M Sayfa Za Son Posta'nın tefrikası: 47 Abdülhamid, dördüncü kadını Müşfika kadından başka, hiçbir kadını, sürekli bir muhabbetle sevmemiş, onunla 22 sene bir yastıga baş koymuştu Vakıâ Abdülhamid; oğullarımı ser- best bırakmıştı. Fakat bu serbestlik de bir çerçeve içinde idi. Kendisinden izin almadıkca, hiçbir efendi çıkıp gezemez- di, Her hangi bir sebeble gezmiyo çık- mak isteyen efendi, derhal lâlasını ma- beyn dairesine göndererek başmabeyn- ci vasıtasile Abdülhamidden izin isler- i. Abdülhamid, evlâdlarını çok sev- c etmezdi. Şunu da ilâve edelim ki; Abdülhamid çok zaman oğullarını da takib ettirirdi. Bundan maksadı da, hâlk ile temas edip etmediklerini öğ- renmekti. En büyüğünden en küçüğüne kadar efendiler, tenbihli idi. Yollarda, kendi- lerine selâm duran askerlerden başka, hiç kimsenin selâmına mukabele et- mezlerdi. Halktan kim olursa olsun, hiçbir sebeb ve bahane ile efendilere tekarrüb edemez; bir tek söz söyliye- mezdi, Bazan sokaklarda ve seyir yerlerin- efendilerin arabalarına — dilenciler hattâ bunlardan bazı kurnaz- de, gae S N para koparmak için araSanın | tılırdı. Efendilerin maiyetinde bulunan ağalar, bunların bir an bile e- fendi ile temasına müsaade etmezler;| hemen ellerine beş on kuruş vererek| arabanın yanından uzaklaştırırlardı. Efendilerden birkaçı müstesna o'mak üzere, hemen hepsi askerdi. Bunlar, evvelâ birer alaya nefer olarak kayde- dilirler; sırasile onbaşı, çavuş, başçavuş Tütbelerin| ihraz ederlerdi. Cuma selâmlıklarında bu efendiler- den bazıları, resmi elbiselerile Hamidi- ye camiinin binek taşına dizilirlerdi. Taburları selâmlık resmine iştirak e- den efendiler de, yalnız Abdülhamidin geçtiği esnada kıt'alarına iltihak ede- rek, tabur kumandanının üst başında kılıçlarını çekerek selâm vazifesini ifa ederlerdi. Binek taşında, rütbe ve boy sırasile| dizilen efendiler, garib bir manzara teş kil ederlerdi. İçlerinde, beş yaşında ço- cuk bile bulunan bu sun'? askerler; giydikleri bahriye, süvari, berriye, hattâ tüfekei sınıflarının üni formnıi]c vitrinlere sıralanan yalancı bebeklere benzerlerdi. Abdülhamidin en çok ehemmiyet verdiği bir şey varsa, o da şehzadelerin tahsili meselesi idi. Hattâ bu maksadla, | Yıldız. sarayında bir de Şehzadegân mektebi tesis edilmişti. Efendilerin ço- ğu, bu mektebe devam ederlerdi. Fa- Kat bunlardan hiçbiri, ilme heves isti- dadı göstermemiş; ve hiçbiri, esazlı bir Mesleğe aid tahsilini ikmal etmemişti. efendilerin, hepsi de tembeldi. Hepsi de havai idi. Ve hepsi de, ciddi şeyler- den hazzetmezlerdi. Az çok istidad ese- ri gösterdikleri bir şey varsa, o da mu- siki idi, Bilhassa Abdülhamidin oğlu Bürhan efendi, zevk ile dinlenecek de-| rTecede piyano ve viyolonsel çılmak ma haretini elde etmişti. Abdülhamid, en büyük oğlu Meh- med Selim efendi ile senelerce dar; kalmıştı. Saray ahvaline vakıf geçinen- lerden bazıları, baba ile oğul arasında- ki dargınlık hakkında, muhtelif efsa- neler söylerler. Güya, Mehmed Selim efendi müfrit hürriyetperver imiş de, onun için müstebid babası sevmezmiş. Güya, bir gün baba ile oğul, bir harita- yı tedkik ediyorlarmış. Selim efendi, (93-Rus) harbinden sonra Ruslara ter- kedilen ve lâl kesbeden yerleri göstererek: — Ecdadınızın bin meşakkatle zab- tettikleri bu kadar yerleri, düşmana nasıl verdiniz... Demiş, Abdülhamid de bu sözleri hazmedemiyerek oğlunun suratına şı- rak diye, bir tokat indirmiş, artık on- dan sonra, baba ile oğul arasına şid - detli bir nifak girmiş. Yalan, bunlar, kımı len yalındır Ben ııu iç(ndı: bu -[ Abdülhamidin içinde hal'edilinciye kadar | Joturduğu Yıldız sarayı koridorlarından biri lunduğum, ve bizzat şahid oldugu:n pek acı bir hakikati nakledeyim: Abdülhamld; dördüncü kadını Müş- . fika kadınefendiden başka, hiçbir ka- dinini sürekli bir muhabbetle sevme- mişti. Kendisine, son derecede sadaxal Bgösteren ve tamamile emniyet bahşe- den Müşfika kadınefendi ile tam 22 sene bir yastığa baş koymasına rağmen diğer zevcelerine geçici bir muhabbet beslemişti. Fakat bunları sevdiği za- manlarda, daima o aşklarına sadakat | göstermiş, sevgilerinin pek kısa sürme- sine rağrnen, sevdiği kadınları bütlün | kalbi ile sevmişti. İşte bu arada, âadı lâ- İzim değil, haznedarlardan da - birini sevmişti. Ve bu sevgisi dolayısile bu genç kadın günün birinde Başikbal foluvermişti. Abdülhamid; Başikbalini hakikaten ciddi ve samimi bir muhabbetle sev - mişti. Mabeyn dairesindeki Işlerini bi- tirib de harem dairesine geçer geçmez;| daima: — Nerede, Başikbal? Derdi. Ve onu derhal karşısında gör- |mek isterdi. Fakat her defasında da kendisine: — Aslanım!. Başikbal, Selim efendi- nin dairesine geçti. Haber gönderib getirtelim. Diye cevab verirlerdi. Ve derhal a- ğaları koşturarak Başikbali Selim e - fendinin dairesinden getirtirlerdi. İlk zamanlar; Abdülhamidin bir şüphe girmemişti. Başikbalini, oğ-| lundan kıskanmak için hiç bir sebeb! |görmemişti. Fakat bu kı İEf('nıth adetâ düşkünlük “|hissedince, içine bir şüphe giri Günün birinde, Başikbal ha: ılı—n - |mıştı. Belli başlı bir rahatsızlık üss göstermediği halde, yı | | içine başlamıştı. Abdü kadının bu esrarengi getirtmişti | Doktorlar, Başikbali muayene etmiş- lTer; Abdülhamide giderek: — Efendimiz! Başikbal Bu sözler Abdülhamidin kalbine bir yıldırım indirmişti. Oğlu Selim efen- diye karşı olan şüpheler artık bü tün kuvvetlenmişti. Büyük bir te kapılarak o0 günden itibaren dairei hümayundan, şehzadeler dairesine hiç bir kadının geçmemesini emretmiş; ve bu iki dalre arasındaki geçidlere, kâmi- len demir parmaklıklı kapılar yaptıra- rak kendi dairesi ile oğullarının daire- si arasındaki irtibatı tamâmile kesmiş- t Ve, (evkalâde bkr Tüzum olmadıkça hazretleri, SÖON POSTA Yazan: Ziya Şakir oğullarının da harem dairesine girme- lerini menetmişti, Başikbal, uzun sürmeden bir kız dün- yaya getirmişti. Abdülhamid, bu çocu- ğu huzuruna getirtmiş; evvelâ kendisi uzun uzadıya onun çehresini tedkik et- mişti. Sonra, kendi husust bendegânını birer birer çağırtarak: — Bu çocuk, kime benziyor? Bana mı, yoksa Selim efendiye mi? demişti. Çocuğu görenler, tamamile Selim efen diye Benzetmişlerdi. Buna ben de ken- di reyimi ilâve edeyim ki; bu küçük sullan, hakikaten Selim efendiye ben- zemekte idi. Hattâ, büyüdükçe, bu benzeyiş, bir kat daha tebarüz etmiş. Hepimizin şüphelerini kuvvetlendir - Mişti, İşte Abdülhamid, o tarihten iti-| | baren Selim efendiyi Yıldız cavüz etmiş rinin, hiç bi di dairesine girmeme de etmişti. (Arkası var) £ Bir Doktorun Günlük Kotlarından Perşembe (©) Veremin s.rayet ve İrsiyet meselesi Son ramanlarda veremin irsi olduğunu ve girayet meselesinin — zannedildiği kadar tehlikeli olmadığını iddta eden bazı mü- ellifler vardır. Bunların fikrince verem sirayeti duha ziyade irsi yollarla oluyor. Esasen verem- || H elmiyan bir inaanın veremlilerle te- || mas etse bile kolay kolay bastalığı kap- || madığı görülmektedir. Bunun en büyük || misalini hastabakıcılar ile hastane ha- demelerinde gösteriyorlar, Pühakika ge- || çe gündüz veremlilerle düşüp kalkan || hastabakıcılarda verem — sirayeti olmu- yor. Buna mukabil evlerde zevc veyahud zevceden birisinin verem olması dolayı- gile onun le en yakin temias eden yev- || cesi veya zevci olduğu halde esaşen bun. || ların müteverrim olmaması sebebile has- talığı kapmadıkları görülüyor.Sonra o has tadan gelen çocukda o kadar sık gık te- mas ettirilmediği halde birdenbire verem Inkişaf ediyor. Mesele çok mühim ve cid- di bir mevzadur. Fakat bu iddlalar ne kadar cazib olursa olsun, buğgün umumi- yetle kabul edilen şekli, veremin siraye- ti muhakkak olduğundan bilhassa küçük çocuklarda bir yaşina kadar verem mik- roblarının çocuğa savleti ve hücumu çök seri ve tehlikelidir. Yeni doğan çocukların evde müte - verrim İnsan varsa mümkün mertebe u- gak bulundurulmaları ve ö muhitten v- gaklaştırılmaları en Tüzümlü bir şarttır. Küçük iken yutulan mikroblar hiç bek- lermedik bir anda akelderlerde veyahud beyin zarında verem tezahürstı yapar. ) Bu nutları kesip saklayınız, yahat bir albüme yapıştırıp kollekriyon yapımız. Bıkınlı samanınırda bu metlar bir dokter Çibi imdadınıza yetişebilir. Nöbelci EBeczaneler Bu gece möbetel elam eczaneler şunlar- dir: İstanbul eihetindekiler: (Ziya — Nuri). — Alemdarda: ). Beyazıdda: (Haydat), Sa- (Teotilos), Eminönünde; (Sa- Hh Necati), Eyübde: (Arif Beşiri. Fe- nerde: — (Hüsameddin). — Şehremininde (Nâzım). Şehzadebaşında: (Üniversite). Karagümrükte: (Kemal). Küçükpazarda: (Hulüsi), Bakırköyünde: (Merkezi, Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanzuk), Galata- da: Cİsmet). Taksimde: (Nizameddin). Kurtuluşta: (Needet), Yenişehirde: (Pa- runakyan), Bostanbaşında: — (İttihad). Beşiktaşta: (AN Rıza), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakller: Üsküdarda: (İttihad). Sarıyerde: (Asaf). Kadıköyünde: (Sıhhat), (Rıfat). Büyüka dada: (Şinasl Rıza), Heybelide: (Tunaş). 'tarafından hapse - tıkıldılar. | ba: | fasına |.Kiel»de vaziyet bu merkezde idi. Harb — Söm Postanın tefrikanı: 102 şr İKi ;:'ııı Ka M VĞ Denizlerin Makyaveli ptan Bum - Bu Çeviren: Ahmed Cejaleddin Saraçoğlu İhtilâlciler sivil halka saldırıyor, kendilerine iltikak eden zabitleri hapse atıyor ve şimendifer istasyonunu berhava ediyorlardı Küçük zabitlerden birisi beni görün- ce selâm verdi ve: — Kumandan, dedi, biz sizi alıp ge- miye götürmek için geldik. Sizi şehirde böyle müdafaasız bir halde bırakama- z. Bütün efrad sizi istiyorlar. Aramız-| da üç dört tane sütü bozuk var ama onlara da bizlerden hiçbir kimsenin e- hemmiyet verdiği yok. Sizi alıp gemi- Ye götüreceğiz... Ve cesaret verici bir tebessümle ilâ- ve etti: — Hiçbir kimse sizin ıpulel!e'ı zi sökemiyecektir. Bundan emin olunuz. Zira bunu yapabilmek için evvelâ he-| pimizin birer birer cesedlerimizin üze- rinden geçmeleri lâzım.. — Pekâlâ, gel wynrum' dedim ve ka- rımı haberdar ettikten sonra onlarla beraber yola çıktım. Vakit henüz pek erken olduğundan sokaklarda kimse- cikler yoktu. Bir hâdise çıkmadan iske- leye vardık. Orada motörbotun beni mekte olduğunu gördüm ve bir- ç dakika sonra kendimi «Möve»k nin # sinde buldum. Gemi zabitlerile yaptığım bir müza kerede de «Möve» deki vaz len zabit vekilinin söylediği ve emin olduğu neticesine efradımı gü- e şü nüt- vardım. Bunun üzerine verteye toplıyarak kendili ku d ettim: «Siz, çocuklar bu gemi iİle harikalar yarattınız, efsaneler yaşa' Deniz- de cesaret, gemicilikte kahramanlık ve feragat denilince ilk evvel si ma gelirsiniz. «Möve» nin bi: kinci akınları yalnız İ ğil, hattâ düşmanlar rakmış yavuzluklardır. Siz bunları u- nuttunuz mu? Zannetmem. Şayed u- nuttunuzsa, sizlerden evvel ben. buna: «Eyvah!.» derim. İşittiğime göre aranızda birkaç kişi burada karışıklıklar çıkarmak istiyor- larmış. Şayed gemide hoşa gitmiyecek, kanun ve nizama uygun olr n bir hCi ve İ- İşey varsa açıktan söyleyiniz. «Möve» de |karışıklıklar çıkarmak isteyenler kim olurlarsa olsunlar, gemiden hemen çı - kıp gitsinler. Bunlardan ismini öğrenmek istemiyorum. Yalnız onlara diş şamış, şerefi için dövüşmüş ve bin kere ümü göze aldırmış bu gemide onların işi yoktur. Bir şkampavya hazırlataca- ğum. Onlar ve şayed onlardan haşka ge- mide kalmak istemiyenler varsa he- men çıkıp gitsinler. «Möve» biraz son- Ta demir alarak limanı terkedecek. Ka- rarınızı veriniz evlâdlarım...... Yalnız şurasını tekrar ederek ve yeni- den sizlere hatırlatırım ki <Möve>» şim- diye kadar misli görülmemiş ve artık bir daha da görülmesine imkân kalmamış hi- Ficik korsan gemimizdir. Şerefine halel getirmemis, ismini kirletmemiş bir karsan gemisi, Hiç bir harbde bu gemi sancağını yarya etmek küçüklüğünü göstermedi. O uncalı siz daima şerefle, vakarla ik- 'sexlerde dalgalandırdınız. Şimdi bugün 'onu siz kendi ellerinizle çapulcular kar- şısında mi indireceksiniz? Kararınızı bek- Hyorum çocuklar!..> Bu açık ve samimt sözlerim onların kal. bise işlemişti. «Müve> de efradımla Kü - çük bir müşkülle bile karşılaşmadım, ara- mızda en hafif bir anlaşmamazlık bile öl- madı. Şehirde kızıllar vaziyete hâkim bulu- 'nuyorlardı. İhtilâlcilere iltinak etmiş 0- lan tek tük zabitler de gene ihtilâlciler İhtilâlciler Çapullara, ediyorlardı. şŞimdi sivil halka saldırıyor. gasb ve garetlere çür'et |Hattâ bir aralık «König» hattı harb zırh- lısının bafif topları şehre tevcih edildi ve kızıllar şimendifer istasyonunu berha- va etmek istediler. Yalnız bir kaç husust ikametgâhla bunlarda oturan — bir kaç masum — vatandaşın kanına girmekten şka bir şeye muvaffak olamadılar. İşte © ikinciteşrinde Imparatorun isti- kadar geçen günler zarfında artık hitamna ermişti. Biraz sonra yeni sosyal demokrat nazırlardan Her «Nos - ke> Berlinden «Kielre geldi ve amiralle tükten gonra şehlrdı asayiş ve in- yetin tibkı| er aklı-| z Almanları de-| bile hayrette hv-_ hiçbirisinin rum ki daima şerefile ya-| tizarmı lade etmek için bir takım tedbif ler aldı. İkinciteşrin ayının ortalarına doğru # miralden telsizle bir emir aldım. Bu emif” İde «Mövernin «Letonyüda»daki bahriye efradını alıb getirmek üzl «Libau»a hareketi isteniyordu. «Libsü kayda değer bir hâdise olmadan vı ve «Möve» harb bandirasını şerefle WW şımakta devam etli. İ Kızıllar «Letonyarda vaziyete hâkil olmuşlardı. Mahaza küçük ve ehemmi * yetsiz çarpışmalardan başka büyük vak'#” lara şahid olmadık. Çünkü - zabitler df açıkgöz davranmışlar, onlar da kendi hili |susi komitelerini teşkil etmişlerdi. erkâmharb zabitlerinden mürekkeb bf grup gemiye geldi ve liman kaptanı manya hükümetine aid bütün erzak *f malzemenin gemiye nakline müsaade e! Biz de hemen işe başlıyarak limanda b ze asid ne varsa «Möves»ye yüklemeğe baf” iadık. Aman yarahbi! Neler yüklemiyüf” Guk? Torpil ve mühimmattan tutunuz erzak, motörlü küçük tekneler, tayyaft ye kadar her cins ve nevi malzeme bi birer ambarlarımıza iniyordu. Biz bu yükleme işile meşgul iken li mana bir İngiliz kruvazörü girdi. «Liballf © sırada «Letonya> cumhuriyeti arazisf ne dahildi ve Letonyalılar da İngiliz raline müracaat ederek yüklemekte ol * |duğumuz malzemeyi Almanyaya nal mesinde mani olmasını İstemişler. Bu adamlar İngiliz amiraline: — Alıb götürmeğe teşebbüs ettiklefi bil'ümum malzeme bugün bilfiil Letonyf kızıl cumhuriyetine aiddir, demişler, İngiliz amiralinin kulağına «Kızıl 1f tonya cümhuriyeti» cümlesi hiç de böll gelmemiş olacak ki: — Dünyada kızıl bir Letonya cumahi” riyetinin mevcudiyetinden haberdar d ğilim! cevabını vermiş. Yalnız görüye * rum ki orada <Möve> hakikt Almifi harb bandırası dalgalanıyor. Bu da banl kâfi. Sizlere yardım edemem, ü>da kalmış olan bir kaç »ölük Alman askerini de aldıktan sonra meni” leketimize müteveccihen yola çıktık. Af kerlerden bir kısmını «Danzig»e, bir W minı da «Dresden>e çıkardık. Biz «Möve> ile «Kiel»e döndük. Bu si şerefli ve kahraman «Möve» ile sonü! seferimi yapmış oluyordum. a «Libau> da iken enfloenzaya yııııb' mış ve tedavi edilmek için de «Kiel> balr riye hastanesine girmek mecburiyetiüf,, kalmıştım. Nihayet doktorları - evimti daha çabuk iyi olacağıma, müşküli ikna ederek hastaneden çıktım ve ©' geldim. Hastaneye girmeden evvel amirıllı * rüşmüştüm, Şimdi «Kiel» şehri artık a87 yiş ve 'sükünetine yeniden kıvu;mll' ama kızıl bandira gene gözde, komünv bermutad revacda idi. Amirale: — Deniz zabitliği mesleğini terked’ ğim amiral!.. dedim. Amiral bu kararıma itiraz cm — Laüterbah, dedi, burada d:ma iyi edersiniz. Yeni hükümeti ! etmek için hüsnüniyet sahibi bütün lokdaşlara ihtiyac var. Başımı sallıyarak cevab verdim: — Hayır amiral!. Ben vazifemi yııl" ya gayret ettim ve elimden geldiği k; yaptım da, imparatorumla vatanımâ met için dünyanın bir ucundan dil"' cuna kadar dövüşmekten yılmadım. 'j kat şimdi vazifem'n artık hitama olduğunu hissediyorum. Ve başkâ bayrak altında çalışmayı istemi; amiral... Ben kanaat değiştirecek bİf dam değilim. Karım — «Neulirandenburg» — da * kman ebeveyninin lhmetıümıf mişti. Hastaneden çıkınca mnv dim ve «Neulirandenburg» un tuttura. Ah! Kızıllar tuhaf ve acatb $ M damlardı (Arkası YöZ ÜÇ hayırlı memleket — işinin ':’ ki bile, insani hislerimizi ve ,’ duygularımızı barekete ııuıııh ceki için, üç mühim dava bir aray? Hnce bir yurd adammın, fitre karşı kayıdsız kalmasına uııı—l yiz. | | v w