7 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

7 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

«7 Eylât SON POSTA Son Postanın tefrikası : 32 Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Çeviren; — Almet Cemnlettin Saraçoğlu Birgün akşama doğru bir yaylım ateş gürültüsüile yerimden fırladım. Pencereye koşunca yüz kadar Hindli askerin ellerinde silâhlarla koştuklarını gördüm Avrupanın büyük bfr harb yüzün- den birbirine girmiş olduğu şu sıra si. *N kurtuluşunuz için büyük bir fır- Biltır. İngilizleri kapı dışarı " etmek b"l bundan daha elverişli bir zaman lulâmaı. nız. «Guadalompur» da Hint- hlîh alay var. O alayı da sizlere ilti l & davel ediniz. Elele verip müste' kuyyeti yurdunuzdan kovunuz... avaş yavaş kendilerini bütün ihti- İlerle Karşılaştırıyor, küçük — tefer- İt bile onlara birer birer izah edi- İördum: Telsiz — istasyonunun — zaptı, h":ıni dalrelerin tahribi, telgraf hat- ah kesilmesi gibi şeyler... b;)ea. Sözümü adetâ yudum yudum iç- Tişlerdi. — Pekâlâ, dediler, vaziyeti tama! * kavradık. Bütün arkadaşlarla görü- bir karar vereceğiz. Teşekkür ede- Tz sahibi.. aE(”goruıiıym yal. İşler arzum dahilin- xüiflkışafa başlamıştı ve bir isyan pat- Sa vermek üzere bulunuyordu. An-W * $ bu isyan başladığı zaman ben o ci- 'Arlarda bulunmak istemiyordum. Ha- ho'-. bu işime gelmezdi. İster mis tifler: &—— Haydi bakalım! İşte isyan ba, E::' kaldırdık. Şimdi sen de başın hDexinicr, Sonra da İngilizler bu is- ŞN işinde benim pazmağım bulundu- iatu hissedecek olurlarsa artık benimi — Bir Çiniiye sahile en yakın köyün nerede olduğunu sorduk zamanki nazik ve mültefit tavrile be:|şekkü şüphem kalmamıştı. Bu vaziyet nimle görüştü ve anladım ki Hindli âs-| karşısında yeni Muhafızlarımız qı;ır- kerler Fransaya sevkedileceklerinden|dılar ve bu tecrübesiz asker taslakla- hazırlıklarını rahat rahat ikmal ede-|rından birkaçı deliye dönerek kendi- bilmeleri için nöbet vazifesinden affe-|lerine hücum eden Hindlilere karşı dilmişler, koyacak yerde bizlere, silâhsız ve mü- Şubatın on beşinci günü öğleden | dafaasız esirlere ateş etmeğe başladı. sonra saat dörtte bir arkadaşla şatranç | lar. Joynuyordum. Hirdenbire bir yaylım| Sivil esirlerden birisini ağır surette ateş gürültüsile yerimden fırladım. Be-|karnından, bahriyeli esirlerden birisi- nim gibi şişman ve iri yarı bir adamdan |ni de baldırından yaraladılar, Bu müd- ümid edilmiyecek kadar bu çeviklik|det zarfında Hintliler yeni muhafızla- karşısında şatranç oynadığım arkada-|rımıza iyice sokulmuşlardı. On dakika î_h biraya ve düşmanlarımın benden $M '“;'“_ hayretinden açık kaldı. kadar gören göğüs göğüse bir mücele- İfğemedikleri ufak tefek müssadele-| _hff" çalırtı,bir cayırtı ki deme - git- îl::bîâ:ıâm muhafızlarımız kıskıv. , C > i sin)... . İbab ederde T af UAŞ Hacn| — Ben kulübenin kapısına firlamıştım.