Çeviren: Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum ON POST Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Bir sabah Hindli çavuşla arkadaşları içeriye girdiler: “Biz Fransaya Almanlarla dövüşmeğe gönderiliyoruz!,, dediler — Ben Avrupayı hiç görmemiş ol- duğumdan - benim için bunu yapmak Müşkül olur. Lâkin siz Avrupalısınız, Orada uzun müddet bulundunuz. Av- Trupa zihniyetini bizlerden daha iyi bi- lirsiniz. Binaenaleyh hakikati siz bize Anlatmış olsanız daha muvafık olmaz mı? Bir müddet düşünüyormuşum gibi kaşlarımı çattım, pipomdan derin bir kaç nefes çektim ve sonra yavaş, ya- Vaş: — Evet, dedim, doğru söylüyorsun. Ben bu işi yapabilirim. Çünkü Alman Ordusunu kendi milletimin ordusu ol- Mak itibarile ilirim, sonra da Fran- Bada geçen vak'aların içyüzü malümum Gdur. Şayed bu bilgiler sizde de olsa o0. kuduğunuz havadislerin doğrusunu, Yalanından siz de tefrik edebilirsiniz. Tabii İngilizler sizlere işin doğrusunu, Zayiatların hakiki mikdarını söyleme- Üe aşlâ cesaret edemiyeceklerdic, Fran- Bada bulunan Hindli alaylarınız mev- Cudlarının hemen heyeti umumiyesini kaybedecek derecede ağır zayiat ver- Mişlerdir. Sizin de bildi; z gibi Fran- Ba soğuk bir memlekettir. Orada kış hükmünü şiddetle icra eder. (Pencab)lı leriniz ise bu soğuk iklıme ta- hammül edemiyorlar; nezle oluyorlar, hnulan:yorlar ve sinek gibi pisipisine kırılıyorlar. -İngiliz gazeteler! Hindli âskerlerin harb meydanında erkekce dövüşerek öldüklerini yazıyorlar; göz- lerini ateşten sakınmıyarak mitralyöz ateşi altında canlarını vatan için feda #tliklerini ballandıra ballandıra söylü- Yorlar, Halbuki bunların hepsi yalan. dir, Dindaşlarınız harb meydanlarında dövüşerek erkekce ölmüyorlar, hasta- Sktan, soğuktan cefi'âne - kırılıyorlar. ben İngiliz gazelelerimnin satırları 4Fasında bu havadisleri okuyorum. Al- Man gazetelerini burada menetmişler. Sebebi?.. Çünkü Alman gazeteleri ha- kikatj yazıyorlar da andan Söylediğim bu sözler pek yalan şey. ler değildi. Ben Hintlilerin korkuları- na, ama ölümden değil de Fransadaki Soğuk ve rutubetli siperlerde veremden fatürreeden pisi pisine ölmek korku.- “larına dayanarak bütün kurtuluş ürnit- lerimi bu bakıştan hakikat yapmak ga- Yesini güdüyordum. Binaenaleyh so - Guğun ve rutubetli bir iklimin Hintli- ler üzerinde yapacağı öldürücü tesir- den çavuşa uzun uzadıya bahsettim; tehlikeli hastalıkları korkunç bir he - Yulâ gibi gözlerinde canlandırdım. Şu- atın onunda ilk vak'a tahaddüs etti. Sabır ve teenni ile ekmiş olduğum to- humların bu kadar çabuk semere vere-| teğini ben bile tahmin etmiyordum. | Meğer ben ne kuvvetli bir hatip imi- < Şim!. Sözlerimde ne kadar İnandırıcı bir kudret ve tesir varmış. Hülâsa mu- Cizesine herkesten evvel kendisi hay Tet eden bir peygamber vaziyetine Müştüm, Her ne ise sedada gelelim: Şubatın onuncu günü sabahleyin| erkenden masamın önüne oturmuş ©-| kuyordum. Birdenbire kapı açıldı ve| *bizim çavuşla bir kaç arkadaşı odaya | Birdiler. Bizim çavuş bana hitap ede- Tek: a — «Emdensin zabiti, Börüşmek ihtiyacındayız... İtidal ve Mmetanetimi muhafazaya Çalışarak kendilerine yer gösterdim; hiç bir zaman kabul etmediklerini ve bu sefer de kabul etmiyeoeklerini bil. Mekle beraber lâf olsun diye kendile- Tine içki ikram ettim. Daima kabul et- “fikleri sigaralar sundum; sonra ben de ir kanapeye kurulup bacaklarımı üst- attım ve sordum: — Şimdi söyleyin bakalım, ne işti- Yorsunuz? Bizim ahbab çavuş arkadaşları na - Mina söze başlıyarak: — Yakında, dedi, bizi vatandaşları- Tızla dövüşmek