SON POSTA Yazan: Ziya Şıkır Mesudıye ve Âsarıtevfik zırhlılarının top talimlerinden bir gün sonra Heybeli önlerinde vukua gelen bir hâdise Mitat Paşayı padışahlan uzaklaştırdı Mitat paşa düşündükçe, işittiği söz- lere yavaş yavaş hak veriyor; aynı za- manda bazı şeyleri de hatırlıyarak şüp- heleri kuvvetleniyordu. Meselâ.. Ab- dülhamid, henüz tahta çıkmadan evvel şair Namık Kemal beyi başkâtib, şair Ziya pa: a başmabeynci alarak mu- hitinde kux.rll. bir hürriyetperver il edeceğini vüdettiği hal- de, cülüsunun üçüncü günü, Damad Mahmud paşanın tavsiyesile (Said etmişti. Halbuki Said bey ile Mitat paşanın a- yn derecede gergindi. Çünkü Mi- şa, birinci sadaretinde, bir mese- t dola ağır surette Vakıâ Said bey, bu ha- ahammül etmişti. Fakat Mi- tat paşaya son derece kinlenmiş ve bu kinini bazı yerlerde izhar etmişti. Bu da, Mitat ın kulağına gelmişt Said bey, son derecede zeki ve hi lülkâr idi. Nitekim, başkâtibliğinin ü- nden birkaç gün geçer geçmez. Ab- lhamidi tam manasile avucunun içi- ne ülivermişti. Sarayda, eri faal rol oy- nıyan Damad Mahmud paşa ile birle- şek, Babtâlinin bütün nüfuz ve kudre- tini bir ay zarfında kâmilen saraya çek- mişti. Mitat paşa bunları hatırladıkça, işit- tiği sözlere daha fazla ehemmiyet ver- miş; artık Abdülhamide karşı çok dik- katli davranmıya karar vermişti. Nihayet bir gün, garib bir hâdise vu- kua gelmiş; ve Mitat paşanın şüphele- rini büsbütün kuvvetlendirmişti. Teşrinisaninin 29 uncu günü (Mes'u- ) ve (Âsârı Tevfik) zırhlıları Mar- mâra denizine açılarak top tâlimleri yapmışlar, eski gemiler üzerine ateş a- onları batırmışlardı. Husust bir da Heybeliada bahriye nin civarında bir torpil tecrü- yapılacak ve bunda bizzat Abdül- hamid de bulunacaktı. Torpil, Tupha- nei âmirede Türk zabitleri tarafından yapılmıştı. Mektebin açıklarında deni- ze yerleştirilen bu torpilden, mektebe kadar bir elektrik teli uzanmıştı. Bu tel vasıtasile torpil ateş alacak, tesiri- nin derecesi, torpilin üstüne demirlenen Şirketi Hayı min eMirgün» isminde- ki vapurunun teknesinde yapacağı tah- ribattan ânl: caktı. Abdülhamid, şimdiye kadar İstan- bulâ görülen bu tecrübeye- heyetini de davet etmiş- is (Pertev Piyâle) is- mindeki taht vapuruna binmişti. Vü- kelânın da (Süreyya) ismindeki mai- yet vapuruna binerek kendisini takib ni irade etmişti. iye mektebinin önüne sabah güneş doğarken yarı çıp- İyarı iki Arap ortalarında topçu- olduğu halde kulelerden birinde gö- ü er. Birisi elindeki enli kılıcı hava- ya kaldırıp indirdi. Kanlı bir baş sabahın kızıl ışıklarında boşluğa düştü; sonra ka- le duvarlarının dibindeki sarp kayalık- lara çarpa çarpa Behram Paşanın çadı - rının bulunduğu yere doğru yuvarlan - di. 'Türk topları kaleyi dövmiye başladı- lar Behram Paşa kanlı başın önünde ok - çubaşıyı alnından öpüyor; kaftanını giy- dirdikten sonra mücevher hançerini de o- na vererek şöyle diyordu: — Oktan da, toptan da üstün bir şeyin varsa o da aklındır. Akıl olmadıktan son- ra okçubaşılık ta, topçubaşılık ta bir ak- çe etmez, Yarınki nüshamızda: DELİ Mİ? Yazan: Joseph Jolinon Çeviren: Nurullah Ataç f,ı._. K Ziya Paşa gidilmişti. Evvelâ bazı merasim icra e- dilmişti. Sıra, torpilin ateşlenmesine gelmiştı Tam o sırada Abdülhamidin binmiş olduğu (Pertev Piyâle) vapuru birdenbire hareket ederek, Büyükada- nın önlerine doğru ilerlemişti. Mitat paşa; taht vapurunun, böyle ansızın uzaklaştığını görür görmez; — Eyvah! Hünkâr bizi burada torpil ile ifna edecek.. Demiş ve derhal kaptan köprüsüne koşarak, geminin süvarisine: — Çabuk.. © vapuru takip et, emir vermişti. Mitat paşa, bunda biraz da isabet etmişti. Çünkü müthiş bir tarrake ile patlıyan torpil, (Mirgün) vapurunu param parça ederek korkunç bir su sü- tunu arasında yüzlerce metre irtifaa fırlatmış ve bir dakika sonra, geminin parçaları havalanan sularla yağmur gi- bi yağmıya başlamıştı. Eğer Süreyya vapuru eski yerinde kalmış olsaydı ©o ankaz parçalarından bazılarının, vü- kelânın başlarına inmek ihtimali var- dı. O günden sonra artık Mitat paşa diye iRKETi HAYRiYEDEN: li * : ŞİRKETi HAYRiYEDEN: l “:- 30 a ğından kalkan ve 8, 45 de Köprü- Sabahları 7,12 de A. Kava; Abdülhamidden çekinmeye başlamış- tı. HAREM DAİRESİNDE, MÜHİM BİR HÂDİSE Abdülhamid. henüz yirmi dört, yir- mi beş yaşlarında iken, mühim bir âşk macerası geçirmişti. Evvelâ şunu arze- delim ki; Abdülhamid, kadınlar tara - fından pek az sevilmişti. Hattâ tâli ve kader, onu ana sevgisinden bile mah - rum bırakmış, henüz pek küçük yaşta | iken validesi, genç yaşında - veremden ölüp gitmişti. Abdülhamidi hayatında belli başlı iki kadın sevmişti. Biri, validesi öldük - ten sonra ona hakiki bir analık şefkat i gösteren, Abdülhami- veesi (Presto, kadın e- kalbli kadın Üvey oğ- dalresine — almış; tmüşti lunu derhal kendi evlâdı gibi bü Abdülhamid, bütün hay: kadına karşı son derece hürmet termiş; hattâ saltanata çıktıktan son- ra kendisine « makamı mehdiülya - yanl valide sultan» ünvanını vermişti. Öteki kadın da, Sulltan Azizin vali - desi idi. Bu kadın da küçük yaştanberi Abdülhamidi sevmişti. Onu sık sık da- iresine istetir. Günlerce alakoyar. Bü- tün arzularını yerine getirirdi. Bluğa eren şehzadelerin. kendilerini mahrem olmıyan dairelere girip çıkmaları âdet olmadığı halde, Sultan Azizin validesi, Abdülhamide büyük bir imtiyaz ver -|. mişti. Genç şehzade, yirmi beş yaşına geldiği halde Valide sultanın dairesine serbestçe girip çıkar, tıpkı küçüklü ğünde olduğu gibi orada günlerce ika- met ederdi. Bir gün gene Abdülhamid, Valide sul- fan dairesinde idi. Biraz piyano çal - mak istemişli. Bulunduğu salonun ka- pısi açılmış, kapının aralığından genç ve sarışın bir baş belirmişti. (Arkan var) —x ye gelen 53 mumaralı seferin 25/10/937 Pazartesi sabahından itibaren 15 dakika evvel hareket ve 8,30 da Köprüye muvasalat edeceği ilân olunur. BAŞ VE DİL AĞRILARINI KESER —- - VSon Pastanın tefrikası: 76 Cevabmı veriyor ve homurd.ımyor- dum. O zaman cellâdlarımız uzaklaşı- yorlar, lâkin biraz sonra tekrar gelerek | y aynı tecrübeye yeniden başlıyorlardı. Nihayet «Yedinci Fredrik» vapuru- nun avdetine müsaade ettiklerini haber Idığım zaman ne kadar memnun ol- duğumu tasavvur edebilirsiniz. Haya- tımda bu kadar sevindiğimi hatırlamı- yorum, İngilizler domuz yağı hamulesi de dahil olduğu halde hepimizi serbest bırakmışlardı ama «Kirkwall» limanın- dan çıkar çıkmaz başka bir tehlike ile karşılaşmıştık: Alman denizaltı gemile- ri tehlikesi, İngiliz limanından çıktığı- mız günün gecesi filvaki bir Alman denizaltı gemisi ile karşılaştık. Deniz- .ıl gemisi projektörünü yakarak bize |doğru çevirdi. Lâkin bitaraf bir bandı- ra altında seyrettiğimizi görerek karan- lıklar içinde kaybolup gitti. «Kirkwall» — limanından çıktıktan sonra gemide çiçek hastalığı başlamış- tı. Binaenaleyh Norveçte o zamanlar «Kristiyanya» ismini taşıy: şimdiki «Oslo» limanına girdiğimiz zaman va- pura sıhhiye memurları gelerek hi si #şıladılar. Bu meyanda ben de a- | iyi «Oslo»'da terkedeceğimi miştim. Binaenaleyh gemi bağlayıp herkes a mütad bana da: - Nerede oturacaksınız? diye sor- muşlardı. Ben çoktanberi Norveçe gelmiş de- ğildim. Yalnız hatırımda bir tek oteli n | ismi kalmıştı: «Park Oteli»... Ben de: Park Otelinde oturacağım'.. deyi- verdim. Halbuki bu otel Norveç payitahtının en lllk—- ve en pahalı otellerinden birisi ş. Ben bu oteliri izmini verince kar- | memurunun hayretinden | lacağı zaman ber- ğ lüyorsunuz? diye haykırdı. | Böyle pis ve kirli bir kıyafetle Park o- | teline gidilmez arkadaş, kendine gel!... | Devirmiş olduğum çamın azâmetini anlamıştım ama iş işden geçmişli Binaenaleyh işi pişkinliğe vurdum | ve şu cevabı verdim: | — Amerikada birçok para kazandım | ve hayatımda bir kerecik olsun çok lüks ve çok kibar bir otelde yaşamıya | karar verdim. Paramın ve keyfimin hyası dı—sıhm z yal rurdu. Bizim sıhhiye memuru erencu de durakladı ve hürmetkâr bir tavır ta kınarak: — Öyle ya canım, dedi, keyfine karışamayız ya!. | herkesin : Neme wâf.vm_ benim. Canınız nereyi isterse orada ©- turursunuz.., Yalnız on gün müddetle | her gün kannune mevkiine murıcut[ etmeyi lütfen unutmayınız... — Pekâlâ gelirim... Nihayet her şey tamamlanıp bütün | ikma| edildiği zaman saat altıya gelmişti. Saat yediyi kırk geçe ise ben «Kopenhag» yolunu tutmuş bu- lunuyordum, «Kopenhag» a gelince doğruca Al- man konsolosuna müracaat ettim ve kim olduğumu söylemeden Almanya için bir pasaport istedim, Bay konsolos azametli bir edâ ile: — Alman olduğunuza dair vesikala- rınızı ibraz ediniz!.. buyurdular. — Üzerimde hiçbir vesikam yokl. ce- vabmı verdim. — O halde maalesef pasaport verile- mez.. j — Peki ama ben ana vatanıma ka- vuşmak için tamam (20,000) millik bir mesafe katettim. Azametli ve kırtasiye düşkünü mu- hatabım bu sözlerimden ne müteessir oldu, ne de mütehayyir... O vesikadan. muameleden, imzadan başka bir şey düşünmüyordu. Bir müddet beni slz- dükten sonra: — BSizin için yapabileceğim yegüne şey, dedi, sizi Almanyaya sevkedip za- bıtamıza teslim etmekten ibarettir. Bu cevab bana her nedense pek do- kunmuştu. Ana vatanıma gt!ebü.mekı Denizlerin Makyaveli için bir devriâğlem seyahati y bir tehlike gi ——— —— — Kaptan Bum - Bull Kopenhağa gelip Alman koıııoloıunını karşısına çıİİ konsolos azametle bana şu garip suali sordu olduğunuza deir vesikalarınızı gösteriniz!,, — * Alıi zapmış İ geçirmiştim. Hal yurdumun kapılarına kadar gelmif lunuyoıdum. Halbuki halden ve vurdum duymaz bir Alman nel ru beni tıbkı bir câni gibi, bir harsll bi polise teslim etmekten yordu. dem Galiba gözlerim de yaşarmış bif de: — Benden vesika istiyorsunu&? yabını verdim. «Singapur» dan * buraya kadar gelen bir adam üz€ Alman olduğuna dair evrak taşı! bay konsolos, Galiba hali harbde © ğumuzu ve İngiliz donanmas denizleri sıkı bir tara: ni bilmiyorsunuz. Şayeı sanız benden vesaik istemek nn na 8f enet ğinizi bilmiyorsunuz. Deniz yolüfj gelip Almanyaya girmek manların hiçbirinde hüv bulamazsınız. Ve ökçelerim üzerinde bir devif Ppıp azametli bir eda ile konsolosüfi') nından çıktım ve doğruca <Ham Amerika hattı» şirketinin «Koptf acenteliğine müracaat ederek b geçenleri direktöre anlattım. B iman memurlarına hâaber ver- fanlıyan adama can kurban. limanda hbeni alâka ile dinledikten sonrâa: Bir Doktorun Perşembe ——i Gün Notlarından Meskenlerimizi Isıtmak meselesi Umumiyetle ya: kömür ve odunların bir neşrettiklerini evrelce — söylemiştik gazlar hamızıkarbon, asit taj teyeli vi D maddelerit a ; kari buharı, duman, kül ve salredir. İ bunların içinde en zehirlisi haratdi © Şi bondüur. Boğaz, teneffüs edildiği zaman zın içindeki kırmızı küreyvat ü sallat olarak artık onların 0 .J masına ve teneffüs ve devran vi ni yapmasına mani olur ve bu aür'atle Ani olarak ölümü intac eım!"'y recede hafif zehirlenmeler de görülmektedir. Birçok müellifler mişlerdir Kt ax mikdarda ölümü £ intac eder, ıı% â v Ğ nrnw uzviyette teraküm ede ede bir takifi zalar tevlit etmektedir. Bilhassa insanların ayni salonda oturmaları salonun havasını ıfııi Si neticesi ani değil, fakat m! semmümler husule getiriyor. Ve bu tesemmümler umumi neşvünema üzerine menfi tesirler ği gibi bilhassa cümlel asabiyel keriye yani dımağ ve küçük n murdar ilikte de bir takım maratl hürat meydana getirmektedir. mide ve baraak bozukluğundan “"'»' diği zannedilen bir çok tesemmüfi larının hakikatte bir oksit dö ııt"' ni körlür kokusu tesemmümündüü :u*' ka bir şey olmadığı hir çok doki rafından isbat edilmiştir. Nöbetci Eczaneler matyada: (Brofilos), —M şir Kemal), Eyüpta: (Arif (Bmllyadi), ıoınııı zım), Şehzadebaşında: ragümrükte: AD (Hulüsi), Bakırköyünde: (H nerde: (Komal), l tada: Çİzmet), Teksimde: (V Kurtuluşta: " (Paranakyan). Bostanbaşındk: Beşiktaşta: (Nall Halit). Bobaziçi, Kadıköy ve Üsküdarda: (Nuri), Kadıköyünde; (Sıhhath, Büyükada! da: ). (Nocdet). ( İmrahar ). (Şinasi Biza).