| « Tangling» üsera kampının İngiliz tdemesiş ll aüterbah» da Dirasız ka-ıB:_r de ne bakayım? Yüz kadar Hindli | muhafızları gafil avlanmışlardı. Nö - hmazükemidan mahrümiyet © benim : elde, hen_ı b;z_e do betçi zabiti (Mor.gomem beynine iki İtin hayattan avrı Ümek Badek koşuyorlar, hem de yeni İngiliz mu-|kurşun yemişti. Daha bazı zabitler de Ylurdu Ze bafızlarımıza ateş ediyorlardı. öldürülmüşlerdi. Kurtulanı da — vardı Demek oluyordu ki Hindliler alenen/ama devede kulak kabilinden. 1'Ls'yan bayrağını kaldırmışlardı. Bunda (Arkası var) Kumbare asker sil; Biz var kuvvetimizle tünelimizi kaz- kta devam ediyorduk ve işimiz de ı_:ını-k üzere idi. Ancak kamer bedir- halinde bulunduğundan ayın so- :îlnmdın evvel kaçmamız mevzuubahs bi lazdı tabii'. Ancak tünel kazmakla 9hude yere ter dökmüşüz ve biz tü- zmamış olsaymışız kaçmaklığı - ne mukaddermiş, _Enaı gece bizim çavuş gene geldi Gu.)'lmmdı az müddet kaldı. Bana dalompure alayının isyana işti- B imtina ettiğini haber vererek Silip gitti. Çavuşun mensub bulun- %nü alayda hep (Pencab) h müslü- lar varmış. Halbuki diğer alay ef- Mt Pencabin pütperest ve - mecusi lilerinden mürekkeb imiş. Bina: leyh anlaşamamışlar. Vuş benden ayrilirken sesini bBl- Faltarak: qu Ayın on altısında Fransaya hare- €etmek mecburiyetindeyiz, dedi, bu h"*ustı emir aldık. Halbuki adımımı. ılu:uı-adın şuraya atacak değiliz. Ba- z dört gün zarfında neler olacak?.. : Ve el kaldırıp dört parmağını sal- Yürak ilâve etti: %; Dört günümüz kaldı demektir. Bu Bgün içinde ne olacaksa olacak. - vuş beni askerce - selâmladıktan "ra çekilip gilti ve gecenin karanlığı Nde iri vücudu eriyip kayboldu. — .JToşadule bakın ki ertesi günü Hind- höbetçiler yerine gönüllü İngilizler şhh*.e olundu. Sırtlarına ilk defa asş- İ bir üniforma geçiren bu tecrübe- hı askerler bize karşı Hindlilerden .dk şiddetli davranıyorlar, cart, curt “P duruyorlardı. Tüz' ge ni bir düşüncedir aldı. Acaba plâ-| n"_'i—z meydana mı çıkmışlı? Hindi %ıf:""“ teşvik ettiğim duyulmuş m & _Yukıı aramızda bulunan casus tünel kazdığımızı mı haber M ver- b'Şh-ı Pencablı çavuş ve arkadaş . İle gizli gizli görüşmekliğimin ara- TÜRKİYE da casuslardan birinin dikkat naza- h.*, Şekmiş olmasından — işkilleniyor- h, CUMHU RİYETİ ZIRAMI.B kî:-"lk.n bir saat sonra kamp kuman- 4 Hç” binbaşıya rasgaldiğim. aaman bü. İR” endişelerim zail oldu. Mendisi her h Sayfa 13 Neye niyet,neye kısmet! Yazan * V. Ardof. Ruscadan çeviren : H. Alaz — Hiş? Senka? Sen misin? Senka Hilş kapıya geldiği zaman elin- deki tezkereyi açtı ve bir defa daha oku- du: <«Aziz Nikiforof arkadaş, seninle an- laştığımız üzere sana, bu kâğıdı getiren arkadaşı gönderiyorum.. Senka kendi kendine söylenmeğe baş- ladı: — Kıyak iş vallâhi, ne çabuk ta müd- delumuminin <arkadaşı» olduk. Ben ©- na «vatandaş müddelumumi> o da bana, «vatandaş maznun» diye hitab edeli çok olmadı. Evet, bugünler geçeli hakikaten çok olmadı. «Vatandaş maznun filân caddenin, filân sokağında 7 numaralı e- vin 25 numaralı dairesine girdiğinizi ve oradan öte beri aşırdığınızı kabul ediyor musunuz?» tarzında bata sorduğu sual şimdiki gibi hatırımda. Senka gülümsedi, gözlerini kırpıştırdı ve tezkereyi sonuna kadar okudu:; «... bu arkadaşa derhal münasib bir iş vermek lâzımdır. Staheyef arkadaş biraz şaförlükten, biraz makineden, biraz da marangozluktan anlar, Bu arkadaşa aza- mi bir alâka göstermeni çok rica ederim. Ellerinden sıkarım.. Müddeiumumi: S. Kalüjni — Hele bir de namuslu olmayı dene- yelim bakalım! Senka, daha doğrusu Staheyef arkadaş kapının zilini çaldı. Kapıyı mavi gözlü, yukarıya doğru kıvrık burunlu çok genç bir hizmetçi açtı. — Arkadaş Nikiforof'u görebilir. mi- yim? Hizmetçi güler bir yüzle cevab verdi: — Kendisi evde değil — Onu biraz burada beklesem olmuz mı? Hizmetçi gene büyük bir neşe ile: — Niçin olmasın, buyurun. Senka kendisine gösterilen odaya gir di. Alıcı bir gözle etrafına bakındı. Eski- den kalma bir alışkanlıkla #«işe yarar e- pey şeyler var!» diye düşündü. Ve oda- nın bir köşesine oturdu. Düşünceleri hep ayni nakta etrafında dolaşıyordu: Na mussuzca hayata veda ve yeni bir haya- ta atılmak. Hatif bir ayak sesi onu düşüncelerin. den ayırdı. Mavi gözlü hizmetçi ona doğ- ru geliyordu: — Ben bakkala kadar gidiyorum; sa- bun alacağım. Ben gelinciye kadar sen eve göz kulak ol. — Olur. Sokak kapısı kapandı. Senka tekrat düşünmeğe başladı, fakat bir pencere tı- kırtısı onu gene düşüncelerinden ayırdı Senka pencereye baktı: Evvelâ bir çift ayak, sonra kahve ren- gi bir pantalon göründü. Az soanra dt adeta sürünürcesine bu pantalonun sa- hibi meydana çıktı. Senka içeri giren adamla yüz yüze gel diği zaman adetâ kalbi durur gibi oldu: — Acemice çalışıyorsun Muha dedi Karşısındaki adam irkildi. Dikkatle Senkanın yüzüne baktı ve her türlü Ihti yatı unutarak haykırdı: — Hliş? Senka? Sen misin? — Beni bana mi benzetiyorsun? Şu halde benim. Muha zoraki bir gülüşle güldü ve © turdu. — Senka sen buraya nereden düştün? — Ya sen? — Ben mi? Ben Iki haftadanberi bu evi gözetliyorum. Burada kimlerin otur- duğunu, saat kaçta gelip kaçta git ni, velhasıl hepsini tesbit ettim. Hiz: çi şimdi sokağa çıktı. Benim hesabıma göre kimsenin evde olmaması lâzimdı... Muha ensesini kaşıdı, şüphe dolu göz- lerle eski ahbabına baktı: Peki, şimdi nasıl yapacağız? Aşır. dıklarımızı yarı yarıya miı kırışacağız? — Ne münasebet? Ben senden evvel geldim, demek ki ev benim. — Verirsem almamazlık etme — Öyle bir verirsin ki. — Hayır vermem. Senka kaşlarını çattı, ayağa kâlktı ve Muhayı tepeden tırnağa kadar korkunç gözlerile süzdü: — Al alabilirsen! Muha oldukça yumuşak bir sesle: — Alamaz mıyım zannediyorsun, de- di. Bir an için her ikisi de sustular, ilk sö- ze başlıyan Muha oldu. Dargın bir sesle: — Bizim işimiz böyledir işte. İki haf tadır evin peşinde dolaşıyorum, tam İşl mi yoluna koyacağım sıpada işte böyle bir aksilik çıkıyor. Senrka başı ile tasdik etti: (Bevamı 15 inci saylada-

Bu sayıdan diğer sayfalar: