Tagrcarmır ŞTT T eT eT K ” N e e örüşlerime aydınlık verebilmek için, şimdi, Atatürk'ü düşünelim: Gözden geçirmekte olduğumuz tarihin büyükleri içinde, Atatürk kimdir? Atatürk nedir? Dün tarihin bütün klâsik şeflerini mü- talea ediyorduk. Bugün tarihin modern büyükleri ara- sında gene kendi kendimize sorabiliriz: Atatürk, Bir (Mussolini), (Roosevelt) midir? O bunların da hiçbirisi değildir. We bence bütün bunlar, Türk “soyun- dan olan şefle, tarih önünde böy ölçüşe- mezler. Ortaya könmüş olan eserler, ba- na bu anlamı telkin etmektedirler. Biz devlet adamlarını, kalıp ve kıya- fetlerile, sırmalı — elbiselerinin debdebe ve daratile değil, eserlerile ve bu eserle- ri yaratmak için yüklendikleri ve sonra aştıkları müşküllerle tartacağız. bir — (Hitler), hâdiseler içinde sezmek mümkündür. (Mussolini) büyük savaştan muzaffer çıkmış güçlü küdretli - İtalyanın başıma Baçti. Faşist okulunun, bütün rolü İtalya »- çinde hüküm ve nizam kurmıya inhisar etti. Faşistliğin belli başlı farikası sosyalizm cereyanlarına karşı, (Kapital) bekciliği-| Son Çin harbinde ölen Japontarın külteri Merasimle gömüldü dir. Ve öyle oldu. Ortaya attığı ekonamik ve sosyal sistem, kapital ile işci arasında üstünkörü bir anlaşma yapmaktır. Bu anlaşma radikal ekonomik bir sisteme değil, arta çağların korporatif teşkilâtile kuvvete dayanır. Ne zamana kadar? Bunu yakım yarın söyliyecektir. Siyasal bakımdan faşistlik, bir dikta- törlüktür. Zaten (Mussolini) bunu açık söylüyor. Ve (Demokrasi) yi yirminci asrın bir herze ve bir yavesi sayıyor! Denebilir ki faşistlik Habeşistan işini halletti. Fakat bu henüz şüpbhelidir. Bu- nunla beraber, istilâ, modern hayatta bir yenilik değil, yok edilmesi lâzım gelen bir eskiliktir. Eski ve yeniyle bu, (Kabil ile Habil) davasının sürüp gitmesidir. Faşistlik, ekonomik ve siyasal ortaçağ siştemlerinin ıslah edilmiş bir rönesansı- dır. Bence (Müussolini) nin ve eserlerinin ilim ve tarih görümünden mahiyeti bun- dan ibarettir, * (Rocsevelt) dünyanın en büyük, en zengin, en kuvvetli devletlerinden biri- nin başındadır. Şüphe yok ki en makul şeklile birçok ekonomik ve sosyal müşkülleri halletti. Ve Birleşik Amerika devletlerine ana- haklar (1) bakımından yeni bir zihniyet aşıladı. Ve aşılamaktadır. O kadar, * (Hitler) dünyanın en mütefennin, & lim, san'atkâr bir ulusunun idaresini ele aldı. Sar havzaşını Almanyaya ilhak et- ti. Fakat bu zaten muahedeyle nazara a. Tnmışti. Şimdi yaptığı belli başlı işler arasında Almanyanın ekanomik kalkın- masına çalıştığını, silâhlanmasını, anahak lar bakımından bazı reformalarını görü yoruz. Gene bu her üç şefin moral gö- rTümlerden memleketlerini kuvvetlendir- meye uğraştıkları da şüphesizdir. Bütün bu tahlillerden sonra, dünyanm Türk soyundan olan en büyük şefinin, Atatürkün durumunu kolaylıkla anla- mak mümkün olacaktır. Atatürk ne buldu? Atatürk ne yaptı? Atatürk baştanbaşa istilâ altında kal- | miş, harab ve kanıyan bir vatan içinde, silâhsız bir ulusun başına Beçti. Atatürk hareket başlarken yeni dev- letin sandığında 3 Jira vardıl! Yeni hareketin bütün resmi kuvyetleri 15 jandarmayı geçmiyordu!! Memleket korkunç bir tehlike içindey- di. Çeşidli gaye takib eden çeşidli partiler faaliyette bulunuyordu. 'Türk ulusu, en iptidaf silâhlardan mah- rum olduğu halde; düşmanları en modern (Devamı 3 üncü sayfada) (*) İlk yazı dünkü sayımızdadır. ()) Ana haklar; Hukuku esasiye mukabili bir. | — B Z) Resimli Makale Harb sonunda Londra şehrinin nü: mıştı. Köylü, dahk çok kazanabileceği ümidi ile şehre akı- yotdu. Mesken buhranı başlamıştı. Hükümet evvelâ yüzler- Büyüklüğün heybet ve azametini ve ©-| ©e aileyi alabilecek derecede büyük apartımanlar yaptıı nun genişliğini ancak bu şartlar ve bu| mayı düşündü, sonra apartıman yerine ikişer odalı küçü- cük evler yaptırtmayı tercih etti, ve Londra şehrinin çev- resini yekdiğerine benziyen kırmız; tuğladan yapılmış bin- lerce evle süsledi. (3 ı birdenbire art- renler benliklerini İngilizin düşüncesine göre otel, sahibi 6lmuyan bir ev, apartıman kücük müikyasta' bir oteldir. Banların içine gi- kaybederler, hüv etleri silinir ve isim yerine bir oda veya kat numarası taşırlar. Sırları yöktur, en mahrem derdleri kapıcı odasında herkesin gözü önüne serilidir. İngiliz apartımanı sevmez, evi tercih eder ve ai- lenin devam etmesi, kök salması için kendi evinde oturma- sını elzem görür, evim kal'emdir, der. SÖZ ARASINDA l ea BAD l aa aa bi Japon an'anesi mucibince başka ülke- lerde harpte ölen Japonlar yakılmakta ve külleri Japonyaya getirilerek dini me- rasimle gömülmektedir. Yukarıdaki re- sim, Tokyo istasyonunda Çinden getirilen ölü Japonların külleri önünde yapılan meratimi göstermektedir. Sırtında çocuğunu taşıyan kadın, ko- cası son harplerde ölen bir Japon kadı- mıdır. Kocasının kül zerreleri önünde dua etmektedir. 9 ay süren bir uykudan sonra uyanan genç kız Amerikalıların «Güzel kızın orman üyküsüs namını verdikleri meşhur ma- sal artık hakikat olmuş ve bu masalın kahramanı Mis Rut Hizkok dokuz ay müddetle daldığı derin uykudan uyan- miştir. Mis Rüt çok güzel bir kızdır. n şubatta, yani dokuz ay evvel Long İs - lând ormanında bir ağaç altında uyu- yup kalmıştı. Güzel kız orman bekçi- lerinden birisi tesadüfen görmüş, u - ndırmak istemiş, fakat uykusundan madığını farkedince hastaneye gö- türmüştür. Mis Rut yedi ay sonra üuykusundan uyanmış ise de, beş ön dakika sonra gene uyumuş ve ailesi kızcağızı tek - var hastaneye nakletmeğe mecbur kal- mıştı. Burada iki ay daha uykusunda devam ettikten sonra bu defa tamami- e ayılmıştır. Doktorlar Mis Rutun artık kat'i ola- tak uykusundan uyandığını söylemek- tedirler, ISTER İNAN ISTER İNANMA! Kütahyadan şöyle bir mektub aldık: «Bır işe tayin edilmekliğim için resmi dairelerden birine müracaatte bulunmuştum. Epeyce zaman bekledikten son- Ta cevabıni aldım. Bu cevabda: «Aldığımız hususi bir ihbarla müsted'inin tiyatro kum- İSTER Ş İ ç KEKGÜN BİR FIKRA Kutuptaki çivi Sözlerinin yüzde doksanı yalan O- lan bir Marsilyalı bir gün: — Ben şimal kutbuna gittim! Demişti. Dinliyenlerden biri sordu: — Şimal kutbuna gittiğini ne ile is- bat edebilirsin?.. — Kutba giderken koskoca bir Çi- vi almıştım. Çiviyi tam kutub nokta- sına çiviledim. Bir başka Marsilyalı söze karıştı: — Doğrudur, dedi, ben cenub kut- buna gittiğim zaman, çivinin öbür u- cunun cenub kutbundan çıkmış oldu- ğgunu gördüm. Bir mecliste Konuşmak ilmine Vakıf mısınız ? ğ Nasıl konuşursunuz, konuüşürken kar- şınızdakini sıkar mısınız? Yoksa her W mecliste kendinizi mutlaka aratır mı- sınız? İşte sizi düşündürecek bir me - sele... Bir İngiliz gazetesi hazırladığı 11 sualden mürekkep bir liste üzerinde o- kuyucularını düşünceye davet ediyor. Biz de bu listeyi aynen aşağıya alı - yoruz. Liste şu suallerden ibarettir. Bunlara göz gezdirerek kendinizi kon- trol edebilirsiniz; 1 — Havaya dair konuşur musu - nuz? 2 — Harp, siyaset, din ve yahut da- ha başka mevzuların münakaşasını ya- par mısınız? 3 — Arkadaşlarınızın sorgularına, yalnız evet veya hayırla mukabele e - der misiniz? 4 — Konuşurken, geçmişteki hatıra- larınızdan bahseder misiniz? $ — Sizi dinliyenleri sıkar mısınız? 6 — Konuşma esnasında bilhassa hil- diğiniz mevzulara temas edecek şekil- de vaziyeti idare edebilir misiniz? 7 — Hoşlanmadığınız adamlara ehem miyet verir misiniz? 8 — Bir mecliste bilhassa yalnız bir insanla alâkadar olur musunuz? 9 — Şahsi sualler sorar mısımız? 10 — Birisile konuüşurken, onun ko- *| Televizyon ne vakıt Dünyada radyo gibi Taammüm edecek Radyo, yanı uzaktan ses - naklinden sonra, şimdi bütün kuvvetlerin televiz- yon yani uzaktan görme işinin hakikileş- tirilmesine sarfedildiği malümdur. Si - yasi dedikodular bir taraftan bütün dün- yayı meşgul ederken diğer taraftan âlim- ler, bu işi başarmak için büyük bir kuve vet ve dinmiyen bir enerji ile çalışmakta- dırlar. Şimdiye kadar elde edilen neticeler ol- dukça ümiüt vericidir. Hattâ İngilterede 100 kilametre dahilinde neşriyat ya- pan iki tane televizyon istasyonu bile kıu. Yulmuştur. Fakat bu İşin popüler olmasi, taammüm etmemi, daha bir çok senele- rin geçmesine vabestedir. Yukarıda gördüğünüz resim, Fransada bir televizyan ahizesinin bir futbol ma- çını takip etmesini göstermektedir. Ba- kalım kaç sene sonra evlerimize radyo gi- bi bir televizyon makinesi de alabilece - Biz? ——— —— lundan veya omuzundan tutar mısınız? II — BSöz arasında, söylenen her hangi bir şeye karşı iddianızı isbat e- decek bir şekilde muarız kalır mısınız? Bununla beraber, şunu da hatırlayı- nız ki, dinlemesini iyi bilen bir insan en iyi konuşan insandır. > panyalarında artistlik ettiği anlaşıldığından tayin edilme- diğinin kendisine tebliği» deniliyordu. Halbuki ben hiçbir zaman artistlik etmemiş, sadece Hal- kevinin bir hizmetinde bulunmuştum. Anlaşılıyor ki aley- himde ihbaratta bulunmuş olan muhbir vatâni bir hizmet İNAN iSTER ile artistliği karıştırmıştır.» İNANMA! Sözün Kısası Yazı Çok Olduğu İçin Bugün Konamadı Tarih kongrest — Bittikten sonra... (Baş tarafı 1inci sayfada) şerefli hâdise