27 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

27 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünkü ve evvelki günkü kısımların hülâsası Rıidvan Sadullah |- te gençliğimizde ar - kadaştık. Çok zengin bir ailenin çocuğu ol - masına rağmen benim gibi gazetecilik yapı » yordu. İkimiz de zabi - ta muhbiri ıdik. Zabi « ta işlerine merakımız bizi, bilhassa — Rıdvan Badullahi zabıta erkâ- ni ile dost yapmıştı. Rıdvan Sadullah nadir denecek bir. zekâ ve nüfuzu nasar sahibi - dir. Bu sayede bir çok esrarlı zabita vukua - 1 hâlletmiş, böyle ünı Te dost. yir kat daha art Ridvan Sadül lah babasınm ölümün. den sanra bıraktığı bü- yük şervetin başına ge- çerek gazeteciliği bi - raktı. Beni de kendi - sine vekili umür yaptı. * Eski Mabeyneilör - den Selânikli Hüsnü beyin intiharı haberi gazetelerde büyük gü- adam olan Hüsnü bey intihar edet miy- di? Yetmiş yaşında olan bu çok zenigin ih - tiyarın Nâzan hanım isimli 30 yaşında bir karısı, kadının da mübendis İhsan bey adlı| haneyi tetkik ediyor, gözleri açıp ka- bir yeğeni vardı. Mühendis İhsan bey hâdise | pıyor, bir yandan da merkez memürile gecest Hüsnü beyin Erenköyündeki köşkün- de misafir bulunuyordu. Bu da meselenin in tihar olmadığı şüphesini verccek bir nokta değil miydi. Sonra bilhassa bir başka sebep şüpheleri daha fayla kuvvetlendiriyordu. Hüzsnü beyin karısı Nâzan hanımın Kev- Ber hanım isimli bir kız kardeşi vardı ki o günlerde Boğasiçindeki yalısının eşyalarını satıyordu. Tarihi kıymeti olan bu eşyalara bir çok talibler çıkmıştı. Hüsnü bey de ta - lbler arasında idi. Taliblerin çokluğuna Nâ- zan ve Kevser hanımların babası Abdülmut- talib beyin Yıldız yağmasında ele geçirdiği ve sakladığı tarihi bir gerdanlığın eşyalardan birinde gizli olması ihttmali se- bep gösteriliyordu. Fakat nedense sandal be desteninde yapılan müzayede neticeleneme- | miş, belediyenin bir emrile tehir - edilmişti Bilâhare — bu — emrin —de — mavi göz- tüklü — bir adam — tarafından kgeti - rildiği ve sahte olduğu — anlaşılmıştı. İşin tuhafı Hüsnü Bey müzayedenin — tehir edildiği tarihten bir gün evvel Intihar edi - yordu. Böyle iken bâdiseye intihar devili - yordu. * © şabah Rıdvyan Sadullah Te kahvaltımı- © etmiş, ona gazetelerin Erenköy hâdisesi hakkıhda verdikleri tafsilâtı okumaya baş - damıştım. Bu sırada telefon çaldı ve cinayet masası ser komiseri Osman Erenköy hâdise- &! tahkikatma memur edildiğini, Erenköyü - ne gitmeden Rıdvan Sadullahı görmek İste- diğini bildirdi. 'Telelon benür — Kapanmıştı ki, kapı zi- linin şiddetle çalındığını duydük. Bunu bir kadın çığlığı takip etti. İkimiz birden kori- dora fırladık. Ben kapıyı açtım ve müvaze- nesini kaybeden bir insan vücudunun üze - rime doğru yuvarlandığını — dehşetle gör - düm. Bu siyahlar giymiş bir kadındı. Korku- dan çılgına dönmüş bir halde «odur, mavi gözlüklü adam.. Beni kurlarınız'» dedi ve bayıldı. Biçakla — sırtından — yaralamışlardı. Derhal en yakın hastaneye kaldırdık. Kim - di, niçin, kimin tarafından yaralanmıştı. İ- şin tuhafı apartıman kapıcısı eve sabahtan beri üçüneü kalın kiracısı avukat Mecdi Âli beyden başkasının girmediğini — söylüyordu. | Şu halde mavi gözlüklü adam nereden gi- - miş, nasıl çıkıp gitmişti?. Rıdvan Sadullah «gazeteleri okumaya devam et, Cevad Feh - mi!» dedi. Orada da mavi gözlüklü bir ada- mın bahsi geçiyor. Zanmederim ki bu 12e - seleyi de Erenköy hüdisesi aydınlatacak!» Ben bu gazeteleri okurken ser komiser Os- man geldi ve beraberce Erenköyüne, Hüznü beyin köşküne gittik. Ölünün bulunduğu kü- tüphaneye girdik. Müntehir, yazıhanesinin başinda, başını önündeki sümene — dayamış sanki uyuyordu. (Roman devam ediyor| vRAR Yazıhanenin üstünde bir hokka ka- lem, kehribar ve iri taneli bir tesbih, gümüş bir sigara tabhkası ile gepe kehribar bir ağızlık ve bir de münte- hirin bıraktığı mektub bulunuyordu. Mektubda: «Yaşamaktan bıktım, ölü- mümden kimse mes'ul değildir. keli- meleri okunuyordu. Yazıhanenin etrafına toplanmıştık. Mektuba alâka ile baktım. İlk nazarı dikkatimi celbeden şey çok muntazam bir şekilde yazılmış olması idi. Ölüme Rıdvan Sadullak, rültü koparmıştı. İntihar ihtimali zayıf gö - | rülüyordu. İradeli, azimkâr ve müslüman bir | satılar | hülayık Gültere sor du: hazırlanan bir adam yazısına bir hüs- nühat vazifesi yapıyormuş gibi bu de- rece itinâ eder mi di? Serkamiser Osman bir yandan yazı- | diğer memurlara sualler soruyordu: — Yazı kendisinin ya: mi? — Evet, zevcesi derhal tanıdı. Müte- hassıslar da müşabehet bulunduğunu tasdik ediyorlar. — Doktor ölümün söylüyor ? — Gece bir ile iki arasında. — Yaradaki kurşun bu tahancanın kurşunu mu? — İlk müşahedelere nazaran evet, 0- topsi yapılınca kat'i olarak anlaşıla- cak. — Mektub yazıhanenin üstündeki hokka ve kalemle mi yazılmış? — Evet. — Evdekilerin ifadeleri alındı mı? — Alındı. — Bir cinayet olması ihtimatinden şüphe etmiyorlar mı? — Ha — Ya siz? — Biz de bir şey bulamadık. — Hâdiseden sonra dışarı çıkan ol- du mu? — Biz işe Vaz'ıyed ettiğimiz zaman | mühendis İhsan Beyi köşkte bulama dık. İstanbula inmiş. Maamafih bir sa at evvel geldi. — İstanbula niçin inmi — Müstacel işleri olduğunu söylü- yor. — Şimdi herkes odasında mı? — Evet, — Âlâ, ev halkı ile ben de tiyorum. Evvelâ hizmetçilerden — işe başlıyalım, Sonra mühendis İhsan Be- yi, en sonra 'da hanımı getirirsiniz. Müddeiumumi ile ben birer sanda! yeye oturmuştuk. Rıdvan Sadullah iç- leri tıka basa kitap dolu camlı dolap - lar önünde geziniyordu. Serkamiser Osmanın maiyeti ile arasında geçen mükâlemeyi dinlemediği anlaşılıyordu. Arada sırada eline bir kitap alıyor, bir kaç sayfasını çevirdikten sonra tekrar yerine koyuyordu. İçeri ilk giren er isimli halayık oldu. 30.-35 yaşlarında kadar — vardı. Abdülmuttalip Beyin büyütmesi idi. Efendisi ölünce kızlarından Hüsnü Be- 1 Nazan ile oturmayı tercih et- l z bir vücudu, sap- sarı bir suratı vardı. Fazla heyecaniı görünüyordu: Kansız çehresi bir kâğıt gibi bembeyaz olmuştu. Hâdise gecesi ev halkından son gören bu kızı yemekten sonra kütüphan saat ona doğru zili kaçta oîduğ:mu 9 | z Hüsnü Ğ Hılnyık .çen girince ık.ımı bana ıbix bardak vişne şerbeti yap!» demişti. «Beyefendi okurken gözlük kullanır miydı kızım?» lle.'m:ş gibi sormağa başladı: üşmek is | ğün: SON- - POSTA «Son Post&> nın zabıta romanı * 8 VALİDE SULTANIN DANLIĞIZE Si? Serkomiser sordu: — O sırada beyefendinin vaziyeti nasıldı? — Anlamadım beyceğizim. — Yanl heyecanlı mı idi demek yorum, — Hayır, her zamanki gibi idi efen- dim. Daha doğrusu farkında değilim. Eğer olsaydı farkederdim, beyceğizim. Gülterin isticvabı Rıdvan Sadullahi hayli alâkadar etmişti. Kitopları bıra - karak serkomiser Osmanın yanına gel- | mişti. İsticvap devam ediyordu. Beyefendinin kullandığı tabanca- yı tanıyor musunuz? Hayır efendim — Nasıl olur. İnsan bunca senelik e- fendisinin tabancasını bilmez olur mu? — Beyefendinin tabancası beyazdır ve daha büyüktür. Bu ona benzemi - yor efendim. — Ha, şöyle söyle... Demek bu Hüs- nü Beyin tabancası değil. — Bilmiyorum, ben görmedim efen- dirn, Serkomiser, Rıdvan Sadullaha dön - dü: — Benim soracaklarım bitti, hocam! Eğer anlamak istediğiniz bir şey var- sa buyurun. Rıdvan Sadullah başile teşekkür et- kten sonra hizmetçi kıza döndü ve hiç te hususi bir alâka ifade etmiyen, astgele aklına gelen bir takım sual -| Beyelendi okurken gözlük kulla nır mı idi kızım | Evet beyceğizim. — Hâdise gecesi odaya gir ker.ıiı_xinı kitap okurken gördü - <din, gözünde sözlük var mı Tabil vardı beyce, Peki kızım. Bir sual (lnhıı Bexe - imin okuduğu kitaba dikkat e! mi? Görsen tanır mısın? — Hay hay efendim. Beyefendi son günlerde bu kitabı hiç elinden düşür » müyardu. Âlâ! Bak bakalım kizım camlı do- laplarda bu kitabı bulabilecek misin? |lik telâkki edecektik, |göze görünmiyen, en ehemmiyetsiz ip ıddm Hizmetçi kız hiç tereddüt etmeden sağ tarafa doğru yürüdü. Camlı dolap- lardan birinin kapağını açarak - ikinci rafa baktı. — Kitap daima burada dururdu efen- dim, dedi. Şimdi yok. — Emin misin? — Burasını her gün ben temizlerim efendim, bilmez olür muyum, Kırmızı meşin kaplı bir kitaptı. — Başka yerde olmasın, öteki ra bak. — Zannetmem — efendim. Beyfendi intizamı çok severdi. Her.şeyi yerli ye- rine kayardı. Canım, sen bak bakalım, Genç kız bütün raflara göz gezdirdi. Kitap ortadan sır olmuştu. Doğrusunu isterseniz bu kilap — ve j rafla- Amerikada çok garip bvr dava Üç kardeş d e “Generali ben öldürdüm!,, diyor Karısının katili olmakla m aznun Geners eral, hükümete birçok defalar baş vurarak “ Beni hapsediniz karımın kardeşleri beni,öldürecekler ,, diye yalvarmış General Denhardt ve karısı Hâdisşe Amerikada cereyan etmiştir. Kentucky'nin askeri - valiliğini yapan general Denharat vilâyetin en güzel ka- dını sayılan Madam Verna Taylor'u öl- dürmek suçile muhakeme edilmektedir. Davasının ikinci celsgesinde bulunmak ü- zere bu şehre gelen general, bir otelde gecelemiş, ertesi sabah, avukatlarile ko- nuşmak için onların bulundukları otele doğru yol almıştır. Tam caddenin orta- sına gelince, bir tarafa gizledikleri oto- mobillerinden üç kişi fırlamış, ve gene- ral ile avukatlarından birinin üzerine doğru yürümüşlerdir. ve ber üçünün gözlerinde kız kardeşlerinin hayali, kalb- ierinde katili öldürmek arzusu doludur. Denhardt bunların fena bir niyetle geldiklerini görünce koşarak kaçmıya başlamış, arkasından tabanca sesleri duy- muş ve sırtında yedi kurşün yarası ol- duğu halde kapağı atabildiği otel kapısı- nın önünde yere yıkılmış, kendisinden geçmiştir. Kardeşlerden doktor olanı, hincini, gayzını yenemyierek, tabancasını avuka- ta tevcih etmiş: «Seni köpek seni, katili müdafaa edersin ha!» diye ateş etmek is- terken kardeşlerden ortancası buna ma- ni olmuş; bunun üzerine, üç kardeş hep birlikte, generi cesedine yaklaşarak: engin bir haz ve sevinç ile eserlerini sey- seesessesesA AAA AA A GA AA gözlük hikâyesi bizi o kadar sarmamış- tı. Eğer sualleri soran Rıdvan Sadul - lah olmasaydı, bu mükâlemeyi geveze- fakat onun en| uçlarından en Büyük hakikatleri mey- çıkardığını müteaddit defalar |gördüğümüz için ses çıkarmıyor, onun ne düşündüğünü anlamak için tekm'l kulak kesilmiş dinliyorduk Kitabın meydanda olmadığı anlaşıl- dıktan sonra Rıdvan Sadul'ah artı! racak başka bir şey kalmadığ retle anlattı, tekra şarak duvarlardaki başladı. Hizmetçi - Gülterden sonra sırasile bahçıvan, arabacı ve ahçı dinlendiler. Hiç birisi bir şey bilmiyördu. Bahçe - deki binasa oturuyorlardı. Hiç bir şey | görmemiş, hiç bir şey duymamışlardı. | Ahçı odadan çıkmağa hazırlanırken | Rıdvan Sadullahın seslendiğini duy duk: so- anı bir işa- yanımızdan uzakla- resimleri tetkike Ahçıbaşı, bu resim kimin resmi -| dir, tanıyor musun? Ahçı yaldızlı çerçeveler içindeki ai!le fotoğraflarına doğru yürü 4 Rıdvan Sadullahın parmağı ile işaret ettiği si- mi derhal tanıdı “— Kevser Hanım, nımın kardeşi... dedi. Bizim ha - Harf> eraeresas a s eee e AAA AAA retmişler, sonra kolkola girerek polis ka» rakoluna gitmişler, komiserin önünde yanyana dizilerek, üçü de bir apndan «Generali ben öldürdüm!» demişler Üç kardeş katilliği paylaşamıyacakla- rını anlayınca en pek gözlüleri: Denhardt'ı ben öldürdüm. Muhake- menin bir celse daha uzamasına taham- mül edemiyordum. Onun çoktan asılma- sı icab ettiğine inanıyorduk. Zira kız kar- deşimizi öldürmüştü! demiştir Ortanca kardeş: — Ağabeyim onu öldüremezdi. Zira ya- a tabancası bile yoktu, Onu ben ül dürdüm! diye haykırmış, doktor kardeş de homurdana homurdana şunları söyle- miştir — Kısa kesiniz, her ikiniz de Den- hardt'ı benim öldürdüğümü pek iyi bi- lirsiniz ya.. artık bıçak kemiğe dayan- mıştıi, vurdum.. Kapatıldıkları höerede de şafak sökün- ceye kadar ağız dalaşı yapan bu kardeş- lerden her üçü katil suçile mahkemeye verilmişlerdir. General, kadını öldürmediğini, onun kazaen öldüğünü iddia etmekte idi. Üç kardeşin kendini vuracaklarından o ka- dar korkmuştu ki, kaç kereler adliyeye müracdat ederek: «Beni hapsediniz, yok- sa bu adamlar beni sağ bırakmıyacak- diye yalvarmıştı. sinin eşyalarını satan kadın, müntehir Hüsnü Beyin karısının kardeşi, iki saat evvel, Maçkadaki apartımanda gözlüklü adam tarafından siyahlı kadındı. Rıdvan Sadullahin hakkı vardı. E - renköy hödisesi muammayı aydınlatı - yordu, mavi yaralanan —İi— AYDINLIĞA DOGRU Ahçı, bahçışan ve arabacıdan sonra köşkte oturan ikinci halayık Letafet kadın içeri getirildi. Gültere nazaran hayli yaşlı olan bu kadın vücutça ve barekâtça onunla tam bir tezat teşkil ediyordu. İlk göze çarpan şey vaktile çok güzel bir kadın olduğu ançlaı ınâ, buruşmuş cildine r: Jâ da güzel denebilirdi. Uzun yu, koyu lâcivert iri gözleri v resinin şekli zeki, kurnaz ve müstehzi olduğunu anlatıyordu. Gülter ne kadar heyecanlı ise, o da o kadar soğu idi. Hattâ lüzumundan fazla soğukkan- h görünüyordu. Serkomiser suallerine başladı. İfade- sinden onun da Abdülmuttalip Beyin halayıklarından olduğu anlaşıldı. Yal- nız efendisinin yanıı Gııhı-x' gibi ço cuk değil, yetişmiş”bir olşrak ge- Merakla ben de yaklaştım. Göste: mişti. Bütün hayatı onun yanında geç- len resme baktım ve derin bir hayret | mişti. Abdülmuttalip Beyin ölümünden içinde bağırmamak için kendimi zaptettim, Kevser Hanım, Boğaziçindeki yalı - güç sonra Nazan Hanımla kalmışt:ı. Hâdıse hakkında hiç bir şey bilmiyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: