesiri var. Ni- tekim yağmurlu ve karanlık memleket- ler halkı da ekseriya - somurtkan yorlar. Cen>vrede, Lozanda ve V dağırı çıkarken Napolide hep bizi dü- şgündüm ve halkımızı neş'elendirmek ve “lendirmek için, dağa tırmanan — dişli ö olu: Ü yan Tahsin Berkand Montreuz'dan bir manzara trenlere ve kablolar üzerinde kayan a- sansörlere çok ihtiyacımız olduğunu an- ladım. Boğaziçine halkı cezbetmek için türlü fedakârlıklar yapan Şirketihayriyenin sib olacağı kanaatindeyim. * Bütün dünyada güzelliği ile meşhur Leman gölünü yalnız yüksekten ve ote- lia balkonundan seyretmek kâfi değildi; fakat gölün etrafındaki şehirleri teker teker ziyaret etmeğe de vakit bulamadı- | -ğımız için hem gölü hem de dişarıdan ol- sun bu köyleri görmeğe karar verdik. Bundan sonra bana, devlet adamları anîmı siyasetle uğraşırlar, gözleri başka bir şey görmez derlerse inanmıyacağım. Sik sık yapılan konferansların - niçin Montreux, Nyon ve saire gibi küçük İs- viçre şehirlerinde toplandığının — şimdi artık sırrına erdim ve siyasetin dolam-' baçlı yollarında başları dönen diplom: yaşamak istiyen şairler olduğunu anal. dım. Sabah saat dokuzda oötelin önündeki |P rıhtımdan hareket eden bembeyaz, tor. emiz bir vapura bindik. Bu vapı: kıyılar arasındaki münakale, diyor, hem de seyyahları bütün bir gün gölde gezdiriyor. İçinde muntazam bir orkestrası, mükellef bir lokantası var. Orkestra tanınmış neş'eli havalar ça- larken vapur yavaş yavaş mavi köpükliyerek uzakl. yorum; herkes n temposuna uy g hem suları şt. Etrafıma — bakı- li, herkes mızıkanın arak coşuyor gibi; herkes tabiatin karşısında biraz sarhoş. Vapur, tıpkı bizim şirket vapurları bi zikzak yaparak gâh bir kıyıya, gâh ö- tekine yanaşıyor ve biz böyle bir çeyrek fasılalarla bazan Fransız, bazan İsviçre bayraklarını görüyoruz. İskele sında hangi bayrak asılı o- İursa ols: Leman gölü etrafına d'zili olar, kü ve şehirlerin hepsi birbi- rinden yeşil, hepsi birbirinden şirin, hep- si birbirinden bakımlı ve işlek... Hepsi- nin kendine göre küçücük veya mühte- şem otelleri, eski devirlerden kalma şato- ları, dağları yaran asfalt yolları var. Hele Montreux'nün yeşil çamlarla ör- tülü dağları ve Cenevreli — vatanperver Bonivard'ın mahbesi olan Chillon şatotsu ve etrafı, dünyanın en güzel köşelerin- den biri Giderken güneş ışıklarile dalgalanan mavi renkler dönüşte salgun — ve| i bir güzellik almışlardı. Yalnız solu- muzda, güneşin son kızıllığına bürünen karlı Monblan tepesi, hâkim ve mağrur üzel i göl sularına durgun sanki bü- gibi ağır dinleniyorlar; fakat bu hüztn çok |tutmuşdur. Bu İI’ N PO İ_'İ A Tramvay, Elektrik Şirketleri Belediyeye geçiyor (Baştarafı 1 inci sayfada) şebbüslere geçmişdir. Akay idaresi e - peyce varidat temin etmekdedir. Aka- yın vesaiti nakliyenin bir elden idare- sini temin maksadile İstanbul beledi - yesine ve! esi için, aid olduğu ma - kamlar tarafından yapılan müzakere- lerin ilk safhası bitmiş ve Akayın be- lediyeye verilmesi kabul edilmiştir. Akayla beraber tramvay, tünel, o - tobüs işleri de belediyeye devroluna - cakdır. Haliç işletmesini ise esasen bir müddettenberi belediye idare etmek - dedir. Haliç vapurları belediyeye geç- gı günden itibtren varidat çoğal borçları ödendiği gibi az çok bırakacak şekle bile sokulmağa yü da vesaiti nakliye işle- tem rinin İstanbul b alınabileceği ni İşaret etmekdedir. Boğaziçini İs bula bağlıyan Şirketih 'e ida nin belediyeye geçmesi şimdilik mev- zuubahs değildir. Bu şirketin muka « velesinin bitmesine on dört sene var - dır. Bu müddet zarfında Şirketi hay - riyenin belediyeye geçmesi için bir te- şebbüs yapılmazsa şirket ancak muka- velesi bitince alınabilecekdir. Ancak Şirketihayriye hissedarları zarar ettik- lerini ileri sürerek işletmeyi bırakmak isterlerle belediye 0 zaman mi edebilecekdir. Hükümet seyyah celbi bakımından İstanbulun imarına büyük ehemmiyet vermiş bulunmakdadır. Yakında mec - lisden seyyah celbeden şehirlere aid çıkacak kanunla faaliyete geçilmiş ola- cakdır. İstanbulun imarına hükümet büdcesinden de yardım edilecekdir. i İstanbul be lediyesine verileceği gibi bilümum ten viratı da belediye idare edeceğinden havagazı ve elektrik şirketleri de İs - tanbul belediyesine devrolunacakdır. Vesaiti nakliye ve tenviriye işlerini İstanbul belediyesi idareye başlayınca varidat artacak ve yalnız bu işlerden senede yirmi milyon lira temin edile - cekdir. Bu suretle şehrimizin imarı tez elden femin edilecek demekdir. Akayla beraber Yalovanın imarı da İstanbul belediyesine geçecekdir. Yalo va Suşehrinin imarına aid kanun pro- jesi formalitesini ikmal etmekdedir. Esasen yakında çıkacak bir kanun- ia da Yalova Suşehrinin imarı elli se- Şehrin vesaiti nakliy ların vakit vakit tabiatle koyun koyuna İne müddetle İstanbul belediyesine ve- rilmekdedir. Şubatta tekrar İstanbula gelecek olan şehircilik Mütehassısı Prust, Yalovanın imarına ald yeni bir proje yapacakdır. İstanbul - belediyesi elinde bulunduracubı Akayın — vesaiti nakliyesile Yalovayı modern - bir Su - şehri haline sokacak, kasabayı İstan - bula en kısa zamanda — bağlıyacakdır. Yakında Yalovaya İstanbul belediyesi fen hey'etinden seçilen mühendisler - İden mürekkeb bir hey'et gidecek Ya - lova kaplıcaları civarında hükümete sid arsaların plânını çizecekdir. Bura- lardan arsa isteyenlere, azami iki bin mmetre murabbat bir sahâ verilecek - dir. Kırıîıı;ıı" hapisharesinde gardiyanlar mahkemeye verildiler Karaman ceza evi gardiyanlarından bir kısmı tahtı muhakemöye almmış. lardır. Adliye müfettişliği de tahkikat yapmaktadır. Bütün mahkümların ifadeleri alını- yor. Deniz ticaret mektebinin yeni binası Ticaretibahriye mektebine ilâvelen yapılan ve jimnastik salonu ile yatak- hane ve teneffüshaneyi ihtiva eden bi- nanın açılış töreni bu ayın 29 unda ya- pılacaktır. Mektebin teşkilâtı genişle - tilmiş olduğundan gelecek sene daha fazla talebe alınacaktır. dıriyor ve sular gene hafif mırıltılarla akmağa başlıyor. Gözlerimiz güzel manzaralar, kulakla- rımız güzel seslere kanmış ve başımız, bütün bu güzellikleri kavramağa çalış- moktan yorulmuş olduğu halde Cenev- roye döndüğümüz vakit kulenin saati onu çalıyordu. AZ sürüyor, ay ışığı gene onları canlan- M. Berkand ine geçmesi i-|* bu on dört senelik müddet zarfında| le| Öküz u, Geçenki yazımda ziraatimizin iş ve çe- ki kuvvetini traktörle mi, yoksa hayvanla mı temin etmenin memleket icablarına daha uygun düşeceğini münakaşa etmiş ve bu davanın sonunda, traktörün henüz yurdumuz için idcal olamıyacağını be- Hirterek, hayvanın ve bilhassa beygirin ziraatimize lüzumu üzerinde durmuştum. Yalnız 6o münakaşanın (Traktör mü, Hayvan mı?) tarafını dinledikten sönra bir de (Beygir z mü?) — tarafını gözden geçirm alı görmüş ve bah- akın leri zira ıştım atteki başarıları ger- adar büyüktür, fa- e i söz götü kat bazı şartlar altı: ona da itira denler bulunuyor. Ben, ötedenberi imiz ziraatine bilhassa bu maksadla kuvvetli beygirlerin girme- aş ve bunu, fırsat buldukça ileri sürmüşlerdenim. İtiraf ederim ki İbiraz sonra size de nakledeceğim — bazı mütalealar karşısında davanın öyle (olu- versin) demekle başarılamıyacağına inan- dım. Herhalde öküzün yerini beygire rakmasını arzulamamak elde Çünkü muhtaç olduğumuz makinelerini, köyl mimsetece beygir kuvvetidir. ük Önder Ata- türk'ün son defaki nutkunda her köylü- nün bir çift hayvan sahibi edilmesini, fa- kat bunda öküzün değil, beygirin ideal olmasını işaret buyurması da, Türkiye ziraatine beygirin lüzumunu belirten en kıym bir ifadedir, Beygir, Türkiye ziraatine pek te ya- bancı değildir. Vaziy ri müsaid birçok köylerimizde, onun öküzü geride bırak- tığını hep görmüşüzdür. Şu kadar var ki, bunca teşviklere rağmen yayılmadığı da bir vakıâdır. İşte bu noktayı; yani köy- lünün onunla barışamayışı — sebeblerini, gözönüne koymak pek faydalı olacaktır. Böylelikle arzumuzu hızlandıracak kânları daha kolaylıkla temine muvaf! olacağımızı sanıyorum. Şimdi dinleyin Benim tanıdığım ihtiyar bir köylü var- dır. Görmüş, geçirmiş, tecrübeli bir ta- rımmandır. O, bu bahiste diyor ki: e— Bilirsin: ben iki çift öküz koşarım. Yıl olur ki bu öküzlerin ayağı, çok tarla- mi ekilmedik bırakır. Havanın uygun, toprağın tavlı oolduğu sırada Mehmedl (oğlu) birlikte çarıkları çeker, gün do- ğumundan gün batımına kadar övendire- yi elden bırakmadan haydarız. Öyle iken 2-3, bilemedin 4 erden 8 dönüm tarazla- rız ve bu öldüresi işden çıkan öküzü, erte- si gün yine koşarız. Suya, oduna, pazara her yere onlar gider. Ayaklarından iş yecek enr lek yetiştiril sini arzula: a çıkmaz ama, seni hizmetten de geri ko—w mazlar. Bir demet mısır sapını yiyince, bir saatlik çamurlu yolu teperler. Yerle- rimizin bir kısmı bayırımsıdır: Günde yirmi defa düşer, yirmi defa kalkarlar. | Gene de (bize bir şey oldu) demezler. Yolda, tarlada, bir aralık buldun mu ga- hver otlasın. İyi, kötü demez, yer, Sancı nedir bilmez. Karnı doldu mu, tut kula- ğından çek boyunduruğa. Bir cefalı mah- lüktur ki deme gitsin. Bizim damları gör- | Mmüşsündür: domuzu bağlasan İçine gündüz bile kandille girerler. Bu hayvancıklar o yerde bir köfün samanla bütün kışı geçirir, sıkıya da gelince bı- çağın altma yatıverirler, Kurak yıllarda köylü, ıll.ni derkiııiolıun kurtarır. Dam- yerini dolduruverir. Olmasa da bir çift öküzü alması bir çift beygirden ehven n- lur. Velhasıl köyümüzün gidişi bir türlü öküzden vazgeçemez. Yoksa beygirin üs- tündüğüne aklı yetmiyen köylü bulun- maz. Gel gör ki bu saydıklarımı bir yana atmak haylıca zordur oğlum.» «Büyük kıştan sonraki yılda, Hamidi- yeli Tatarın aklına uydum da, öküzleri | elden çıkarıverdim. Yerine bir çift bey- gir aldık. Harmanda öküz haydayanlar öğleye kadar bir yayımı kesemezken, biz beygirle ik? yayımı kesip üstelik bir de uyku kestiriyorduk. Kasabada bir işimiz olurdu: koşuver Mehmed. Kıraçköy'den bir alacağımız olurdu: gidiver Mehm (aşağıdan git te) ninengili de pınara el tiver. Mehmed, diye altı ay çok işle gördük. Derken, beygirin biri bozuk yol da kapaklandı. Baytar yok, nalbant yok. ; lası, yolu, hele he durmaz. | beygır mi Beygirin ileri ziraatteki ba;arıları söz ıohımuymb kadar büyük- tür. Muhtaç olduğumuz ziraat makinelerin olan beygir kuvvetidir. köylüye benimsetecek Dizine açılan yaranın hakkından geldik ama bir, bir daha deyince hayretmedi. Öteki de terli su mu içmiş, çulu mu kon- mamış, ne olmuşsa bir sancıya tutuldu. Tepinemeden elden gitti. O yıl bir çift beygi ediği üç çift öküzün yediğini geçti. Köyümüzde çayır bulunmaz: seki£ saat öteden hatırları için ot getirttim. Ö- küzlere burçağı kırmazdık. Beygirlere arpayı kırdırdık. Kuyu suyu acımtrak diye her Allahın günü pınara götürüp getirdik. Böylece bize gördükleri üç ku- ruşluk işi, otuz”kuruşa mallettiler. Ne- den sı o ayaklı tek beygirl elden çıkardık. Arab 1 da ek- leyip bir çift öküz aldık. o yıl, bu yıl beygirin işgüzarlığını inkâr etmem amâ (yerine göre) demekten de geri dolaştığım bazi Tatar köyleri de tek öküze raslamadım. Her işi bey le görüyorlar. Lâkin köyün toprakları dönüm bilmiyor, geniş çayırları, düzgün yolları var, Bazı yerlerde kışın, boş gün- lerinde yük taşıyıp ayrı para kazanıyor- lar. Diyeceğim şu ki oğlum, öküz ıııç . |den bir geri hayvandır. Beygir onun ya- ında motör gibi durur. Lükin köyün tar- yemleri, ahırları, içe- cek suları, otlakları, nalbantları, kesesi, |elmı satını bu işe uygun düşmezse bey- girden kâr değil, zarar gelir. Bütün bun- larla birlikte edinilecek beygirden çok ilerlilik umulur.» Ziraatten azıcık anlıyanların bizim köylünün dediklerini yabana atmasına imkân yoktur. Demek oluyor ki köylü- bir sempati duymakta, fa- kat bugünkü şartlarla kendisine uzak görmektedir. İşi hızlandırmak — için bu şartları ele almak, onları temin edici ted- birleri tutmak gerektir. Ziraatimizi ileri bir düzenle işletecek olan makineler, ancak beygirin kuvveti ise “|ile birlikte köye girebilecektir. Bir yan- dan vaziyetleri müsaid köylerimizdeki C- .|lz beygirleri iyi cins koşum beygirlerile değiştirmeye çalışırken öte yandan köy- lerimize beygirin girmesine engel olan sebebleri de bir bir yenmiye çalışmalıyız. Sirasını düşürebilirsem bu bahse tekrar gelmek niyetindeyim. Tarımman Tarihden sayfalar (Baş tarafı 7 tnci sayfada) mak üzere kendisine gelen olmadı. Bu- Jnun üzerine Tarant kapılarile tiyatrola- rını kapâdı, bütün gemilere zorla asker- |lik talimleri yaptırmağa başladı. Romalılar bir türlü harekete geçemi- | yorlardı. Çünk kral Pirüs'e harb ilâm için ya- pılması lâzım olan merasime imkân bu- lunamıyordu. Roma âdetlerine göre bir |krala harb ilânı, onun arazisine Feçyal tarafından bir kargı alılmak suretile o- lurdu. Pirüs'ün memleketi Adriyatik de- nizinin öteki tarafında bulufuyordu. O- raya kargı atmak için bu vazifeye me- mur olan ve Feçyal denilen adamın de- |nizi aşması lâzımdı. Halbuki Roma gemi- lerinden hiç biri oraya gidemiyordu. Ta- rant'lılar denizlere hâkim bulunuyor- lardı. Gönüllüler coşkun bir sevinçle gsilâh Valtına geliyor; ordu hazırlanıyor; hare- | ket ve hücum için büyük sabırsızlık güs- |teriyordu. Lâkin bir türlü yerinden ki- |mıldayamıyordu. Romada herkes bu müş kül meselenin hallini düşünüyor, lâkin bulamıyordu. Aradan epeyce zaman geçti ve birisi bunun çaresini buldu: Pirüs ordusundan ıkıgn bir Epirliye Roma hududları için- de bir tarla satın aldırıldı. Sonra bu tar- la Epir arazisi farzedildi. Feçyal beyaf harmanisine bürünerek tarlanın yanınâ Reldi, elindeki kısa mızrağı büyük mera- simle oraya fırlattı. Herkes geniş bir ne- fes aldı. Romada bayram günleri yaşanıyordu ve ordular ancak o zaman hareket ede- bildi. | / Pirüs'ün filleri Roma ordusunun mağ- üb olmasına sebeb pldu. Lâkin kendisi |de o kadar cok asker kaybetmişti ki: — Eğğer böyle bir zafer daha kazanır sam, sanırım ki Epire yalnız olarak dö“ neceğim! dedi. | |