Hai 3ai — <- — —— Abdülhamid Kanunu Esasi ilânından dolayı halkın teşekkürlerini karşılamak için camlı köşkün pence- relerinde görününce: “Yaşasın Abdülhamid, yaşasın Paşa!, sesleri duyuldu Mitat Gece, hürriyetperver gençler tara- fından, parlak bir fener alayı tertib e- nişti. Fener alayı denilen şey, o ta- rihe kadar İstanbul halkı tarafından henüz görülmemişti. den mürekkeb olan bu rler, önlerinde bir halde, Beşiktaş önüne gelmiş; Camlıköşkün işti. Kanunu esasi ilânın- in, padişaha hdermişl k Abdülhamid, derhal Camlıköşke ge- lerek pencereleri açtırmış; halka ilti- fat etmişti. İşte o zaman, bu binlerce halkın ağzınd — Yaşasın Abdülhamid! Yaşasın Mi- ftat paşa! Sadaları yükselmişti. Abdülhamid: Yaşasın Mitat paşa, Seslerini duyar duymaz, rengi sap- sarı kesilmişti. Kendi 1 in, Mitat paşanın ismile beraber söylenmesi, son derecede gücüne gitmişti. Derhal, geri çekilmiş.. pek yakının- da duran, hususi bendelerinden esvab- cıbaşı İsmet beyle, kahvecibaşı Mah- mud efendiye bakarak: Yaaa.. demek ki, Mitat paşa ile Müsaviyiz. Diye söylendikten sonra, öfkeli öf-| > keli harem dairesine gitmişti. Abdül- hamid, bu sözlerile: — Anlaşıldı; bu nümayişi, Mitat pa- ga tertib ettirdi, Ve halk arasındaki kilni bana anlatmak istedi. Pekâ- Fakat, iki cambaz, bir ipte oyna- demek isltemişti. İşte, o geceden ilibaren, artık Abdül- hamid, Mitat paşa hakkımdaki kararını | vermişti. Fakat bu kararını, tam tatbik edeceği dakikaya ona en küçük bir şey bile iş, hislerini çok büyük bir dikkatle gizlem * LORD SALESBURY rin en mühim hâdiselerinden bahriye nezareti binasında iç- eden, ve «meclisi mükâleme» de- nilen konferans idi. İki seneye yakın bir zamandanberi Balkanlarda dökülen kanların önüne geçmek, — kendisini av ve Ortodoks miletlerin hâmisi) ad deden Çarlık Rusyası ile bu yüzden bir harb zuhuruna meydan vermemek, böylece Avrupa sulhunu tehlikeden vi- kaye etmek maksadile bu konferansı, İngiltere hükümeti teklif etmişti. Os- manlı hükümeti de, sulhperverliğini östermek için bu teklifi derhal kabul Konferansa, başda İngiltere siyasi | rilen kıymet büsbülün arlmıştı. Gerek ricalinden meşhur Lord Salesbury ol- resmi ve gerek hususi mahlellerde: duğu halde bütün büyük devletler mu- rahhas göndermişlerdi. Babıâli, bu mü- rahh; hüsnü kabul göstermiş, hepsini izzet B ma garketmişti. Fakat o esnada, İngiltere hükümeti ve İngiliz milleti ta- rafından Osmanlılara karşı çok mühim teveccüh ve cemileler gösterildiği için, en fazla Lord Salesbury'ye ehemmiyet | tinin büyük salonunda, ve hariciye na- verilmişti. Lord Salesbury, kanferansın açılma- içtimamı akdetmişti. Fakat, bütün ü- Ta son derecede nazikâne bir|1ehimize olacaktır. Artık, davamızı ka- Sarayında Bir İngiliz sefiri Sir Elyot mansusada hazırlanan mükellef daire- ye yerleştirmişlerdi. Lord Salesbury, yanına İngiltere se- firi (Sir Hanri Elyot) u alarak, evvelâ üsülen sadrâzamı ve hariciye nazırını ziyarel etmiş, iki gün sonra da, Beşik- taş sarayına giderek, Abdülhamid ta- jrafından huzura kabul edilmişti. Dik- kate şayan olan cihet şurasıdır ki; di- hükümetlerin murahhaslarından henüz saraya gidip Abdülhami- din yüzünü görmedikleri halde, Lord Salesbury, üç gün sonra, tekrar saraya gitmiş; öğle yemeğini Abdülhamid!e beraber yemii Birkaç gün sonra Lord Salesbury, Osmanlı filosu başkumandanı, amiral Arif paşa tarafından davet edilmişti. Filo, Büyükdere önünde demirli idi. 1hıı'd. yanına refikası, büyük kızı ve | büyük oğlu ile iki kâtibini alarak rü-| kübuna tahsis edilen Fındıklı yatı ile Büyükdereye gitmişti. Amiral gemisi | olan (Mes'udiye) zırhlısında tantanalı bir surette kabul edilerek, debdebeli bir çay ziyafeti verilmişti. Tam on se- | ne, İngiliz filosunda malümatın! i| eden amiral Arif paşa, Türklerle İngi ! Jlizler arasındaki tarihi dostluklardan | bahsederek parlak bir nutuk söylemiş, ' |Lord Salesbury de, heyecan ve hara- retle buna mukabele ederek; Türklerin, dünyanın en asil ve misafirperver bir İmilleti olduğundan, İngilizlerin ve İn- | |giltere hükümetinin, Türklere aid her| meselede bütün küuvvetlerile yardıma hazır bulunduklarından bahsetmişti. Bu sözler, çarçabuk her tarafa yayıl- mıştı. Zaten-son günlerde, İngilizlerin 'Türklere karşı gösterdiği çok dos:anei muamelelerden son derecede memnun ve mütehassis olan İstanbul efkârı u- mumiyesinde, bu dastane cereyana ve- — İngiliz gibi dostlarımız olduktan sonra, konferansın kararları mutlaka zanacağız. Sözleri dönüp dolaşmıya başlamıştı. Konferans; halkın ve hükümetin bu büyük ümidleri arasında, kanunu esa- sinin ilân edildiği gün, bahriye nezare- zırı Saffet paşanın riyaseti altında ilk 1 | SON POSTA EOEERE —e d — ea Son Postanın tefrikası:84 T ” VA Düşman iki denizaltı gemisi davranmıya başlamığ olmalı ki, artık Baltık d nakliyat yapan vapurlarımıza hücum etmiyord h Meselâ «Marie» de doksandan fazla ne- fer vardı. Bu kadar kişiyi işsiz ve âtıl bırakmak doğru olamazdı. Çünkü tay- fa işsiz kaldı mı hemen dedikoduya da- r ve gemide mutlaka bir münasebet- sizlik başgösterirdi.. Bereket versin ki uzun tecrübelerim neticesinde tayfanın kuvvel maneviye- âliyi hayretlere garketmişti. Halka da|sini yerinde bulundurmayı iyi öğren- derin bir teessür gelmişti. Mitat paşa,|miş olduğumdan vaziyeti idare eder- konferansın bu insafsızca - tekliflerine |dim ve bizim efrad asla işsiz kalmazdı. şiddet ve pervasızlıkla mukabele gös- | Meselâ her akşam geminin rengi deği- terilerek bir (blöf) le Avrupa murah- |şirdi. Binaenaleyh çocukların elinden haslarını korkutmak istemişti. Osman- |boya fırçası düşmezdi. Faraza bir gün sından on beş gün kadar evvel, yanın- | midlerin hilâfına olarak, ikinci içtima- | da refikası, büyük kızı ve büyük oğlu |da Avrupa murahhaslarının ortaya at- ile üç kâtibi olduğu halde, husust bir | tıkları teklifler dolayısile mühim müş- yatla İstanbula gelmişti, Abdülhamid, | külât başgöstermişti. Çarlık Rusyasının konferansta, kendisinden büyük fay- | dostu olan hükümetler, Rusya siyaseli- dalar me'mül olan bu muhterem misa-|ni tervic etmişler, Bosna-Hersek, Sır- firi karşılamak için, divanı hümayun | bistan, Karadağ meseleleri hakkında tercümanı Münir bey ile birkaç yaver |başka başka lâyihalar vermekle bera- h murahhaslarına bu yolda talimat ver mişti. Osmanlı murahhasları: — İşte, kanunu esasi ilân ettik, Ya- kında, büyük mikyasta ıslahata girişe- ceğiz. Bu vaziyet karşısında, arlık Hı- ristiyan tebaanın hükümetten ne şikâ- yeti olabilir? Biz, her hangi nam ve un- van altında olursa olsun, bir karış bile yer feda edemeyiz.. diye ısrar göster- mişlerdi. Konferans, (Efrenci) kânunuevvelin T inci gününden, şubat 20 nci gününe kadar 9 defa içtima etmiş, verilen ka- rarları, Babıâğlinin şiddetle reddetmesi üzerine, dağılarak murahhaslar memle- ketlerine gitmişlerdi. Çarın sefiri general İgnatiyef, bü me- selede de mühim fırıldaklar çevirmişti, Osmanlı hükümetini harbe icbar etmek için çok mahirane entrikalar tertib et- mişti, Mitat paşa bile sükün ve itidalini muhafaza edememiş, Osmanlı murah- hasları, hükümetin maksad ve hakları- nı müdafaa etmek için kâfi derecede ! liyakat gösterememişlerdi. Hattâ Lord Salesbury Babrıâliye gelerek, acı acı bundan bahsetmiş; Mitat paşâya ağır sözler söylemişti. (Arkası var) Bir Doktorun Günlük EEREİRE Notlarından () Faydalı jen büğgileri Bir santimetre mikâbı idrojenin havi ol- duğu alamları bir zincirin halkaları gibi yanyana getirebilmek mümkün olsa (60) milyar kilometrelik bir ince hat vücude gelirdi. Öyle bir hat ki uzunluğu arzla gü. neş arasındaki mesafenin (400) mizli fazlası, * Yeni doğmuş bir yavrunun vücudünde ki kemiklerin sayısı, büyük bir adamın- kilerden on bir tane fazladır. Bu kemik- ler sonradan, aralarında birleşir ve bir bütünlük hasıl ederler. * Eğer havadaki azot maddesini hellum zazı ile mübadele etmek ve bugün tenef- füs ettiğimiz havanın oksijenini bir par- ça artırmaz kabil olup da sun'i bir ha- va yaratmak mümkün olsaydı, insan da dahil olmak üzere memeli mahlükların kâffesinin kad ve kameti İki misli artar- di () Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kollekriyon yapınız. Bıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. Nöbetci Eczaneler Bu gece nübetci olan ecraneler çunlar- İstanbal cihetindekiler: Boğariçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Aksarayda: — (Şere). Alemdarda: ( sad)., Beyazıdda: (Asadör). Bamatyada: (Erotilos). Eminönünde: — (Bensason). Eyübde: (Hikmet Atlamaz). Fenerde: Cemtiyadi). Şehremininde: — (Hamdi). Şehzadebaşında: (Hamdi). Karagümrük- te: (Fund), Küçükpazarda: (Hikmet Ce- mip). Bakırköyünde: (Hilâh). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâ Suda). Tepe- göndermişti. ber, Bulgaristanı da iki kısma ayırarak Bunlar; Lord Salesbury ile refakatin- | bir kısmını (imaret), diğer kısmını da dekileri Tophane rıhtımında karşılıya- |o imarete merbut bir vilüyet haline koy rak saray arabalarına bindirmişler, o |mak gibi ağır tekliflerde bulunmaktan tarihte Beyoğlunun en lüks oteli olan . (Ote. dö Ruvayyal) e götürerek sureti| Konferansın aldığı bu vaziyet, Babı- başında:; (Kinyol). Karaköyde: (Hüse- yin Hüsnü), İstiklâl enddesinde: (Limon- ciyan). Pangaltıda: (Nargileciyan). Be- şiktaşta: (Nall Halid). Üsküdarda:; (Ömer Kenan). Barıyerde: (Nuti). Kadıköyünde: (Moda, Merkez). Büyükadada: (Halk). Heybelide: (Halk), . jile, üç dört golet ve bir o kadar balıkcı «Marie» Danimarka bandırası altında siyah bir vapur iken ertesi günü İsveç bandırası altında kar gibi beyaz bir tekne oluverirdi. Seferlerimiz umumiyet itibarile se- ün sürerdi. Bilhassa bir de- nizaltı gemisinin gizlenmesine müsaid ne kadar köşe bucak varsa hepsini dik- |kat ve itina ile taramayı ihmal etmez- dim. Lâkin düşman iki denizaltı gemisi kaybettikten sonra ihtiyatlı davranmı- ya başlamış olmalı ki artık Baltık de- nizinde nakliyat yapan vapurlarımıza hücumlar yapmıyor, gemi” kafilelerini rahat bırakıyordu. Baltıkta firkatin kaptanı Fon «Ro- senberg» in filotillâsına sık sık tesadüf ederdim, Bu zat birkaç eski distroyer İteknesi toplamış, birbirine benzemiyen bu acaib gemi koleksiyonuna biz «De- nizlerin seyyah cambazhanesi» lâkabı- nı takmıştık. «Denizlerin seyyar cambazhanesi» ni teşkil eden gemilerin hepsi yolsuz ve |berbad şeylerdi. Saatte beş milden faz- |la yol alamıyan bu köhne tekneler ko- leksiyonu mayın taramak işinde kulla- jnılıyordu. Bu çoktan tekaüd edilmeyi |hak etmiş gemiler de kendilerine veri- lJen vazifeyi mükemmelen ifa ettiler. 'Yalnız Fon «Rosenberge in büyük bir emel vye arzusu vardı: Ne yapıp yapıp 'bir düşman denizaltısı batırmak. Ken- disi yorulmak bilmez bir azim ve se- bat ile bu emelinin peşinde koşardı. Firkatin kaptanının bu emelini herkes ;bilir veebahriyeliler arasında bu, bir 1â- Tife mevzuu teşkil ederdi. Lâkin Fon «Rosenberg» bu lütüfelere (aldırmaz, bir gün arzusunun tahakkuk edeceğinden emin bir kalble araştır- malarına ve takiblerine devam eder- di. «Denizlerin seyyar cambazhanesi» ııiı terkib eden gemiler verilen telsizlere |çok dikkat ederler ve dolaştıkları sa- haya yakın bir yerde bir düşman deniz- altısı ile karşılaşmak fırsatını hazırla- mıya çalışırlardı. Fon «Rosenberg» arzusunun tahak- kuku hayli müşkül bir hayal oldu- ğunu kendisi de bilmekle beraber bu- nu tahakkuk ettirmek için başka bir 'usule, yepyeni bir çareye tevessül et- |mişti: Gemilerinin birisinde suyun al- |tında seyreden bir tahtelbahirin perva- ne gürültüsünü dinlemeğe mahsus bir | âlet vardı. Firkalin kaptanı bu âletin ve tesadüfün karşısına bir denizaltı çı- başında “daimi bir nöbetci bulundurur | Çeviren; Ahmed Cemaleddin Bari kaybettikten sonra ihtif” İşte yeknasak hayatımızın cüfi ısını gideren masum Vâtifele birisi de bu «denizlerin seyyar 6 hanesi» idi. Baltık denizinde otuzdan fazlâ p verdim. Hattâ bir sefer tuzak rimden birisi olan römorkörle # yı tâ Finlandiya sularına kadaf düm. 3 1916 yılı ağustosunun başında Fi «Belt» tarikile şimal denizine miz emrolundu. Danimarka a0f7 arasında bulunan küçük <«Belt» € ra «Kattegot» dan geçecektik. ki takib ederek Norvecin payit lan o zamanki «Kri: nya» WW «Oslor) önlerine kadar gide€ Çünkü bu havalide İngiliz tal leri sık sık görülmeğe baş - tamı takib ederek evvelâ küçük Pi nimarka kasabası olan «Anholtt © civarına kadar yaklaştım. Hiç unutmam, o gün ağust? ikinci günü idi ve hava nefis ol dar da ılık idi. Birdenbire koyuna girip etrafı bir iyic€ etmek hatırıma geldi. Derhal #0g mevkil tatbika koyarak icab #dÜE mandayı vendim. Filotillâ sahikt nüz (2000) metre uzakta idi ki rekte bulunan tarassud neferi: — Kumandan, bir denizali görüyorum.., diye seslendi. — » — Pekâlâ! cevabını verdim, gemisini gözden kaybetmel... Mesafe azaldıkca denizalti purun — güvertesinden — fari başladı, <Anholt» koyu oldukçâ tir ve denizaltı gemisi sahildef ben dört millik bir mesafede € mişti. Koyda müteaddid DSt b balıkcı gemisi bulunduğu gibi V yi arasında demir üzerinde )'8 bir yelkenli de bulunuyordu. TÜ isinin mürettebatı hep & U gi idiler, Hiç şüphe yok ki bun!a” kaçı ılık suda bir banyo yap?” ÇArköfi ANKARADA AKBA Kitap Evi Kâat Bütün mektep mı;p:l | yeridir. Mektep - kırti en müsalt şartlarla uni“"’ 'Tel. l | | ! | | karmasına dua eder dururdu. Şayed dinleme âleti bir denizaltı gemisinin mevcudiyetini haber verecek - olursa |Fon «Rosenberg» hemen oraya koşup deniz bombaları atacak ve düşman ge- ymisini bu suretle mahvedecekti, Kendisi ne zaman denizde bana te- sadüf etse mutlaka: — Bana ütihak ediniz!... Ve kafile- de mevkliinizi alınız! işaretini kaldıra- rak benim de kendisile birlikte çalış- İmamı isterdi. Lükin gemileri çok yol- İsuz olduğundan ben de: — İmkânı yok!, cevabını verirdim. Fon «Rosenberg» in gemilerinâ ilk defa olmak üzere gördüğüm zaman ku- manda köprüsünde bulunuyordum. He- men hemen istemiyerek ağzımdan şu kelimeler çıkmıştı: — Bunlar da ne?... Dümen başında bulunan serdümen büyük bir ciddiyetle: — Cambazhane geliyori.. cevabını vermişti. TÜRKİYE YUNANİSTAN ECNEBİ NT Ka Cevap için mektup! . — Pulluvedw