Keser alırdı t Hasisin karısı söy- ledi: L— Dün oğlum bir ş yuttu! — Tehlikeli bir şey, , — Telikesi yoktu, © kuruşu yuttuğu za- Man kocam evde de- İildi. * Parasızlık — Hem parasız, bem budala bir a- damla evlenmişim. " — Nişanlıyken far- Kana varınadın mı? — Parasız olduğu- Püun farkına varma- Özür — Affedersiniz bayım, size karşı çok Mahcubum. — Ne oldu da?.. — Affedin, sizin öldüğünüzü söyle- Mişlerdi. — E, sonra?, — Cenazenize gelememiştim. Onun özür dilerim, #AARİ Aydınlıkta görünce Karakolda sordular: — Sen bu kadını sokakta öpmek is- t€!ni;5in, buna sebep ne? Erkek kadına baktı: — Burada aydınlıkta yüzünü Üüğüm zaman ayni suali ben de kendime sordum. gör - kendi — Bu radyo ile bütün Avrupa istas- Yonlarını dinliyebilirsiniz. — Bütün istasyonları ayni zamanda dinlemek kabilse alıyorum. — Yanık olur “Avcıya sordular: — Ava giderken niçin yanınıza bo- Tu alırsınız? — Anlatayım, biz âv hayvanlarına on- ları avlamaya geldiğimizi haber veri - tiz. Haber vermezsek hiç biri kaçmaz ::n hepsini birden vururuz, yazık o- İhtilâf — Karım sabahları süt içer, ben de üksine çay içerim. — Desene ki aranızda daimi bir ihti. lâf var. — Aslâ, aslâ! Bazı sabahlar da o çay , ben de süt içerim. Ne yaptı ? İki kadın konuştu- lar: SA ! — Kocam, eğer ye- Mek pişirmeyi öğre- Bitsem hiç ummadı- Öm bir şey yapaca. Üını vüdetmişti. — Öğrendin mi? — Üçay ders al- Üm. Yirmi sekiz ki- fab okudum ve öğ- Tendim. * — Sanra kocan ne Yaptı? — Ummadığım şe- Vi yaptı, hizmetçiyi, Yçıyı evden kovdu. '” Mahkemede Hâkim söyledi: karını — dövmüşsün, gimdi seni hapse gön- dereceğim. — Bunu yapmayı- nız bay hâkim., Bize acıyın, balayımız ya- rım kalır! * Canlı tablo — Baba canlı tab- lo neye derler? — İnsanlar o vazi- yetto dürurlar ki a- detâ cansız hissini verirler, İşte ona can- h tablo derler, — Bu gaz maskelerinden iki kişilik olanı yok mudur? Ben anladım Küçük Necmi arkadaşına söyledi: — Biz yakında apartımanı değiştire- ceğiz. — Annen mi söyledi? — Hayır söylemedi ama ben anla -« dim. — Neden anladın? — Bir cam kırdım da beni dövmedi. Radın şapkacı dükkânına elinde bir kürrei mücessime ile girdi; — Kocam için bir şapka - istiyorum, Dedi, kürret mücessimeyi uzattı. — Ölçüsü budur. — Saçlarımı onun saçları gibi tara- sam tıpkı ona benziyeceğim! Huyunu bilir Kadın, uzak yere gitmişti. Gittiğin- den bir kaç gün sonra kocası bir mek. tup aldı. Mektubu açtı. Mektup: «Sevgili kocacığım» Diye başlıyordu; erkek düşündü:; — Herhalde bu mektup karımdan de- ğildir. # Pardesü yenilenince Lokantadan çıkıyorlardı. Kadın ko- gasına çıkıştı: — Vestiyere neye o kadar fazla bah- şiş verdin? Erkek kolundaki pardesüyü karısına gösterdi: — Onun bana verdiği şu güzel par- Gdesüye baksana! — Artık yoruldum karıcığım. Daha fazla çekemiyeceğim! — Hiç te kuvvetin yokmuş.. Bir de ikide bir, ben gençliğimde Akıntıbur- nunda yedekçilik yaparım dersin! Niye aldın ? — Evine niye radyo aldın? — Karım onu dinlerken belki susar diye! — Nasıl umduğun gibi oldu mu? — Ne gezer, şimdi yadyonun sesini sesle konuşuyor. İ baştırmak için eskisinden daha yüksek Daha fena — Paraşütle atladım. Çok fena oldu? — Ne o düştün de bir yerin mi ya- ralandı? — Hayır, daha fena bir şey oldu. Üç aydır taksitini vermediğim — terzinin dükkânının tam önüne düştüm. Na diye Karı koca, kavga etmişlerdi. Kadın bir köşeye çekilmiş, er- kek bir köşeye çekil- mişti. Kadın yüzünü buruşturdu: — Ne talihsiz kadı. nım, evlenmeden ev- vel sen bana dalima, ne güzelsin; derdin. Bu sefor erkek yü- zünü buruşturdu: — Böyle budalaca sözleri söyliyen bir erkekle ne diye ev- lenirsin? İtalyadan geçerken Brendizide duyulan Türkçe - Seyahatte güler yüzlü — Delikanlı, sen| adamlardan niçin sakınmalı ? - İtalyalı tayyare mektebi talebesinin anlattıkları - Bataklıkta yaratılan cennet Yazanı Muazzez Tahsin İtalyadan Sabahın pembe dumanları dağılma- dan yabancı bir şehre girmek çok deği- Şik bir zevk... Brendizi bana, insanlar- dan boşaltılmış, bütün evleri ve dükkân- ları kapanmış, 1ssiz fakat temiz ve ay- dınlık bir şehir hissini verdi. Geniş taşlı boş sokaklarda bizim vapurun Brendizi- ye inen yolcularından başka kimseler yok gibi bir şey... Yalnız yer yer, masa- larını kaldırımların üzerine çıkarmış bir iki kahve, 'otomobil yerine tek tük bir kaç araba ve yolları süpüren ameleler... Gara giden geniş yol, yeşil palmiyeler ve zakum çiçeğine pek benziyen penibe ve beyaz çiçekli ağaçlarla süslenmiş; sa- bahın eaf rengi altında bu palmiyeler ve çiçekler, en güzel bir süsten daha sevimli ve daha göz alıcı... Fakat, geniş ve temiz sokaklarına rağ- men Brendizi de henüz tam bir garb şeh- ri değil: Dilencisi ve sineği bol.. İstasyonda — bir vapur — acentasının türkçe konuşan bir memuru var. Son de- fa türkçeyi, bozuk bir Rum şivesile söy- lenen türkçeyi ondan duyduk; keşki duy- masaydık.. Keşki o adamın tatlı sözleri- ne kanmasaydık! 'Tren vaktine iki saat vardı. Büfede çay içiyorduk. Bu kurnaz memur, anla- şılan bizim yalnız seyahat ettiğimizi gör- müş olacak ki, yanımıza gelerek hayır- hahane bir tavırla bize, Brendiziden Ro- maya kadar trende lokanta bulunmıya- eağını ve yollardan öteberi tedariki im- kânsız olduğunu ileri sürerek büfeden bir günlük yiyecek ve içecek tedarik et- memizi tavsiye etti. Belki de acemiliği- mizden olacak, onun bu tavsiyesini çok iyi karşılıyarak teşekkür ettik ve garso- nu çağırarak biraz soğuk et, meyva, ma- den suyu filân ısmarladık. Meğer hak yolundan gidiyor gibi görünen bu adam, tavsiyesini bize tam bir Türk lirasına satmamış mı? Trene gireceğimiz zaman, bize karşı yaptığı hizmetin karşılığını is- teyince hayretten ağzım açık kaldı. — Ne hizmeti? bir manzara — Âdet böyledir efendim. Tren kalkı- yoör, rica ederim parayı veriniz! Ş İşte, garba doğru giderken son işitti ğim türkçe sözler bende böyle soğuk bir tesir bıraktı, bahusus, yol boyunca bü- tün istasyonlarda her türlü taze yemek ve yemişin satıldığını ve bizim kâğıd se- petimiz içindeki etlerin fena koktuğunu ve meyvaların bayat olduğunu gördük- ten sonra... Bu ufak tecrübe, bütün seyahatimizin devamınca, bizim için büyük bir derr oldu ve güler yüzle yanımıza yaklaşan bütün hayırhah!! adamlardan uzağa kaç- tık. * İtalyan trenlerinde sonradan gördü- ğüm büyük intizam hilâfına, Brendizi garında kargaşalık ve patırlı vardı. Va- gonlarda yer bulmakta pek çok zorluk çektik, fakat bir defa yerleşip te tren yü- Tüdükten sonra bu müşkülâtı hemen u- nutuverdim. Brendizi - Roma yolu cennet bahçeleri Bibi yeşil ve sulak... Ekilmemiş bir karış yer, işlenmemiş bir dirhem toprak yok. Adım başında bir köy., Bir istasyon. Dağların tepelerine jarıncaya kadar, sivri damlı beyaz ev yığınları görülüyor. Fakat bu tepelerdeki köyler ne girin, ne sevimli ve ne güzel! Bazıları bir kar- tal yuvası gibi yüksek.. Kimisi karlı te- peleri aşmak istiyormuş gibi bulutlara uzanmış... Her evin dört tarafında yeşil bağlar, bahçeler, bostanlar, beygirlerin çevirdiği su dolabları,.. Yol boyunca ki- lometrelerle kendir ve buğday tarlaları.. Her tarlanın arasında iki üç sıra ağaç.. Bir ağaçtan ötekine asılı asmalar.. Sonu gelmiyen zeytin ve cactus ağaçları ve zümrüd gibi çayırlar, billür gibi akan sular. Akşama doğru tren «Caserta» isminde bir Istasyonda durdu ve birdenbire bü- tün vagonlar ve koridorlar birçok Üni- formalı gençlerin istilâsına uğradı. Bun- (Devami 10 uncu sayfada) Samsunda kömür Ve odun ihtikârı Var! Samsun okuyucularımızdan —Avni Yil- maz yazıyor: «— Samsunda da odun ve kömür öd a- Bacı gibi kıymetlendi. Yasaktan önre bal bol yakılan kömür şimdi şehrin hücra bir yerine hayyanlarla getirildikten sonra Ce- po ediliyor, kömür zatısıları çuvalın biri- ni omuzlıyarak mahallelere indiriyor, Ka- Ça satsalar beğenirsiniz?... Evvelce eli kuruşa satılan çuvalı balk şimdi yüz elli kuruşa alıyor. Hali vakti yerinde olanlar bile şaşırıp, kaldılar. Her şeyden evvel kömürcülerin bu Ih. tikârına mani olmak lâzım gelir. Sonra da halkı müşkül variyetten kurtarmak 1- Çin alâkadarların bu işde yol göstermele. ri, tedbir aimaları gerektir.> * Muallimlerin oyun yasağı ve bir dilek Kütahyada bir öğretmen okuyucumuz Maarif Vekâletinta — muallimlere kahve- lerde her çeşid oyunu menettiğini, halbu- ki bir çok dar müuhitlerde tavla, domina gibi oyunların zekâ açması bakımından faydalı ve eğlendiric! olduğunu, bu iİhti- yacın ortadan kalkmasile — muallimlerin çok müşkül bir vaziyette kaldığını söylü- yor ve Maarif Vekâletinin nazarı dikkati. ni celbediyor, B Erzurum otobüslerinde hareket saatl Ersurumda oturun — okuyucularımızdan Erol Yalçın bize yağdığı bir mektubta: e— Osobüs seferlerinde hareket saatle- Tinin demiryollarımızda olduğu gibi daha kat'iyotle tesbitb noktası üzerinde dur- maktadır. Halbuki biz, Erzurum muhabirimizin yazdığı yol mektublarında otobüs servis- lerinden şükranla bahsettiğini hatırlıyor, ve okuyucumuzun bahsettiği hareket ge« tikmesinin bir güne mahsus âriz bir hâ- dise olacağını tahmla ediyoruz, bunusum beraber nazarı dirkati celbederiz. * Çorluda bir kalfanın şikâyeti Çorluda göçmen evleri kalfası İbrahi- min kaymakama arzedilecek bir dileği vardır. Bunu bizzat söyliyecek, kaybolmak tehlikesinde bulunduğunu — sandığı — bir hakkını arıyacaktır. Kabul edilmesini ls- temektedir.