M SON POSTA Z A H Doktorlar kursu açılıyor Etibba Muhadenet Cemiyeti azasını fev. kalâde bir içtimaa davet etmişti. Bütün doktorlar içtima saa- tinde cemiyete gel- mişlerdi. Riyaset kür- süsüne Mazhar —Os- man çıktı. Mazhar Osman — Arkadaşlar, bugünkü vakitsiz toplanmamı- zın esbabını izah et- mek Posta Müuhittin Birgen im- zasile çıkan bir yazı bizi buraya topluyor. Hafız Cemal — Ha- yır, bayım, bu işde bir zühul olsa gerek!. Bendemizi buraya Bay Muhittin çağırmadı. Cemiyetin bir|ni baştan doktorluk öğrenmemiz doğru tezkeresi üzerine kalkıp geldim. Mazhar Osman — Orası öyle amma © tezkerenin yazılmasına onun — makalesi scbeb oldu. Muharrir yazısında emual- Timler için nasıl kurslar açılıyarsa dök- torlar için de kurslar açılmalıdır. diyor. Ali Şükrü — Muvafık bulurum. Bi hassa bu kursta hüsnühat dersi görme- liyiz. Çünkü çoğumuzun yazılarını, be- nÜn, diyen eczacı okuyamıyor. Arka sıradan bir ses: Gdersler görmemiz elzemdir. Günün bi- Tinde hepimiz için faydası olur. Mazhar Osman — Mesele zannettliği- Dİz gekilde değil, bu kurslarda biz dok- torluk öğrenecekmişiz. Muzaffer Şevki — Biz — doktorluğu Mektebde öğrenmedik mi? Alaylı doktor değiliz ya! Galib Ata — Hiç birimiz alaylı değiliz amma içimizde alaycılar çok! Şükrü Hazım — Bü bir sinir meselesi- Gür. Elektrikle tedavisi imkânı — vardır. Mazhar Osman — Neyin? Şükrü Hazım — Alaycılığın! Fahreddin Kerim — Müsaade ederse- niz ben de fikrimi söyliyeyim. — Görümiyoruz, sen kimsin, in misin, cin misin? Fahreddin Kerim — Ne inim, ne de cinim, sizin gibi beni ademim! — Beni adem dediğin elle tutulur, göz- le görülür, Elle tutulup — tutulmadığını bilmiyoruz amma gözle görülmüyorsun! Mazhar Osman, Fahreddin Kerimi ya- kalar. Kürsünün üzerine koyar. Fahreddin Kerim — Şimdi gördünüz ya! Hafız Cemâl — (Yanında oturan İhsan Samiye döner) Bay İhsan Sami, ben göz- lüğümü evde unutmuşum, göremiyorum.. Gözlüğünü ver de bakayım! Pahreddin Kerim — Susun da beni dinleyin. Murad Cankat — Ağzımızla dinliyecek değiliz ya, kulağımız sizde.. Sani Yaver — İsterseniz kulaklarımızı kesip size verelim. İstediğiniz yere gö- türün, orada onlara anlatın! Mazhar Osman — Sonra kulaksız mı kalalım? Sani Yaver — Zarar yok, ben sağ ol dukça kalmazsınız. Size yenisini yapa- run. Fahreddin Kerim — Efendim çakaya Belir tarafı yok. Bu gazeteciler bizi Ço- tuk gibi sıraya oturtup yeniden okutmak istiyorlar. General Kadri Raşid — Pek fena da olmaz; bana tedavi için getirdikleri bazı Çocuklar bize nazaran daha çok bilgili, Onlar gibi olmamız için okumamız lâzım- dir, Geçende bir buçüuk yaşında bir çocuk Betirmişlerdi. Tamam sekiz lisan bili- Yordu. Hafız Cemal — Arabca da biliyor muy- du? Kadri Raşid — Biliyordu ya? Arabea lâ, dedi, fransızca maman, dedi, türkçe baba, dedi. İngilizce yes, dedi. Almanca Yah, dedi, İtalyanca makarna, dedi. Mazhar Osman — Çince de söyledi mi? Kadri Raşid — Söyledi zannederim. Fakat çince bilmediğim için TMmanasını anlıyamadım. Cibicibi gibi bir şey dedi. Mazhar Osman — Baylar lâfa karış- Mayın da beni dinleyin.. Kursu açıp Ye- Yazan: İsmet Hulüsi besi 4 olur mu? Osman Şerafoddin — Benim yeni yap- tırdığım apartımanın kalfası doğru mu, eğri mi anlamak için şakul dedikleri bir şey kullanıyordu. Onu getirelim de doğ- ru olur mu, olmaz mı anlıyalım! Baxteriyuloğ Peth! — Bu işin bilkim- ya tahlilini isterim. İbrahim Etem — Bana havale edin, ben tahlil ederim. Mazhar Osman — Yahu, kandan filân bahsetmiyoruz, bir yazıdan bahsediyo- ruz, Bilkimya tahlil edilir mi? İbrahim Etem — Neye edilmesin; mü- rekkebin cinsi, kâğıdın cinsi tezahür eder. Zühtü Riza — Mürekkebin cinsi dedi- niz de, benim yaptığım mürekkebleri na- sil buluyorsunuz onu sorayım.. y Muzaffer Esad — Yahu burada boşuna çene çalıyoruz. İşi biraz açalım. Operatör Bürhaneddin — Şimdilik im- kânı yok, açamayız. Muzaffer Esad — Neye? Bürhanedd'im — Neşterlerim? yanıma almadan geldim. Bir ameliyat olduğunu bilseydim herhalde unutmazdım. Mazhar Osman — Ameliyat filân yok, bir mesele var, meselel.. Murad Cankat — Hesab meselesi mi, cebir meselesi mi? Mazhar Osman — Cebir meselesine benzer, çünkü bizi yeniden okumaya ceb- redecekler, Cerrahpaşalı Rüştü — Ne olur, biz de okuruz. Salim Ahmed — Ben de derslerin rad- yo vasıtasile verilmesini muvafık bulu- rum. Derslerden istifade etmiyen doktor kalmasın! Hem bu sayede bütün doktor- lar da birer radyo edinmiş olurlar. Ben İstanbul radyosunda konferans verdikçe de kendilerini selâmlamak İmkânını el- de ederim, Mazhar Osman — Bunlar teferrüat! Fahreddin Kerim — Bu yeni bir hasta- Lk mı?” Mazhar Osman — Hangisi? Fahreddin Koerim — Teferrüat denilen! Mazhar Osman — Hayır eski hastalık. Hafız Cemal — Bizim Hacı Kemal Bey merhum sağ olsaydı, ona sorardık. Ö es- ki hâstalıkların hepsini bilirdi. Hakkı Hayri — Artık köfi, muayene- hanede hastalar birikmişlerdir. Bir ka- rar verelim. — Verelim. — Okuyacak mıyız, okumıyacak mı- yız, reye koyalım. Reye konur. Ekseriyet kursun açılma- sına rey verirler. Hafız Cemal — Mademki kura açılıyor ve biz mektebe başlıyoruz. Ben de bu ve- sile ile bir dua okuyayım: — Hah hay okuyun. Hafız Cemal — İnna leke ve inna a- leyke, q—— Âmin! Hatfız Cemal — Hiç birimizin üstünde, başında olmıya bir leke, — Âmin! Hafız Cemal — Hepimizin işleri âsân, evleri apartıman, muayenchaneleri birer han ola! — Âmin! « Hafız Cemal — Hastalaırımızın nded- lerini tezyid, hepimizin ümürlerini mü- zeyyen eyliyel in! Hafı, Cemal — İş - bu mecliste hazır bil- g€ümle etibbanın oto- mobilleri kesir, ilâç- ları eksir ola! — Âmint Hafır Cemal — Ye- ni açılacak kursa devam edecek olanla- ra zhin açıklığı ih - Dua bitmiştir. Du- adan sonra tekrar Mazhar Osman kür - sgüye çıkar. — Şimdi arkadaş - iar ksa sid tefer » rüat üzerınde müza - kereye — başlıyoruz. Evvolü derşleri tes - y bit edelim. Ali Şükrü — Benim ilkmekteb mual- limlerinden bir arkadaşım var. Onu ça- ğırsak ta programlarını söylese biz de ây- nen tatbik etsek olmaz mı? Fahreddin Kerim — Muharrir Osman Cemal var, o da benim arkadaşım, birkaç mektepte muallim, Gelse de o ders verse! — Kabul! Osman Cemal çağırtılır. Gelir, kürsü- ye çıkar: Osman Cemal — Çocuklar! Bakın ben size muallimlik etmeyi üzerime aldım. Fakat sınıfta gürültü, patırtı istemem, içinizden bir tanesinin yan baktığını fi- lân görürsem; kulağından yakalar, kapı dişarı atarım, Cerrahpaşalı Rüştü — Bay muallim, bay muallim.. Osman Cemal — Ne var, ne oluyor? Rüştğ — Yanımda oturan Şükrü Ha- zım beni kanuşturuyor. Osman Cemal — Susun bakayım, Ko- nuşturmak, konuşmak yasak. Evvelâ u- fak bir imtihan yapmak isterim. (Salim Ahmede) sen kalk ayağa bakayım. Salim Ahmed — Efendim! Osman Cemal — Fiil neye derler? Salim Ahmed — Efendim filin hortu- mu vardır. Osman Cemal — Fil değil, fül! Salim Ahmed — Yanlış mı telâffuz et- tim, bir daha sefere tashih ederim. O bü- yük hortumlu hayvanın adı demek — fil değil, fül! Osmâan Cemal — Siz oturun. (Fahrod- din Kerime) Siz kalkın. İçmek fillinin mazdi şühudisini tasrif et! Fahreddin Kerim — Ben içmedim, sen içtin, o içti, biz içmedik, siz içtiniz, onlar içtiler. Ozniüan Cemal — Bu nacıl tasrif, kimi müsbet, kimi menfi... İbrahim Zati — Yeşilaycı tasrifi böyle olur. Osman Cemal — (İbrahim Zatiye) Bu ne kelimedir? fbrahim Zati — Hangisi? Osman Cemal — Bu, dedik ya! General Kadri Raşid — Ben — biliyo- rüm. Osman Cemal — Öyleyse göyle. General Kadri Raşid — Çocuklar, su- ya «Bu» derler. Osman Cemsi — Ali doktora gitti, de- yince ne olur? General Kadri — Müayene edilir. Osman Cemal — (Operatör Bürhaned- dine) Ali doktora gitti cümlesinde fail nerededir? Bürhaneddin — Aramak lâzım efen- dim. Osman Cemal — Arayın öyle ise! Bürhaneddin — Aradım amma bula- madım. Bir radyoğrafisi yapılırsa mey- dana çıkar. Osman Cemal — (M. Kemale) Alinin midesi ağrıyor. M. Kema! — Muayene etmeden bir şey söyliyemem. Osman Cemal — Hayır tanım cümleyi tahlil edeceğiz. Âli ne? M. Kemal — Hasta! Osman Cemal — Hasta değil, fail! M. Kemal — Hasta değil olur mu, ma- demki midesi ağrıyor, haştadır. Osman Cemal — Bügünlük bu kadar kâfi! Gelecek sefere imlihana devam e- Ger, ve derse başlarız. Osman Cemal çıkar, doktorlar da bi- rer birer dağılır, muayenehanelerine dö- nerler. . İsmet Hulüsi Yeni Fransız tiyatrosu Ölüm derekesine kadar gelen Fransız tiyatrosu, dört müteşebbis ve kabiliyetli rejisör sayesinde bugün kendisini kurtarmış ve yeniden yükselmeğe başlamıştır Yazan: Vasfi Rıza Zobu —- 17 -— Tiyatro san'atı, dünyanın her tarafın- da dev adıma'arile ilerlerken, Fransa gi- bi, bir zamanlar bu san'atı göklere çı- karmış olan eski bir milletin arasında yıldırım âsü bir sür'atle yuvarlanmakta idi. Halbuki Fransa, tiyatroyu doğurma- mışsa da, onu Öz evlâdı gibi büyütmüş, kendi terbiye ve kendi zevkinden aşıla- mış; hattâ bir zamanlar onu, kendi ev- lâdı diye herkesi inandırmıştı. Fransız tiyatrosunun öyle parlak bir mazisi var- dir ki; hiçbir millet onun kadar geçmi- şile iftihar edemez. Sanki Yunan tiyat- rosu bir kuş gibi onun avucunun içine konmuş: O görmüş, o tutmuş, o pişirmiş, ©o yemiş, öteki milletler uyanıp ta: «Hani bana, hanl bana!'» deyinciye kadar o, bu san'at ziyafetinin sofrasında patlayıncı- ya kadar kendini doyurmuş, sağa — sola da, yalnız sıyırdığı kemiklerden atarak, kapışanların telâşı karşısında göbeğini oynata oynata keyif sürmüştür. Ve o xannetmiştir ki Tanrının günü avucuna bir kuş konacak, o da bunu evire çevire kızartıp yiyecek, Halbuki iş bunun aksi olmuştur. * Zengin bir (cedde) malik olan bugün- kü fakir Fransız tiyatro san'alını ben es- ki «mirasyedi. paşazadelere benzetirim. Babalarından kalma zengin mirası - ar- kası gelecekmiş gibi - nasıl har vurup harman savururlarsa, Fransızlar da ba- balarından kalan tiyatro san'atının, işte böylece Kav'âz mirasyediler gibi altından girip üstünden çıkmışlardır. Alman, Ruş ve nihayet İngiliz tiyatro- ları yeniliklerden yeniliklere koşuşur- lerken Frarsızlar, büyük bir taassubla eski âdet ve harekâtını — bozmamış; iptidai bir şekli düzeltmek, ona bu asrın hızını vermek aklından bile geçmemiştir. * Meşhur Emile Fabre, Komedi Fransez müdürü sıfatile altı, yedi sene evvel se- yahate çıkıp İstanbula geldiği zaman, o vakit «Darülbedayi» olan şimdiki Şehir tiyatrosunu da ziyaret etmişti. Sahneyi gezerken tahta dekorları ve son, sistem sahne entilâsyonunu gördüğü zaman şaş- mış kalınıştı. Bu yeni şeylerin karşısın- da, Körnedi Fransez gibi beynelmilel şöhreti olan bir müessese müdürünün şaşmasına evvelâ başka mana vermiş- tim. Zannetmiştim ki: Türk tiyatrocula- rının bu gibi işlerde ileri oluşlarını tak- dir etmişti. Fakat Fransaya gidip, Ko- medi Fransez sahnesini gezdiğim rzaman Emile Fabre'in etakdir» değil, «şaşkınlık, gösterdiğini anladım. Bu sefer ben hay- retler içinde kalmıştım. Nuhu nebiden kalma, pelteleşmiş bez dekorları, demo- de olmuş dekor desenleri, battal elektrik entilâsyonu — eskileşmiş ve tabiatile kö - tülemiş bir tiyatro toşkilât ve nizamatı. Yedi sene evvel Parise gittiğim zaman, Fransız tiyatrosu bu hale düşmüştü. Her yerde tiyatro son sür'atle yeniliğe doğru yol alırken bunlar, müteassib adam - Buğünkü Fransız tiyatrolarında temsil edilen modern eserlerden birinden — bit sahne lar. gibi, eski Fransız tiyatrosuna körü körüne bağlıydı. * Birkaç zamandanberi Paris tiyatro ü- leminde bir kalkınma göze çarpıyordu. Dört kudretli rejisör, küçük «Bulvar» ti- yatrolarına yerleşmişler, Fransız halkına mMmodern tyatrodan nümuneler gösterme- ğe başlamışlardı. Meydana koydukları eserler hiç şüphe yok ki: Herkesin gözüne çarpmıştı. İpti. dailik içinde kendine zevk arayan Fran- sız Uiyatro seyircileri, bu yeni ve gör- medikleri bareket karşısında hayranlık- larını saklıyamadılar. Halkın tebacümü- ne uğrıyan bu ulak sahnelerin karşısin- da «Komedi Fransez> gibi tiyatroların ağa babası da sendeledi, bocaladı ve bun- Jara el uzatmağa mecbur kaldı. Fakat inkılâbcı rejisörlerin hiç birini, bu teş- kilâtı eskimiş tiyatronun çatısı altına bağlamak kabil olamadı. Nihayet bun- Jardan, boş zamanlarında münavebe ile gelip piyes çıkarmağa söz aldılar, İşte bu karardan sonradır ki: «Komedi Fran- sez> in de rengi değişti; kendisine biraz kan, biraz can geldi. * Bu yenilik yapanların başında bence: «Aonparnastr 1 İdare eden rejisör «Gas- ton Bati> ile «Rene Röşer» gelir. Binaen- aleyh ilk iş olarak bunların tiyatrolarını ziyaret etmek lâzımdı. Ben de öyle yap- tım. Birincisinde: «Faust> v, ıkincisinde: «Kraliçe Elizabet» i seyrettim. Cidden harikulâde idi. Vakı$ Alman tiyatrosu- nun kopyasıydı. Bir tek fazla ilâvesi yoke tu amma, bunu da, yapabilmek büyük bir muvaffakiyetti. «Faust> ta bilhassa reji enfesti. Zaten «Gastou Batl» dört tarafından san'atkâr olan bir adamdır. Rejisördür. Piyesleri kendi çıkarır, ak- törleri elinin altında istediği kalıba so. kar.. Ressamdır: Dekorları kendi tertib (Devamı 10 uncu sayfada) Cyk bariz Üç alöüömet Eger her şey sizi sabırsızlandınyor. ve Hiüzlendiriyorsa, eger utak bilr aksilik fikirlerinizi alt-üst ediyorsa, eger geceleri uyku tutmayorsa, deşliin pek basittir; sinirlerinizin tenepbühiyeti artımıştır. henüz vakıt varken ba tenalığı gidermeğe acele ediniz. Bromural «Knoll. bütün dünyanın tanıdığı bir müsekkin olup kaybettiğiniz rahatı, uykuyu ve aliyeti size lade eder. — Tesiri gayet seridir..— Bromural'in hiç bir tararı yoktur. 140 Ve 20 kömprlmeyl havletüp Verde eczameberde reçene Be yatılır. & Knoll AO, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshaten 4JRhin