9 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa Son Posta'nın siyasi tefrikası SON POSTA 20 M Talât Paşanın G İttihat ve Terakki umumi iştirak etmekte haklı idi. Yazan : Arif Cemil harbe Almanya tarafında Çünkü itilâf devletlerinin maksatları Türkiyenin bitaraflığını temin etmek ve bu suretle devleti bir kafes içine tıkmaktı Fakat vaziyetin Almanya için müsaid olduğuna dair Almanlar tarafından bü- yük bir faaliyetle yapılan şayiaların tesiri altında bulunuyorlar. Harbten i- tilâf devletleri mMmuzaffer çıkarlarsa Rusyanın Boğazlara vaz'ıyed etmesin- den korkuyorlar. Ponsot'ya kalırsa bir taraftan İstanbulda hakiki vaziyet gös- terilârek bütün zafer şansının itilâf ta- rafından olduğu anlatılmalı ve diğer taraftan bizim maksadlarımız hakkın- da Türklere bazı garantiler vermeli- dir.» Bakınız bu telgrafın sonunda ne de- niliyor: «Esasen burada -yani Pariste- muzafferiyetimize o kadar emin nazar- la bakıyorlar ki, Türkiyeyi düşmaniarı- mızın tarafına celbettirmenin ve bu suretle onun mevcudiyetine hâtime çekmenin menfaatimize daha uygun o- lacağı Ponsot tarafından müsteşarımı- za anlatılmıştır.» İşte gerek bu Ponsot'nun ifadesin- den, gerekse sonradan vuku bulan | Fransa hariciye nazırının beyanatın- dan anlaşılıyor ki itilâf devletleri Tür- kiyeyi oyalamağa ve vakit kazanmağa çalışıyorlardı. Tamamiyeti mülkiyemi- zi garanti etmeleri işinde hiçbir sami- miyet yoktu. Garanti bir siyasi desise- den, bir diplomatik aldatmadan başka bir şey değildi. Bu işde Petersburgla Paris elele vermişlerdi: Nitekim, Sasonof, Bulgar cevabını aldıktan bir iki gün sonra Fransa tara- fından yapılan tekliflerin tatbiki cihe- tine geçti. 15 ağustosta Londradaki Rus sefirine çektiği bir telgrafta şöyle di- yordu: mizi 2 — Ayni zamanda Trakyada Rusya ! Paydutlara saldırdı. Her kol harekttile emrine bir Türk ordusu hazır bulun - duracağız. Bu ordu herhangi bir Balkan . devletine karşı hareket edecektir. Bu devletler arasında Bulgaristan da var- Bünluğu, eşya yüklü bulunmaları.. hele dir. Şayet Bulgarlar Ruslar aleyhine.uzun bir yolculuğa gittikleri için zirh- harbe iştirak edecek olurlarsa bu Türk 51Z olmalari cengâverlerin çok işine ya- ordusu tarafından yola getirilecekler- YaMıştı. Belki on beş yirmi kadarı ka- dir. edeceğini nazarı dikkate alarak sadrâ- zamın zayıf bir nüfuza malik olduğunu, onun her an ıskat edilmesi mümkün bulunduğunu ve ondan sonra Enver paşanın kat'i surette diktatör olarak meydana çıkacağını da tekrara lüzüm görmüyorum. Bu ahval ve şerait altm- da Türkiyenin bize karşı hareket etme- sinin önüne geçilmesi için yegâne çare aşağı yukarı Enver tarafından yapılan | teklifler dairesinde bir anlaşma vücu- da getirmektir. Vaktimizin pek dar ol- duğuna ve derhal bir karar verilmesi icab ettiğine eminim.» Burada Talât paşa Enver paşa tara- fından yapılan tekliflerin neden üiba- ret olduğu sorulması üzerine paşa bi- raz düşündükten sonra cevap verdi: — Bu tekliflerin neden ibaret oldu- ğunu iyice bilemiyorum. Fakat Saso- nofun 16 ağustos tarihinde Paris ve Londra sefirlerine çektiği bir telgraf- ' iniltiler, feryatlar namede aynen yazılıdır. Bu telgrafna- meye