Yazan : Arif Cemil Mahkeme doktor Lepsuisle Liman Fon Sanders Paşanın mütehassıs olarak dinlenmelerine karar ver- mişti. Halbuki doktor Lepsuis Türk düşmanı serseri bir papazdan başka birşey değildi Nihayet muhakeme günü olmak ü-|me esnasında hazır bulunmak hakkını zere 2 haziran 1921 tayin edildi. Er- meniler aradan geçen iki buçuk ay zar- fında iyice hazırlanmış oldular, Berli- nin üçüncü asliye mahkemesinin jüri heyeti dava ile meşgul oluyordu. O gün mahkeme reisi Lehmberg saat dokuzu çeyrek geçe celseyi açtı. Katil jile-üç müdafiinin mahkemede bazır ol- dukları tesbit edild. Ermenice tercü- manlar Zabariautz'la Kabesdijan tah- lif edildiler. Bu gülünç bir tahlif oidu. Çünkü bunların ikisi de katil Taylir - yan'ın cürüm şerikieri idi. Bu tahliften sonra jüri heyeti azası- nın tahlifi yapıldı. Nihayet mütehas- sısların ve şahidlerin de mahkemede bulundukları anlaşıldıktan sonra bunlar çağırıldıkça içeriye gelmek ü- zere reis tarafından dışarıya çıkarıidi. Mütehassıslar denilen ve ekseriyeti- ni doktorlar teşkil eden zevat yerleri- ne oturdular. Bunlar katifin asabi ol- duğuna ve cinayet; kendini bilmiyerek işlediğine dair beyanatta bulunacak- lardı?! Bütün bu işler bittikten sonra reis evvelâ katili dinleyip ondan sonra şa- hidleri çağıracağını söyledi. Katilin müdafilerinden avukat Gordon, muva- fıktır, cevabını verdi. En ziyade ecne casusları ve böyle karışık siyasi dava- larda siyasi maznunları müdafaa — et- mekle tanılmış olan avukat Gördon şu sözleri de ilâve etti: «— Mütehassıs olarak doktor Lep- secis'le General Liman von Sanders'in de dinlenmelerini taleb ediyoruz. Bu iki zat bütün Ermen: meselesinde mü tehassıs olarak ifadatta bulunacaklar- dır. Çünkü muhakeme esnasında bin- lerce hâdiseden bahsedisecektir. Bu hâdiseler hem sizlerce, jüri heyetince, hem de bizlerce meçhu!dür. Ermeni meselesinde doktor Lepsecis'den daha mütehassıs bir zat bulunamaz. Çünkü kendisi uzun seneler Ermenilerle be- raber yaşamıştır, ora ahvaline tamami- le vâkıftır. Liman Paşa da uzun sene- ler Türkiyede bulunmuşlur.» ler Leps nin teyin etmekte güçlük çekmediler. Çünkü Lepsecis denilen a- dam serseri bir protestan papazı İ Havatınm büyük bir kısmını şark v lâyetlerinde Ermenlier. protestan yap- mada — çalışmakla geçirmişti, Er - Mmeni tehcirinden a0nra bülün mefkü- relerinin suya düştüğünü den Türklere fena halde düşman 0l- mu='u Bugün de Ermenilik için çalış-| malcan geri durmıyan ve hakikatte ne yaptığını bilmiyen bu papaz, Ermeni | meselesi hakkında, Al kalarına müstenid büyük de vücude getirmişti. Onun için Lepseci, bir eser i işitildiği za- man müddelumuminin buna itiraz et-| mesi beklendi. Hakikaten muddeıumu— mi söz alarak dedi ki; — Buna karşi şunu hatırlatmak iste- rim ki cinayet Ermenistanda değil, Berlinde işlenmiştir. Bu gibi mütehas- | sısların vücudüne lüzum olmıyıcağxı fikrindeyim. Fakat, mütehassıslar mü- daf'ler tarafından davet edilmişlerse, | ceza kanununa “göre yalnız bu müte-| hassısların istimaı ile kanaat edilmesi lâzımgelir. Buna dair söylenecek fazla bir şey yoktur. Daha ziyade ileri gı'di!-İ mesile hudud haricine çıkılmış olur. Müddelumuminin bu yavan sözleri üezrine avukat Goördon ayağa kalktı ve. dedi ki: | — Biz mütehassısların ifadesini müm kün olduğu kadar kısaltmağa çalışaca- ğız. Fakat şimdiden bu hususta kat'i bir karar verilmesini rica ederim, E- min olunuz, baylar, harekâtımız Al- manya devletinin de menafiine uygun gelecektir. Bunun üzerine reis şu kararı tebliğ etti: — Mahkeme Lepsecisle Liman paşa- nın mütehassıs olarak dinlenmelerine karar vermiştir. Her ikisi de muhake - | Müuhakeme salonunda bulunan Türk- gördüğün- ) sn resmi vesi-, haizdirler. Bunu söyledikten sonra iki mütehas- sıs salondan içeriye girdiler. Reis din- lenmeleri ertesi güne bırakılan şahid- lerin gidebileceklerini bildirdi. Ondan sonra katilin isticvabına başladı. Tayliryan, ilk istievabında kendisi- nin İran tebaasından olduğunu söyle-i mişti. Halbuki mahkemede Türk tabi- iyetinde olduğunu anlatmağa başiadı. Reis sordu: — 2 nisan 1897 de Pakariç'de doğdu- ğunuz doğru mu? — Evet, — Ebeveyniniz ne ile meşguldü? — Ticaretle, — Nerede yaşıyorlardı? — Pakariç'de, — Sonra nereye gittiler? — Ben üç yaşında iken beni Er- zincana götürdüler. — Kaç kardeşiniz vardı? — İki erkek ve üç kız kardeşim vardı. — Kardeşleriniz 1915 senesine ka- d.n: babanızın evinde mi oturuyorlar- dı? — Evli olan bir kız kardeşim hariç olmak üzere hep orada oturuyorlardı. — Hangi mektebde okudunuz? — Erzincan mektebinde. — Kaç sene okudunuz? — Sekiz, dokuz sene, — Mektebi muvaffakıyetle bitirdi- niz mi? — Evet, muvaffakiyetle bitirdim. — Ebeveyninizin hali, vakti iyi miy- “|di? (Arkası var) Bir Doktorun Günlük Salı Notlarından — () Yüz kırışıkuakları Ve göz Kapağı şişleri —e Yüz kırışıklığma karşı yüz Jimnastiği || tavsiye olunur. Yüz jimnastiği şu suret- le yapılır: Hergün sabah ve akşam 6.8 defa şu üç hareket tekrar edilmelidir. 1 — Azami dereceye kadar kaşları kal- dırıp küvvetle indirmek. 2 — Burun kanadlarını ye dudakları mümkün olduğu kadar gerip açmak ve nefes almak. 8 — Boyun derisini gerecek kadar alt çeneyi açıp kapamak ve alt dudağa dal- yaptırmak, | revi hareketler * Büyükadada Tekcan — Muayene olma- dan ve tetkikat yapılmadan kat'i bir şey söylemek mümkün değildir. Maamafih rönigen filmlerinde bir şey çıkmaması sizin için çok iyi bir alâmettir. 5 | (*) Bu metları kesip saklayınız, yahut bir nibüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Bikinli zamanımızda bu notlar bir dokter zibi Imdadınıza yetişebilir. Öbe'ci Eczaneler Bu gece nöbetçi olan cezaneler şun- dardır: İstanbul cibetindekiler : Aksarayda; (Ziya Nurl). Alemdarda: Cüşref Neş'eb. Beyazıtta: (Haydar). Ba. matyada: (Rıdvan). Eminönünde: (A. - minasyar. Eyüpte: (Arif Beşir). Fener - de: (Vitall), Şehremininde — (Nazım). Şehzadebaşında: (Hamdi). Karagüm - rükte: (Kemâh,. Kükükpararda: (Hulü- si). Bakırköyünde: (İstepsir) Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellasuda). Ga- latada: (Hüseyin Hüsnü). Taksimde: L || monciyan), Pangaltıda: — (Nargileciyan). Beşiktaşta: (Süleyman Recep! Boğasiçi, Kadıköy, Adalardakiler: Üsküdarda: — (İskelebaşı). —Sarıyerde: (Osman). Kadıköyünde: (Sıhhati, (Ri - fat). Büyükadada: (Şinas! Rıza); Heybe- Hadada: (Tanaş). |sadık yoldaşıma dönüp: |kat gözlerimizin önünde duruyor, Se- TT 8 Ait ıı“"“ N Gecenin karanlığında sahildeki koşkle;den birinin kapısın çaldık. Kapı açıldı ve eşikte yerli, güzel bir kadın gorundı Hiç şüphe yok ki köpek balıkları çi-' roz gibi sıska olan yerlilere herhalde tenezzül etmezlerdi. Tabit «<Sohen- berg» de bu hayvanları görüyor ve yan- lış bir manevra yüzünden batacak ve- ya devrilecek olursak bizi bekliyen fe- ci âkibeti görüyor ve iniltileri daha tiz- leşiyor, iki tarafına sallanmaları daha | mil ritmik bir hal âalıyordu, Yola çıktığımızın ikinci gecesi gene fırtına başladı ve bu sefer havanın da- ha fazla bozacağını istidlâl ettiğimden dümenin yekesini elden bırakmadıktan başka yerlilere de su boşaltmaya mah- sus kova himetini gören boş gaz te - nekelerini hazır bulundurmalarını em- rettim, Hakikaten o geceki fırtına bir gece evvelkini bastırdı. Memaliki harreye mahsus cehenne- mi bir girdibaddı 0. Yelkeni manya et- tik ve rüzgârın önünde yelkensiz bir halde müthiş bir sür'atle ilerliyorduk, Sabaha karşı hava biraz yatıştı. Ben hiç olmazsa gündüzleri dinlenebilmek için uyumak istiyordum ama doğrusu tamamile rahat edemi- yordum. İçecek suyumuzu — muhafaza eden iki gaz tenekesi bana yatak vazi- fesi görüyordu. Bu sert karyolada uyu- maya mecbur olmak kâfi gelmiyormuş Bgibi pireler de bana göz açtırmıyorlar- dı. Yağlı ve sert derime bu müz'iç hay- vanların nasıl diş geçirmeğe muvaffak olabildiklerini elân anlıyamadım... Hu- lâsa lâyıkile istirahat bile edemeden denizle boğuşup duruyordum. Lâkin mi? Berbad havaya, uyku- suzluğa, rütubete ve gıdasızlığa — rağ. men kendimi çok zinde, çok - sıhhatli buluyordum. Rüzgâr arkadan geliyor ve pipom iyi işliyordu. Hele her saat geçtikçe «Filipin» e biraz daha yaklaş- tığımızı düşündükçe neş'e ve zevkim arttıkça artıyordu. Vakıâğ arasıra kö- püklü buz gibi bir bira kadehi gözle- rimde tütmüyor değildi. Lâkin buna da biraz sonra kavuşacağım: — düşüne- rek gönlümü avutuyor ve bira niye- tine ılık ve ğaz kokulüu suyumuzdan içiyordum. Dört gün, dört gece durmadan, din- lenmeden dünyanın bu meçhül ve ten- ha parçasının azgın suları üzerinde seyrettik. Beşinci gün sabahleyin sema | açıldı ve r nihayet düştü. Rüzgâr düştükçe bizim sür'atimiz de azalıyor, hafifliyordu. Biraz sonra «Selebes» de- nizinin dalgaları üzerinde hemen he- men hareketsiz bir halde sall lanıp du- ruyorduk. Önümüzde de bir ada görü- nüyordu. Denizler - sakinleştikçe Arkadaşım yeniden dünyaya gelmiş gibi sevinme- ge başladı ve bir iki lokma yemek yi- yebildi. «Filipins adalarını gösteren haritamı tetkik ettim ve solgun simalı biraz — Sohenberg dedim, bu ada «Saran- gani» adalarından birisi olmalı. Fırtı- na bize beş gün zarfında altı, yedi yüz İmil katettirmiş olduğundan buna pek inanacağım gelmiyor amma işte haki- İnin lânet ettiğin o rüzgâr nlmııyıydı şh'ndı biz daha yolümüzu yarılıyama- 'l*lşîlk bile. Anladın mi azizim?.. Dostum bana hazin bir tebessümle mukabele etti. Sanki Usani hal ile de- mek istiyordu ki: *Beş günde yedi yüz mil katettik diyorsun ama, gel de bir kere bunu ba- va sor! Neler çektim, neler... Onun da hakkı vardı. Şimdi teknemiz mutlak bir sükünet çinde duran bir mıntakaya dahil ol- muştu ve bizim yelkenle bu mıntaka- yı geçmemize imkân yoktu, Yerli gemicilerimize küreğe - sarıl- malarını emrettim. Herifler - cidden tembel şeylerdi. İstemiye istemiye kü- reklere sarıldılar. Zaten bunların ara- sinda hakikaten denizci denilebilecek bir kişi vardı ki o da reisleri olan ihti- yar köse idi, Diğerleri denizden ve de- nizcilikten pek anlamıyorlardı. Heriflerin isteksizliklerini görmek- le beraber o aralık gürültü çıkarmak işime gelmediğinden işi tatlılıkla hal- letmeğe karar verdim ve heriflere va- kı dağıttım, birer sigara verdim. Ma- lezyalılar rakıyı avuçlarile içip ağız- larını şapırdattıktan sonra yaprak si- garalarını yıkuıır Heriflerin sigara içişleri cidden ko- mikti. Bunlır yaprak sigaralarını yak- tıktan sonra uçlarını dişlerile çiğneme- ğe başlıyorlar ve sigaraların bir tarafı yanarken sigara ağızlarında yavaş ya- vaş ufalıyor, kısalıyordu. Nihayet ate- $i de söndürdükten sonra kalan izma- l Sigara ve rakı tesirini göstermiş, kü- rekcilerimiz can ve gönülden kürek çekmeğe başlamışlardı. Akşam üzeri- he doğru rüzgâr gene esmeğe başladı- Bindan gecenin saat sekizine doğru «Tamanao» koyuna girdik. Bu liman *Sarangi» adalarının başlıca limanıdır ve rüzgârdan mahfuzdur. Karanlıkta önümüze tahta bir iskele çıktı, biz de bu iskeleye teknemizi bağ- ladık. «Sohenberge kayık yanaşır yanaş- maz hemen karaya atladı. Ben de ken- disini takib ettim. Sahilde yerli usulü inşa edilmiş iki küçük köşk vardı. Bun- lardan birincisine yaklaştık ve kapıyı vurduk, Kapı dışarıya bir ışık tufanı dökerek açıldı ve güzel bir yerli ba- yan kapının eşiğinde arzı endam etti. Kendisine ingilizce sordum: — «Manille» ye gidecek bir vapura binmek için nereye gitmeliyim. Lütfen söyler misiniz? Bayan temiz bir ingilizce ile: — Oh! dedi, evvelâ hele bakalım bir kere içeriye buyurun da...... Alçak tavanlı fakat mükemmel ve temiz Amerikan mobilyası ile döşen- mmiş bir salona girdik. Bu salonda ak saç ve sakallı, lâkin gözleri kör bir ihtiyar bir koltuğa oturmuştu. Bu ihtiyara takdim edilmeden kim olduğunu anladım. Zaten kendisini ak- sayişarkta her Avrupalı gıyaben tanır: «Mak Koy» isminde olan bu Amerikalı vaktile cenub denizlerine gelmiş ve ©- rada meşhur zenci kraliçe «Emma» nın kız kardeşile evlenmişti. Kraliçe «Polenezyalı» dır ve cenub denizlerinin en zengin bir yerlisidir. Kendisinin sayısız çiftlikleri olduk- tan başkâ yerliler arasında pek çok sa- yılı ve yabancılara karşı gösterdiği mi- safirperverlik ve alicenâblığile de meş- hurdur. Bayan «Mak Koy» kör eşile candan meşgul olan nefis bir kadındı. Kocasile birlikte «Sarangi» adasında yerleşmiş- ler ve vüs'atli araziler elde ederek zen- gin olmuşlardı. «Mak Koys o havalinin biricik beyaz adamı idi. Mütad beylik sual ve cevablardan sonra «Mak Koy» a sordum: — *Manille »e gitmek istiyoruz. Va- pura nereden bineceğiz?, İhtiyar Amerikalı fersiz gözlerini ba- İstanbul Belediyesi İlânları Karaağaç mezbahasında kesilen hayvamlardan tahassül edecek kan üç sene Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum riti çikolata gibi ıgıılımıı atıveriyor- îıl lımındı böyle hem de en iyi cinsin| Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Inıçevırdl' ve sanki beni görüyormu —clmdınıo' 'nun cenub sabhilind «Gran» isminde küçük bir liman vardı ki bu liman bizden takriben yüz m kadar mesafededir. «Gran» limanın ayda bir vapur uğrar... Tamam bu sırada Bayan «Mak Koy elinde bir tepsi ile salona girdi ve bi tepsinin üzerinde ne vardı biliyor mt) sunuz? Üç şişe nefis bira... Hey Allahım nelere kadir değilsi * Kim tahmin ederdi ki ben bu kü den bira ile karşılaşacağım... (Arkası var) ——— İstanbul Beşinci İcra Memurluğundar Bir borçtan dolayı mahcuz olup para ya çevrilmesine karar verilen porselel tabak, kahve fincanı, sefertası, mat sefer tası. 9/10/937 tarihine rastlayan cumar tesi günü saat dokuzdan itibaren satılığı çıkarılacaktır. O gün yüzde (75) i bul duğu takdirde müşterisine verilecek, ak si takdirde 12/10/937 salhı günü saat do kuzda tekrar tkinci arttırmaya konacak tır. İsteklilerin o günlerde Sultanhaman caddesi Çilingirler sokağında (46) nu maralı dükkânda hazır bulunacak me - muruna müracaat etmeleri ilân olunur. ) SELÂNİK BANKASI Tesis tarihi : 1 İdare Merkezi : İSTANBUL (GALATA) Türkiyedeki Şabeleri * İSTANBUL (Galata ve Yenicami) MERSİN, ADANA Bürosu / Yunanistandaki Şubeleri : sı!LANîx * ATİNA 6 Her nevi banka muameleleri Kiralık kasalar servisi İstanbul Belediyesinden: Hepsine 200 lira bedel tahmin olunan Şehzadebaşında Kalenderhane mahalle sinde Şehzade mektebi sokağında No. h evin enkazı satılmak üzere &! arttırmaya konulmuştur. Şartnamesi le vazım müdürlüğünde görülebilir. İstek « liler 60 Liralık ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 6/10/937 çarşamba gü; nü saat 14 de Dalmi Encümende bulun- malıdırlar. — (B.) — (6404) Kayıp: 4/12/092 senesinde İstanbul rüseferinden aldığım 3168 numaralı nh.lg yetnamemi kaybettim. Yenisini alacağımı eskisinin hükmü yoktur. — 848 Arabacı Mustafa müddetle açık artırmaya konulmuştur. Seneliğine altı yüz lira bedel tahmin e- dilmiştir. Şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 2490 No. h kanunda yazılı vesika ve 135 liralık ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 12/10/837 Salı günü saat 14 de Daimi Encümende bulunmalıdırlar, (6570) PROFİLÂKSİN Belsoğukluğu ve Frengiden korur. ŞEFKATLİ BİR ANA Kız evlâdına âdet zamanlarında (FEMİL) kullandıran anadır. Yavrusunu bütün hayatında neş'e ve sıhhat içinde yaşatır. Bütün asabi ve rahim hastalıklarından korur. ( FEMİL ) bütün şefkatli ana- ların kız evlâtlarına öğretecekleri ilk vazifedir. Gayet sıhhi yumuşak, ufak, kullanışlı olan bu tuvalet bezlerinin kutusu oczanelerde 65 Krr|