8 Sayfa SON POSTA Bir tarihçi tarih oldu Senelerce Darülfünunda profesorluk eden ve Türk tarihçiliğinde bir merhale yaratan bu adamın cenaze- sinde, ne yazık ki tek bir üniversiteli bulunmadı Yazanı Kadircan Kaflı 12 Birinciteşrin Merhum Ahmet Refiğin dün yapılan cenaze merasiminden hazin bir Antıba Öldüğünü okuduğum zaman Gtralım- da bir boşluk açılmış gibi oldu. — Ne çabuk? İmkânı yok! Eğer hastalığından haberimiz olmazsa ve ölüm ihtimaline alıştırılmazsak her sevgilinin ölüm haberi bizi böyle düşün- dürür, Fakat bu bir hakikatti. Çünkü bütün gazeteler bunu yazıyorlardı ve günler - denberi hastanede bulunduğunu da ilâ- ve ediyorlardı. Şimdi ağlıyan, gürliyen ve biraz sonra gülen bir hava... Ada vapurunda tanıdık yüzler var: Hepsi de üzgün birer ruhu aksettiriyor. Nurullah Ataç sordu: — Siz de cenazeye mi? âra ve biraz da soğuğa rağ - men üst güverteye Ççıkmak ihtiyacını duyuyoruz Ahmet Refik te kim bilir kaç defa buralara çıktı, belki bizim oturdu- ğumuz yerlere oturdu ve şu güzel denize, köpüklü da!galara rağmen sevimli denize baktı! Nurullak Ataç on beş senelik dostunu anıyor, bize hayatından kesik kesik film- ler gösteriyor. Bir arâlık sesini yavaş!la- tarak şöyle diyor: — Ölmesi belki de iyi oldu; çünkü ge- falet çekivordu. Son yıllarda eskisi gibi çalışamadığı- mı, pek üzüntülü bir hayat sürdüğünü, başksları da söylüyorlardı. Fakat her şe- ye rağmen biz onun - bir âbide halinde de olsa - aramızda kalmasını elbet is - terdik. * Vapurdan Ada iskelesine büyük — bir Kalabalık boşanıyor. Türk bayrağına sa- rılmış olan büyük ölünün arkasına ta - kılarlar arcak bir kaç düzünedir: On beş kadar Hiseli. yirmi kadar küçük okul ço- cuğu, beş on muharrir ve öğretmen, bir © kadar dost... Vali Muhiddin Üstündağ bu ka'aba - hığin ortasında rastgele bir adam gibi sa- kin ve mütevazi yer almış. Adalı Avni, Halid Fahri, Esat Mah - mut te orada. lü Önde üç çelenk var; bunları gönde - | renler: Bâasın kurumu, Tarih kurumu ve Ada'ar Cumhuriyet Halk Partisi... Gözlerimle üniversiteyi aradım. Fakat görmek kabil olmadı! Geçtiğimiz yollardaki balkon ve pen - eerelerde gözleri yaşlı kadınlar ve er - kekter... Adada herkes onu tanıyor. O da şüphe- siz burları biliyor, Hemen hemen bü - tün örnrü Adada geçmiş. O kadar sevi -| , .yormuş ki, Adalı Avni bu sevgiyi göste - Ben ili mısramı okudu: Yüreğim sızlıyarak gözlerim âfâka da- lar; Yâde geldikçe yeşil çamlı ilâhi Ada - la Şa'r ruhlu Ahmet Refik kısa bir za - man ıçin ve rstemeksizin Adadan avrıl - dığ* sıraf'a uzün uzün içini çekerek bun- ları sâylemiş. Bundan sonra onu Adadan hiç bir şey ayırsmıyıcak. Ada ila Ahmet Refik birbirine karışa- cek. * Ai met Refiğin en çok sevişi darn |t biyüz ressam Çallı İbrahimıniş. B döst onu arad: — Yatu! Çallıyı göremiyorum Deci, Paşka biri cevap verdi: — Son zamanlarda darılmışlar. Çailı töyle bir çüpheye tahammül e - dememiş gibi kalabalıkta göründü Tabu- ta keşnyor; rüzgârda dalgalanan kıvır - cik ve kır sac'arını bile toparlamayı dü - şünmeden Ahmet Refiği omuzlarına a - lanların aranna karışıyoz O da taşıyor. Hal'nde kalb'nin yarısını kaybeden bir vallıam Üüzüntüleri var. Tabuttan ay * mıldığı zaman iki arkadaş onun kollarına giziyorlar. Orların büyük dostluklarını anlatan iki mısraı da gene Adalı Avni hatırlatı - yar: Birbir'nden var ise ayrılmıyan yât çeti Ça'ı İbrahim Efendiyte hoca Ahmet Relik . Tütün dos'lar onu esx denberi Çhoca) diye ane) larmış. * Bir yokuşu çıkıyoruz. Etrafta keskın bır lâvanla kokusu var, Fsen sert rüzgâ ra Tağmen havayı tamamen doldurmay, Bu hal mezarına kadar sürdü Onu toprak anaya verixken gök gürl- miye, yağmmur serpilmiye başladı. — İçin 1be a'zan