nazaran Enver paşa aşağıdaki şartlar altında Rusya tarafını iltizam edeceğini bildiriyor: : | — Kafkas cephesindeki askerleri. geri çekeceğiz. (Arkası var) «Fransa tarafından vaki olan bir tek- life istinaden, «Göben» in Türkiye ta- rafından satın alınması üzerine hasıl olan vaziyet hakkında orada hariciye| nazırı Sney ve Fransız sefiri Kambon| ile müzakere ediniz. Bizce Türkiyeye | aşağıdaki tekliflerin yapılması muva- fıktır: | — Türkiye bitaraflığında samimi olduğunu isbat etmek için seferber ha- le getirdiği ordusunu dağıtmalıdır. 2 — Buna mukabil itilâf devletleri de Türkiyenin tamamiyeti mülkiyesi- ni zıman altına alırlar ve bunun için her hangi bir kombinezon'u teemmül etmiye hazırdırlar. 3 — Türkiye, Almanyanın Anadolu- | daki bütün şimendifer vesaire imtiyaz- larına ve diğer teşebbüslerine vaz'iyed. eder. Bu keyfiyet sulh muahedesinde' temin olunur. İstanbuldaki üç sefirimi- ze müstacelen talimat gönderilmesini arzuya şayan buluyoruz. Aynı zaman- da diğer her hangi bir kombinezon ve- yahud ahval icab ettirirse zecri tedbir- lere müracaat için fikir teati etmeğe hazır olduğumuzu da bildiririz.» Talât paşa bu telgrafi okuduktlan sonra arkadaşlarına dedi ki: — Bu telgraf da isbat ediyor ki İt- tihat ve Terakki umumi harbe Alman- f Bir Doktorun Günlük Perşembe Notlarından — €) Diş hıfzıssıhhasına Dair: Dişlerin muhafazası meselesi dünyanın | her tarafında büyük bir ehemmiyet kesbetmiştir. Hazım noktai nazarından olduğu kadar bedii ve güzelik cihetinden dişleri hüsnü suretle muhafazası medeni insanlar için çok mühim bir dert olmuş- tur. Bilhassa Amerikalılar bu işe son | derece ehemmiyet vermektedirler. Büyük küçük şehirlerde sık sık halkın dişlerini tedavi eden ve hıffıssıhhası öğreten pa- rasız dispanserler açmıştır. Diş temizliiğ çok mühimdir. Bu İş acele olarak yapılmamalıdır. İyi bir ağız ve diş temizliği on dakikada ancak olabilir. 2 dakika masaj 4 dakika dişlerin fırçalanması, 4 dakika ağzı çalkalama ve gargara, Usuülsüz fırçalama fayda yerine zarar verir. Her yemekten sonra dişleri fırça- lamat çok doğrudur. Her zaman buna imkân olamazsa su ile ağzı çalkalamalı- dır. Sabah akşam bilhassa yatarken diş- leri fırçalamak çok faydalıdır. Çünkü günün sekiz saati uykuda geçer bu Za - man ağız hareketsiz kalır ve mikroplar faaliyettedirler. ya tarafında iştirâk etmekte haklıydı. Çünkü itilâf devletlerinin maksadları da telgraftan aşikâr bir surette anlaşı- lıyor. Babıâliye yem olarak Anadolu- daki Alman imtiyazları gösteriliyor. Bu yem sayesinde Türkiye kafese so- kularak bitaraflığı emniyet altına alı. nıyor ve kafesin içinde bulunduğu müd det zarfında da, Fransa tarafından iav- siye edildiği vechile, tamamiyeti mül- kiyesinin muhafaza edileceği hakkın- daki boş ve yalan teminat ile beslen- mek isteniyordu. Bu aralık Sasonof İstanbuldaki Rus sefiri Giers'den heyecanlı bir telgraf aldı. Bu telgraf 15 ağustos 1914 tarih. lidir. Sadrâzam Satd Halim paşanın bi- ze haber vermeden olacak, kendi nam | ve hesabına Ruslara bir anlaşma tekli- finde bulunduğundan bahseden bu tel. graf şudur: «Sadrâzamın bizimle bir anlaşma ya- etmekle beraber, vaziyetin azami de- recede ciddi olduğunu ve Türkiye ile Almanya arasında akdedilecek bir itti- (* Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Bıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınırza yetişebilir. Ç 3 Nöbetci EFeczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlar- dır: İstatıbul cihetindekiler: Aksarayda:( Sarım). Alemdarda: (Ab- dülkadir). Beyazıdda: (Cemil). Samatya- da: (Erofilos). Eminönünde: (Beşir Ke- mal). Eyüpte: (Arif Beşir). Fenerde: (E- milyadi). Şehremininde: (Nâzim), Şeh- zadebaşında: (Hamdi). Karagümrükte: (Suad). Küçükpazarda: (Necati Ahmet). Bakırköyünde: (Hilâl). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanzuk). Galatada: (İsmet). Taksimde: (Nizamettin). Kur- tuluşta: (Necdet). Yenişehirde: (Parü- nakyan), Bostanbaşında: (İtimad). Be. şiktaşta: (Nail Halid), Sarıyerde: (Nu- ş t bi Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İmrahor). Kadıköyünde: (Büyük, Üçler). Büyükadada: (Şinasi Rıza). Heybelladada: (Tanaş). fakın bizim için büyük bir tehlike teşkil KE ——— SuN POSTAİ| nın TARİHİ TEFRİKASI — 95 — Yazan : l M. Rasim Özgen ——— —— —— Rüstemle üç müşavir yanlarındaki kuvveti gene evvelkisi gibi iki kısma ayırdılar. Her kısım kale kapısının ıyanlarmdaki kule duvarlarının kenar- larına gizlendiler. Yalnız Rüstem.. eş- kiya reisini gözünden kaçırmamak için kapıdan biraz uzakta meydanda duru- “yordu. Haydutlar.. sevinç naralarını atarak kale kapısına geldiler. Kapıyı açık bu- lunca, en önde eşkiya reisi.. sonra di- ğerleri içeriye girmeye başladılar, Eşkiya reisi, çok yorgun görünüyor.. |etrafına bakmadan dairesine doğru yü- |Tüyordu. Rüstem, onun önünde adım adım geri gidiyordu. Haydutların son *efr_adı kapıdan girdiği vakit, ortalık birdenbire karıştı. Meydanı bir vavey- lâ kapladı. Kılıçların kalkanlara çarp- masından madeni sesler yükseliyor.. biribirine karışıyor- du. Rüstem.. ortalık karışmaya başladı- ği anda, çevik bir hareketle eşkiya rei- sinin üzerine atıldı. Bir kılıç darbesile başını ikiye ayirdi. Onun cansız yere yuvarlandığını görünce, arkasındaki bir insan devirmeye başladı. Bu mahşer de ancak yarım saat ka- ,sinde, bilhassa haydutların yorgunluk - İi ( dar devam edebildi. Haydüutların yor- pıdan çıkıp kaçmıştı; fakat mütebakisi hep tepelenmişti. Rüstemle arkadaşla- rına gelince: Zırhları, kalkanları saye- ları ve yüklerini atıp kılıçlarına dav- ranmakta geçikmeleri yüzünden hiç kimse yaralanmamıştı. Haydutlar, karanlıkta telâşları yü - zünden birbirine de kılıç sallamışlar, birbirlerini de öldürmüşlerdi. * Rüstemle arkadaşları bir hafta daha Sipend kalesinde kaldılar. Köyden top- layıp bağladıkları yüz haydudu çalış - tırarak kaleyi temelinden yıktırdılar. Böylece asırlardanberi İran halkıma Mazarratı dokunan bu eşkiya inini, bi« nasile insanlarile beraber dünya yü - zünden kaldırdılar. Getirdikleri tuzları köydeki kâdın - lara bıraktılar. Develere, kalenin ahır- larında buldukları yüz kadar esterin ellisine eşkiya reisinin hazinesini yük- lettiler. Diğer esterleri de binmeleri için ayırdılar. Kervan hazırlandıktan' sonra, en önde Rüstemle üç müşaviri hareket et- ti. Köyden alınan