Üüzere Frar derecekler. Halbuki biz Franı Mdip Almanlarla dövüşmek Tuz. Biz sizi seviyoruz ve memleketi- hize karşı harp etmek için de Alman - lardan bir fenalık görmüş değiliz, Siz j dedi, sizinle M İyalnız sebebi zühuru değil, ayni zamanda on- bize bir çok şeyler söylediniz ve arka- daşlarımızdan alabildiğimiz tek tük haberler sözlerinizi teyit ettiler. Şayet bizi Avrupaya gönderirlerse bizim için bir daha memleketimize dönmek nasip olmıyacak. Biz neden kendimizi İngi - lizler hesabına ateşe atalım? Niçin İn- gilizler için ölelim? Canlarımızı so -| kakta bulmadık yal. — Doğru, dedim, doğru söylüyorsu: nuz. Yerden göğe kadar haklısınız. Si- zi Avrupaya gönderecek olurlarsa o soğuk ve rutubetli memleketlerde pisi pisine öleceğinize şüphe yok. — Şu halde ne yapmak lâzım? Bir müddet derin derin düşünüyor. muş gibi başımı ellerimin arasına al - dım. Hepsi bütün mevcudiyetlerile ku- lak kesilmişler, gözbebekleri dudakla- rıma mıhlanmış cevabımı bekliyorlar- . Nihayet ağır ağır ve her kelimemi tartarak cevap verdim: — Bir asker sı:fatile sizin için iki şık BİR DOKTORUN şayanı hayret keştfi: Buruşmuş ve ihti- yarlamış bir cilde GENÇLİĞİNİ iade ediyor Viyanada bir tıb mecmuası, fennin en son zaferini ilân ediyor: Buruşuklukların ların izale çaresini de bulmuşlardır. Artık anneler ve hatiâ büyük anneler gençlik se- nelerindek! ter ve taze tenlerini ve 50 - 60 yaşlarındaki kadığlar, gençliklerindeki bu - rüşüksüz ve yumuşak cildlerini temin edebi- lirler. Buruşuklukların sebebi İhtiyarladığımızda yüzümüz buruşukluk- larla dolar. Cilâ, besleyici ve canlandırıcı Unsurunu kaybeder, Bu unsuru, şimdi kema- U itina İle seçilmiş genç hayvanlardan istih. sale muvaffakiyet hasıl olmuştur. Cild bu - nunla beslendikte yeniden gençleşir ve taze- | leşir. Viyana üÜniversitesi profesörü Doktor Stojskal'in bu şayanı hayret keşfinin isti - mal hakkını münhasıran Tokalon müosse - sesi tarafından büyük mali fedakârlıklarla | temin edilmiştir. ' Hastahanelerde tecrübeler | Profesör tarafından hayvanlardan İstih- | sal edilen ve Biocel tabir edilen bu cevher, yağntz (Penbe rengindek!) Tokalon kremin - de mevcuttar. Hastahanelerde 80 yaşların -« daki kadınlar üzerinde yapılan tecrübeler « de, altı hafta zarfında buruşuklukların zail olduğu görülmüştür. Her akşam yatmazdan evvel cild unsuru olan penbe rengindeki To. | kalon kremini kullanınız. Siz uyurken, cil -| dintzi besler, buruşuklukları serlan izale e- | der. Bir kaç hafta zarfırlda bir çok seneler daha genç görünmüş olacaksınız. Gündüz| için de (yağsız) beyaz rengindeoki Tokalon kremini kullanınız. Siyah noktaları — eritir, en sert ve çirkin bir cildi yamuşatıp güzel- leştirir. Dr. HORKORNİ Eminönü Eczanesi yanmda hasla- larını kabul eder, Telefon ; 24131 var, Ya akdığınız emre itaat ederek sizi gönderdikleri yere gidersiniz, ya- hut da hakkınız telâkki ettiğiniz gayeyi silâhla müdafaa ederşiniz ki bu da siz- leri uzak memleketlere — salhaneye koyun gönderir gibi gönderen İngiliz- lere karşı silâha sarılmak demek olur. Görüyorsunuz ki her iki şıkta da silâha sarılmak var, Yalnız birisinde uzak bir memleketlte sevdiğinizi söylediği - niz insanlara karşı dövüşeceksiniz; di- ğerinde de kendi yurdunuzda zalim ve gasıplara karşı mücadele edeceksiniz ki bu takdirde de bütün Hintli kıtaatı sizler gibi düşünmeğe sevketmek ve İngilizleri memleketinizden koyarak idareyi elinize almak gibi vatani ve| üksek bir iş görmüş olacaksınız. İngi- lizler yurdunuzu istilâ etmeden evvel| bu memleketin sahibi sizler değil mi idiniz? Siz Hintliler çok şerefli ve çok cesur bir milletin evlâtlarısınız, (Arkası var) Bugünkü proçram € - Eylül - 997 - Parartesi 'ANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk mustkisi. 1250: Hava- dis, 1306 Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla danz musikisi. 1930, Afri - ka av hatıraları: 8, Salâhattin Citanoğlu tarafından. 2000: Rifat ve arkadaşları ta- rafından 'Türk muslkisi ve halk yarkıları. 20.30: Bay Ömer Rıza tarafından Arapça söylev. 20.45: Safiye ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikid ve halk şarkıları, (Snat AYANU. 2i.15; Orkeslra. 22.15: Ajans ve bor- sa haberleri. 2230: Plükla sololar. Opera ve öperet parçaları, YARINKİ PROGRAM 7 Eylül $87 Salı İSTANBUL Öğle teşriyatı: 12.30: Plâkla Türk muüsikisi. 1230 Hava- dis. 1805; Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musiklal. 19â0: Konfe- Apartıman sahibi güler yüzlü, hoş bir adamdı. Omuzumu okşayarak: — On para aşağı inmem delikanlı, de- di. Banyosu, sıcak suyu, kaloriferi mu- hakkak olsun istiyorsunuz, parasına ge- lince ilk sözünüz «pahalı» demek oluyor. Düşündüm: Elli Hra. Bu bana pek fazla geliyordu. Sonra odalar da biraz küçüktü. Nihayet apartımanı tutmamaya karar verdim ve sahibine bunu söyle- dim. Birdenbire adam bir şey hatırlamış gibi elimden tuttu. Beni arka tarafa ba- kan odalardan birine getirdi. Onun ne yapmak istediğini anlamamıştım. (Ko- lumdan çekerek pencerenin önüne doğ- ruü sürükledi. Karşıda, beyaz yüksek bir aparlımanı işaret etti. Gözleri kurnaz kurnaz parlıyarak: — Bu apartımanın benim apartımana apartıman Yazan: Peride Celâl böyle enfes bir hususiyeti olduktan söne ra neden elli liraya pahalı olsun? Evvelâ, çapkın bir adam olduğumu itle raf edeyim, Birdenbire - yumuşamıştım. Karşı apartımanın pencereleri tam be- nim arka odanın karşısında idi. Sonra © kadar da yakmdı ki.. Ev sahibi soluk al- madan komşunun enfes genç bir dul ol- K duğunu, bütün apartımandaki erkekle- rin onu elde etmek için birbirlerile mü- cadelede bulunduklarını anlatıyordu. Sö- sünü bitirirken «seni kandırdığımı sanı- yorsan öbür katlara git, kadınlara işi belli etmeden erkeklerin kulağına eğil sor, dedi. Bak gözleri parlıyarak sana neler anlatacaklar.» Apartıman sahibinin yalan söylemedi- gine çoktan inanmıştım. Çünkü anlatır- İken heyecandan onun da yüzü kızarıyor, ne kadar yakm olduğunu görüyor mu-| Karşı apartımana içini çekerek bakıyor. sun? dedi, Hayretle yüzüne baktım: — Evet., Yüzü gülüyordu: — Buradan o apartımanın içi mükem- biz ni mel görünüyor değil mi? Kızmaya başlamıştım. silkedim: — Bunları bana ne söylüyorsunuz. Beyhude lâfa tuttuğunuzun farkında de- ğilsiniz galiba. Şunu bilin ki elli liraya apartımanınızı tutmama imkân yoktur. Döndüm, gidecektim. O gene kolum- dan tuttu, yüzü şeytani bir mana almış- tı. Kulağıma doğru eğildi: — Fakat pencereleri bu kadar yakın Omuzlarımı, du. Orta katlardan birinde oturduğuna göre hayranlardan biri de o idi. Pence- remden içi görünen karşı apartıman, Renç, güzel, dul kadın.. Fikrim değişi- verdi. Apartıman sahibi ile elli liradan elik kunturat yaptık, Yarısını pe- şin verdim ve apartımana girdi İşte asıl bundan sonra da ne büyük bir hal- tettiğimi anladım. Şimdi muhakkak ev sahibinin beni aldattığını karşı apartı- mandaki kadının çirkin yaşlı başlı oldu- ğunu sanacaksınız, hayır, yanılıyorsu- nuz. Ev sahibi beni kandırmamıştı. Du- run anlatayım. Apartımana girdikten soanra ekseri vaktim arka pencerelerde geçmiye başladı. Genç güzel dul kadını bir an evvel gürmek için sabırsızlanıyor- a. rans: Eminönü Halkevi Bosyal yardım şu-| olan 0 apartımandı d ün, iki gü 1 göremedi Heğl DamrDa.. GöENE DAt Tt Z :i partımanda benim apartımanda- | dum.. Bir gün, iki gün geçti, göremedim, 20: Nuri Halllin iştirakile Türk musiki he- hüh'm. erkekleü.wn bir M“ hiddetlenmeye başlıyordum. Ev sahibi- yeti. 20,30: Bay Ömer Rıza tarafından arab- | PUlünduğunu ve gördüğün pencerelerin | nin beni aldatmış olması bile aklıma ge- ca söylev. 2045: Vediâ Rıza ve arkadaşları tarafından Türk müsikisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı). 21,15: Radyo fonik dram: Loulse. 22,15: Ajans ve borsa haberleri. 27: Pllkla sololar, Opera ve operet parçaları. KANZUK SAÇ BOYALARI “JUVANTİN KUMRAL — SİYAH | 'Ter ve yıkanmakla kat'iyyen çık- maz, tabil renk veren tanınmış yegüne sıhhi saç boyalarıdır. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU — İSTANBUL >Eiskes B n S ĞTT İ Di ee LRRL D eei DÜDEL z d L gADĞ onun odasına aid olduğunu söylersem zannediyorum ki fikrini değiştireceksin evlâd.. Gayri ihtiyari gülümsedim. Şimdi be- ni pencerenin önüne çekmesinin sebebi- ni anlıyordum, o, neş'eli bir sesle devam etti: — Bu kadar güzel apartıman, bir de Serbset delilerden: Kudemaperest (Baştarafı 2 inci sayfada) di. Bir hafta sonra Idi. Nihayet bir sabah onu gördüm. Apartıman sahibi yalan söylememişti, genç, güzel bir kadın.. Fa- kat kim biliyor musunuz? Benim iki yıl evvel yaşadığım kadın, dilinden, huysuz- luğundan aman Aillah dediğim, boşadık- tan sonra rüyama girse nefretle tüyle- rim ürpererek uyandığım eski karım! « |Orada pencerenin önünde hırsımdan ba- yılacağımı sandım ve beni görmemesi için hemen geri çekildim. Çünkü kâfir gördü mü yakama yapışacak gene. Ayrı- bp, elinden kurtuluncaya kadar neler zurt eden otomobillerden, vapurlardan, çekmiştim zaten. tramvaylardan - şikâyette bulunur. — Ah, o eski zamanlar, o eski rical, o eski âlimler!. Dedikçe akciğeri görünür. * Bu tip divane, bereket versin ki, git- tikçe azalmaktadır. Yoksa, safdillerin üzerinde fena tesirler yaparak, cemiyete zarar verebilirdi. E. Talu İzmir fuarından röportajlar (Baştarafı 6 mcı sayfada) bir türlü noksanlarımızı söylemeğe ya- naşmıyordu. Israr ettim. İzmirde eğlence yerlerinin azlığından bahsetti. Bu vesi- deden istifade ederek bu nokta üzerinde durmak mümkündür, Fuar münasebetile İzmir belediyesi. nin hazırlağığı bütün eğlence yerleri Kültür Park'ta toplanmıştır. Halbuki fu- arı ziyaret edenler, fuar haricinde de eğ- lenecek yerler bulmak istiyorlar. Bu nok- sanın temin edilmesi, fuarımıza karşı gös- terilen büyük rağbeli arlıracak bir hu- susiyet olur. Adnan Bilget l ı Hemen o gün apartımandan çıkmaya |karar verdim. Nefret ettiğim, bana zehir ettiği günleri hatırladıkça ürperdiğim bir kadınla bu kadar yakın bir yerde ya- şamamın imkânı yoktu. Onu içini bilme- yip yüzünün güzelliğine aldananlara ba» gışlamıştım. çoktan. Verdiğim kiraların yanmasıtbradan o- raya taşınmak masrafı bizim keseye bü- yük bir delik açtı tabil. Şimdi bir akra- ba yanındayım. Kaç aydır kapı kapı av arıyorum. Fakat geçenlerde bir şey işite İtim. Hem pek tuhafıma gitti, hem de böylelikle intikamımın kendiliğinden a- lındığını düşünerek memnun oldum. Karşı apartımandaki genç güzel dulu ö- ne sürerek kirayı istediği kadar artıran, beni de bu suretle avlıyan bizim kurnaz aparlıman sahibi, kiracılarından evvel eski karımım tuzağına düşmüş, onunla evlenmiş. Allah mübarek etsin. Yarınki nushamızda: Neye niyet, neye kısmet Yazan ; V. Ardof. Rusçadan çeviren : H. Alaz