kederlere, çekingen uğ- layışların üstünde bir kadın hıçkırığı yükseliyor. Yağmur butunu ya başladı. Onu pek sevdiği Adanın bu yüksek *4- pesinde sevgil/'sinin koynunda bırakarak ayrıldık. için k 7landı ve Atsaet Rufiğin ta- kırmızı top? m sulamı- * İskel-deki pastahanede beş on kişi puru bea iyo'uz Adalı Avni o tatlı d selis sözlerile hep Ahmz( Refikten bahs- diver, Ahmet Refik «Gönül» ad. altında rini topladığı küçük kitabı Avniye ithaf etmiş. Ahmet Refik hakkında e - üt yapmak istiyenler için Adalı Aval başlıca kaynab tır. Anlatıyor: Geçen sene Çallı İbrahim dargın ol - masına rağmen Ahmet Refiğe $ Ev'gsin kapısını çalmış, açılma: & elindeki torik balığını pencer- 1 İçori-atmuş. Bunu öğrenenler Yahu, ne yaptın? m:şler. Ne olacak, dargınız dedikse da kesmedik ya... Ahmet Refik ressam Çallı için: — Boyacı! Dermiş. Çallı da karşılık verirmiş: — Ne olduğu belli değildir. Tarihçidir. âlımdir demişler, Ben cehlimi bir silir dir gibi geçiririm de onun ilmin ezeri Çallı !brahim Ahmet Refiğin bir por - rızkın: İ|tresini yapmış. O kadar canlı ve güzel - miş ki Çallının ona karşı olan derin gev- Bgisini iİsbat ıçin bu yüksek eser başka şahide lüzum bırakmazmış. Ahmet Refiğin bu resmi bir içki masa- sı başındaki halini gösteriyormuş, Ma - sada biraz peynir ve zeytinle kavun var- mış. Bir zaman sonra Çallı gene resmi görünce: — Yahul! Masanın üstü pek buş! Demiş ve bir havyar resmi yapmış, Böylece her seferinde bir istakoz, ccek yapmak suretili asa dolup ta (Devamı 11 inci sayjada' |“Biz bugun salonlarımızın sahibi mevkiinde değiliz,, B. Kadri Cemali'nin anketimize cevabı Yıldız, Milli ve Şik »ıntmılanmn n*ü- dürü Bay Kadri Cemalf, «Son Posta» nın sinema anketine gu cevabları verdi: — Göçen — gine- ma mevsimini çok — üâyi geçirdik. “Halk O sinemalarr- miza çok büyük bir rağbet göster- di «Son Posta> vasıtasile kıymetli müşterileri- mize — şükranları- mizi sunarız. Yeni yıla da büyük Üü - midlerle giriyoruz. Ümidlerimiz ge- çen senelerden çok daha kuvvetlidir. A- merikanın ve Avrupanın en güzel film- lerinden çok zengin bir program Bserisi hazırladık. Bu sene halkın daha fazla B. Kadri Cemali rağbetini kazanmağa gayret edeceğiz. Esasen İstanbul halkı sinemalara kar- şı rağbetini esirgememektedir. Doğrusu- lemek icab ederse kış mevsiminde sinemalardan başka da eğlencesi Biyor, ne dersiniz? — Sinemalarımızın fiatları pahalı de- ğildir. doğrusu.. duğu kadar hiçbir memlekette bu derece ücuz sinemalar yoktur. Bilhassa Avrupa şehirlerindeki sinemalar ateş pahasına- dır, Meselâ Pariste ikinci, üçüncü dere- cedeki bir sinemanın ucuz mevkileri bi- zim buradaki sinemaların husust mevki- lerinden çok daha pahalıdır. Hattâ Bul- garistan, Romanya ve diğer komşu mem- leketlerin sinemaları dahi bizimkilerden pahalıdır. Bizim sinemalara pahahdır deniyor. Fakat sinemalarımızın kiralardan ve muhtelif masraflardan maada tam yüzde otuz iki nisbetinde rüsum ve vergi ver- mekte oldukları hatırlardan çıkmamalı- dır, — Sinemaların tâbi oldukları vergiler ve sair resimler hakkındaki fikirleriniz? — Sinemalar, esas itibarile, bulunduk- ları şehir veya semtin en büyük ve en mutena binalarında tesis edilmek zaru- Tetinde bulunan müessesattan — olduğu için, bunların diğer mahaller varidatına göre irad ve kiraları fazladır. Sinemaların, diğer ticaret şekillerinin tâbi olmadıkları bir mükellefiyeti daha vardır ki o da, beher biletin satış bedeli üzerinden yüzde iki buçuk nisbetinde bir Tesim ödenmesidir. Bir de herhangi bir sinema sahibinin misafiri, arkadaşı, efradı âilesi ol nazarı dikkate ahnmaz!... Sinemacının bilâbedel etmek istediği şahsa mutlaka bilet kes rmesi zarureti vardır. Buna dair olan ka- nunda açıkça, biletle girilmesi mutad 6- lan mahallerde, bilet istimal etmiyenle- vin ecezalandırılması mevzuubahstir. Bir misafiri, veya ailesi efradı için bi- let istimal etmek zaruretini hissetmiyen sinemacı hemen cezaya çarpılır. Bu ceza mikdarı da çok ağırdır ve cezanın haksız veya yersiz olduğunu iddia etmek için sinemacıya bir itiraz hakkı bile verilme- miştir, Başlca dileklerimiz, yukarıda adalet kaidelerine mugayir olduğunu anlattığı- imız hususatın tadil ve tashihi ve bir si- nemacının da dükkânına sahib vaziyette faaliyet icra edebilmesidir. — Türk sinemâcılığı hakkındaki riniz? — Türk sinemacılığı — ilerlemektedir. Daha da ilerliyecektir. Şimdi m timizdeki sinemi tamai elindedir. Müta: ye kadar — sine: hep ecnebilerin ellerinde idi Vaziyı ri sönük, düşkün, eansızdı. Fakat Tü: lerin eline geçtiğindenberi cidden pa: fik- Sinemaların fiatlarına pahalıdır de- Bizim memlekette ol- içeriye —kabul Yuhndm resim, ilâhi bir güzelliğe ve san'at kabiliyetine malik olan Greta Garbo'yu, ton çevirdiği ve bu hafta şehrimizde gösterilecek olan La Dame au Camelia filminde göstermektedir. Sinem a mütehassıslarının iddialarına bakılacak olursa, bu film, İsveçli yıldızın en ziyade muvaffak olduğu film imiş. Geçenlerde ölen Zavallı Jean Harlow Geçen aylarda ölen sinema yıldızla- rından Jean Halow'u sevenler, Şikagoda eJean'ı sevenler cemiyeti» diye bir ce- miyet kurmak Üzeredirler. Bu münase- betle Şikago gazetelerinde güzel artistin hususi hayatını belirten bir takım mek- tublar intişar etmiştir. Bu mektublar, muntazam fasılalarla Şikagoda yaşıyan Stanley J. Brown isminde bir İngiliz de- likanlısına yazılmıştır. Stanley, Jean Harlow'un ilk âşıkı idi ve yıldız daha şöhrete ulaşmamış iken, kendisine ilk mektubu yazan bu deli- kanlı olmuştu ve bu, Harlow ile araların- Jean Harlow'un aşkı. güzel yıldız için Şıkagoda bir cemiyet kuruluyor edegelen mektublaşmaya bir vesile teş- kil etmişti. Jean, delikanlıya, «benim eski muha- fız sübayım» diye bir ad takmıştı Bu mektubların hepsi samimiyet, sevgi ve yakınlığın bütün noktalarını kat'iyyetle ifade eden birer vesikadır, Harlow ilk zamanlardaki mektübla- rında delikanlıya: «Azizim Mister Brown» diye hitab et- mekte ve sahne hayatından bahsetmek- tedir. Meselâ: «Dün öğleden sonra, bu sene ilk defa olmak üzere plâja gittim ve ancak 12 da- kika yaşadığımı anladım. Varınız, anlayıs nız, hayatım ne kadar cehennemi bir sür'atle geçiyor. ben hakikatte, hiç te fena bir kığ değilim. Husust hayatımda âğırt derece. de müuhafazekâr olduğumu biliyorum. Böyle olmaya da mecburum. Yoksa role lerimin tesiri altında kalacağım muhak- kaktır.» 1932 de de Jean şöyle yazmıştı. «Sevgili Stanley'im, Biraz haşarı ve densiz olduğunu söy- lemek istiyorsun. Ne olursan ol, ben seni bütün bu hallerinle seviyorum. Yani mektublarında takındığın hallerinle döe mek istiyorum.» Ve Stanley, yıldızın «Kızıl saçlı kadın» filminde gösterdiği muvaffakıyeti, — tel- grafla tebrik edince de, Harlow: «Stan, Benim en mükemmel ve cici sevgilim. Şimdiye kudar senin telgrafın kadar be- ni hiçbir şey mütehassis etmemişti» diye o |dir. Bunu pek büyük bir da artistin son günlerine kadar devam | yazmıştı. mıştır. Diğer ticaret ve rında olduğu gibi Türkler filmcilikte de kendilerini sahala- | Türkler durmadan çalışmaktadırlar, yal- yacılık ve |nız burada nazarı dikkate alınacak — çok im bir mesele vardır. Filmcilik eve kkıf göstermişler- e büyük serm yorum. Bugün iİs ter Avrupi Amerikada olsun, is- olsun sinema muhitlerin- de «Türk sinemacılığı» anılmakta ve he- saba katılmaktadır Filmeiliğe gelince: (bir _nk iyi iş görme yoruz. Yeter ki d. Bu sahada dahi n O. Tüğrül n