yüz haydut yüklü es- terlerle develerin hizmetlerine bakmı- ya memur edildi. Esterler üstündeki diğer cengâverler de kervanın muha- fazasına tevzi edildi. Kervan.. yavaş bir yürüyüşle on gün sonra Nimruza vasıl oldu. Oğlunun ve maiyetindeki cengâverlerin büyük bir muzafferiyet ve ganimetlerle avdet et- mekte olduğunu bir gün evvelden ha- ber alan Zâl bütün şehir halkile bera- ber, uzaklara kadar istikbale çıktı. Öğ- lunu kucaklıyarak alnından öptükten 'sonra ilk şanlı cengini tebrik etti. 'tı. Hududlardan taşarak Hinde, Tura- 'na, Çine aştı. Herkesin dilinde Rüstem jilar, onu uzaklara sürüklüyordu. mının şanı bütün İran diyarını dolaş- vardı. Herkesin gönlünde Rüstem yaşı- yordu, O, erkeklerin gözünde emsalsiz bir kahraman.. kadınların hayalinde müstesna bir erkekti. Saz şairleri, onun kahramanlığından destanlar düzerler.. kadınlar, onun gü- zelliğinden masallar söylerlerdi. Deli- kanlılar, onu görmek için koşarlar.. kızlar, onun hayalile coşarlardı. Rüstem.. on yedi yaşında Zâl oğlu Rüstem, kahraman oğlu kahramandı. İranda, ona herkes hayrandı. Dostları, onunla övünür.. düşmanları, gizli gizli dövünürdü. Seneler geçiyor.. Rüstem, el üstünde geziyordu. * Rüstem., bir gün, sürgün avına çık- tı.. Doöğu cihetindeki ormanlara daldı. Yanında Aarkadaşları, uşakları vardi. Her gün biraz ilerliyor.. aslan, kaplan avlıyordu. Geyikler, karacalar, ceylân- Rüstem.. bir gün, bir ceylânın arkası- na düştü. Kır atı «Rahş» 1n üzerinde sa- atlerce koştu. Havada uçan serçeleri hile vuran Rüstemin okları ceylânın arkasında boşa gidiyordu. Ceylân kaç- tıkça o kovalıyordu. Rüstem, bu yüzden yolunu şaşırdı, Arkadaşlarını, çadırlarını kaybetti. Yo- lunu ararken.. sağa sola dolaşırken bir ormanın kenarına geldiğini gördü. O- radan, biraz uzakta güzel, büyük bir şehrin uzandığını farketti. Rüstem.. bu şehri hiç görmemişti. Hem orasını görmek.. hem de acıkan karnını doyurduktan sonra yolunu sor- mak için oraya doğruldu. Burası, Tür- kistanda Semengan ülkesinin payitah- tı idi. Hükümdar burada ikamet edi- yordu. Şehir, bol ağaçlı bahçeleri, için- den akan berrak suları ile şirin bir yer- di, Rüstem.. bu güzel şehri gezmek he. vesine düştü. Atını bir handa bıraktı. Bir aşcı dükkânında karnını doyurdu. Gezmiye çıktı. Önüne gelen sokağa gi- riyor.. meydanlarda duruyordu. O, ne kadar merakla etrafını seyrediyorduy- sa. geçtiği yerlerdeki insanlar da onu Zâl.. oğlundan sonra müşavirlerin.. onlardan sonra da cengâverlerin alın- larından öperek hepsinin zafer ve kah- Rüstemle arkadaşlarının getirdikleri haydudlar isticvab edildiler. Cürümle- rine göre ceza görmek üzere zindana, hapishanelere atıldılar. Eşkiya reisinin hazinesini teşkil eden altınlar, gümüş- ler, mücevherler ve eşyalar derebeylik hazinesine konuldu. Sahibleri zuhur e- denlere malları iade edilecekti. Son kervan soygununa aid eşyalar ayrı bir yere yerleştirildi. Sahiblerine malları- nı gelip almaları bildirilecekti. ———i RÜSTEMİN AŞKI Rüstem.. Sipend kalesi cengiyle, bir- ramanlıklarını tebrik ve takdir etti. — | denbire o kadar şöhret kazandı, ki.. na-/dı. En nihayette bulunan bir saray dik- öyle seyrediyorlardı. O, yeni bir yer, yeni bir halk gördüğünden mütehassis oluyordu. Halk ise, ona hayranlıkla ba- kıyorlardı. O çok gösterişli, iri vücüdü.. uzuvlarının birbirine uygun çizgile- rinden örülmüş biçimli endamı.. ipek serpuşunun yanlarından sarkan siyah zülüflerinin, ensesine akan saçlarının kucakladığı ter bıyıklı, küçük siyah sa- kallı, keman kaşlı, ahü gözlü beyaz yü- zü ile bakana bir daha bakmak, tekrar tekrar bakmak arzusu veren bir civan- dı. Serpuşu zaref, kaftanı süslü idi, A- yaklarında sarı çizmeler, o kadar er. kekce yürüyordu, ki arkasından erkek- lerin gözlerini, kadınların gönüllerini sürüklüyordu . Rüstem.. gezine gezine şehrin harici- ne çıktı. Burada bahçeler, köşkler var- Çine kadar yayıldı üstem, Sipend kalesi cengi ile, birdenbire o kadar şöhr kazandı ki, ismi Hinde, Turana, Herkesin gönlünde Rüstem yaşıyordu. katini celbetti. Oraya doğru yür Bu sarayın bahçesi, o kadar büyü kadar ağaçlıklı idi, ki bir koruya bi yordu. İçinden bir dere geçiyordu dereden ayrılan su kolları, çiçek t larının etrafını birer gümüş kuşak dolanıyorlar.. şurada burada mert havuzlara akıyorlardı. Ağaçların rakları arasından süzülen güneş meleri çiçekleri, yolların kenarları ki çimenleri yer yer yaldızlıyor.. s rın üstünde parıltılar yakıyordu. Rüstem.. kısa mermer sütunlu g parmaklıkların önünde yürüyerek nefis manzaraya bakmaktan zevk yordu. İçinden: — Burada, bu çiçeklerin arasını bir ağacın gölgesinde bir saat yor; luk almak ne hoş şeydir. Diyordu. Rüstem.. böyle bakınırken, gölg re boğulmuş bir havuzun kenarında kadının oturduğunu gördü. Dikkat ti. Bunların en büyüğü on sekiz ya dan fazla değildi. Kendi kendine: B lar, muhakkak kızdır.. dedi ve içle den en büyüğünü beğendi. Kız.. epeyce uzakta olduğu için zünün bütün çizgilerile görünmü, du; fakat böyle iken Rüstemin üzel de bilmediği bir tesir husule getiriy du. O, çok güzel kızlar, dilber genç dınlar görmüştü. İçlerinde beğendil ri.. hislerini gıcıklıyanları.. hattâ si! lerini yakanları olmuştu; ama bu ! daki, kendisini cezbeden hususiyeti larım birinde bulmamıştı. Bundan layı o, şimdiye kadar kimseyi sı:wf1 mişti. Kimseyi sevmediği için de â$ ne olduğunu bilmiyordu. Rüstem,, parmaklığın önünden â) lamıyor.. büyülenmiş gibi kıza bâ yordu. 'Onu, daha yakından, daha görmek arzusile yanıyordu. Onun ' şının, ellerinin hareketlerinde edâlı mümtazlık.. kahkahalarında kıvrak işvekârlık vardı. Rüstem.. uzun zaman orada dur! Yanından gelip geçenler oluyordu. onlara dikkat etmiyor.. yalnız üç £ ve en ziyade de beğendiği kıza bâ yordu. Rüstem... ancak kızlar çekilip gitt ten sonra dalgınlığından kurtuldu. lerine dolan hayali seyrede ede yü! dü. Şehre girdi. * Rüstem.. yol sormak.. biraz istirah ettikten sonra gidip arkadaşlarını bi mak üzere şehre gelmişken aradan H' gün geçtiği halde hâlâ orada Idl_-_ ğ gün, bir iki defa sarayın bahçesi 0“'; den geçiyor.. ilk günü gördüğü kızl, | daha ve yakından görmek istiyordu her gün, kızı gördükten sonra m€ ketine dönmek kararını veriyor?“' te bu arzusunu tatmin edemedi_s_i iî hareket kararının tatbikgnı her gül, gün sonraya bırakıyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: