Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
12 Sayfa cceoçco —— —— cöcaoea Hükümetimizin ı:evalıı nofası verildi (Baştarafiı 1 inci sayfada) Moda klübünde Fransız büyük elçisile İn- giltere maslahatgüzarinı kabul ederek, hükümetimizin ÂAkdeniz iştirakine müteallik cevabi notayı kendi- lerine tevdi etmiştir. Aşağıda metnini neşrettiğimiz cevabi notadan anlaşıldığına göre hükümeti - miz, cuma günü toplanacak olan Âkde - niz konferansına iştirak etmeği kabul et- miştir. Konferansta Türkiyeyi temisl edecek olan Hariciye Vekili Rüştü Aras, aglebi ihtimal bu akşam Cenevreye vâsıl olacak, cuma sabahı konferansın toplantı ma - halli olan Nyon kasabasına gidecektir. Romanya hariciye nazırı Antönesko ile Yunan hariciye müsteşarı Mavrudis ve Yugoslavyanın Paris büyük elçisi Pu- riç de, konferansta kendi hükümetlerini temsil edeceklerdir. Konferansta, Balkan Antantı devlet - lerinin müttehiden hareket edecekleri anlaşılmaktadır. B. Menemencioğlu Ankaraya gitti Hariciye siyasi müsteşarı Numan Me- nemencioğlu, hükümetimizin cevabi no- tasını alâkadarlara tevdi ettikten sonra, dün akşamki ekspresle Ankaraya hare- ket etmiştir. Romanyanın Ankara elçısı B. Tele - mak, Yunan elçisi B. Rafael ve diğer ba- zı ecnebi mümessiller, Haydarpaşa is - tasyonunda Numan Menemencioğlunu hararetle uğurlamışlardır. * Ankara 8 (A.A.) — Akdeniz konferan- sına Türkiye cumhuriyetinin davet edil- diği hakkında Ankaradaki Fransız bü - yük elçisi ile İngiliz maslahatgüzarı tara- fından Hariciye Vekâletine avni mealde olarak 6/9/1937 tarihinde tevdi olunan nota ile buna bugün verilen cevab aşağı- ya dercolunmuştur: * Hükümetimin emriyle ve «İngiliz» «Fransız» meslekdaşımla mutabik 0- larak size aşağıdaki hususatı arzetmek- le _şerefyabım: İhtarda bulunmaksızın ve hüviyetle- rini bildirmeksizin hareket eden deniz. altı gemileri ve tayyareler tarafından seyrisefaine karşı hukuku düvele mu- gayir olarak yapılan son tecavüzler Akdenizde o derece vahim bir emni- yetsizlik ihdas etmiştir ki Fransız ve İngiliz hükümetlerinin mütaleasına gö- re ortaya çıkan tahammül edilmez va- ziyete bir çare bulmak üzere Akdeniz delvetlerinin ve diğer bazı devletlerin onktai nazar teatisine tevessül etmele- ri ve ittihaz olunacak hattı hareket hakkında bir karar vermeleri zaruret kesbetmiştir. Binaenaleyh, Fransız ve İngiliz hü- kümetleri, Akdenizdeki emniyetsizliğe bir nihayet vermek için alınacak ted- birleri tetkik ve seyrisefain hakkında koönferansına | hukuku düvel nizamatını takviye eyle - mek üzere 10 eylülde bir konferansin toplanmasını teklif ederler. rede — bulunacaklardır. konferansın mezkür şehrin civarında toplanmasının elverişli olacağını telkin eylerler. Bu davetin — gönderildiği yadır, Konferansın bu müzakerelere ileride diğer devletlerin de iştirake davetinin muvafık olup olmıyacağını tetkik ede - bileceği tabiidir. İ Ponsot Morgan Fransa Büyük Büyük Britanya elçisi maslahatgüzarı Bu notaya verilen cevabın sureti Hariciye Vekâleti - vekili, «Ekselâns Fransa Büyük Elçisi» «Büyük Britan- ya Maslahatgüzarı» tarafından - «İngi- liz» «Fransız» meslekdaşile mutabık 0- larak, 10 eylülde Cenevre civarında bir konferansın akdi hakkında kendisine yapılan tebligatı aldığını beyan etmek- le şeref duyar. Bu tebligata cevaben Bay Menemen. cioğlu, cümhuriyet hükümetinin mev - zu bahis konferansa iştirak etmiye ka - rar verdiğini ve şimdi Cenevrede bu- lunmakta olan Haritiye Vekili Doktor Tevfik Rüştü Aras'ı konferansta Tür- kiyeyi temsile memur ettiğini «Ekse- lâns Bay Ponsot» «Bay Morgan» a bil - dirmekle mübahidir. Menemencioğlu Ingiliz kabinesi dün Mühim kararlar verd (Baştarafı 1 inci sayfada) İçtimaa başvekil Chamberlain ri - yaset etmiştir. Nazırların ekserisi ha- zır bulunuyordu. Toplantıda Akdeniz meselesi etrafın - da hararetli müzakereler olmuştur. Bil- hassa aşağıdaki meselelerin görüşüldüğü kuvvetle tahmin edilmektedir. A — Müşterek bir plân takibi, bütün Akdenizde, tayyarelerle tahtelbahirle - rin tecavüzlerine karşı mukabele ede - bilecek sayısı çok harb ğgemilerinden mü- rekkeb bir şebeke kurulması. B — AÂkdenizde alâkadar olan devlet- lere, bu mıntakada mevcut denizaltı ge- | milerini geri çekmeleri için teklifte bu- lunulması. Teklif kabul olunduğu tak - dirde, ayni mıntakada tesadüf edilecek her hüviyeti meçhul gemiler derhal ba - tırılacaktır. “ Son Posta ,, nın ed;ı; tefrikası : 27 Fransız ve İnğiliz hükümetleri, Türk hükümetinin bu konferansta kendisini temgil etlirmek istiyecedini ümid ve mademki alâkadar hükümetlerden bir çoğunun mümessilleri yakında Cenev- Akdeniz devletleri: İtalya, - Yugoslavya, Arna- vutluk, Yunanistan, Türkiye ve Mısır, Karadeniz devletleri: Sovyetler Birli- gi, Romanya ve Bulgaristan ile Alman- SON POSTA — İngilizler, halı Piyasasını İstanbuldan “zaptettik!,, diyorlar (Baştarafı 1 inci sayfada) ' ortadan kalkmıya başladı. Pek iyi ha- tırlıyoruz; bir âralık bu mösele birkaç satırla gazetelere de aksetmişti. İstan- bulun bu hususiyetini kaybetmesinde ittihaz edilmiş olan bazı gümrük ted- birlerinin tesiri olup olmadığı düşünül- müştü. Derken mesele unutuldu. Ne- den sonrfa bugün bize bu geçmiş hâdi- seyi hatırlatan İngilizlerin ağır başlı (Observer gazetesinde gördüğümüz bir kelimedir. Observer: : : — Bugün Londra dünya halı ticaret '|merkezidir, biz bü mevkii İstanbuldan «zapt» ettik, diyor-ve biz bu kelimeyi görünce gayri ihtiyari olarak düşünü- yoruz: — Acaba halı işinde yanıldık mi? di. yoruz. Eğer bu böyle ise yanılmayı dü- zeltebiliriz, menfaatimizi daha iyi ko- ruyabiliriz, bu, elbette ki mümkündür, mümkün olacaktır. Meselenin alâkadar ları vaziyeti muhakkak. daha - iyi, go- yazı ve bu-yazıda kullanılmış olan bir|. Musiki davası (Baştarafı 1inci sayfada) şeyler olduğu söyleniyor. ve ileri sürülen iddialara ne diyorlar? İşte Münir Nrettinin fikri: sikisinin bugün içkili mıyorlar ki... lerde çalışan müzisyenler de, beb yok.. veldenberi iki çeşit musiki vardır. Biri, «içkili yerlerin alaturka musikiyi öl- dürdüğü» kanaatinde-.Öbür taraf aksi kanaati ileri sürüyor. Bu arada san'at- kârlâara da hücum ediliyor. Onların ka- zanç hırsile Türk musikisini içkili yer- lere düşürdükleri, halbuki san'at yap- manın ve para kazanmanın ayrı ayrı Acaba san'atkârlar bü münakaşaâya — Münakaşalarin mevzuu Türk mu- gazinolara düş- mesi, hakiki hüviyetini kaybetmesi, de- ğil mi?.. İyi ama, bu gazinolar könser- vatuvarın yerine geçmek iddiasını taşı- Ve nihayet bu gibi yer- biz bu- rada Türk musikisini temsil ediyoruz diye, bir iddia ortaya atmış değiller.. Şu halde, bu münakaşaların da, böyie alıp yürümesine ortada hiçbir ciddi se- Soönra bilirsiniz ki, yeryüzünde ev- zihniyetine, düşünüşüne, fikrine ay kırı düşen yazılar yazabilir, eserler vü” zının hudutlarından taşar.» Belediye seyyar Satıcılığı da Islah ediyor (Baştarafı 1 nci sayfada) dilecektir. Vali ve Belediye Reisi Mu- malümatı vermiştir: — | teşrinievvelden itibaren Beyog— lu, Eminönü, Beşiktaş ve Fatihte insan leri taşınması ve satılması memnu ola- caktır. İkinciteşrinden itibaren de bu yasak diğer belediye mıntakalarında tatbik edilecektir. Bu karardan sonra lif şekiller alacaktır. Esasen yasak tari- cuda getirebilir. Nitekim, böyle olmu"” yor mu?.. Maamafih bütün bu noktalar ayfrı ayrı düşünülecek şeylerdir. Bun: ları hakkile izah edebilmek;, bir tek ya-. lacak ve bü iş medeni bir şekle ifrağ B-' hittin Üstündağ bu iş etrafında dün Şü* A sırtında, başta ve omuzda gıda madde- seyyar satıcılık pek tabif olarak muhte- recek, tetkik edeceklerdir. * «Öbserver» nin yazısı şudur: - —» «Londranın, -bügün -dünya halı tica- reti merk&zi olmak gibi övünecek bir |. flm Memleketimizde senede hirkaç de- vaziyeti vardır. Biz bu mevkii (İstan-fa verilen cfddi Könserler, halkım mü- bul) dan zaptettik, kendimize öyle mal ettik ki, durumumuz sapasağlamdır, ve korkulacak hiç bir noktası yoktur. Ticaret merkezi Liverpool Street'den uzakta olmıyan Cutler Street'dir. Bu- rada Londra liman dairesinin muazzam antrepoları vardır. Ve burada seksen 'büyük daire yalnız halı için ayrılmış- tır. Bu dairelerde dünyanın her yerin. den, Efganistandan, İîimiîstandan, İ- randan, Çinden, Bülücistandan, Kaf- kasya ve Yunanistandan gelen halılar istif edilmekte, bu suretle İngiliz güm- rüklerine muntazam bir varidat temin etmektedir. _ Burada halılar, gizli tutulan ilâçlar- la yıkanarak parlaklıkları artırılmakta ve başka memleketlere sevkedilmek ü- zere, balya yapılmaktadır. Londra güm- rüğüne gelen halılar, gümrük muafi- yeti olan Hind halıları müstesna, öl- çülüp, kurşunlanmaktadır. Antrepolarda bulunan halıların ek. serisini İran halıları teşkil etmektedir. Bunların arasında bir pus murabba- ında 600-700 düğüm bulunan halılar vardır. Bu halıların fatura kıymetleri tesbit, masrafları da üzerine ilâve edil- dikten sonra, piyasasına göre değerlen- dirilmektedir. Fiatlarda ümümiyetle düşüklük vardır. Her cins ve değerde Atina köylerin- den gelen İsparta taklidi halılar, ka- bartma Çin seccadeleri, Hind yolluk- ları epeyee müşteri toplamaktadır. Türk, Yunanlı, İranlı, Ermeni ve a- rada sırada da Çinli ve Efganlı tellâ!. ziği... rilir, konserlerin adedi fazlalaştırılır, diasını taşımamışlardır. Peki ama, Türk musikisini temsil etmeseler bile, bu musikiyi çalışanlar arasındadır, maddi bir kazanç beklemese de olur» canlandırmaktadır.» Tavandan sarkan ışık, gökyüzünde bir yıldız gibi ışıldıyordu. Hakan, Am- berbunun koltuğu altında siyah bir leke gördü: — Bu nedir bu? Sen bugün yıkan- madın mı? — Yıkandım hakanım, misk ve am- berle yıkandım, vücudümü tane gül su- larile uvdular. Bu gördüğünüz siyah noktaya «ben» derler... bu ki silinmez, çıkmaz., Hakan yerinden fırladı: — Lânet olsun senin gibi lekeli ka- dına, dedi, sen benim' sevgime lâyık değilsin.. yıkıl karşımdan!... seni çok sevmiştim, belki de ilk sevdiğim kadın sendin, senden başka kimseyi de seve. miyeceğim belki... Ne edeyim ki lekeli- n... Lekeli olmanın cezasını da çeke- ceksin... değer veriyorum, seni cellâda öldürt- miyeceğim, seni kendi elimle öldürece- ğim.. Hakan böyle bağırdı, sonra kapının ağır ipek perdesini kaldırdı, çıkıp git- ti. Amberbunun üzüm gözlerinde yaş- lar incilendi, dizilendi, yanaklarından süzülüp aktı: Amberbu, üzerine henüz Ancak sana gene büyük bir. Yazan: SELÂMİ İZZET güneş doğmamış, şafak ciğdemlerile süslü bir goncaya benziyordu.» * Mazlüm sustu; yüzüme baktı: — Çocuk gibi dinliyorsun, dedi. — Sen de ne güzel anlatıyorsun... Devam et, sonra ne oldu?.. — Sonra hakan bir dudağı yerde, bir dudağı gökte arabı çağırdı: «Çabuk, de- di, benim kırmızı atlas maşlâhımı, sa- rı çevik pabuçlarımı getir, Amberbuya allar giydirsinler,. saçlarını çözsünler, buraya göndersinler. Hakan yalnız kalınca düşündü: — Eğer hakan olmasaydım, eğer dün yaya doğmasâydım, ÂAmberbunun kol- tuğu altında ben olduğunu bilmiyecek- Neyse, hele yo- tim, o da ölmiyecekti... la çıkalım... Pembe vücudünü al tüllere bürüyen Ambefbu, kara saçlarını kara bir ırmak gibi omuzlarından akıtmış odaya gir- di. Bir saat sonra, önde hakan, arkasında arabla Amberbu çölde yürüyorlardı. Arabın omuzlarında bir sehpa, Am- berbunun elinde yağlı bir ip vardı. Bu üç kişilik kafile, çölün sessizliğine gö- mülmüşler ilerliyorlardı. ——— —— Uzak ufuklarda güneş, zaferlerini bağrına basarak mezarını kazan bir ser- dar gibi, kumlara gömülmeğe hazırla- nıyordu... Hakan batan güneşe baktı: ne yazık ki ertesi sabah doğmuyorlar.. Amberbu bir vahadan kopup gelen ve şimdi kumlarda surâkîenüîi iki ku- ru yaprağa baktı:- — Kadınlar da bu yagmkhr külüp saçılıyorlar fakat yapraklar gihı ertesi sene tekrar yeşermiyorlar, Arab homurdandı: — Bu sehpa çok ağır, bereket versin yarın gene taşımıyacağım! Üç yolcu aynı zamanda içlerini çek- tiler, üçü de müteessirdi. Biri canı sı- kıldığı, diğeri öleceği, otekı de yorgun olduğu için. Birdenbire durdular. Çcılun ortasın- da hayli yol almışlardı. Hakan: — İşte burası! dedi: — Arab sehpayı kumlara bıraktı, hakan oturdu, Amberbu elinden ipi fırlatıp hakanın dizlerine kapandı: — Şimdi ben ölecek miyim? Gökyüzünün yıldızları Aarasında ay parlıyordu... Kumların mıiırıltısı sessiz- lik gibi aya doğru yükseliyor ve gök yüzünden duayı andıran sesler geliyor- du. Arab bornozuna sarılarak kumların |üstüne uzandı. O ne Amberbuyu düşü- nüyordu ne de hakanı; ne ayi görüyor- du, ne de yıldızları. Onun anladığı, bil- diği, duyduğu bir şey vardı: Yorgun-| luk Gözlerini kapadı, derin bir uyku- ya. idaldı... — Hakanlar da ölüyor, dedi, fakat| yordu , Hakan Amberbuyu zevkle, vahşi bir sevinçle, beyaz cari- yeniti kara üzüm gözlerinden akan kızıl yaşlara bakıyordu; kızıl kanlı gözleri- nin dâmarları kızıllaşmış aklarını de- Ö-| virerek uzun bır müddet baktı sonra dedi ki: — Güzel kadın ağlama.. ağlarken çirkinleşiyorsun, burnunun ucu kızarı- yor, gözlerinin altı çürüyor, yakışmı- yor ağlamak sana... Siyah bene "kurban giden cevab ver- diı — Bıraz sonra ölecek değil miyim, güzellik neye yarar? Hakan köpürdü: —- — Sen kendin için değil, benim için güzelsin.. sen, ben beğeneyim diye ya- ratılmışsın, ben seveyim diye dünyaya gelmişstn. Seni, ölürken bile güzel görmek isterim... Anlıyor musun?,. Kadın anlamıyor, ağlıyordu. Hakan bu sefer yalvardı: — Ağlama Amberbu, Aemberbu ağla- ma, ben seni çirkin görmek istemem. üstüne attı: — Öyleyse çabuk _öîdür!.î berrak bır membaa benziyordu. Amberbu “gözlerini kumlara dikmiş, | (Arkası var) ilmi musikidir ki; bunun yeri- koönser- İvatuvardır, Diğeri ıse, alelâde halk mü- -Bu da, umümi yerlerde dinleni- zik ihtiyacını karşılıyacak ve onu yük- sek zevke aşılıyacak vaziyette değil. dir. Bu suretle halkımız bu en tabii ih- tiyacını, çalgılı bahçelerde tatmin et- mek meebumwiyetinde kalıyorsa, kaba- hat ne halkındır, ne de bizim ,..Resmi makamlar bu,işi himaye altına almış- tır. Bu himaye biraz daha şümullendi- halka yüksek musiki zevki telkin edi- lirse, o da bu gibi çalgılı bahçelerden ayağını çekecektir. Fakat, tekrar işaret edeyim ki, bu gibi bahçeler hiçbir za- man Türk musikisini temsil etmek, id- bu gibi içkili gazinolar temsil edenler oralarda diyeceksiniz. Bir makalede, «san'atkârın yüksek gu- ruru kendine kifayet eder, o bu yoldan deniliyordu. Fakat bu makaleyi yazan da pekâlâ bilir ki, herhangi bir san'at- kâr, hattâ bir muharrir de, sırasında hayatın maddi zaruretlerine uymak mecburiyetindedir. O da, bazan kendi lar, bu dünya halı piyasasında büyük bir faaliyet ile çalışmaktadırlar. Şutası- nı da hatırlatalım ki, Londra piyasası Çekişe, çekişe pazarlık etmek, Lon- dra halı piyasasındaki şark zihniyetini doyamadığı gençliğine, sönecek güzel- liğine, mahvolacak saadetine ağlıyor- du, kara gözlerinden kanlı yaşlar akı- seyrediyordu; hi gelmeden evvel de arabalarla gıda maddeleri satılmıya başlanmıştır. Senelerdenberi - bu usulün bırakılması başlangıçta belki bazı müşkülâtı mucib olacaktır. Halkı- miştir. Verilen kararlar seyyar satıci- lığı menetmemekle beraber bu işi sıh- hi ve medeni şekle" koyacaktır. dırgamaları, bu yeni tarzı istememele- ri yüzünden belki eskisi gibi seyyar sa- tıcılar evlerin önlerinden geçmiyecek- lerdir. Bu ihtimal istihlâki de azaltarak müstahsile de zarar verecektir. Garbın her medeni şehrinde olduğu gibi şehir dahilinde sabah pazarları kurmayı muvafık buldum. Bu pazarla- rı müessis çarşılardan uzak mahalle ve semtlerin birbirine bağlardıkları ma- hallerde ve pazar saatinden sonra ko- layakla temizlenmiye müsaid sokake larda kuüurmayı düşünüyoruz. Kaymakamların başkanlığında bpaş- hekim, başmühendis, ve temizlik işle- ri memurlarından mürekkeb heyetler bu yerleri öon günde tesbit edecekler- dir. Belediyenin motosikletli memürla- rı her sabah hal içinde tekarrür eden toptan fiatları pazar yerlerine yetıetı- recekler ve bu toptan fiat cedvelleri halkın görebilecekleri yerlere asiıla- caktır. Bu tedbirler müstahsil vilâyet olan İzmite bildirildiği gibi İstanbula sevkedilen sebze ve meyvaların küçük ambalâjlarla veskinin müstahsilin men- faatleri noktai nazarından daha fayda- veni iyet iti- , . karile şflîılıîılâlî îfırcacîîîn Slinde bulun-|İt olacağı da kendilerine haber verik ; miştir. maktadır. Belediye seyyar satıcıların kullan- ması için bir araba tipi tesbit etmeğ€ karar vermiş, bunun için de bir müsa- baka tertib etmiştir. En ucuz, en kulla- nişli ve gürültüsüz araba tipini bulana (00 lira ikramiye verilecektir. Araba tiplerini gösteren resimler ve projeler belediye tarafından ayın yirmi sekizi- ne kadar kabul edilecektir. itiyad haline gelen mız sebzeyi kapısı önünden almyıa alış- Seyyar satıcıların bu yeni tarzı ya- 9 Eylül (Baştarajı 1 inci sayfada) nin yıldönümüdür. 9 eylülde şanlı ve kahraman Türk ordusu İzmire girmiş ve düşmanı denize dökmek suretile bu tarihi ebedileştirmiştir. İzmirliler bugün, bu mes'ud. gü- nü kutlularlarken 18 milyon Tür- kün 18 milyon kalbi de aynı heye can ve aynı duygularla | tadır. 9 eylülün yüksek bir manası dâ: “Büyük Önderin Türk milletine gös- — — terdiği ilk hedefe varmasının rem” zidir. İzmire akın İzmir, 8 (Hususi) — Yarın kurtulu” — şunun 15 inci yıldönümünü kutl ya hazırlanan İzmir nurdan Bir içinde yanıyor. Bu gece sanki d Türkiye İzmirde toplanmış gibi tre? bütün — Amberbu doğruldu, vücudünü ör - ten al tülleri sıyırdı, kendini kumların Hakân ömründe, kumda yatan çıp- lak bir vücüt; pembe beyaz bir kadın vücudü görmemişti. Âmberbunun be- yaz vücudü, ay ışığında ışıyarak akan lerde yer bulamıyanlar memleketin e. uzak öşelerinden kamyonlar, otobüs” lerle İzmire akın ediyorlar. Yalnız öğr leden sonra kara ve deniz yolile İzmi- re gelenler 25 bin kişiyi buldu. Sokaklar okadar kalabalık ki Kor- donda adım atmanın imkânı yok. Di yE bilirim ki İzmir ilk defa bu kadar kas labalığı bir arada bulunduruyor. dolu Trenler, sahanlıklarına vi" 1 geliyor, ilâve tretı!len ihtiyaca C€ veremedi. üi