Yabancı memlekette Her yolcu milletinin Bir mümessilidir Yazan. Muhittin Birgen ski günlerde bir gün, bir ecnebi vapuruna binmiş, seyahate çık- mıştım. Yanımda biri erkek, diğeri * dan iki yol arkadaşı vardı. Karşımda erkek ve ikisi de-kadın olarak üç Rus bu- labuyordu. İki uzun masanın etrafında da, bir düzüne kadar Tür zilmişlerdi. Yirmi kadar yolcunun, ba beşi müstesna, hepsi de Türktü. nebi bir toprak demek olan ecnebi bir gem: tutması insanın hoşuna gider; ben de bu gençlere, bu memnuniyet için: diriyordum Ancak, saçların taranışında, tıra kıyafetin düzgün © alar vardır ki bir m bi aların olmasını isterdi. İtiraf ederim ki bunları bulamadım ve müteeazsir oldum. Biraz sonra, çorba geldi; hep birden iç- meğe başladık. Civardan, arkamdan der- hal bir şapırtı y di. Gençler, yüksek sesle bağıra bağıra ve edebi dil yerine ka- rışık bir argo konuşmakta olduklarından, şapırtı, haykırış, gürültü birbirine karış- tı. Sofrada hiç olmazsa kendilerinin mısı kadar da sporcu olmiyan seyyah bu- Tunduğuna laklarını bu kadar gürültü ve şapırtı ile doldurmak £ etmiyen bu genç- hoş olmıyan şamatası beni ve lakileri sıktı; fakat, ne yapalım, reu gençlik böyle yâ- nde, bir takım m: a. e bunların kul: lerin t yan «demek, bizde parmış'» dedim, £ Lâkin karşımdaki Rus yolcular böyle düşünmediler; genç bir kadın yanındaki erkeğe rusça, kulaklarının rahatsız oldu- ğunu söyledi ve böyle şapırtılı çorba içi» şe de hayret etti. O zaman, ben de ya- nımdaki arkadaşımla konuşarak, civar » dakilerin işitmelerini temin edecek bir gesle — Bu Avrupalılar da, tuhaf adamlar - dır, dedim; çorbayı şapırdatarak içmeği gok büyük bir ayıp sayarlar! Ve bu fikri biraz da alaya karıştırarak Avrupalılaşmanın bizi bir takım külfet. lere de soktuğundan bahsederek etrafıma işittirmeğe çalıştım. Dikkat ettim, bunun biraz faydası oldu, hiç olmazsa yakın kamşuların şapırtısı kesildi. * SD âdise ile karşılaştırdı. Limandan başladı. Vapurun vel kadınlı .| dular. Birdenbire a, sporcular & teessir rardı. C kleri sa - ında da de- . Etraf - tan sesler, hem de yüksek sesler çıktı ve sofranın etrafı, bir anda, iştiha açmıyan bir edebiyatın şamatasına gömüldü: — Denize borcu olan ödesin! — Senin de mi bulanıyor? — Korkma, salıver! — Salrver amma, dikkat et, için dışına çıkmasın! Ve bu edebiyat böylece devam etti. O esnada güzel kızarmış bir tavukla salata yiyorduk, Beni deniz tutmaz; bunun için bu edebiyat benim yalnız kulaklarımı ra- hatsız edebilirdi. Fakat, yanımdakilerin midelerini de rahatsız etmeğe başladı. Ne yapalım, gabır, gençlik, gençliktir, diye kendimizi teselli etmek lâzım. Bitip tükenmek Bilmiyen bu edebiyat, vapurun dalgalarla her sıçrayışında da- ha yükselince, tam karşımda oturan — ve çehresi gittikçe solan Rus hanımına, rus- ça, yanındaki erkeğin: Şükret ki bu dili anlamıyorsun! Dediğini duyunca canım sıkıldı. Yakı- mımda oturan bir gence — Yavrum, dedim, konuşacak — başka bir lâfımız yok mu? Sofrada otu iştihasını açacak bir mevzu bul musunuz? Genç biraz bozuldu ve a: kızdı. Fakat, kendisini t söylemedi. Karşısındaki & dd arlattı. Fakat, iyi ar settiğim için, biraz da başkal nizden müteessir olanlar v Nİ zamanda tirmek vesilesi bularak, ona da leri tekrar ettim. Bu delikanlı hu defa bana: — Size nz? dedi: nasıl istersek konu- sporcusu di - | Sofrayı bir Türk ekseriyetinin | lerinde görüldüğü zaman fü hükümete istidalar verildi, 47 şene sı her 5 nüfuslu evin mutlaka bir otomobil sahâaylinde tamam 5 milyon kişi çalışır, ekmek yer. General Franco'nun Karısını tanır mısınız? î I Şimdiye kadar, İspanyada hükümetçi. lerle çarpışan General Francanun resmi, gazetelerde yüzlerce dela Çıktı. Fakat Bayan Franconun ne ismi, ne de resmi |hiçbir yerde görünmüş değildir. | General Franco, karısile, yirmi beş se- ne evvel evlenmiştir. Kendisi Fasta lej- İy yazife görürken 15 yaşlarında bit İmekteb talebesi olan müstakbel karısını görmüş, sevmiş, evlenmek — istemiştir. Zengin olan kızın ailesi, böyle ne idüğü belirsiz bir zabite, kızlarını vermek iste- memişlerdi. Bayatn Franco bugün 40 yaşlarındadır ve 12 yaşlarında bir kız çocuğu vardır. şuruz! O zaman bana çıkışmak lâzım geldi. Bir baba sesi ve bir eski hoca salâhiyeti İile lâzım gelen şeyleri söyledim ve bu e- debiyata nihayet verdirdim. * İlerlemiş bir spor gençliğinin ada:osi |fazla çalışmış olduğu için, ekseriya ka - fası yavaş işliyor. Fakat, günün birinde bir kafile ile her hangi bir ec- kete gönderdiğimiz bu genç- a yeni Türkiyeyi, yani inkı « lâbı dillerde destan olup dolaşan bugün- kü Türkiye gençliğini temsil ediyorlar. | ilk otomobil Amerika gose- tutuldu, büyükler tarafından hemen menedilmesi ricası ile gilik bir ailesi olduğuna göre bu sanayiden 20 milyon kişi ——— aa — eraran tarafından taşa — bile hakir görüldü. bugün Amerikada li vardır. Otamobil ğuna ve kaç kilon her çalışanın 4 ki- ki otomabil bir var demektir. ——— ARA | HERGÜN BİR FİKRA | Sonradan delirdi mi bilmiyorum Eski paşalardan biri Parise gitmiş- ti Pariste alaturka salonu olan bir e- ve dnn:: edildi. Pâşa alaturka salona girince şaşırdı. Ortada bir mangal vardı. Mangalın üzerine bir sini ko müuşlardı. Sininin üstünde de başaşağı çevrilmiş bir nargile vardı. Bir çift takunya minderin üzerinde duruyor- du, Bir hamam tasını duvara gsmış - lardı. Ev sahibi paşaya: — İşte, dedi, şimdi sizin evinizde karınızın süslediği salon da aynen bu biçimdedir. Paşa şaşırmış gibi bür tavır aldı: — Şimdi bu biçimde mi? — Öyle değil mi? — Henüz haber alamadım. — Neden haber alamadınız? — Karımın sıhhatinden ben buraya geldiğim zaman aklı başında idi.. Son- umd:m delirdi mi bilmiyorum. ——— İ.E Hava ile şişirilen Ayakkabılar Yugoslavyanın küçük bir şehri olan Tuza'da bir müddettenberi kundura altlarının bisikletlerde olduğu gibi ha - va ile şişirilen kauçuktan yapılmasına başlanmıştır. Bu nevi kunduralar pek hafif ve yürümede de büyük bir rahat - lık temin etmektedirler. Bu kunduralar ile yürüyenler taşlık arazi üstünde bi- le en yumuşak bir yerde yürümekte ol duklarını zannetmektedirler. Ayni za - manda diğer kunduralardan pahalı bu- lunmıyan bu nevi ayakkabılarının ya - kında pek ziyade taammüm edeceği tah min Bunları gönderirken, ya yalnız adale kuvvetlerini seçmekle iktifa etmemek, yahüd da bunlara sıki bir ders verip ve kuvvetli bir kılavuzun eline teslim edip öyle göndermek lâzımdır. Ne vakittenberi içimde derd olan bu meseleyi bugün yazmak ve teşkilâtimi- zın dikkatin! bu nokta Üzerine çekmek istedim. Muhittin Birgen Otomobil yeni çıktığı zaman hattâ zengin memleketlerde Fakat şimdi terakkinin ve medeniyetin en hassas ölçülerinden biridir. Bugün bir memleketin ne derece müterakki ve ne derece müreffeb için kaç tane olamobil yaptığına, kaç tane otomobili oldu - olduğunu anlamak trelik yolu bulunduğuna bakılır. Bilinir ks, bir eğlence vasılası değil, bir iş vası « tasıdır. Bulunduğu yerde saftayi var, tcaret var, nakliyat SINDA |) Ele geçen milyon Değerinde bir hâdise Yukarıda gördüğünüş şeyler, Afri - kada yeni keşfedilen bir fil mezarlı ianda ele geçirilen fil dişleridir. Mil « yonlar değerinde olan bu hazine, şim - diye kadar bulunan bu nevi servetle - rin en büyüğüdür. M Windsor Dük ve Düşesinin Amerikada ikamet edecekleri ev Dük ve düşez Windsor'un Nevyorkta bulundukları müddetçe beşinci caddede bir büyük konakta oturacakları haber verilmektedir. Üç katlı olan bu muazzam bina otuz üç odadan mürekkeptir. Evin içinde on bir banyo odası bulunduğu da söylenmektedir. Evin eşyası eskidir. İç- lerinde o kadar büyük eşyalar vardır ki bunları yerleştirmek için bazı odaların duvarlarını yıkmak mecburiyeti hâsıl ol- muştur. Konakta bir hayli kıymetli tab- lolar ve hayvan resimleri de bulunmak- tadırı Bunlar Artur Brisbain isminde müteveffa bir muharrire aid bulunmak- tadır. Amerikalılar camdan para yapıyorlar Nevyorkun merkez darbanesinde bir müddettenberi çok enteresan bir tecrübe yapılmaktadır. Amerikalılar bu defa da camdan para yapmağa teşebbüs etmi: ve bunun için bir müddettenberi tecrü- beler yapmakta bulunmuşlardır. Mütehassısların fikrince cam paralar pek kolay ve pek çabuk temizlendiği için daha sıhhi olacağından madeni paralara tercih edilmelidir. Rioda, yan Mabella, mektut gelerek bir iki gün kaldığını, İ: bunda, tem «Vapurda, yağlıboya tablolar Bu tabloları beşer, a ni sormadığıma müt satan İSTER İSTER İNAN, İstanbul Ticaret ve Sanayi odasına, Amerikada eyaletinden bir mektub gelmiştir. Bu mektubu yazan, Del lla Cooper isminde Arnerikalı bir kadındır, Ba- uz nihayetinde İstanbula bulu pek beğendiğini söy ledikten sonra şunları da ilâve etmektedir: dolara satıyordu. Ada 3unlar arasında bilhassa bir | Teksas gelmed lütfen yazınız.» bir adam gördüm. | yn adresi- ve bir melfufeyle tir.> İNAN, İSTER İSTER İNANMA! çcamide rahle önünde kur'an okuyan bir müslüman resmine bayıldım. Bu tablolardan bana bir tane minnettar olurum. Bunun için gümrük vermek lâzım gelip ğini ve para gönderebilirseniz smı ne suretle ödemek icab ettiğini de Aslı ingilizce olan bu mektub türkçeye tercüme edilmiş Güzel San'atlar Akademisi direktörlüğü- ne gönderilerek mektub sahibile muhabere tavsiye edilmiş- İNANMA! Sözün Kısası Perde Bİx Düşmanı İsmet Hulâsl apurda yanındakilerine yüketk sesle anlatıyordu: b — Onlar, dedi, içtima! seviyemizin ’*' selmemesi için ellerinden gelen btf | yi yapıyorlar. Hangimizin evine Bft | sek girelim, ayni şeyi görürüz. odl”':, mız karmakarışıktır. Gün * ortasındâ le yataklarımız henüz ıcplınmım!_ ” rur. Karılarımız ev içinde saç baş w makarışık birer tarla cadısı n.ıı—ırlğ el laşırlar. Çocuklarımızın yüzleri €ÖT kir içindedir. Kiminin fanilâsı eğri rü, kiminin pantalonu düşüktür. Kaf kadar olmaz. Yemek masi yemeği kimimiz çatalla, k: kimimiz de elle yeriz. Hemet nız kavga Haftadâ ev halkı saw;—ı::îl-v’ $ mizi tokatladığl! tekmeledi vâkidir. Bütün bul sebeb olanları biliyarum. Elimde olSâ 4 latı bir anda — mahvedeceğim- l kulmuşlar, içtimal seviyemizi düşü! tçin icadlarını evlerimize getiriyd Ve biz onlara yaşamak hakkını veriy? yazık!.. Merak etmiştim. Onl. yemizi düşürüyorlardı. tün münascbetsizlikler onların yü dendi. Hattâ, karı koca kavgalarm! ö körükliyen onlardı. Peki amma 0“['& kim? Düşündükçe Mmerakım artıy0 1 a karar verdim: iz bay, dedim, onlâf, iğiniz kimlerdi! — Perde fabrikaları, evlere perde takan perdeciler. — —— p Merakıma biraz da korku karışmışl eaba bu bir deli miydi? ç — Anlamadım, dedim, biraz daba & izah etseniz.. H0 — Esasen bu vaziyette herkesin 04 tanıyamaması, yaptı rı fenalıkları hıyamaması yüzünden değil mi ki?-. l Evlerimiz darmadağınıktır. Çü penceredeki perde o dağınıklığı dişt dan kimseye göstermez. Kadınlarımı? nde saç baş karmakarışık BeZETİ | j penceredeki perde dışarıdan , rül lur. Yemek sofrafli yemeği tencere ile koyarız.. Çünkü bif “| zeyiz, ve penceredeki perde bizi büf $ larından saklıyordur. Saç saça, baf çe kavga eder, dövüşürüz. Çünkü r"“b' e deki perde bizim dövüştüğümüzü Y? cıların görzleri önüne koymaz. — Perde olmazsa. , içtimai =<_’"w rimizdeki | zün de perde tücearlâfi y * — Perde olmazsa €& Her taraftan görüleceği (i düzgün tutulur, kadınlar miz pâk gezerler, so! e gelmez... Ve kat'iyyen kavga etmeyi> reketlerimiz! etraftan görecekler, bit yıplıyacaklardır. TAKViM Yoksula yardım et, manevi bir sigortaya olursun