hakkında, kongreye iştirak eylemiş bulunan en ileri gelen ecnebi â- limlerinin ne düşündükterini öğrenmek istedik. Aldığımız cevablar aynen şun« lardır: Türkceyi öğrenmek ilim âlemi için bir zaruret olmuştur! Edimburg Üniversitesi — profesörlerin- den, meşhur tarihci Gordon - Shilde des ir ki «Şü kanaate vardım ki, bundan büy: le bütün dünya âlimleri artık Türkı yi öğrenmek meceburiyelindedirler, Zi ra ilim âlemine bu derece parlak ve muvalffak surette karışan Türklüğün, ilim sahasındaki mühim araştırma va çalışmalarını — yakından takip etmek, ih noksan kalmaması bakımından bir zaruret olmuştur!. * Berlin Üniversitesi profesörlerinden ve Alman delegosyanu reisi Hartmann da şunları söylemiştir: «Bilâ riya diyebilirim ki Türkler bü« tün sahalarda hiçbir milletin yapamadığı inkılâbı yapmağa muvaffak olmuşlar ve ilim âleminde de, hayret verici bir tekâ- mül göstermişlerdir.. * Macar profesörü Fettich: «Tarih Kon- gresine iştirâak etmekle çok mühim şeyler öğrendim; ve beraberimde memleketime #k bir ilim hazinesi götürüyorum..» demiştir. * Viyana Üniversitesi sabık vektörü ve, prehistorya profesörü Menghin de, husu- Ai intıbalarını şu cümlelerle ifade etmiş tir: «Türk inkılâbı #fsanevl denecek kadar büyük ve kuvvetli bir everjiye dayan- maktadır. Bu köngre münasrbotile şunu müşahede eyledim ki, bura diğer mem- leketlerin birçoğunda görülmiyen geniş bir ilim ve viedan hürriyeti vardır Kongreniz, başkalarına örnek olacak derecede muvaffak olmuştur.» * Fransız âlimi profesör Delaporte, kon- grenin mükemmel surette tertib edi olduğunu süyledikten sanra, demiştir ki: «Sergi, bilhassa çok şayanı dikkatti. Me- deniyetin inkişafını çok iyi gösteren bu. eseri.muhafaza etmeli ve ilim âleminin istifadesine daimi surette arzeylemelisi- niz. Türk Tarih Kurumunun muvaffaki- yetli çalışma ve başarılarını tebrik ede- rim.» Tetkik seyahatine çıkan âlimler Kongre münasebetile şehrimize gelmiş olan yabancı âlimlerden, yedi kişilik bir kafile, arkeoloğ daktar Remzi Oğuz'un refakatinde, dün sabah Tayyar vapurile Çanakkaleye gitmşilerdir. Oradan Turova harabelerini gezmeğea gidecekler: ve çarşamba veya perşembe Bünü İstanbula dönmüş olacaklardır. —- Diğer, daha büyücek bir kafile de,! Kültür Bakanlığı Müzeler Direktörü Dr. Hâmid Koşay'ın refakatinde, Alacahö- yük ve Boğazköy hafriyatını mahallinda tetkik maksadile, ikindi trenile Ankara« ya hareket etmişlerdir. Bunların soyahati bir hafta sürecek- tir. Kongrenin hitamı dolayısile, 'Tokatli- yan otelinin cephesine asılan ecnebi dev- let bayrakları dün sabahtan itibaren in- dirilmiştir. Üsküdar tramvay şirketinde Bilet ücretlerinde ve memur maaşlarında tenzilât yapılacak Üsküdar iremvay ücretlerinden yüz de otuz nisbetinde tenzilât yapılacak « tır. Bu husustaki tetkiklere başlan » mıştır. Üsküdar tramvay şirketinde lü- zumundan fazla memur bulunduğu tes bit edilmiştir. Bunların açığa çıkarıla- rak mağdur vaziyete sokulmamaları i- çin maaşlardan umum! bir tenzilât ya- pılarak müvazene tesis olunacaktır.